| Konu: | HALK ŞAİRİ VE YAZAR ABDURRAHİM KARAKOÇ'UN VEFATINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 118 |
| Tarih: | 12.06.2012 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük şair Abdurrahim Karakoç'un vefatı nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli büyüğüm, ağabeyim, bir dönem birlikte siyaset de yaptığım, Anadolu'nun kavruk yüzü, delikanlısı Abdurrahim Karakoç'u ebedî âleme uğurlamanın hüznünü yaşıyoruz. Yaşayan en büyük halk ozanımızı ve taşlama ustasını kaybettik. Türkiye'de üç kuşak onun şiiriyle büyümüştür, pek çok Anadolu köyü şiirle onun "Hasan'a Mektuplar" adlı kitabı vasıtasıyla tanışmıştır. Vefatının ardından çoğunlukla Mihriban şiiri üzerinden anıldı Abdurrahim Karakoç. Yazdığı bu şiir, sağcısıyla solcusuyla, Alevi'siyle Sünni'siyle herkesin ruhuna işledi. Bu şiirinde:
"Yâr deyince, kalem elden düşüyor.
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor.
Lambada titreyen alev üşüyor.
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban." diyordu.
İnsan merak ediyor, bundan daha güzel nasıl yazılabilirdi aşk. Böyle damıtılmış mısralar ancak aşk damlayan yürekten çıkar. Ancak Karakoç sadece bir şiire sıkışacak ve sınırlanacak bir şahsiyet değildi, Anadolu toprağı gibi kara kuruydu ama tam bir koç yiğitti. Bütün hayatını İslamiyet'le şereflenmiş bu toprağın insanına adadı, bu halkın sesi oldu.
Değerli milletvekilleri, Abdurrahim Karakoç, isyandı, başkaldırıydı, çığlıktı, ağıttı, gözyaşıydı, sevgiydi ve aşktı. Hayatında hiç adam satmadı, hiçbir yoldaşını yarı yolda bırakmadı. Hiç kimsenin yüzüne karşı söylemediğini gıyabında konuşmadı. Güzellikler ve yiğitlikler ilkeleri oldu. Hiç ikbal peşinde koşmadı. Bütün hayatı cedelle ve mücadeleyle geçti. Gayrimillî hiçbir fikre, ideolojiye ve düşünceye prim vermedi. Kitabında yalakalık, ikiyüzlülük yazmadı hiç. Hayatı boyunca inandığı değerleri yaşadı ve anlattı. Düşüncelerini korkmadan, cesurca dile getirdi. Dayatmacı ve zorbalara en ağır lisanla meydan okudu. Herkesin sindirildiği bir dönemde şiirleri destan oldu, mesajları bayraktı kara günlerde. Hayatının hiçbir döneminde eksen kayması yaşamadı. Bir alperen edasıyla yazdı, konuştu, söyledi. Bazen bağrı yanık sessiz bir çölü, bazen kafasının tası atmış bir kasırgayı, bazen mülayim bir dervişin edasını gördük şiirlerinde. Karakoç bir yandan Karacaoğlan ve Yunus, öbür yandan Köroğlu'ydu, Dadaloğlu'ydu ama en çok da kendisiydi. Hem gönül insanı hem de
"Ben milletim uğruna adamışım kendimi,
Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa da hep Hakk'ı tutacağım,
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir." diyebilecek kadar gözü kara, dertli ve vicdanlı bir dava adamıydı.
O, Türk'ün kültür değerlerine coşku ve heyecan veren yiğit bir adamdı. Onun, sevdasıyla, acısıyla, hüznüyle, ince ince eleştirisiyle, sisteme öfkesiyle, yolsuzluklara, ahlaksızlıklara isyanıyla bir Anadolu yüreği vardı. O, politik duruşu olan, aydın kimliğiyle bir toplumsal mücadele içinde yer alan bir sanatçıydı aynı zamanda. Milliyetçiydi, milleti bu topraklar üzerinde ortak bir tarihi paylaşan insanların kültür değerlerinin hamuru içinde yoğrularak bir olmalarının ürünü olarak gören bir milliyetçiydi. Çileli ve dertli biriydi, milletinin derdini kendine dert edinenlerdendi. Zalimlere yakın duran, zulmü alkışlayanlardan biri değildi Karakoç. Dikbaşlı değildi ama başı dik biriydi. O mütevazıydı. Müminleri kardeş bilen, yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir halk adamıydı.
Değerli milletvekilleri, hiciv, taşlama, sıradan zekâların yapacağı bir şey değildir. Hiciv için keskin bir zekâya, kıvrak bir dile ve geniş bir kelime hazinesine sahip olmak gerekir; rahmetli Abdurrahim Karakoç'ta bunların hepsi vardı.
Şimdi birer dörtlüğünü okuyacağım İsyanlı Sükût, Hâkim Bey, Doktor Bey gibi şiirleri elitist bürokrasiyi, bürokratik oligarşiyi korkusuzca eleştiren ama daha çok acıtan ve sarsan şiirlerdir. Bu tür şiirleri masum Anadolu halkının birer öfke patlamasıdır.
"Gitmişti makama arzuhâl için, / "Bey" dedi, yutkundu, eğdi başını. /
Bir azar yedi ki oldu o biçim, / "Şey" dedi, yutkundu, eğdi başını."
"Gene tehir etme üç ay öteye, / Bu dava dedemden kaldı Hâkim Bey, /
Otuz yıl da babam düştü ardına, / Siz sağ olun, o da öldü Hâkim Bey."
"Memur gelir, karşılarsın köşeden, / Zengin gelir, kırılırsın neşeden,
Öte kaçma bizim garip Eşe'den, / Bakıp boynundaki kire Doktor Bey."
Bu dünyadan gidişini kendi mısralarıyla şöyle ifade etmişti: "Uyuz öküzlerin adam güttüğü, / Çarpık bir dünyada yaşadı gitti. / Çoğunun putlara secde ettiği, / Dünyayı dünyada boşadı gitti."
Abdurrahim Karakoç hayatı boyunca çok yargılandı yazdıklarından ötürü ama hiç avukat tutmadı. Mahkeme kapılarında hep şu niyazla içeriye girdi: "Allah'ım milletim için yazdıysam beni beraat ettir ama kendim için yazdıysam bana ceza verdir." Hayatı boyunca ceza almadı. Bir kez mahkemede ceza aldı, o da Yargıtaydan bozuldu.
Kendisine rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdağ.