| Konu: | HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, 9/10/2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki saat sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın taranması olaylarının araştırılması amacıyla 17/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 23.10.2014 |
MEHMET ERSOY (Sinop) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerimiz; Halkların Demokratik Partimizin, 9 Ekimde Bingöl'de meydana gelen ve il emniyet müdürümüzle korumasının yaralandığı, emniyet müdür yardımcımız ve bir başkomiserimizin de şehit olduğu menfur olayla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Tanrıkulu'nu dinleyene kadar, o olayla ilgili olarak Hükûmetimizin, devletimizin ne yapması gerektiğiyle, neler yaptığıyla ilgili aslında daha sakin, daha makul, daha ortamı yumuşatıcı bir konuşma yapmayı tercih ediyordum. Çünkü, HDP'nin grup önerisinde de ifade edildiği gibi, her şeyden önce çözüm sürecini hedeflediğini düşündüğümüz ve provokasyon koktuğunu, önceden planlandığını her yönüyle gördüğümüz bir olayla ilgili olarak, elimizdeki sadece görünür bilgilere dayalı olarak birilerini suçlamak, hatta suçlu aramak, devlet katında suçluları aramak bize hiçbir şey katmayacaktır. Ama, maalesef ki hâlâ bu yaklaşımların devam ettiğini üzülerek görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, Kobani bahane edilerek ülkemizde yaşatılan olaylarda ...yaklaşık 2.100 bina ve iş yeri yakıldı yıkıldı, yaklaşık 600 kamu binası yakıldı yıkıldı, binin üzerinde polis aracı, devlet aracı, ambulans yakıldı yıkıldı. Neyi protesto ediyorsanız edin, neyi ifade ediyorsanız edin, bu protestoları destekleyebilirsiniz de... Demokratik ülkelerde bunlar ancak ve ancak hukukun izin verdiği ölçülerde yapıldığı takdirde makbuldür. Ama, siz, Kobani olaylarını bahane ederek kafalarına maske takan, üzerlerine entari giyen, etek giyen insanların savunmasız, korumasız, çaresiz insanlara erkeklik taslayarak ortalığı yakıp yıkmasını kınamak yerine, bunlara sebep olan, bunlara meydan veren olayların bir daha olmaması için ortak akıl yürütmek yerine hâlâ "Cumhurbaşkanı şunu dedi de suçlu, Başbakan bunu dedi de suçlu." derseniz bir yere varamayız. Kobani sizin vicdanınız da bizim vicdanımız değil mi? Bütün Anadolu'nun vicdanı ama sadece Kobani değil -ayrıldığımız nokta burası- Bayırbucak da bizim vicdanımız, Kerkük de bizim vicdanımız, Musul da bizim vicdanımız, Halep de bizim vicdanımız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün bizim vicdanımız olduğu için Kobani'de bir tek...
FARUK BAL (Konya) - Karatepe'ye de gir o zaman; Karatepe'de şimdi katliam var, IŞİD güçleri katlediyor, Karatepe'ye de gönder.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Sayın Bal, lütfen.
...Kobani'de neredeyse bir tek sivil kalmadan gönlümüzü de açtık, bağrımızı da açtık, "Gelin." dedik. Türkmen'e ne yapıyorsak, Arap'a ne yapıyorsak, Süryani'ye ne yapıyorsak Kobani'ye de onu yaptık. Ama bizim için, insanların değerli olması için sadece Kürt olması gerekmiyor. Kürt'ün değerli olması için de sadece PKK'lı olması gerekmiyor, insan olması yeterli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve onun için de bütün insanlığa sahip çıkmak adına 2 milyona yakın Suriyeliye Anadolu'nun gönlünü açtık, bağrını açtık.
Değerli arkadaşlar, eğer siz toplumsal olayların nereye gideceğini düşünmeden, eğer siz kitlesel eylemlerden o psikolojiden ve kitlelerin kalabalığından faydalanmak isteyen provokatörlerin neler yapabileceğini hesaba katmadan, "Kobani düştü, düşüyor." sözünü duyduk diye, bunu bahane ederek "Haydi sokağa!" derseniz, eğer siz "tweet"lerinizle "Hadi, Gezi ruhunu bir kez daha yaşatalım." derseniz birilerinin de çıkıp o kalabalıkları, o kitlelerin heyecanını provoke etmesini, onların arasına sızarak gerçekten vicdanının sesini ifade etmek isteyen insanların da, kontrolsüz bir şekilde toplanmış insanların da bu kalabalığını istismar etmesini engelleyemezsiniz. Eğer sizin vicdanınız gerçekten samimi olarak 42 kişi için de eşit atıyorsa, ne olur, Berkin'e gösterdiğiniz ilginin yüzde 1'ini de o yavrumuza, et dağıtan yavrumuza gösterseydiniz, Yasin'imize gösterseydiniz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Göstermedik mi?
MEHMET ERSOY (Devamla) - Göstermediniz, göstermediniz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Göstermeyen alçaktır! Göstermeyen alçaktır! Senin Cumhurbaşkanın daha dün Berkin'i hedef gösterdi, Berkin'in annesini yuhalattı.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Biz bu ülkede yaşayan her vatandaşımızın eşit ve adil bir şekilde, Anadolu'nun öz evladı olarak yaşaması için yapmamız gereken neyse onu yapmanın mücadelesini veriyoruz. Ne olur, özellikle çözüm süreciyle ilgili, değerli milletvekilleri, artık samimiyetimizi sınamaktan vazgeçin. Ha vallahi de istiyoruz, ha billahi de istiyoruz.
FARUK BAL (Konya) - Biz istemiyoruz.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Bu kanlar akmasın, bu analar ağlamasın istiyoruz.
AK PARTİ olarak belki risklerin en büyüğünü aldık. Diyarbakır'da, Bingöl'de çözüm sürecinden bahsetmek kolaydır; ben Sinop'ta anlatıyorum bunu, Kürt'le Türk'ün kardeşliğini, Anadolu'nun birliğinin, beraberliğinin bizim için ne kadar önemli olduğunu Sinop'ta anlatıyorum, Karadeniz'de anlatıyorum.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Biz de Gümüşhane'de anlatıyoruz.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Samimi olmasak bu riski niye alalım biz? Esas riski alan biziz ama bütün bu olayları bahane ederek, her vesileyle "Çözüm süreci şöyle, istiyorsanız böyle, istemiyorsanız böyle..." İstiyorsak, çözüm sürecinin devam etmesini istiyorsak sokak siyaseti dilinden hepimizin vazgeçmesi lazım. Kardeşliğin dili neyi gerektiriyorsa, hukukun dili neyi gerektiriyorsa, insanlığın dili neyi gerektiriyorsa ne olur onu konuşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Canı sıkılan "Sokağa buyurun." diyor. Peki, kamu düzenini nasıl sağlayacağız? Herkes istediği her yerde eylem yapacaksa, istediği her yerde gösteri yapacaksa, istediği meydanda toplanacak, istediği sokakları dolduracaksa, peki, biz bu gösterilere katılmayan insanların hakkını hukukunu nasıl savunacağız, kamu düzenini nasıl sağlayacağız, can güvenliğini nasıl sağlayacağız? Eğer siz siyasete verilen demokratik protesto hakkını kullanmak istiyorsanız, bütün siyasi partilerimizin her zaman belirlenen toplantı meydanlarında, gösteri meydanlarında toplantı yapma, yürüyüş yapma hakkı var, niye bunu kullanmıyorsunuz da gecenin bir vakti, gündüzün bir vakti "tweet"lerle, çağrılarla insanları sokağa döküyorsunuz? Ondan sonra da "Ölenlerden biz sorumlu değiliz." Ya, sanki hırsızın hiç suçu yok. "Başbakan şunu dedi, Cumhurbaşkanı bunu dedi." Kardeşim, bu insanları gece vakti sokaklara çağırırken bu eylemlerin istismar edileceğini düşünmediniz mi? Elbette ki çözüm sürecini de provoke etmek isteyen, kardeşliğimizi, birliğimizi de provoke etmek isteyen birileri bunu istismar edecek. O zaman, her şeyden önce siyaset diline dikkat etmek zorunda. Eğer kardeşliğimizi arıyorsak, eğer bundan gerçekten ümitliysek ve gerçekten samimiysek, lütfen, artık canı sıkılan hemen düdüğü çalıp milleti sokağa teşvik etmesin. Bu millet birlik içinde yaşamak istiyor, beraberlik içinde yaşamak istiyor ama huzur içinde yaşamak istiyor.
Niye eylemleri, olayları bu kadar kınıyoruz da o maskeli, entarili, erkeklik taslayan sahtekârları kınamıyoruz? (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu, alçaklık değil mi? Bu, insanlık mı? Hükûmet konaklarını yakıyorlar, ambulansları yakıyorlar, et dağıtan çocukları öldürüyorlar, 3'üncü kattan atıyorlar, kafalarını taşla eziyorlar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Adını ağızlarına alamıyorlar.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Ya, ayıptır, Allah'tan korkalım, hepimiz Allah'tan korkalım. Hepsi bizim evladımız, hepsi bu ülkenin evlatları, hepsi bizim insanımız; hepsine hep birlikte sahip çıkalım.
Kobanili olunca iyi, Kürt'ün Kobani'de yaşayanı iyi ama PKK'lı olmayınca kötü. Yok böyle bir şey. HÜDA PAR'lı da bu ülkenin insanı, HDP'li de bu ülkenin insanı, AK PARTİ'li de, CHP'li de. Hepsine aynı değeri vermek zorundayız. Onun için...
ENGİN ALTAY (Sinop) - MHP'liler değil mi yoksa?
MEHMET ERSOY (Devamla) - Estağfurullah, sayın hemşehrim, hiç bunlara gerek yok. Biz Suriye'dekilerin hepsini de aynı hassasiyetle kucaklıyoruz, ülkemizdeki vatandaşlarımızı da aynı hassasiyetle kucaklıyoruz.
Bingöl olaylarının tekniğine girmeyeceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Girme de zaten, giremezsin, onun dışında ne varsa konuşursun.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Sayın Baluken, ben de hem valiyle hem emniyet müdürüyle görüştüm. Mesela "İki saat fark var." diyorsunuz ama yarım saat fark var iki olay arasında.
Değerli kardeşler, değerli arkadaşlar; olayın ilk tazeliğiyle, o ateşli hâliyle... Düşünün ki şehir merkezinde emniyet müdürüne suikast düzenlenmiş -bunun önceden planlandığında ve bir provokasyon olduğunda hiç şüphe yok- yarım saat sonra Genç yolunda yol kontrolü yapılırken birileri durmamış, size ateş açmış.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Normal midir bu?
MEHMET ERSOY (Devamla) - Şimdi, bu olayın sıcaklığıyla yetkililerin verdiği bilgilerde eksik olabilir, tutarsızlık olabilir ama bunların sanki birilerinin göz yummasıyla olduğu gibi bir algıya da asla sebep olmamamız lazım.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Niye? "Paralel, paralel" diye bağırıyorsunuz sabahtan akşama kadar.
MEHMET ERSOY (Devamla) - Bugün devletin bütün birimleri -adliyesiyle, idaresiyle- olayın ortaya çıkması için her türlü incelemeyi yapıyorlar, yapmak zorundalar. Hukuk zaten bir gizlilik kararı koymuş. Bu süreçte bir araştırma komisyonu kurmanın doğru olmadığını ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERSOY (Devamla) - ...tatmin olmazsak, yetersiz olursak bir komisyonun da gerektiğinde kurulabileceğini ifade ediyor, önerinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)