GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:137
Tarih:08.09.2014

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün tekrar Meclisi olağanüstü bir gündemle Meclis Başkanı çağırdı toplantıya ve torba kanunu görüşeceğiz. Arada ek bir iki olağanüstü kanun teklifi var. Bir tanesi de avukatların dosya evrakını incelememesi. Yani, bu torba kanunda öğretmen atamaları bekliyor, doğru ama bir gerçeklik var ki İstanbul'da sorumsuzca yaşanan, denetlenmeyen iş kazası sonucu 10 genç kardeşimizin hayatını kaybetmesi, bu torba kanunun üzerinde yaptığımız muhalefetin şerhinin, gerekçelerinin, Soma'daki 301 kardeşimizin yaşamını yitirmesi zamanında ortaya koyduğumuz tavrın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

Devlet kamu alanında, kendi alanında taşeronlaşmayı sistemleştirdiği zaman ve sistemi onun üzerine kurduğu zaman kendisi işveren konumuna düşüyor arkadaşlar. Örneğin TOKİ. TOKİ kime bağlı? Başbakana bağlı. Başbakana bağlı olan TOKİ'yi Çalışma Bakanlığı müfettişinin gidip denetleme cesareti var mı? Varsa rapor verme cesareti var mı? Verirse nereye sürüleceğinin veya görevine derhâl son verilmeyeceğinin garantisi var mı? Yok. Böyle bir sistem içinde, tabii ki yurttaşlarımız yaşamlarını yitirdiği zaman bunu kadere bağlamak sorumsuzluğun en büyük örneğidir. Burada "İstanbul'un Maslak güzergâhını Manhattan'a çevireceğiz." dediler. Sonra -Manhattan, Maslak'ta değil- bir baktık ki her tarafta gökdelenler. Mahmutbey Gişelerine doğru gidin, sağda solda beton bloklar, gökdelenler, "İstanbul finans merkezi olacak." diye Kadıköy, Ataşehir taraflarına yapılan yüksek binalar; bütün bunlar gösteriyor ki hiçbir plan, hiçbir düzenleme, hiçbir denetim yok. Zaten TEM yolu felç olmuş durumda.

Şimdi, bu yolların felç olduğu, trafiğin işlemediği bu yüksek yüksek binalarda, evet, Manhattan'a özenen, "kentsel dönüşüm" adı altında biraz da bu binalar yapıldığı zaman oradaki iş güvenliğinin zerresi alınmamış, oradaki asansörlerin nasıl çalıştığının zerre emsali alınmamış, güvenliği alınmamış. Oralarda yetmiş yılı aşkın süredir, o yüksek binalarda, asansörlerde 10 tane işçinin birlikte ölüm haberini okumadınız gazetelerde yakın zamanda.

Şimdi, buradan soruyoruz: Çalışma Bakanlığının bu konudaki denetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, mimar, mühendis odalarının, bunların tamamının yapmış olduğu denetimlerin raporlarını geciktirmeden kamuoyuna derhâl açıklama ve savcıların anında gereğini yapma gibi bir mecburiyetleri yok mudur? İnsan yaşamı kıymetli değil midir? İnsan yaşamı temel hak ve hürriyetlerin en başında geliyor.

Arıyorlar, torba kanun nedeniyle herkes arıyor. Karayollarında taşeron işçi arıyor, diyor ki: "Mahkeme kararı aldık. Bizim mahkeme kararını uygulatmamak için torba kanuna hüküm koymuşlar." Arıyorlar başka yerlerden prim, vergi aflarıyla ilgili, bedelli askerlikle ilgili arıyorlar, sicil affıyla ilgili arıyorlar, her şeyle ilgili durmadan arıyorlar çünkü torba kanun olunca...

Torba kanunun başında Soma işçilerine göstermelik verilen birkaç haktan sonra işçiler yine ölmeye devam etti. Hem Soma'da hem Şırnak'ta ölmeye devam ediyorlar çünkü sistem değişmiyor, denetim değişmiyor. Denetleyen Hükûmet, kendisi TKİ kanalıyla işveren konumunda. İşveren konumunda olan bir Hükûmetin kendi sorumluluğunun söz konusu olduğu bir noktada iş kazalarını denetlemesini bekleyemezsiniz. Bu denetim sisteminde ILO'nun sözleşmesini dahi imzalamayı hâlâ lüks gören bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Buradan çok açık ifade etmek istiyorum arkadaşlar: Seçim bitti, kurultay bitti, 2015'te yine seçim var. Sonra, "Sistem değişsin." deniliyor. Bu torbanın içinde "Mahkeme kararları uygulanmasın." diye kanun maddeleri var arkadaşlar. Mahkeme kararları uygulanmayacaksa mahkemeleri kapatın daha iyi. Hani yargı, yürütme, yasama birbirinden ayrıydı? Hani kuvvetler ayrılığı vardı? Nasıl olur, hangi demokraside... Bana bir ülke örneği verebilir misiniz, bir hükûmet "Mahkeme kararını ben keyfime göre iki sene uygulamayabilirim." diye bir kanuni düzenleme yapabilir mi? Milletin iradesini buna nasıl alet edebiliriz arkadaşlar? Burada milletin vekilleri vebal altındadır.

Çok açık ifade ediyoruz: Mahkeme kararlarını uygulatmama anlayışınız Haşhaşiler olabilir, paralel olabilir, El-Sabbah olabilir, Alamut Kalesi olabilir, bilmem ne olabilir ama yolu yöntemi bu değildir, yanlış yoldasınız. Açık konuşuyorum: Alamut Kalesi'nin kanunlarını burada torba kanuna koyamazsınız. Buraya koyduğunuz, Alamut Kalesi'nin Haşhaşi kanunlarıdır. Anayasa Mahkemesinden de dönecek. Yazın bir kenara, deyin ki: "Hasip Kaplan dedi ki: 'Haşhaşi kanunlarıdır bu torbanın içindekiler. Bu Haşhaşi kanunları sonucu Hükûmet keyfî muamele yapacak.'" Bu Haşhaşi kanunları sonucu iş kazalarında insanlar ölüyor, bu Haşhaşi kanunları sonucu hukuk tanınmıyor, hak tanınmıyor. Yaradan'ın yaratışından dolayı da insanlara kıymet yok, hep paraya sermayeye kıymet var. Olmaz böyle bir şey arkadaşlar, çok acı, çok acı bir durum. "Mahkeme kararını ben iki sene uygulamam..."

Avukatlar stajlarını sınavsız veya sınavlı yapsın, size ne kardeşim, ne karışıyorsunuz? "Avukat mahkeme evrakını incelemesin." O zaman siz niye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne tarafsınız, niye 6'ncı maddeyi imzalıyorsunuz, niye Anayasa'nın 90'ıncı maddesini getirdiniz, niye Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre iç hukukun üstündedir, kanunların üstündedir? Sizin gücünüz yeter mi bunu değiştirmeye? Bu sözleşmeler yok. Burada, önümüzdeki dönemde ciddi bir karmaşayla karşı karşıyayız, burada bunu açıkça ifade etmek istiyorum.

Buraya koymuşsunuz, gece on iki, yetmedi sabaha kadar çalışmaya... Eğer yürekliyseniz, gelin milletin iradesinin adil temsili ve özgür tezahürü, özgür bir Meclisin kurulması için 2015'te milletin iradesinin önüne konulan seçim barajlarını kaldıralım. Harbi, milletin iradesine saygı nereden geçer biliyor musunuz? Kenan Evren'in koyduğu kanunlara, barajlara sığınmaktan geçmez, bunu kafanızdan çıkarın. Milletin iradesine, sandığa saygıyı ikide bir dile getirip de burada yüzde 10 barajına sığınmak siyasi ahlak açısından düşülecek en son noktadır arkadaşlar, rezalettir. Seçim barajına "Yüzde 10 barajıyla milletin iradesi tezahür ediyor." diyen siyasetçi, Kenan Evren'in şakşakçılığını yapıyor, 12 Eylül darbesinin şakşakçılığını yapıyor.

2015'e gidiyoruz. 4 tane parti grubuyuz. Doğruysanız, samimiyseniz, davet ediyoruz sizi, Anayasa'da geçici bir maddeyle gelin seçim barajlarını kaldıralım, milletin iradesini 2015'te görelim. Ben ahdediyorum, yemin ediyorum ki bu 4 Meclis grubunun dışında çok farklı partiler, farklı gruplar olacak burada ama siz istemiyorsunuz ki düzen değişsin. Bu çürümüş düzen, bu kokuşmuş düzen, bu sömürü, bu gidişat, bu ihaleler, bu çürümüşlük değişsin istemiyorsunuz. Milletin kendi vekilini özgürce seçmesini istemiyorsunuz. Adil temsil istemiyorsunuz. Hazine yardımında seçim barajı koymaya devam ediyorsunuz. Yüzde 10 barajında ısrarla devam ediyorsunuz. Siz, 330'u bulamazsınız bu kafayla arkadaşlar, bu kafayla giderse 230'u, 130'u da bulamayacaksınız, arayacaksınız. Çok parti gördük, araya araya barajın altında kayboldular. Biz, direne direne geliyoruz. Biz, halkın mücadelesini, azmini ortaya koya koya geliyoruz ve gerçek iradeyi bu Mecliste şu an biz temsil ediyoruz çünkü bağımsız oylarla geldik, yeke yek geldik, seçile seçile geldik, her birimiz bir parti gibi seçildik geldik. Bunu değiştirelim. Bu torbalardan medet ummayın arkadaşlar. Bu torbalar gelir ve herkese kötü miras bırakır.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)