GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP GRUBUNUN, 14/7/2012 TARİHİNDE DİYARBAKIR İLİNDE GERÇEKLEŞMESİ ENGELLENEN MİTİNG SIRASINDA KOLLUK GÜÇLERİNCE GERÇEKLEŞTİRİLEN ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMININ, BUNUN SONUCUNDA KENDİ PARTİLERİNİN MİLLETVEKİLLERİNİN YARALANMALARI BAŞTA OLMAK ÜZERE GÖSTERİCİLERE YÖNELİK ŞİDDETİN NEDENLERİNİN VE SORUMLULARININ TÜM BOYUTLARIYLA ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN (10/1021) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ'NİN ÖN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 21 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:122
Tarih:21.07.2014

MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Elitaş'ın buraya çıktığı zaman söylediği laf, daha önce bana Kızılay'da yapılan saldırıyı aklıma getirdi. O zaman, saldırı olduğu zaman dönemin Sayın Bakanı da bana aynı lafı söylemişti: "Ne işin var orada, niye gittin?" Tabii, oraya giden herkes, kafasına göre, terörist muamelesi görecek insanlar.

Biraz önce sayın vekil konuşurken dedi ki: "Anayasa'nın 34'üncü maddesine göre herkesin izinsiz gösteri yapma hakkı var." Size göre toplanan 10 kişi de terörist -ülkeyi yıkacak, Hükûmeti yıkacak- 100 kişi de aynı şekilde. Bir tanesine izin vermiyorsunuz ki, kim toplanmış, niye toplanmış?

Şimdi, Gezi olaylarıyla başlayan süreçte, insanların o zaman hiçbiri oraya bir şey çıkarmak için gitmedi. Evet, biz bulunduk, gittik, oradaki eylemlerin hepsinde bulunduk. Amacımız neydi? Amacımızı açık söyleyelim: Milletvekiliyiz ya, dokunulmazlığımız var sözüm ona, polisler biraz daha yumuşak davranır!

Değerli milletvekilleri, ülkemizde gelinen noktada -birbirimizi kandırmayalım- yaptığınız her şeyi doğru buluyorsunuz, hiçbir şeye "yanlış" demiyorsunuz.

Bakın, dün akşam burada bir olay yaşandı. Bir milletvekili bizim de tasvip etmediğimiz şeyler söylemiş olabilir, söyledi. Sayın Grup Başkan Vekili tutanakları getirdi, orada okuyor ve millet de zaten bir an önce gitmek için uğraşıyor, herkes çıkıp gitmeye çalışıyor. Sayın Canikli burada millete bağırıyor: "Durun, tutanakları okuyorum." Niye dursunlar burada, ne yapacaklar? Amaç ne, altta ne var? Ha, CHP'liler mi size saldıracak da CHP'lileri döveceksiniz? Yapmayın, lütfen yapmayın bunu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Ne alakası var ya, ne alakası var?

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Evet, aynen öyle, aynen öyle.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Kime söyledi? Sana da söylediler o zaman, sana da söylediler.

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Bırakın, herkes gidiyor. Hayır, onun konuşmasını demiyorum ben, onun konuşmasını demiyorum ben. Bak, yüzünü asma. Konuşmasını demiyorum ama Canikli'nin oradaki şeyini, şiddette gelinen noktayı göstermek için söylüyorum.

Yaptığınız her şeyi, dediğim gibi, kendinize göre doğru görüyorsunuz. Karşıdaki insanların hiçbir şeyini olura alıp da "O da doğrudur." demiyorsunuz. Artık gerçekten bir güç zehirlenmesine girmişsiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Kamer Genç'in sözünün savunulacak bir tarafı var mı?

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Ve size göre, yapılan her şey de...

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - O sözleri kabul mu ediyorsun?

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Benim söylediğim lafı iyi dinle. Bak, söylediğim lafı anlamadın.

Sayın Canikli, millet gidiyor, milleti niye burada tutuyorsun? Tamam, okuyacaksın, okumana bir şey demiyorum. Biz onu söylüyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Canikli söylemedi bir kere, Canikli söylemedi, ben de söylemedim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Dinle kardeşim, dinle ya!

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Aynen. Bir dinleyin ya, bir dinleyin. Bak, süremi yiyorsun, bir dinle.

Amaç ne burada, ben onu söylüyorum. Şiddet konusunda, ne yazık ki özellikle Sayın Başbakan...

Bakın, polisleri koruyorsunuz değil mi? Güzel. Polislere kimse bir şey demesin; güzel. Biz şöyle diyoruz: Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin polisleri eğer gerçekten vatandaşın polisiyse, vatandaşın can güvenliğini koruyorsa, herkese eşit davranıyorsa onların hepsi bizim başımızın üstüne. Ben hekimlik yaptım, Erzincan'da polislere benden iyi davranan bir insan yoktu, hiçbir zaman için ayrım yapmadık polisler üzerinde. Peki, ne oldu? Çok sevdiğiniz polisleri on iki yıl sonra, niye 17 Aralıktan sonra hallaç pamuğu gibi attınız? Onlar da Türk polisi değil miydi? Ha, size dokundu. Aynı şey burada, hiç değişen bir şey yok.

Polis bana şiddet uyguladı, 16 polis bana saldırdı. Tekrar edeyim: O zamanın İçişleri Bakanı "Ne işin var orada?" diye bana güldü. O, polislerle ilgili değil. Ve sonuçta mahkeme, kararı vermiş, polisin şeyinde hiçbir şey yapılmamış gibi bir karar verilmiş. Polisler orada beni tanımıyormuş, saldırmamışlar.

Bir müsteşarınız Soma'da tekme attı.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Müşavir, müşavir.

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Müşavir mi?

Tekme attı, o müşavire yedi gün rapor verildi. Aynı Adli Tıp, o doktorlar benim yaralanmamda -dizimde kanama var, omzumda yaralanma var- basit yaralanma diye geçiştiriyor, "İş güç kaybı olmamıştır." diye karar veriyor. Bunları gördükten sonra nasıl durursunuz şimdi?

Şimdi, milletvekiline, sizden bir milletvekiline... Hatırlarsınız Hatay'da olanı. Ne oldu? Polis milletvekilinin oğluna bir hata yaptı, milletvekili gitti, orada polisleri sıraya dizdiler. Onlar da Türk polisi değil miydi? Şimdi, milletvekiline yapılan şiddet, tamam, sizin umurunuzda olmayabilir ama bu vatandaşa nasıl yapar? Gördük işte, Gezi olaylarında onca ölen insan, göz göre göre vurulan insanlar... Bunlar hâlen geziyorlar. Bir tanesi toplum baskısı olduğu için geçen hafta tutuklandı. Ali İsmail Korkmaz'ı öldürenler hâlen geziyor, görüntülerde apaçık var, her şey göründüğü hâlde hâlen geziyor. Hadi, milletvekillerini, tamam, önemsemeyin -ha, size gelince, tabii, önemsersiniz ama- milletvekillerini önemsemeyin, vatandaşı da mı önemsemiyorsunuz? Bugün vatandaşın başına gelenleri görüyorsunuz ama dediğim gibi, kendinize gelince aynı şekilde buna devam ediyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu çok tehlikeli bir gidişat. Polisin bu şekilde kendini devletin tek koruyucusu, tek savunucusu görmesi çok tehlikeli.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Devletin değil iktidarın, iktidarın.

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Bunun sonu çok tehlikeli olur. Vatandaşı koruması lazım, vatandaşın polisi olması lazım. Eğer "Ben devletin polisiyim, devleti korumak bana düşer..." diye; her ortaya çıkan insana, 10 kişi, 20 kişi, 100 kişi toplandığı zaman "Bu, Hükûmeti yıkmak için hareket ediyor." diye o zihniyetle hareket ederse gerçekten, bu, çok tehlikeli sonuçlara gider, karşısında şiddet kullandığı toplum tekrar birleşir. Ondan sonra da kötü sonuçlar çıktığı zaman, bu sefer çıkıp biraz önce söylediğiniz gibi "Terörist sıkmış, sıkmayalım mı?" "Milletvekili şunu yaptı..." Ya, milletvekiline davranışını görmüyor musunuz?

1 Mayıs törenlerinde İstanbul'da gözümle, canlı canlı gördüm. Hiçbir şey yok, herkes şurada toplanmış, herkes bekliyor. Polis bilinçli olarak anons ediyor, Cumhuriyet Halk Partisini işaret ediyor. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri orada, hiç taşkınlık yok "Arkadaşlar, taş atmayın..." Taş atan da yok. Biraz sonra gazlıyorlar.

Gezi yıl dönümündeki olaylarda her tarafı polis kesmiş, Taksim'e girmek mümkün değil, hiçbir yerden giremiyorsun. Bir bakıyoruz, 100 metre ileride "Sayın milletvekilleri, kenara çekilin, gruplar geliyor." Nereden girdi bu gruplar içeriye, nereden geldiler? Ha, diyecekseniz "Paralelin polisleri." E, o zaman, paralelin polislerini almıştınız zaten, onlar da kalmamıştı. Yapılan her şey bilinçli yapılıyor. Yani, Sayın Başbakanın çıkıp da ikide bir "Destan yazdılar..." Ne zaman demişti? Paralel polislerin olduğu zaman demişti "Destan yazdılar." diye. "Polisler nasıl sabrediyor?" demişti. E, bunları söylerken bunları niye görmüyorsunuz sayın milletvekilleri? Biraz bunları görmeniz lazım. Bu vatanı hepimiz seviyoruz, hiçbiriniz vatanı bizden fazla sevmiyorsunuz, herkes de vatanını seviyor. Ama, sizin gidişatınız artık, tek zihniyet oluyor. Bundan sonra yaptığınız şey... "Bizden başkası olmayacak." zihniyetine götürüyorsunuz.

Bugün Cumhurbaşkanlığı seçimleri için çalışmalar yapıyorlar. Dün Hatay'daki konuşmaları hiçbir şeye yakışır mı ya? Cumhurbaşkanı olacaksın sen. Resmen hedef gösteriyor.

Biraz önce, sayın milletvekili çıkıp "Cumhuriyet Halk Partisi ve içindeki illegal örgütler." diyor, sonra "Demedim." diyor. Ya, bir kere, o "illegal örgüt" dedikleriniz, o grupların birçoğu Cumhuriyet Halk Partisine... Bak, şimdi, herkes biliyor olabilir, herkes de CHP'yi sevebilir ama kalkıp da bunu bu şekilde lanse edip kendinize oradan bir pay çıkarmaya çalışmak kadar yanlış bir şey olabilir mi? Zaten, hep mazlumu oynadınız, oynamaya da devam ediyorsunuz, "Buradan da bir rant çıkaralım." diyorsunuz, "Buradan da bir şey kazanalım." diyorsunuz. Ya, mazlum değilsiniz ki siz, mağdur olmuşsunuz artık. Polise emir veriyorsunuz "Vurun." Polis, milletvekilini karşısında gördüğü zaman inanın ki düşmanını görmüş gibi hareket ediyor, milletvekili gidip güzelce bir şey anlatmaya çalışıyor. Biz, Ali Rıza Öztürk Milletvekiliyle birlikte Kızılay'daki olayda polise gidip "Arkadaşlar, yapmayın, bakın, buraya toplanan insanların, hiç kimsenin bir amacı yok, taşkınlık yapmıyorlar, burada toplantısını yapıp, eylemini yapıp dağılacaklar büyük ihtimalle." dedik. Hiçbir şey yok, dönüyoruz arkamızı saldırıyorlar, dönüyoruz arkamızı saldırıyorlar. Sebep ne, niye saldırıyorsunuz? Bir yerlerden emir geldi. Ama, şu var, bu neyi gösteriyor biliyor musunuz? Bu, sizin gidişatınızın kötü olduğunu gösteriyor. Çünkü, bir ülkede eğer demokrasi kalmamışsa, eğer demokrasi bitmişse onu yöneten insanlar, her zaman için karşısında muhalif olan insanlardan korkarlar. Korktukları için de karşısında muhalif olan insanları dağıtmak için polis şiddeti kullanılırlar. Ama, ne olur? İşte, 17 Aralıkta olduğu gibi olur, 25 Aralıkta olduğu gibi olur. Ne kadar kendi karşınıza bir hedef koyarsanız... Çünkü zayıfsınız, ne derseniz deyin yani örgütlerin içinde o kadar da güçlü değilsiniz. İnsanlar da artık bazı şeyleri görüyor, polisler de artık bazı şeyleri anlamaya başladı.

E, dün yaşanan olay, orada milletvekilleri resmen darp ediliyor, vali telefona çıkmıyor. Vali orada emir veriyor. Engellemesi gerekirken, vali telefona çıkıp da ne yapılması gerektiğini söylemiyor. E, böyle nereye gideceğiz biz? Bunun sonu şiddet tabii, başka bir şey değil ki. Ama şiddetten beslenmeyle bir yere gidemezsiniz, sonu da bunun kötü patlama olur. Ondan dolayı, burada yapmamız gereken: Artık, aklı kullanmamız lazım, ortak aklı kullanmamız lazım.

Ha, bizim söylediğimiz şeylerin çok mu önemi var? Hiç önemi yok, hiç birini takmıyorsunuz, onu biliyoruz. Kendi kafanızda, daha doğrusu size verilen talimatlar doğrultusunda -zaten bunları yapmamak için- gidiyorsunuz. Ama inanın ki birkaç sene sonra bu dönüp size gelecek. Bakın, döner gelir bu. Nasıl ki daha önceki olanlar geldi ayağınıza dolandı, nasıl ki yargıda ayağınıza dolandılar, nasıl ki -size göre- polisler de dolandılar; bu da aynı şekilde gelip dolanacak, bu çıkardığınız yasalar da yarın sizi gelip bulacak.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Hakan Fidan da dolanacak.

MUHERREM IŞIK (Devamla) - Hakan Fidan da dolanacak.

Şimdi, TİB'i kaldırıyorsunuz. Niye kaldırıyorsunuz? Kendi devletini yaratacak, militarist bir hükûmet kuracaksınız, militarist bir devlet yapacaksınız. Bu gelip geçecek, bu ülkede ne hükûmetler geldi geçti, siz de gideceksiniz ama sonuçta pişman...

Ama şunu söyleyeyim: Yarın milletvekilliği bitecek, milletvekilliği bittikten sonra şöyle aynanın karşısına geçtiğiniz zaman gerçekten şunu söyleyin: "Biz bu toplumun 76 milyonuna sözde değil özde, gerçekten eşit davrandık, onları kucakladık."

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)