| Konu: | MHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN, ÜLKEMİZDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN (10/262), GENEL KURULUN 24 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 24.07.2014 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu, ülkemizde hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılmasına ilişkin önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Usulen aleyhte söz almış olmama rağmen lehte konuşacağımı ve bu önergeye destek vereceğimizi belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Hayvancılık, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede genel ekonominin önemli sektörlerinden birisi konumundadır. Türkiye'de ise tarım kesiminde bulunan yüzde 30'a yakın nüfusun önemli bir bölümü hayvancılıktan geçimini sağlamasına rağmen, hayvancılık ülke ekonomisine istenilen katkıyı yapamamaktadır. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte en önemli nedenlerinden birisi, ticari anlamda hayvancılık yerine, ağırlıklı olarak, geçimlik hayvancılık yapılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, tarımsal üretim değeri içinde yüzde 30'lar düzeyinde olsa da yine de azımsanmayacak düzeyde bir katkı sağlayan hayvancılık, devletten yeterli desteği görememektedir. Ülkemiz, sahip olduğu hayvan popülasyonu açısından dünyada ilk sıralarda yer almasına rağmen, gerek verim gerekse üretim açısından istenilen düzeyde değildir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye hayvancılığının birçok sorunu bulunmasına rağmen en önemli sorunlarını dört ana başlık altında değerlendirmemiz mümkündür: Birincisi, yem ve besleme sorunu. Bu sorun, yıllardır Türkiye hayvancılığını tehdit etmektedir. Bu sorunun temelinde, yem bitkileri tarımına ağırlık verilmeden hayvansal üretim yapılması ve buna bağlı olarak çayır, mera alanlarının azlığı yer almaktadır.
Hayvancılık işletmelerinde az sayıda hayvanla üretim yapılması, genellikle işletme dışından satın alınan yemlerle ve maalesef, samanla yapılan besleme hâlen önemli bir sorundur.
İkinci olarak bakım ve sağlık sorunlarından bahsetmek mümkündür. Türkiye'deki hayvancılıkta, maalesef, hâlen modern olmayan ahırlar ön plandadır. Bu ahırlarda havalandırma ve ahır hijyeninden söz etmek mümkün değildir. Bu ahırlarda her türlü mikrop üremesi, hastalık barınması doğaldır. Bununla birlikte Türkiye'de hâlen şap, tüberküloz, sığır vebası ve paraziter hastalıklardan dolayı ülke ekonomisinde büyük kayıplar görülmektedir.
Bir diğer sorun, eğitim ve teknik eleman yetersizliğidir. Hayvancılıkta başarı için eğitim ve teknik eleman desteği şarttır. Damızlık değeri yüksek hayvanlardan arzu edilen verimin alınabilmesi için yetiştiricinin bakım, besleme ve sağlık korumada eğitilmesi, gereksinim duyduğu teknik desteğin sağlanması gerekir.
Bir diğer sorun da örgütlenme yetersizliğidir. Şöyle ki Türkiye'de hayvancılık alanında damızlık sığır yetiştiricisi birlikleri dışında yetiştiriciler bazında yerleşmiş sistemli bir örgütlenmenin varlığından bahsetmek doğru olmaz. Damızlık sığır yetiştiricisi birliklerinin de üye varlığı açısından Türkiye genelinde söz sahibi olabilmeleri oldukça güçtür.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hayvancılık politikalarının temel taşı konumundaki politikalar, 1960'lı yıllarda kendini göstermektedir. Bu yıllarda birçok kamu kuruluşu devreye sokularak devletin hayvansal üretimde etkin olması sağlanabilmiştir. Ancak, 1980'li yıllardan sonra uygulanan ekonomi politikaları gereği devlet bu kuruluşları özelleştirmeye başlamış ve hayvancılık piyasasından çekilmiştir. Piyasada bugün 5-6 büyük firma söz sahibidir. Bu firmaların bazıları yabancı ortaklıklar kurarak süt ve et piyasalarında kartel konumuna gelmişlerdir. Günümüzde Türkiye hayvancılığında birçok destekleme, örneğin yem bitkilerine yapılan ödemeler, alet, ekipman destekleri, gebe düve alımlarına destek, buzağı desteklemeleri, suni tohumlama desteği, süt destekleme ödemeleri, süt sağım tesisi kurma gibi destekler varmış gibi görünmesine rağmen, yapılan bu destekler hayvansal üretimde artışları sağlayabilecek düzeyde değildir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye hayvancılığının günübirlik politikalar yerine tutarlı, hükûmetlere göre değişmeyen uzun vadeli politikalarla geliştirilmesi gerekmektedir. Hayvancılıkta gerek tarımsal yapıyı iyileştirmeye dönük gerekse üretim artışını sağlayacak nitelikli politikalar ne yazık ki izlenememiştir. Bir ülkede hayvansal üretimi artırmak, ya hayvan sayısını artırmak ya da hayvan başına alınan tüm verimleri yükseltmeyle olur. Birinci yolun alternatif olmayacağı açıktır çünkü bilimsel açıdan incelendiğinde bu seçeneğin ekonomik olmadığı görülür. Orta vadede ve kesin çözüm alınabilecek yol, ülke hayvancılığını ıslah edici, hayvan başına verimi artırıcı politikalara yönelmektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, gelişmiş ülkelere göre hayvan başına düşen et ve süt verimleri ıslah çalışmaları, besleme, bakım ve üreticilerin eğitim yetersizliği sonucu düşüktür. Türkiye'de bitkisel ürünlerde uygulanan desteklemelere benzer bir uygulama, hayvancılık işletmeleri için de geçerlidir. Bu destekleme, kısaca hayvancılık işletmelerinin ayakta durmasını sağlayan bir destekleme olup üretmeye ve işletmeleri büyütmeye yönelik değildir.
Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye'nin hayvansal üretim değerinin toplam tarımsal üretim değeri içerisindeki payı çok düşüktür. Örneğin, Avrupa Birliğinde tarımsal üretimde hayvancılık sektörünün payı ortalama yüzde 50 civarındadır. Bazı ülkelerde bu oran yüzde 75'e, hatta yüzde 80'e kadar çıkmaktadır. Türkiye'de ise bu oran yüzde 25 civarındadır. Ayrıca, Türkiye'de sadece hayvancılık yapan, ihtisaslaşmış işletmelerin sayısı çok azdır.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede atılması gereken bazı adımlardan söz edebiliriz. Bu adımlardan ilki, kademeli olarak hayvancılığın aile işletmeciliği tarzında yapılan bir faaliyet olmaktan çıkarılması, kolektif üretimin özendirilmesidir. Arazi toplulaştırmasına benzer bir yaklaşımın hayvan toplulaştırması için de geliştirilmesi gereklidir. Avrupa Birliği yolunda olan ülkemizde et, süt, yumurta gibi temel gıda maddelerinin, üretimden sofraya gelene kadar her aşamasında belirli sağlık ve kalite standartlarına uyulması gerekir. Bu çerçevede, Tarım Bakanlığı hayvansal üretimin her aşamasını denetim altında tutmalı ve gerekli standartları geliştirmelidir. Hayvancılığı bir köy yaşam tarzının zorunlu neticesi olmaktan çıkararak özel sektörü çiftlik besiciliğine sevk etmek gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, hayvancılığın diğer bir önemli sorunu da kalifiye çoban bulunamamasıdır. Bu konuda Tarım Bakanlığının ilgili birimleriyle iş garantili kalifiye çoban eğitimleri düzenlenmelidir.
Hayvancılık sektöründe eğitim düzeyinin yükseltilmesi, araştırmacı, yayıncı ve üretici arasında bilgi akışının sağlanması, hayvancılık sektöründe ekonomik, sosyal ve bilimsel tedbirlerin alınması, üreticinin eğitim ve iletişim ihtiyacının en kısa yoldan ve sürekli sağlanabilmesi amacıyla işletmelerin teknik hizmet satın almaları kolaylaştırılmalıdır. Ayrıca üniversitelerde, araştırma kurumlarında ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında çalışan araştırmacılar ile yayıncı ve üretici arasındaki iletişimin sağlanması amacıyla ilgili kuruluşlar arasında organizasyon ve iş birliği desteklenmelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde planlı dönem boyunca çok çeşitli bölgesel gelişme politikaları uygulanmıştır. Bölgesel gelişme projeleri, il ve bölge planı deneyimleri, kalkınmada öncelikli yöreler politikası ve bölgesel teşvikler gibi değişik politika araçlarıyla gözle görülür sonuçlar elde edilemediği görülmektedir. Bunun nedenlerinden birisi, bölgesel az gelişmişliğin nedenleri üzerinde değil, sonuçları üzerinde yoğunlaşılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, yoksulluk ve gelir dağılımındaki dengesizlikler, niteliksiz iş gücü, yerelde kurumsal kapasitenin gelişememesi, köyden kente göç ve iller arasındaki nüfus hareketleri, çarpık kentleşme gibi konular, aslında Türkiye'nin iktisadi yapısındaki temel sorunların sosyal alana yansıması ile oluşmaktadır. Bölgesel gelişme anlayışının iktisadi anlamda yapısal sorunlara yoğunlaşması, daha gerçekçi çözüm önerilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülke genelinde uygulanmakta olan makro iktisadi politikalar, birbirinden farklı özelliklere ve ihtiyaçlara sahip olan bölgelerin gelişmesine herhangi bir katkı sağlamamaktadır. Türkiye ekonomisi homojen bir yapı arz etmediği için bölgeler arası farklılıkları göz ardı eden tek tip ulusal düzeyde kalkınma politikası belirlenmesi uygun değildir. Bunun yerine, her bölgeyi kendi özerk şartları içinde değerlendiren ve buna uygun kalkınma modelleri benimseyen bir anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu önergeyi destekliyor ve kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.