GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İŞ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:138
Tarih:09.09.2014

CHP GRUBU ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yatırım yapılması noktasında, hele İzmir'e olunca tabii karşı çıkmamız mümkün değil. Zaten bu yatırım yapıldı, daha önceden beri gelen bir yatırım, yatırım bitme aşamalarına gelmiş bir yatırım. Tabii, burada karşı çıktığım -şahsım adına söylüyorum- gruptaki...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüde; lütfen saygıyla ve sessizlikle dinleyelim.

Buyurun Sayın Aksünger.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Gruptaki arkadaşlarım ve İzmir milletvekili arkadaşlarımızla konuştuğumuz -tüm İzmir milletvekili arkadaşlardan bahsediyorum- hiç kimse böyle bir yatırıma karşı çıkmaz ama şu getirdiğiniz maddeyle birlikte, aslında Türkiye'de çok önemli bir konunun altını çiziyorsunuz, bundan sonraki çok ciddi sıkıntılara imza atıyorsunuz; sebebi de şu: Bu ihale yıllar önce yapıldı, üç beş sene önce yapılmış bir ihaledir, İzmir'de de çok memnuniyetle karşılanmış bir ihaledir. Zaten o coğrafyaya baktığınızda bundan daha uygun bir liman yeri yok. Pire Limanı olsun, diğer tarafta İtalyan limanları olsun, onların hepsine belki de bundan sonraki süreçte ciddi bir rakip olarak ortaya çıkacak, bu ülkeye de aslında çok ciddi avantajlar sağlayacaktır hem ihracat açısından hem ithalat açısından.

Bir taraftan da milyarlarca dolarlık bir paranın yurt dışından gelmesi tabii memnuniyet vericidir ama zaten içeride o ihale yapılırken ona rakip olan İzmirliler vardı konsorsiyum hâlinde. O almış, bu almış, hiç önemi yok benim gözümde ama bu getirdiğiniz konuda çok önemli bir sakınca var. O gün ihaleye girenler o şartlarda girdiler. İhale yapılmış bitmiş, liman tamamlanıyor, otuz üç yıllık, orman vasfını yitirmiş bir arazi üzerinde kiralamalar yapılmış, bu kiralama bedellerine göre ihalede teklifler verilmiş. Bugün diyorsunuz ki "Alt kiracıya gelirin yüzde 50'sini vermesin, turizmde olduğu gibi yüzde 2'sini versin."

Peki, kim faydalanacak bu işten? Bundan sonraki süreçte nerelerde sakıncalar göreceğiz bununla ilgili? Bakın, gelen uluslararası şirketler bu ihaleye girdiklerinde, yerli olsun yabancı olsun bu kiralama bedellerini alt kullanıcıya kiralarken, oradaki alanda -bu dediğim alanda binlerce dönüm araziden bahsediyoruz- bu arazilerin gelirinin, orada kazanılmış olan paranın yüzde 50'sini alt kullanıcı olarak devlete bırakmak durumundayken siz diyoruz ki şimdi "Yüzde 2 ver." E, bu adam zaten alt kullanıcıya bu araziyi kullandırdığından dolayı gelirinin yüzde 50'sini verecek şekilde o ihaleye teklif atmıştı. E, peki bugün ne diyorsunuz? Avantaj -tırnak içinde- avanta veriyorsunuz adama. E, peki bununla birlikte yarışmış olan -içeride, dışarıda, hiç önemli değil- iç sermaye, millî sermaye olan arkadaşlarımız veya dışarıdan gelecek olan sermaye sahibi "Kardeşim, bana da bu avantajı sağlasaydınız, ben de bu ihalede farklı bir teklif atardım." demez mi? Ayrıca, sadece burası için geçerli değil, bundan sonra, Türkiye'nin yapılmış bütün ihalelerinde, buna benzer ihalelerinde herkes bu hakkı zaten isteyecek. Bu mu dürüstlük? Herkes, gelen giden ahlaktan, dürüstlükten bahsediyor, gelelim buradaki dürüstlüğe.

Ben dürüstlükten ne anlıyorum diye sorarsanız çok şey anlatabilirim size. Aslında, çıkıp kürsülerde, her yerde dürüstlükten bahsediliyor, hatta, AKP'nin Genel Başkanı söylüyor, bu dürüstlükten bahsediyor. Aslında, çok dürüst bence. Bazen, aklıma geldikçe söylüyorum, dürüstlük meselesini anlattığı için Sayın Başkan Vekili söyleyeceğim, bunu bir tarafından geçeceğim. Recep Tayyip Erdoğan demişti ki: "Ya bizim kriptolu telefonlarımızı dinlemişler." Bence bu dürüstlük, bence dürüstçe bir şey, söylediği lafların hepsine sahip çıkmaktır bence. Ama, arkasından şunu demek yanlıştır bence: "Bunlar montaj." demek yanlış olur. Bunlar dürüstlük, samimiyet olmaz. Bunlar samimiyet olmaz. Bunlar samimiyet olmaz.

Geçenlerde, yine kürsülerde konuşuyordu, baktım. "Ya bu TİB'e gerek yok." diyordu. "Zaten MİT bu işi yapıyor." demek bence dürüstlük, bence dürüstçe bir şey. Yani, aslında tüm dinlemeleri MİT'in de yaptığını ve yapabildiğini ve bugün de o teçhizata sahip olduğunu herkes biliyor. Gerçekten de Başbakan bunları doğru söyledi bence. Ama, sonrasında "Ya bizi dinliyorlar." demek dürüstlük değil. Ben dürüstlüğü ve samimiyeti bunların üzerinden algılıyorum.

Ayrıca, şöyle bir şey var: Yabancı istihbarat örgütleriyle ilgili "Ya bunların yaptıkları dinlemeler olur." demek bence dürüstlük, ben öyle görüyorum ama arkasından gelip "İçeridekiler de bizi dinliyor." demek dürüstlük değil, bunlar hoş şeyler değil.

Şimdi, bu konuya neden dürüstlük üzerinden yaklaşıyorum? Çünkü, samimiyet, dürüstlük, ahlaktan bahsedildi biraz önce. Şimdi burada getirilen konu gerçekten ahlaki mi yani şu anda? Bunu ahlaki olarak içinize sindiriyorsanız, bence yeniden bir sorgulamak lazım bunların hepsini.

Ayrıca, madem konu açıldı, dürüstlükten ve samimiyetten bir tane daha bahsedeyim. "Ya bunlar bizim Müslüman kardeşlerimizdir." demek ve birilerini itham etmek bence dürüstlük. Mesela, Saddam, Kaddafi, Mübarek, Bin Ali, Esad; bunların kardeş olduğunu söylemek bence samimiyet ve dürüstlüktür, ben bunda herhangi bir yanılgı içerisinde değilim. Ama, bunlarla ilgili başka devletlerle iş birliği yapıp düşmanlık yapmak bence samimiyetten yoksunluk demektir ve kimin öldüğüne bakmamak, kimin doğru olduğuna bakmamak... Aslında, ne tesadüftür ki bir taraftan İtalyanlarla, bir taraftan Fransızlarla, bir taraftan diğer istihbarat örgütleriyle iş birliği yaparak gitmek de bence samimiyet ve dürüstlük değildir, çıkıp kürsülerde anlatılamaz. İhaleyle anlamı ne bunun? Bence bu ihaledeki bu konuşulan konu dürüstlük değil. O zaman, dürüstse insanlar, döner geriye bakar, bu ihaleye girmiş olan tüm firmalardan özür diler veya bunların hepsinin bir vesileyle o konuyla ilgili bugüne kadar yaptıkları, harcadıkları birtakım masrafları varsa gider verir.

Şimdi, şöyle bir şey olur mu? Bin liraya aldım bu ihaleyi. Bu otuz üç yıllık kiralama bedeli. Binlerce dönümden bahsediyorum, orman vasfını yitirmiş araziler, binlerce dönüm. Kalmış burada otuz iki-otuz üç yıl diyelim. Bunun hesabını topladığınız zaman, eğer bu para... Bin liraya bu adam ihaleyi almışsa, orada 950 lira veren bir adam varsa, bu kiralama bedeli 50 liranın üzerindeyse buna dürüstlük denilebilir mi? Bugün, bu kiralama bedelini yüzde 50'den yüzde 2'ye indirirken dürüst olduğunu söyleyebilir misiniz insanların? İnsanlara gülerler ya bununla ilgili konularda, gerçekten gülerler.

E şimdi, arkadaşlar biraz önce dedi ki: "Ya, burada yatırımla ilgili karşı çıkmayalım." Kim karşı çıkıyor yatırımla ilgili konuya ya? Böyle bir şey olur mu? Hele İzmir'e çivi çakılmazken, İzmir'e "gavur" muamelesi yapılırken yani karşı çıkılabilir mi? Dışarıdan bir adam gelmiş, milyarlarca doları buraya yatıracak, elini öperiz. Dedim ben zaten, yanında zeybek oynarız yani ne gerekiyorsa onu yaparız.

Ya geçenlerde bir stat konumuz oldu. Alsancak Stadı'mız var, gözlerini oraya dikmişler, şimdi orayı yıkmaya çalışıyorlar. Niye yıkacaksınız burayı? "Efendim, yeni spor tesisi yapacağız." Ya kardeşim, ne yapacaksınız ya, onu söyleyin! Liman bölgesine gözünü dikmiş misin? E açıkla, ne yapacaksın? Var mı bir tane yapılmış tesis? 5 milyonluk İzmir'e yaptığınız herhangi bir tane stadyum var mı kardeşim? "Atatürk Spor Salonu var." diyor. Yüz yıllık olacak neredeyse. Orada futbol oynanmıyor zaten, orası olimpiyat, orası sadece görsellikten mevzubahis bir yer. Orada ambiyans olmaz, orada futbol oynanmaz. Var mı bir tane stat, gösterin kardeşim ya yaptıysanız! Ama, ben size küçücük illerde yaptığınız bütün yatırımları göstereyim, statları söyleyeyim. Hepsini yapıyorsunuz "Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu" yazıyorsunuz üzerine. Hatta birkaç tanesine de "Hakan Şükür" yazdınız. Herhâlde bin pişmansınızdır o konuda, bilmiyorum. Başka yerler de çıkıyor bir tarafından.

Ama, bir şey söyleyeceğim, hazır Hakan Şükür demişken. Bir cümle çok hoşuma gider, hepinize bunu söylemeden günü bitirmek istemiyorum, çok önemli bir düşünürün dediği: "Yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınızla değişirseniz hem yolunuzu hem dostunuzu kaybedersiniz."

RECEP ÖZEL (Isparta) - Siz buldunuz Mehmet Bekaroğlu'nu, biz bulmadık ya! Mehmet Bekaroğlu'nu siz buldunuz vallahi!

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Bu da aslında sizin kulağınıza küpe olsun. Yarın, öbür gün...

RECEP ÖZEL (Isparta) - Mehmet Bekaroğlu'nu savundunuz mu orada?

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Mehmet Bekaroğlu olur, o olur; o sizin işiniz değil.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Siz sakın bırakmayın!

RECEP ÖZEL (Isparta) - Aman bırakma ha!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Hayırlı olsun, hayırlı!

İHSAN ŞENER (Ordu) - Sakın bırakmayın, sakın!

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) - Yarın, öbür gün, dikkat edin, bir kenarda bırakmasınlar sizi, dikkat edin! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bak, bir sürü adamı yollarda, kenarlarda bırakmışlar. Yakında yol da yok, dost da yok, yoldaş da yok size.

Hepinize çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)