| Konu: | AK PARTİ GRUBUNUN, GENEL KURULUN OLAĞANÜSTÜ TOPLANTI ÇALIŞMA GÜN VE SAATLERİNE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 137 |
| Tarih: | 08.09.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, AKP tarafından sunulan bu grup önerisi, bildiğiniz gibi, 12/8/2014 tarihindeki grup önerisine zıt bir şekilde ortaya çıkan bir öneri. Çünkü, o tarihte sunulan grup önerisine göre, 21 Ağustosa kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması kararı alınmıştı. Ancak, 14 Ağustosta bizzat AKP grup başkan vekili arkadaşlarımızın teklifi üzerine Meclis 1 Ekime kadar tatile girdi. Hatta o sırada, özellikle torba yasanın tamamen çıkmasından sonra tatile girmesinin daha doğru olacağını söylememize rağmen, maalesef, arkadaşlarımız şunu söylediler: "Beşinci bölümü hızla bitirelim, altıncı bölümü ekimde açıldığı tarihte görüşelim." Böyle karar alındı. Biz de kendilerinin bu sözü üzerine "Pekâlâ." dedik. Fakat şunu da söylediler öğretmen atamalarıyla ilgili olarak: "Eylül ayında ihtiyacımız var. Bu sebeple, 28 Ağustosta her hâlükârda Cumhurbaşkanının yemini sırasında toplanacak Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir karar almak suretiyle, Danışma Kurulu kararını ortak olarak alırız ve öğretmen atamalarını gerçekleştiririz." "Bunun yanı sıra İran'la ilgili bir ticaret anlaşması var, sözleşmesi var, bunu da geçiririz. Kabul mü?" dediler, "Evet, bunu da kabul ediyoruz." dedik ama maalesef, atılan imzaya rağmen bugün yeni bir beyaz sayfa açtınız yeni Hükûmetle birlikte, verilen sözde durmayacağınızı gösterdiniz.
Şimdi, sizin buradaki yeniden olağanüstü toplantı gerekçenizi öğretmen atamalarının gecikmesi olarak nitelendirdiniz. Aslında öğretmen atamalarıyla ilgili, biliyorsunuz, Komisyonda yapılan görüşmelerde 40 bin kadro ihdası istediniz ve bu onaylandı ve 40 bin kadro ihdası söz konusu edildi. Ama ardından bugün torba yasanın 74'üncü maddesinin (2)'nci fıkrasında 35 bin öğretmenin atanmasıyla ilgili karar alındı. Yani, aslında 5 bin kadroyu bir şekilde gündeme getirmiyorsunuz veya onu yedek olarak tutuyorsunuz. 35 bin öğretmenin atanmasıyla ilgili karar 74'üncü maddenin (2)'nci fıkrasında zaten torba yasada mevcut. Tabii, "Onu akıl edemedik, farkına varmadan bu şekilde o zaman teklifte bulunduk." diyorsunuz. Yani, şimdi Hükûmetsiniz sonuç olarak, devlet yönetenlerin "Farkına varmadık, yanıldık." diye bunu sık sık tekrar etmesi söz konusu bile olamaz. Mademki Hükûmetsiniz yani iktidarsınız, o zaman muktedir olmak zorundasınız. İktidar olmak çok basit bir şeydir ama muktedir olmak o kadar kolay değil. Muktedir olmak bütün her şeyin geleceğini de görerek yapmak demektir. Aslında 28'inde de o yasayı çıkaramazdınız ayrı bir öğretmen ataması şeklinde. Neden çıkaramazdınız? Çünkü 28'inde, bugünkü Cumhurbaşkanı yemin ettiği andan itibaren Hükûmet zaten feshedilmiş durumda olacaktı. İstifa etmiş bir hükûmetin bir kanun çıkarması zaten İç Tüzük'ümüze göre mümkün değil. Dolayısıyla, bu da gerçekleşmesi mümkün olmayan bir konuydu. Yalnız, şurasını söyleyeyim: Maalesef, sürekli yanılıyorsunuz.
Diğer taraftan, şunu söyleyeyim; demin AKP Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız şunları söyledi: "Şu, şu, şu ayrıcalıkları getiriyoruz, vergi aflarını getiriyoruz." Bir sürü şeyler söyledi ama şunu söylemiyor: 76'ncı maddeyi söylemiyor. 76'ncı maddede ne var? "Bilançolarında görülmesine rağmen kasalarında olmayan nakit mevcudu birisine ödünç olarak verilmiş olabilir." vesair gibi bir ifadeyle ifade edilen kanundan söz etmiyor. Yani, birisine ödünç olarak vermek rüşvet de olabilir, başka şey de olabilir. Bundan söz etmiyorsunuz.
100'üncü maddede idare mahkemelerinin aldığı kararları ancak iki yıl sonra uygulamaya koyacağınızı ve bununla da mahkeme kararına uymayabileceğinizi ve başka bir göreve atayacağınızı söylüyorsunuz. Yani, yeni Türkiye hukuka uymayan bir Türkiye mi sizce, böyle bir şey mi düşünüyorsunuz?
112'nci madde keza aynı şekilde meralardan bahsediyor.
115'inci madde keza buna benzer birtakım konulardan bahsediyor. Yani, siz hukuka uymayan bir devlet getiriyorsunuz. Yani, Özelleştirme İdaresinin özelleştirdiği kurumlarla ilgili mahkeme kararı beş yıl sonra çıkarsa bunu uygulamamaktan söz ediyorsunuz. Suç, mahkemenin verdiği geç karar mıdır yoksa geç karar böyle bile olsa nasıl olur da hukuku uygulamazsınız? Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değil. Bu da herhâlde yeni Türkiye'nin bir örneği.
Keza, az önce söylendi "Efendim, 32'nci kattan düşen asansör..."
Arkadaşlar, iyi kontrol edilmeyen, denetlenmeyen her şey laçka olur. Bakın, şimdi "Zeytinburnu'ndaki 2 tane kulenin yarısından fazlası, yüzde 60'ı yıkılıyor." deniyor. Hangi sebeple yıkılıyor? "Efendim, İstanbul'un silüetini bozuyor." Peki, bunun imar kararını veren kimdir? Büyükşehir Belediyesi. Herhâlde ben vermedim. Peki, o, verirken onu düşünmedi mi? Hani "Yeni Türkiye" diyorsunuz ya, siz Osmanlı Devleti'ne bile ulaşamıyorsunuz. Osmanlı Devleti'nde şehir mimarları var. Her şehirde "şehir mimarları" diye bir müessese var. O şehirde ne inşa edilecekse -önceden- o bölgeye göre, bölgenin silüetini bozmayan, sokağın görüntüsünü bozmayan bir mimari izin verir. Yani, siz bunu bile yapamadan yeni Türkiye'den bahsediyorsunuz.
Osmanlı Devleti'nde sizin yeni Türkiye'nizde olmayan başka bir şey daha var: Bir atama öyle rastgele yapılamaz, üniversiteden bir adam getirilip müsteşar yapılamaz Osmanlı Devleti'nde. Nasıl olur? Teşrifat Kanunu vardır, hangi göreve hangi görevlerden gelinebileceği belirlenmiştir Osmanlı Devleti'nde. Yapabiliyorsanız yapın, o zaman "Yeni Türkiye" diyeyim ben size. Onu da yapamazsınız çünkü o zaman istediğiniz adamı atayamazsınız, siyaseten bunu, makam ve mevkileri kullanamazsınız. Dolayısıyla, siz, bu türden -sürekli ama- attığınız imzanın arkasında duramayan, sözünüzün arkasında duramayan bir görüntü sergiliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, madem onu ön plana çıkardınız, size bir öneride bulunacağım öğretmen atamalarıyla ilgili. Bakın, öğretmen olmaya hak kazanmış ve bu konuda bilgisayarlara giren insanlar var, bilgisayarın gadrine uğrayıp atanamayan insanlar var ama öyle hâle gelmişler ki, yaş haddinden artık devlet memuru olamayacak hâle gelmiş öğretmen adaylarımız var. Gelin, her branşın öğretmen sayısını belirledikten sonra, en azından yüzde 10'unu, bu türden, artık yaş haddinden bu hakkını kaybedebileceklere ayıralım; var mısınız? Doğru olmaz mı, daha adil olmaz mı? Yazık değil mi o insanlara, o kadar yıldır bekleyen, psikolojik sıkıntılara giren o insanlara? Bakın, size adaletli bir sistem öneriyorum. Her branşta atanacak öğretmenlerin yüzde 10'unu öncelikle yaş haddi sona erdiği için devlet memuru olamayacak insanlara tahsis edelim; var mısınız? Buraya öyle bir ek koyalım istiyorsanız. O zaman, insanlara da hak ve hukuk çerçevesinde hareket etmiş oluruz. Bunu yapabilirsiniz diye düşünüyorum.
Şimdi, özellikle, ben tekrar, grubum adına, Mecidiyeköy'deki kazada -ben "kaza" diyorum ama kazayı şundan dolayı söylüyorum, ihmalden doğan bir kaza olarak- orada hayatını kaybeden insanlara tekrar rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum ama bunun tekrarlanmaması için...
Bakın, biz bir yıl önce, Haziran 2013 tarihinde, asansör kazalarında hayatını kaybedenlerle ilgili Meclis araştırması önergesi verdik ama kabul edilmedi. Arkadaşlar, bunlar ihmal edilmeyecek konulardır. Dolayısıyla bu kaza bize bir şeyi göstermeli; Türkiye'de eğer otokontrol sistemini kurmak istiyorsak Meclis zaman zaman devreye girmek zorundadır. Bu araştırmalar yapıldığında insanlar kendilerine çekidüzen verir, daha ciddi tetkikatlar yapar ve ondan sonra bu kazalarla bir daha karşılaşmayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)