GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, 9/10/2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki saat sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın taranması olaylarının araştırılması amacıyla 17/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:8
Tarih:23.10.2014

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade edeyim: Şimdi, 6 Ekimde başlayan, 12 Ekime kadar devam eden olaylarda yaşamını yitiren, bir sayıya göre 38, diğerine göre 42 ve İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre 46 olan bütün yurttaşlarımıza ben buradan Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Hâlen tedavisi devam eden Emniyet Müdürüne, polis memuruna ve diğer tüm yaralılara da acil şifalar diliyorum.

HDP Grubunun önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayız ve bu önerinin de desteklenmesi gerektiği görüşündeyiz. Başbakan, Cumhurbaşkanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin söz alan bütün sözcüleri bunun bir karanlık olay olduğunu, bir provokasyon olduğunu ifade ettiler. Dolasıyla, eğer, bir karanlık olay varsa, bir provokasyon varsa Meclis bunu araştırmalıdır. Eğer, gerçekten buna inanıyorsanız biz hazırız, oy verelim, beraber bir Meclis komisyonu kuralım ve Meclis komisyonu bunu araştırsın.

Şimdi, bütün bunları bir tarafa bırakarak -yani bu komisyon önerisine destek verdiğimizi de belirterek- bugünlere nasıl geldik, yani 6 Ekimden önceki süreç ne, 9 Ekimde Bingöl'de bu olaylar nasıl gelişti, bunları bilmemiz lazım. Yani, niye bu noktaya geldik?

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade edeyim: Kobane, Kürtlerin ve bütün toplumun vicdanıdır, böyle bilinmesi lazım ve bizim ortak vicdanımız olmak zorundadır. Cumhurbaşkanının dediği gibi "Rize'nin, Diyarbakır'ın, Hakkâri'nin, Van'ın ne ilgisi var?" denemez, bizim ortak vicdanımızdır. Kürtlerin "..."(*)dediği tren rayının altındaki akrabalarımızdır, kardeşlerimizdir, yakınlarımızdır. Dolayısıyla, yanı başımızda olan ve küresel bir vahşet örgütü olan IŞİD'in katliamına maruz kalma tehlikesi geçiren bu yurttaşlarımızın, bu arkadaşlarımızın, bu dostlarımızın, bu akrabalarımızın bir vahşete tanık olmasına, bir vahşete uğramasına biz razı olmamalıyız. Dolayısıyla "Kobane neresidir?" dediğiniz zaman, evet, benim de vicdanımdır, Cumhuriyet Halk Partisinin de vicdanıdır, Türkiye'nin de vicdanı olmak zorundadır ama bu vicdan -açık söylüyorum- Adalet ve Kalkınma Partisinin vicdanı olamamıştır. Ve şunu ifade edeyim: 7 Ekimde Kilis'te Sayın Cumhurbaşkanı konuştuğu zaman da âdeta gözlerinden sevinç dökülerek, yüzünden bir sevinç ifadesiyle "Kobane düştü, düşecek." demiştir ve daha sonra da yaptığı konuşmalarda değerli arkadaşlar "Bize ne?" demiştir.

Şimdi, insanları sokağa çağırırsanız, sokağı tahrik ederseniz sokaktaki insanları toparlayamazsınız. Bu kadar açık ve net. Bizzat Cumhurbaşkanı ve daha sonra Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri sokağın bu hâle gelmesinin müsebbibidirler. Bütün bu olayları izleyen, değerlendiren birisi olarak ben 42 yurttaşımıza da buradan -veya 46 yurttaşımıza, bunu da açıklayın- başsağlığı diliyorum, Yasin Börü'nün ailesine de başsağlığı diliyorum, bütün yurttaşlarımıza da başsağlığı diliyorum değerli arkadaşlar.

Bakın değerli arkadaşlar, 2 polis memuru öldükten sonra, yaşamını yitirdikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı ne söyledi: "Bütün bunlara karşı polisimiz ne yapacak? Hâlâ kalkan mı tutacak? Kusura bakmasınlar, kimse de bu konuda bize akıl vermesin. Artık ne polisimizin ne askerimizin kalkanla bu işin önüne geçmesi mümkün değil. Gereği neyse askerimiz ve polisimiz onu yapacaktır." Biz, Erdoğan'ın bu sözlerinin benzerini martta, 2006 yılında Diyarbakır'da da duymuştuk, aynen şunu söylemişti, size de söylüyorum: "Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır." ve o olaylarda aralarında küçük çocukların da olduğu 10 kişi yaşamını yitirmişti.

Yine aynı Erdoğan Gezi olayları sırasında "Benim polisim destan yazdı." demişti ve 11 yurttaşımız da yaşamını yitirmişti. Bunlar bu cumhuriyetin yurttaşları.

Dolayısıyla, sokağı bu hâle getirmekte bu Hükûmetin ve başta da yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının birinci derecede sorumluluğu var değerli arkadaşlar, birinci derecede.

O nedenle, eğer yüreğiniz yetiyorsa, gerçekten bu işte sorumluluğunuz olmadığını hissediyorsanız gelin, burada, Mecliste bir komisyon kuralım, bu işleri araştıralım yani "Bu işlerde karanlık devlet var, provokasyon var." diye geçiştiremezsiniz.

Ne oldu daha sonra değerli arkadaşlar? Ne oldu daha sonra? Aynı cümleleri İçişleri Bakanı kurdu, "Misliyle karşılık olacaktır." dediler, misliyle... Bir içişleri bakanı acaba bu cümleyi kurabilir mi hukuk devletinde değerli arkadaşlar? Davutoğlu ne söyledi peki? "Cezalandırıldılar."

Bakın değerli arkadaşlar, anlayışınız şu: Cezalandırıldılar. Cezayı hukuk devletinde kim verir değerli arkadaşlar? Kim verir? Polis mi verir, yoksa, hukuk devletinin kuralları içerisinde adil yargılama yaparak mahkemeler mi verir değerli arkadaşlar?

Bakın, şimdi, neden bu olayların olduğu... Adana'da bir gazete dağıtıcısının beyninden vurulduğu, Suruç'ta Cumhuriyet Halk Partisi eski belediye başkanının ve oğlunun öldüğü, Kızıltepe'de başka bir yurttaşımızın öldüğü, Karlıova'da önceki gün HÜDA PAR'dan 2 yurttaşımızın öldüğü bir ortam yaratıldı. Kime yaradı? Sizin güvenlik devletinize yaradı değerli arkadaşlar, sizin güvenlik devletinize. Bakın, ondan sonra güvenlik devleti ve polis devleti ilkelerini esas alacak yasa teklifini getirdiniz. Bu devlette bu kurallar içerisinde dinlenenler dinlenmeyenlerden daha fazla.

Bingöl gibi bir ilde, akşam saat 21.15'te hangi saik Emniyet Müdürümüzü orada o toplantıya veya esnaf ziyaretine götürdü? Saat 21.15'te hangi istihbaratla gitti değerli arkadaşlar? Bunu soralım kendimize, hangi istihbaratla gitti? 21.15'te esnaf ziyaretinin olduğu bir yer biliyor musunuz siz? Kim gönderdi onu oraya? Kim onları bulundukları yerden Bingöl'e tayin etmişse eğer, aynı eylemi saat 21.15'te planlayanlar da onlardır, bu kadar açık. Varsa yüreğiniz, varsa cesaretiniz bu Mecliste kuralım komisyon ve bu karanlık olayı araştıralım, varsa eğer cesaretiniz.

Soruyorum size: Niye savcılık gizlilik kararı verdi, kimden neyi gizliyorsunuz, kimden neyi gizliyorsunuz, niye şeffaf yürütmüyorsunuz bütün bu süreçleri, sizlere soruyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Ölümlerden sorumlusun, ölümlerden.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum: Bütün bu olayların müsebbibi, bu olayları ilk önce yaratan, sözlerinizle, davranışlarınızla, yürüttüğünüz şeffaf olmayan süreçle sizlersiniz, bizzat Cumhurbaşkanıdır, bizzat Başbakandır.

Bakın, ben burada konuşan bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak söylüyorum: Kobane benim vicdanımdır, oradaki bütün yurttaşlarımız benim kardeşimdir, bizim halkımızdır, hepsi.

OYA ERONAT (Diyarbakır) - Yasin senin vicdanın değil mi? Yasin senin vicdanın değil mi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bununla ilgili bir Cumhurbaşkanı "Kobane neresidir?" diyemez. Letonya'dan hâlen konuşuyor, "Kobane'den bize ne?" diyor. Kobane bizim vicdanımızsa Cumhurbaşkanının da vicdanı olacak, Başbakanın da vicdanı olacak ve sizlerin de vicdanı olacak.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Bireylerin vicdanıyla devletin vicdanı farklıdır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, son olarak söyleyeyim: Dün Davutoğlu katıldığı bir toplantıda...

OYA ERONAT (Diyarbakır) - Yasin Börü senin vicdanın değil mi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - O da benim vicdanımdır.

Dün Davutoğlu konuştuğu bir toplantıda şunu söyledi "Ben Türkiye'nin ortak vicdanıyım." dedi. "Ortak vicdanıyım." dedikten hemen sonra Suat Eroğlu adlı yönetmen, bir sendikanın toplantısından çıkarken aynı sendikanın üyeleri tarafından yumruklandı ve gözü falan hasar aldı. Ortak vicdan insanları yumruklatmak mıdır değerli arkadaşlar?

Şunu da ifade ediyorum: Ben Kobane vasıtasıyla 6 tane "tweet" attım, 6 tane, kayıtlara geçmesi için söylüyorum, bir tanesi şu: "Gezi'de yaratılan vicdan ortaklığının Kobane'de yaratılamaması Hükûmetin IŞİD lehindeki politikalarına cesaret veriyor."

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Ayıp, ayıp!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Sonra attığım 5 "tweet"i de tutanaklara geçsin diye okuyorum:

Bir: "Kobane meselesi insani, vicdani olarak bir halkın onur mücadelesidir. IŞİD küresel bir cihat ve vahşet örgütüdür."

İki: "IŞİD'e yapılan desteklerden, bugün gösterilen hoşgörüden vazgeçilmeli. AKP IŞİD'e karşı içeride ve dışarıda etkin bir mücadele vermelidir."

Üç: IŞİD'e ve AKP politikalarına tepkiler şiddet içermemeli, kişilerin can ve malına zarar veren provokatörler teşhir edilmelidir."

Dört: "Atatürk heykellerine yönelen saldırılar tek merkezlidir ve ortak vicdanın engellenmesini hedeflemektedir. Yapanlar teşhir edilmelidir."

Beş: "Kobane için en doğru tutum her ortamda bu süreç bakımından herkesin sağduyulu olmasıdır."

Bu "tweet"lerimden dolayı Cumhurbaşkanı Rize'de, Başbakan Amasya'da beni hedef gösterdi. Buradan son olarak söylüyorum: Eğer bana ve yakınlarıma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - ...bu tehditlerden dolayı, bu hedef göstermeden dolayı tırnağıma bir zarar gelirse Sayın Başbakan ve beni hedef gösterenler bundan sorumludur siyasi ve kişisel olarak. Kayıtlara geçirdim, benim için yeterli arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.