| Konu: | İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 137 |
| Tarih: | 08.09.2014 |
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Adı torba olup içi çorba olan, artık torbalıktan çuvala gelen ama o çuvala da mızrağın sığmadığı bir yasayı görüşüyoruz. Taslak mı, teklif mi, tasarı mı, nedir, bunun belli olmadığı, her gelenin içine bir parça bir şeyler attığı, gece yarıları hormonlanarak büyüyen, bugün de gelip üzerinde görüştüğümüz bir yasa çalışmasını yapıyoruz.
Ne oldu? Temmuzda gayet güzel gidiyorduk, hazirandan itibaren çalışmaya başlamıştık, hep beraber çalışmaları devam ettiriyorduk, bu yasayı çıkartacaktık. 434 yetim Soma'da bu yasayla ilgili sonucu bekliyordu. Orada dertlerine çözüm bulunacak diye bekleyenlere, karşılığında bir inatla getirip, hani o "millî irade" diyerek her zaman dilinizden düşürmediğiniz millete en ağır sinkaflı lafları söyleyen adamları kurtarmak için yasa yapmaya kalktınız, inat ettiniz. Ne oldu? Arkasından, tek adam dedi ki: "Artık harç bitti, yapı paydos, Meclisin tatil olması lazım. Acaba kongre süreçleri, kurultay süreçleri diyaloglarda problem yaratır mı? Haydi size güle güle." Şimdi "Artık ben mazbatayı da aldım, yemin de edeceğim, sorun yok. Buyurun gelin, Meclisi çalıştıralım." Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışıyor mu, bu bizlere yakışıyor mu? Ama, önemli değil, nasılsa yarıda kalmıştık, gelin torba yasaya devam edelim; tartışmak ve bu tartışma sonunda gerçek anlamda yasama faaliyeti yapmak yerine, birileri size bir işaret verir, kaldırırsınız elleri, bu yasa olur, biter, geçer. Böyle bir mantıkla da hep beraber çalışırız.
Değerli arkadaşlar, 10 gencecik insan Mecidiyeköy'de hayatını kaybetti. Ailelerine başsağlığı ve onlara Allah'tan rahmet diliyorum. Hepimiz burada çıkıyoruz, ailelere sabır diliyoruz, ailelere başsağlığı diliyoruz, ölenler için rahmet okuyoruz ama hep bir araya gelip bunların müsebbiplerinden hesap sormaya neden cesaret etmiyoruz? Biz aylardır söylüyoruz, aylardır bu konuda yapılması gerekenleri dile getiriyoruz ama neden yapılmıyor, neden yıllarca bu konuyla ilgili yasal tedbirleri almak, göz göre göre cinayet gibi kazalara sebep olanlardan hesap sormak için bir şey yapılmıyor?
Bakın, ne yapılıyor biliyor musunuz iş güvenliğiyle ilgili bugün bu yasanın içeriğinde? Açın, 17'nci maddeyi okuyun lütfen, 17'nci maddenin 2'nci paragrafında ne diyor? "İş yerinde çalışan kişi eleman sayısını hesaplarken meslek lisesi ve üniversitelerde okuyan stajyer öğrenciler o iş yerinde iş güvenliğiyle ilgili alınacak tedbirlerde eleman olarak sayı hesabına dâhil edilmez." diyor. Alın, burada. Daha bundan birkaç ay önce, bir ay önce belki de oy verdiğiniz, kabul ettiğiniz torba yasa maddesinde iş güvenliğinde o gencecik çocukları hiç yerine koyuyorsunuz. Farkında mısınız verdiğiniz oyun?
Değerli arkadaşlar, iktidarda on iki yıldır devriiktidar dönemi yaşatıyorsunuz. Bu on iki yıldır rezidanslarda tatlı hayata o kadar alıştınız ki o tatlı hayatı yaşamak için yeşili de yok ettiniz ve o inşaatları yapmak için onlarca, binlerce metre yükseklerde çalışanın, yüzlerce metre toprağın altında çalışanın haklarını öylesine es geçip bıraktınız. Ama, burada karşımıza çıkan tablo, aslında modern kölelik sistemi olan taşeron sisteminin uygulamalarının getirdiği sonuç. Şimdi, bakıyoruz, kazalar ve cinayetlerden sonra işçi kardeşlerimizi neredeyse suçlu konumuna getirmek için ellerinden ne gelirse onu yapmaya çalışan bir anlayışla karşı karşıya kalıyoruz. İşçilerimizi taşeronlaşmanın insafına bırakanlar, çalışma hayatının denetim mekanizmasını çalıştırmayanlar, ucuz iş gücünü dayatanlar ve buna izin verenler bu iş cinayetlerinin birinci derecede sorumlusudur ve netice itibarıyla bu sorumluluk sonucunda yapılanların hesabının sorulması görevi de bizlerin üzerinedir, yoksa bunların vebalini herkes üzerinde ileride taşır.
Değerli arkadaşlar, sivil toplum örgütleri var ve bizler de yasama faaliyetinde bulunan kişileriz. Gelin, hep beraber bu konuda ciddi bir çalışma yapalım.
Şimdi, bakıyoruz, siyaset açısından da hep bir nefret söylemiyle, nefret söylemlerinin sonucunda bencillik duygularıyla ama bu bencillik duygularının içine girildiği takdirde ne yazık ki gerçeklerle içine çekilecek bir kara delikle karşı karşıya kalınıyor.
Halk, mevcut Hükûmete bu ülkeyi adaletli bir şekilde yönetmesi için oy verdi ve sizi seçti. Halkın iradesine herkes saygı duyuyor. Ama, adalet sadece yöneticiler için değil, herkes için geçerli ve adalet elbisesinin en güzel yakıştığı kişiler ise idareciler. Yöneticiler adaletli olmalı, "Sorunları görmedim." dememeli. Sorunların tespiti ve çözümü için gerekli olan basiret ve ferasete sahip olunmalı.
Şimdi, son olarak bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadık. Türkiye'de onlarca sorun, onlarca sıkıntı varken halef selef aynı partiden olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve devir teslimi dahi hukuk ve Anayasa görmezden gelinerek, devletin teamülleri ayaklar altına alınarak işletildi. Herhangi bir belediye meclis üyesi bile istifa ederken ülkenin Başbakanı her türlü imkânları kullanarak bir seçim yarışı yaşadı ve daha sonra anayasal gerçekler ve teamüllerin uygulamasında, hani hep o şikâyet edip "Mahkemelerden sonuç aldık ve cezasını çekecek." dediğiniz Kenan Evren kadar olmayan bir tercihle karşı karşıya kaldık.
Şimdi, bakıyorsunuz, tabii, kişiye göre hukuk yorumlayarak hiçbir rejimde adalet tesis edilmeyeceğini muhakkak anlamış olmak gerekiyor. Kendiniz ve kişisel çıkarlarınız doğrultusunda bu adaleti yorumlarsanız devri iktidarınızda kendinize bağlı savcılar, kadılar oluşturabilirsiniz, ya sonra? Bugün kişisel çıkar ve rant için yapılan siyasetin toplumda büyük bir erozyona yol açacağını hiç unutmayın. Türkiye'de yolsuzluk ve hırsızlığa karşı oluşan duyarsızlık topluma büyük yara veriyor, bunu da hiç unutmayın.
Bakın, Muhteşem Süleyman, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fuzuli'nin ünlü bir Şikâyetnamesi var, diyor ki: "Selam verdim, rüşvet değil diye almadılar." Yani, sanki bugün için yazılmış.
Diyor ki: "Selam verdim, rüşvet değil diye almadılar.
Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler.
Dedim: Ey arkadaşlar, bu ne yanlış iştir, bu ne yüz asıklığıdır?
Dediler: Bizim âdetimiz böyledir.
Dedim: Vakıf malın dilediği gibi kullanmak vebaldir.
Dediler ki: Akçamız ile satın almışız, bize helaldir.
Dedim: Hesaba alsalar bu tuttuğunuz yolun fesadı bulunur.
Dediler ki: Bu hesap, kıyamette sorulur.
Dedim: Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişsiniz.
Dediler ki: Ondan dahi korkumuz yoktur, kâtipleri razı etmişiz." İşte, bu anlayışla yapılan bir siyaset, bu anlayışla bakılan adalet, bugün yaşadığımız kötü, kokmuş ve bence çok büyük erozyon yaşamış bir demokrasiyi karşımıza çıkarıyor.
Artık, devletin kurumları ve o kurumlara bağlı olarak yapılan uygulamaları biraz adaletin gerekliliği içinde, o "vicdan" denilen teraziden tartarak ortaya koymak lazım. Taze Başbakan yeni bir tasfiye memuru gibi anlatımlar içinde oluyor, sanki on iki yıldır bu ülkeyi sizler yönetmiyormuşsunuz gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Ama artık devrihükûmetinizin zamanı tamamlandı. Böyle torba yasalarla hormonal yasama yapmak yerine milletin faydasına, yararına ve yasama tekniğine uygun yasalarla çalışmaya hepinizi davet ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)