| Konu: | BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU TARAFINDAN KURULAN BAKANLAR KURULU PROGRAMI'NIN GÖRÜŞÜLMESİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 135 |
| Tarih: | 04.09.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakanın birazdan geleceğini herkes duydu, sanıyorum, Sayın Hamzaçebi de duydu.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hiç gelmesin, hiç gelmesin, istemiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bir bakıma ön alıyor, kendisini bu zekice tavrı dolayısıyla tebrik ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir şey duymadım. Muhalefet partilerinin konuşmasından sonra geliyor ise Sayın Başbakan, muhalefete saygısızlık yaptı demektir. Çok ayıp, olmadı.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Kılıçdaroğlu da gelsin, Kılıçdaroğlu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Hükûmet hayırlı olsun. Hepimizin tek ülkesi var, hepimizin aynı zamanda tek Hükûmeti var, başka Hükûmet yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu Hükûmetin başarısı, sadece AK PARTİ Grubunun başarısı olmayacak, bu ülkenin başarısı olacak, bu ülkedeki insanların başarısı olacak, bu grupla birlikte sizin başarınız olacak. İnsanlar sadece siyasal konumlarıyla bu hayatta yer almıyorlar, aynı zamanda evinizde babasınız, dışarıda, dükkânda müşterisiniz, gündelik hayatta alışveriş yapan insanlarsınız. Hükûmetin her alanda göstereceği başarı, elbette bütün bu insanların -muhalif, muvafık- hayatları üzerinde etki yapacak. Başarılı bir hükûmet, başarılı bir performans, bu ülkedeki herkesin hayatına hayırlar getirecektir, zenginlik getirecektir.
Siyasete ilişkin eleştirileri dile getirirken elbette ülkenin ortak çıkarlarını, ortak geleceğini, kader birliğini, bunları sadece retorikte bırakmamak, siyasal dile de yerleştirmek faydalı olur kanaatindeyim. Hükûmetin ne kadar başarısız olduğunu anlatıp onun üzerine bir başarı hikâyesi yazmaya çalışmak, aslında biraz sefil bir teselli olur. Aslolan, başarılı bir Hükûmetin üzerine siz kontrast teşkil edecek daha fazla bir başarı hikâyesi yazabiliyor musunuz; bu başarıyı görürken yanına sizin iddianız nedir başarı adına, bunu koyabiliyor musunuz ve halk baktığında "Evet, Hükûmet başarılı ama biz daha iddialıyız." dediğinizde arada bir derece farkı değil, mahiyet farkı görebiliyor mu; önemli olan bu. Yoksa "Hükûmet kötü, ben biraz daha iyisini yapacağım." şeklinde anlaşılır ki bu, iyi olmaz.
AK PARTİ Hükûmeti, nevzuhûr bir Hükûmet değil, muhalefetin söyledikleri doğru, 2002'den bu yana gelen zincirin halkalarından birisi. Aynı zamanda, 2002'den bu yana gelen başarı hikâyesinin, halkın desteklediği, arkasında halkın olduğu bir başarının, seçimlerde kazanılan zaferlerin ve bu halkın geleceğe ilişkin beklentilerinin karşılığı olan bir Hükûmet.
Sayın Hurşit Güneş "Daha kötüsü olamaz." dedi. Benim aklıma hemen, Mazhar Osman vardır, meşhur, o geldi. Bir gün hastalarından birisi, Mazhar Osman'a "Sen delisin." demiş, Mazhar Osman, gülmüş, "Senin bana 'deli' demen mühim değil, ben sana deli dersem o kötü." demiş. Şimdi, Sayın Hurşit Bey'in bize "kötü" demesinin bir anlamı yok, tabii ki diyecek, halkın ne dediği önemli, halkın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir İngiliz tarihçi vardır, Arnold Toynbee -tarihle ilgilenenler, başkaları da bilirler- medeniyeti tanımlarken "Medeniyet, tabiatın sorduğu sorulara verilen cevaplarla oluşur." der çünkü hayat, soru sorar. Başarılı siyaset de halkın gerçek hayatının sorduğu sorulara sizin verdiğiniz cevaplarla oluşur, sadece laf salatasıyla, sadece retorikle, sadece belagatle oluşmaz. Yoksa, çok güzel konuşmalar yapabilirsiniz, ne beliğ ifadeler kullanan siyasiler geldi geçti. Osman Bölükbaşı'nı hatırlarsınız, kalabalıkları toplardı ama "1'e 2 veren başak tarlası gibisiniz, beni dinliyorsunuz, oy vermiyorsunuz." derdi.
Belagat yetmez. Siz, halkın gerçek gündemine, gerçek hayatına tekabül eden karşılıklar verebiliyor musunuz? Söylediğiniz sözler, onların dünyasında bir karşılık bulabiliyor mu? Buluyorsa başarılı olursunuz. İşte, Toynbee'nin medeniyet için söylediği, siyaset için de aynen geçerlidir. Siz, halkın gerçek hayatına anlamlı cevapları verebilirseniz, o zaman başarılı olursunuz. AK PARTİ'nin başarısının arkasında bu var. Bu halkın, bu insanların dertlerine, özlemlerine, beklentilerine, gerçek, o yürek yakıcı problemlerine tam da nabzından yakalayan cevaplar verdiği için başarılıdır, bugünkü Hükûmet de böyle bir başarının ifadesidir. Seçimleri hatırlayın, hepimiz burada her şeyi söyleyebiliriz ama halk ne söylüyor, halk? Halkın ne söylediğine bakmak lazım.
Türkiye, evet, yeni bir Türkiye oluyor. Bu "yeni" lafı çok kullanılır, bilirsiniz. "Yeni" diye bir parti de vardı, çok çabuk eskidi. Yani, "yeni" kelimesi, eğer içini anlamlı bir şekilde dolduramazsınız sefil bir kelimeye dönüşür ama bugünkü yeni Türkiye'nin içi, sadece siyasi parti olarak AK PARTİ'nin lafıyla, retoriğiyle dolan bir şey değil. Daha düne kadar Türkiye'de insanlar, geleneksel ilişkiler içerisinde bir hayat sürüyorlardı. Türkiye'nin şartlarının ne kadar değiştiğini görmek lazım.
Bu sabah bir haber okudum: Kenan Sofuoğlu, evlenmiş, motosiklet yarışçısı, Hollandalı bir hanımla evlenmiş, düğününü Sakarya'da yapmış, İspanya'ya gitmiş. Bakın, ne kadar farklı yerler. Acaba evde hangi dilde konuşuyorlar diye düşündüm. Ölçekler değişiyor arkadaşlar, ölçekler değişiyor, dünyanın ölçekleri değişiyor. Bu örneği lütfen naif bir örnek olarak görmeyin. Eskiden insanlar aynı köyden evlenirlerdi, şimdi çok uzak diyarlardan insanlarla bağlar kuruyorlar. Üretim araçları değişiyor, mülkiyet ilişkileri değişiyor, hayatın ölçekleri değişiyor, anlayışlar değişiyor.
Daha düne kadar Türkiye'deki insanların ufku, yolu ve izi olmayan kasabaların etrafını çeviren dağları aşamazdı. AK PARTİ yol açtı, bütün dünyaya iz açtı, siz de geçiyorsunuz o yollardan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün küresel ufka yükselen bir perspektif kazandı. Anadolu'nun fukara esnaf ve tüccarları, dünya pazarlarından kazanmaya başladılar alın terleriyle, 1980'lerden beri, 1990'lardan beri, biliyorsunuz. Yeni Türkiye'yi o toplumsal kesimler kurdu, o halk kurdu ve AK PARTİ işte bu halkın, bu yükselen dalganın, bu ölçekleri değişen dünyada kendisini yeniden kuran Türkiye'nin iradesi, siyasi iradesi olarak ortaya çıktı. Lütfen, AK PARTİ'yi eleştirirken de arkasındaki sosyal ve iktisadi hikâye nedir, bunu görün, yoksa, belagat kesinlikle yetmez.
Belagat... Şairler yaparlar. Ahmet Haşim'in Göl Saatleri şiirini bilirsiniz. Muhteşem bir göl manzarası anlatır ama o şiiri küçücük bir bataklığın karşısında yazdığını bilen arkadaşlarımız da vardır. Belagat öyledir ki bazen Ahmet Haşim gibi bir şairi küçücük bir bataklığa baktırarak muhteşem bir göl manzarası sundurur, bazen de muhteşem bir göl manzarasına, deniz manzarasına bakarken bir bataklık hikâyesi anlattırabilir biraz önce olduğu gibi.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'deki insanların kaderi, Balkanlarla, Kafkaslarla ve Orta Doğu'yla ortaktır. Buna gözlerinizi kapasanız da sonuna kadar açsanız da bu nesnel şartları değiştiremezsiniz. Yeni Türkiye'nin şartlarına ilişkin yeni türküler söyleyeceksiniz. Evet, bir taraftan geleneğe bağlı olacaksınız, geçmişe bağlı olacaksınız ama aynı zamanda geleceği fuleli adımlarla kucaklayacağınız bir ufkunuz olacak, tasavvurunuz olacak. Ancak böyle yapabilirseniz, bir ülkeyi kudretli, büyük bir ülke hâline getirebilir, oranın insanlarına onur duyacakları bir gelecek sunabilirsiniz. AK PARTİ'nin başarı hikâyesi burada. Ben temenni ederim ki muhalefet, bizden daha iyisini söylesin, bu halkı kalbinden yakalasın. Yakalayın ve iktidar olun, ben de elinizi öpeyim. Evet.
MUSA ÇAM (İzmir) - O günler gelecek, hiç merak etme Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama sadece belagat ile sadece buraya siyaset yapmak için gelmiş arkadaşların böyle başka tür mesleklere heves duyarak -savcılık gibi, yargıçlık gibi- ama çok ateşli bir şekilde...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani onu önce Başbakan üstlendi, önce Başbakan "savcıyım" dedi. Onu önce Başbakana söyleyin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...yani bu tür değerlendirmelerle, bu tür karşılığı olmayan, gerçekliği olmayan laflarla siyaset olmuyor. Özellikle muhalefetin çok çeşitli tecrübesi var, aslında bunu defalarca görmesine rağmen yeniden aynı yolda gitmesini de anlamakta zorlanıyorum. Mesela CHP'ye ilişkin, çok rahatsız oldukları bir hususun "Herkes bize akıl veriyor." olduğunu görüyorum. "Herkes, CHP üzerinden konuşuyor, herkes, bize akıl veriyor." diye.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bizde demokrasi var da ondan, sizde var mı Hocam, var mı sizde demokrasi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Doğrusu, acaba diyorum...
MUSA ÇAM (İzmir) - Atamayla Başbakan geldi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben tabii, CHP'lilerden kesinlikle akıl almak isterim, burası Parlamento, birbirimizin aklından faydalanacağız ama acaba herkes CHP'ye akıl verirken neyi göremiyorlar ki akıl vermeye çalışıyor? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şikâyet etmek yerine, oradaki eksiklik nedir? Gerçekten önemli bu. Yani bunu hiç onur meselesi filan yapmanın gereği yok. Ortada demek ki bir problem var.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin programında çok önemli başlıklardan birisi çözüm süreci. Bu çözüm süreci, cumhuriyetin en temel projelerinden birisidir ve kesinlikle siyasetin o ucuz dili ve retoriği etrafında konuşulmaması gereken bir iştir. Buna gereken dikkati ve ihtimamı göstermek çok önemli.
Sayın Hurşit Güneş, "Meclis bu işin içinde yok." dedi. Ben, Çözüm Komisyonu Başkanıydım, Çözüm Komisyonu kurduk bu Mecliste, "Herkes gelsin." dedik, gelmediniz. Gelmediniz Hurşit Bey! (AK PARTİ sıralarından alkışlar
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Haberi yoktur!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Meclis, işin içinde olsun." dedik, gelmediniz. Çözüm meselesine ilişkin en parlak öneriniz "Diyarbakır Cezaevi'ni müze yapalım."dı. Keşke müze yapmakla bu işi çözecek olsak, keşke çözecek olsak, her yere müze açalım. Esaslı bir senaryonuz var mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Diyarbakır'a cezaevi inşa etmekten iyidir o, Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Niye olmuyor biliyor musunuz? Çünkü, kendi içinizdeki sizce "demokratik zenginlik", bizce "uyumsuz orkestra düzeni" -fikirlere ilişkin söylüyorum- buna izin vermiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne söyleseniz zülfüyâre dokunur, en iyisi hiçbir şey söylememek; mümkünse şöyle alt düzeyden bir müzeyle vaziyeti kurtarmak.
"Meclise bilgi verilmiyor." Veriliyor arkadaşlar, Sayın Atalay, kaç defa konuştu, burada kaç kere çözüm sürecine ilişkin konuşmalar yapıldı. Bilgi derken ne kastediliyor?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen biliyor musun?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Ne olacağını gel anlat o zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani, çözüm sürecine tekabül eden "know-how" mı kastediliyor acaba, çok böyle bilginin çekirdeği? Bakın, her yerde her şekilde konuşuluyor ve bu konuda konuşulmamış söz yok, gün yüzü görmemiş kelime yok, her şey konuşuluyor. Önemli olan, konuşmak değil, yapmak, yapabilmek. O yapabilen irade de işte burada. İnşallah yapacağız, bu memleketin toplumsal birliğini ve kardeşliğini sağlayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) CHP'nin de tabii, kendi içinde birlik ve kardeşliği sağlayacağı kongresi 5 ve 6 Eylül tarihlerinde, yakından takip ediyoruz. İyidir, inşallah önce içeride birlik sağlanır, sonra Türkiye'deki birliğe de sıra gelebilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, burada "paralel" meselesi çok speküle ediliyor. "Paralel..."
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Gerçekte yok yani?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Diyorsunuz ki bize: "Siz, dün o insanların yanındaydınız." değil mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Beraberdiniz, beraber!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet, evet yanındaydık.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Beraberdiniz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bugün de siz yanındasınız, değil mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yok ya!
MUSA ÇAM (İzmir) - Hiç alakası yok!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yanındasınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - Bülent Arınç, Sayın Arınç gitti, elini öptü!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın, ikisi arasındaki farkı söyleyeyim, farkı...
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Arınç gitti, elini öptü!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İkisi arasında ne fark var biliyor musunuz? Biz onların yanındayken ve siz şimdi onların yanındaykenin arasındaki farkı anlatıyorum...
MUSA ÇAM (İzmir) - Hiç alakası yok!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İçinizdeki arkadaşlar, sivil toplum, siyasal toplum tartışmalarını bilirler.
GÜRKUT ACAR (Antalya)- Doğru söylemiyorsun; sana yakışmıyor, sana yakışmıyor!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Zannediyorum Marksizme ilişkin, Marks'a ilişkin, Gramsci'ye ilişkin, Hegel'e ilişkin okumalar yapmış çok değerli milletvekilleri de var.
Değerli arkadaşlar, sivil toplum, siyasal alanın dışında örgütlü toplumdur, özellikle ekonomi temelli örgütlü toplumdur. Biz, sivil toplumun siyasi olarak nerede pozisyonlandığına bakmayız, her kim sivil toplum alanında örgütleniyorsa onu destekleriz. Dün o insanlar, o bahsettiğiniz insanlar, sivil toplumun parçasıydılar, orada örgütlüydüler, "Siyasetin ortağı olalım, siyasetin üzerinde vesayet kuralım." gibi bir iddia dile getirmiyorlardı. Biz de o insanların yanındaydık, bunda hiçbir beis yok. Başka sivil toplum örgütlerinin de yanındaydık, sadece onların değil ama bu insanlar...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Peki, onlar ne istediler de siz verdiniz? "İstediği her şeyi verdik." dediniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Okumuş olduğunuzu varsaydığım Marks da bu tehlikeye çok dikkat çeker, "Sivil toplum tehlikelidir." der, "Siyasete ortak olmak ister, siyaseti biçimlendirmek ister." der. Okumuş olduğunuzu varsayarak söylüyorum, dün sivil toplumun içinde olan bu yapı, belli bir güce eriştiğini varsayıp siyasete ilişkin iddiada bulundu.
MUSA ÇAM (İzmir) - Alakası yok Hocam, ayağınıza bastı! Ayağınıza bastı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İşte, biz o noktada itiraz ettik ve o noktada, sivil toplumun içindeyken siyasete ilişkin entrik yöntemlerle bu işe kalkışanların karşısında olduk. Niçin?
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Yolsuzlukları ortaya çıkardığı için!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Niçin? Halkın iradesini açık, aleni süreçlerle sana teslim etmişler sen götürüp kapalı, entrik bir yapının şantajına boyun eğip veremezsin diye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, para sayma makinelerinin yatak odasında ne işi var? Ne işi var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli kardeşlerim, siz nereden geliyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) - Ayakkabı kutularında milyon dolarların ne işi var Hocam? Para kasalarının yatak odalarında ne işi var Hocam? Bunları söyle Hocam.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Siz de açık, aleni süreçlerle halktan yetki alıp burada oturmuyor musunuz? Siz de öyle gelmediniz mi? Siz de millet iradesinin bir parçası değil misiniz?
MUSA ÇAM (İzmir) - Ona bir şey söyleyen yok Hocam. Yolsuzluklarla...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Peki, bu entrik ilişkilerle iktidar arayanların arkasında kendinizi inkâr ederek nasıl saf tutuyorsunuz? Nasıl? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen kendini hayal âleminde görüyorsun be!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli kardeşlerim...
VAHAP SEÇER (Mersin) - Olmayan bir şeyi varmış gibi anlatıyorsun ya! Olmayan bir şeyi varmış gibi anlatıyorsun!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli kardeşlerim, Hükûmet
Programı'nın birçok başlığı var. Çok önemli başlıklardan birisi kültür ve medeniyet iddiası, çok önemli; eğitim çok önemli. O klişeye atıf yapmıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Medeniyeti yok ediyorsunuz be!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Modern dünyada en büyük tehlike ne biliyor musunuz? "Şeyleşme." Hatta bu sınıflara ilişkin ilişkiler konuşulurken şuna da dikkat çekerler: Artık proletarya, burjuvazi, bunların bir anlamı yok çünkü sınıfsal ilişkiler, her şey sadece "şeye" dönüşüyor. "Şeyleşme." İşte, bu "şeyleşme"ye karşı insanın durduğu bir yer olmalı, kültürlerin durduğu, toplumların durduğu bir yer olmalı. Sizin de derdiniz o olmalı. Evet, Mevlâna'nın dediği gibi pergelin o sivri ucunun bastığı bir yer olacak. Biz eğitimi düşünürken bu toprakların, bu bereketli ve kutsal toprakların değerleri üzerine kurulu bir gençlik yetişsin istiyoruz, kuşaklarımız öyle yetişsin istiyoruz. Bir ayağı burada olsun, öbür ayağıyla bütün evreni kucaklasın. Cortazar'dan da haberi olsun Borges'den de haberi olsun, Marx'tan da, Freud'dan da haberi olsun ama bastığı bir yer olsun, nereden dünyaya baktığını bilsin; yoksa bir gün orada, bir gün burada, her gün bir başka seyyarede olmasın. O yüzden gerçekten de bu eğitim meselesi, nerede durduğumuz önemlidir, özellikle "şeyleşme"ye karşı, "şeyleşme"ye.
"Şeyleşme." Cortazar'ın bir hikâyesi vardır. Cortazar'ın...
KAMER GENÇ (Tunceli) - Şeyden mi bahsediyorsun sen? "Şeyini şey yaptığımın şeyi"nden mi bahsediyorsun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kamer Bey, lütfen, dinlerseniz anlayacaksınız, anlayacaksınız.
Diyor ki Cortazar: "Sana doğum gününde bir saat hediye ettiler. Aslında sana doğum gününde hediye edilen, benim saatim diğer saatlerden daha mı kıymetli endişesidir, benim saatim acaba su alır mı endişesidir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, 700 milyarlık saatten mi bahsediyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hangi saat?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Gerçekte doğum gününde sensin saate hediye edilen." diyor Cortazar hikâyesinde. "Şeyleşme" böyle bir şeydir. Ümit ederim ki buna karşı bir kültür ve eğitim iddiası çerçevesinde o bastığımız odak noktası itibarıyla bu kadim toprakların şekli olacak.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)