| Konu: | MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye'nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 04.11.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün önemli bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşeceğiz. Türkiye, maalesef, AKP Hükûmetinin bir skandalına daha şahit olmuştur. İkinci bir Habur rezaleti ve bunun ötesinde, tüm uluslararası hukukun çiğnendiği bir olay daha yaşanmıştır. Türkiye, Suriye'de, Ayn El-Arap'ta iki terör örgütünün çatışmasına müdahil oldu, Anayasa ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin silahlı gücünü Türkiye toprakları üzerinden başka bir ülkenin topraklarına geçirdi. AKP bu hareketiyle, Mehmetçik katillerini koruyan, kollayan, bunlara silah ve cephane veren, Irak'ın kuzeyinde barınmalarına imkân sağlayan peşmergeyi meşru bir güç olarak dünyaya takdim etmiş oldu.
Olayları bir gözden geçirelim: Suriye'deki karışıklıktan faydalanarak Suriye'nin kuzey bölgelerinde üç kanton oluşturan Kürtler, Esad'a karşı Özgür Suriye Ordusu'nun yanında yer almadılar. Derken, kısa adı "IŞİD" olan Irak ve Şam İslam Devleti ortaya çıktı ve gerek Suriye'de gerekse Irak'ta terör estirmeye başladı, "Allahuekber" diyerek insanların kafalarını kestiler, sivil insanları katlettiler. Birçok Arap bölgesi ile Türkmen bölgelerinde bu katliamları gerçekleştirdiler. Türk halkı, IŞİD'le, Musul Konsolosluğumuzun işgali ve buradaki Türklerin tutsak edilmesiyle tanıştı. Kerkük, peşmergeler tarafından işgal edildi ve birçok petrol bölgesi Barzani'nin eline sorunsuz geçti.
ABD başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri, IŞİD'in, bölge halkını ve Türkmenleri katletmesine sessiz kaldılar. Buna karşılık, IŞİD'in peşmergeler üzerine yürümesinden ve bazı bölgeleri ele geçirmesinden sonra, herkes, birdenbire hop oturup hop kalkmaya başladı. Aynı şekilde, IŞİD'in, Suriye'deki birçok bölgeyi işgaline sessiz kalanlar, iş Ayn-el Arap'a yani Kobani'ye gelince aslan kesildiler. Türkiye'deki basın dâhil, ABD ve Avrupa, bundan sonra, IŞİD'in hakkından gelinmesi gereken bir terör örgütü olduğunu ilan ettiler.
ABD ve ittifak güçleri, IŞİD'e karşı hava harekâtı başlattılar. Türkiye'de de IŞİD hakkında beyan üstüne beyanlar verildi. Başta bebek katili olmak üzere aynı çizgideki siyasi parti ve uzantıları, "Kobani düşerse Türkiye de düşer." gibi açıklamalar yaptılar. Bu arada birçok devlet ve Türkiye'deki PKK yanlıları, Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği konusunda iddialar ileri sürdüler. Maalesef, Türkiye'den IŞİD'e katılanlar olduğu gibi, bazı yaralıların da Türkiye'de tedavi edildiği ortaya çıktı. Sınırlarımız yol geçen hanı hâline döndü.
Bu arada, Hükûmet, süresi dolan Suriye ve Irak tezkerelerini birleştirerek Anayasa'nın 92'nci maddesi gereğince Meclise getirdi. Sözde, Suriye'den Türkiye'ye gelmiş 1,5 milyona yakın mülteci güvenli bölgelere nakledilecek, IŞİD'in olası tehlikesine karşı güç kullanılacaktı.
Şimdi, bundan sonra herkesin kafasını karıştıran bir dizi olay ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin Ayn-el Arap'a müdahalesi ve ittifak güçlerinin havadan bombardımanına ve Türkiye'nin kara harekâtı düzenlemesi çağrılarına karşılık, Türkiye, güvenli bölge oluşturulması ve Esad'a karşı da harekât teklifinde bulundu. Hedefi farklı olan ABD tarafından tabii olarak bu teklif kabul edilmedi.
Bu sırada Türkiye'nin Suriye bataklığına girmemesi gerektiği konuşulurken, Başbakan "Türkiye, Kobani konusuna bulaşmaz, orada yardım amaçlı da olsa bir koridor açmayacaktır." derken, bir başbakan yardımcısı da "Koridor açmak hukuken mümkün değil, siyaseten de izahı yoktur." diye demeç veriyordu. Ancak, bir dediği ötekini tutmayan, bulanık suda balık avlamakla meşgul Başbakan Davutoğlu'nun, geçtiğimiz günlerde, "Türkiye'nin Kobani'deki sivil halka destek sağlaması doğaldır." sözleri, AKP'nin, içine düştüğü perişan ve dağınık hâli ortaya koymaktadır.
Aynı zamanlarda, Cumhurbaşkanı, Afganistan dönüşünde uçakta "Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD'ye silah desteği vermek ve PYD'ye verilecek silah desteğiyle IŞİD'e karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da, PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO'da beraber olduğumuz Amerika'nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden evet ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz evet diyemeyiz." diyordu ama iki saat sonra aynı Cumhurbaşkanı, "Peşmergelerin Türkiye üzerinden geçişini Obama'ya ben önerdim." demek zorunda kaldı ve peşmergenin geçişi için bir koridor açıldı. Yani, terör örgütüne desteği, bizzat Cumhurbaşkanı vermiş oldu ancak ABD Dışişleri Bakanının 19 Ekimde "Peşmergenin Kobani'ye geçişine yardım edin." açıklamasından Obama'nın aba altından sopa gösteren emrivakilerinin, AKP Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildiği anlaşılıyor. Açıkçası, AKP'nin ne dediği, nerede durduğu, neyi savunduğu belirsizdir. Cumhurbaşkanından Başbakana ve bakanlara kadar herkes ayrı tellerden çalmaktadır.
Sonuçta PKK'nın bir numaralı destekçisi Barzani'nin 150 kişiden oluşan silahlı peşmergesini Türkiye üzerinden Ayn El Arap'a intikal ettirmesi, büyük bir tarihî hata ve rezalet olarak tarihe geçti. Mamafih, göklere çıkartılan peşmergelerden bir kısmının, daha Kobani'ye gitmeden firar ettikleri, bir kısmının hastalık sebebiyle Kobani'ye geçmedikleri, ancak 125 civarında peşmergenin Kobani'ye geçtiği ortaya çıktı.
Bu hareketiyle Hükûmet, IŞİD terörüyle çatışan PKK-PYD terörüne can simidi uzatmış, destek vermiş, lojistik imkân sağlamıştır. ABD ve Avrupa'dan PKK-PYD'ye silah yağmaktadır. AKP Hükûmeti de buna göz yummakta, aracı olmaktadır. Nitekim, son olarak, dün Kobani'deki peşmergeye silah ve mühimmat sağlanması konusunda Barzani'yle bir anlaşma yapıldığı ortaya çıkmıştır. Hiç kimse unutmasın ki PKK'nın silahlanması, PYD'nin silahla donatılması, Türkiye etrafında kurulan ve kurdurulan bir ölüm tuzağıdır. Terör örgütlerine giden silahların gerçek hedefi, Türkiye'dir ve Türk milletidir.
Yarın IŞİD riski hafiflediğinde bir Kürdistan kurmayı hedeflemiş ABD ve Batı'nın, terör örgütlerinin rotasını tam olarak Türkiye'ye çevireceklerinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunun ilk belirtileri 6-10 Ekimde yaşanmış, 49 vatandaşımızın katledilmesi, asker ve polislerimizin şehit edilmesi, içlerinde 220'si okul olmak üzere 1.113 bina ve 1.177 aracın yakılmasıyla sonuçlanmıştır. Aslında bu durum, asıl hedefin ne olduğunu göstermekte ve aslında fiilen bitmiş olan çözüm safsatasının Türkiye'yi nerelere sürüklediğini açıkça göstermektedir. Yani bundan sonra asıl hedefin Türkiye olduğunu görmemek için ya hain ya da gafil olmak lazımdır ama ne yazık ki Cumhurbaşkanı ile Başbakan farklı farklı konuşmakta, keşmekeşlik ur gibi her tarafı sarmaktadır.
Madem PYD terör örgütü olarak kabullenilmektedir, o hâlde Ayn El Arap'a fiilî koridor açılması, bu örgütün silahlandırılıp desteklenmesi nasıl izah edilecektir? Keza, aynı şekilde yine Özgür Suriye Ordusunun PYD'ye yardım için Türkiye topraklarını kullanarak Kobani'ye geçirilmesi nasıl açıklanacaktır?
Erdoğansın, 19 Ekimde Obama'yla yaptığı telefon görüşmesini duyururken "Peşmergenin Ayn-el Arap'a geçişini ben istedim." demesi, PYD-PKK'ya nefes aldırmak değil midir? Silahlı peşmergelerin Şanlıurfa üzerinden Ayn El Arap'a sevkiyatının yapılması, anayasal suç olmakla kalmayıp uluslararası hukuka aykırı değil midir? 2 Ekimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen tezkere, bu geçişlere cevaz vermemektedir. Nitekim Anayasa'da ve onunla eş değer olan tezkerede Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verilmiştir.
Peşmerge, Irak ordusu olmadığı gibi, Türkiye'de bulunmak yerine Türkiye üzerinden iki terör örgütünün birbiriyle çatışmasına müdahil olmak üzere bölgesel bir silahlı güç olarak Türkiye üzerinden başka bir ülkeye geçirilmiştir. Cumhurbaşkanı, üstelik bu silahlı gücün 90 kişilik grubunun kendileri tarafından uçakla getirildiğini beyan etmiştir. Ayrıca, karayoluyla gelenlerin geçişlerini gece yapmaları öngörülmüşken, araçlarının lastiğinin patlaması bahanesiyle geçişin gündüz yapılması, ikinci bir Habur rezaletinin yaşanmasına yol açmıştır.
Bizzat Cumhurbaşkanı, peşmerge geçişini önermişse resmen ABD'nin isteklerine boyun eğmiş olmakta, ABD'nin Akdeniz'e kadar uzanan bir Kürdistan kurulması hedefinin yerine getirilmesine destek vermiş olmaktadır. Nitekim, Cumhurbaşkanı: "Bazıları ABD'ye destek vermediğimizi iddia ediyor, yalan. Biz gerekli desteği verdik." diye açıklama yapmış yani suçunu itiraf etmiştir. Açıkçası, Cumhurbaşkanı ve Başbakan suç işlemiştir, ABD şantajına boyun eğmişlerdir.
Şimdi, Hükûmete soruyorum: Peşmerge, hangi Anayasa maddesine, hangi hukuk kurallarına göre Türkiye üzerinden, Türkiye dışında çatışan iki terör örgütüne yardım için geçirilmiştir? Başka bir ülkeden silahlı bir gücün topraklarımız kullandırılarak diğer ülkeye geçirilmesi aleni bir suç değil midir? Barzani'yle yapılan son anlaşmayla Ayn El Arap'taki peşmergeye silah ve mühimmat gönderilmesi hangi yasaya ve hukuka dayanmaktadır? Türkiye'deki muhtemel bir ayaklanma durumunda, dost bildiğiniz bazı ülkelerin aynı yönteme başvurabileceği gözardı edilebilir mi? MHP Grubu olarak bu sorularımızın cevaplarını bekliyoruz.
Bu ve bu gibi sorunların araştırılması ve gelecekte Türkiye'nin uluslararası bir suçlamayla karşı karşıya kalmaması için, genel görüşme önerimizin, demokratik hukuk devleti hüviyeti taşıyorsak kabulünü MHP Grubu adına yüce Meclisten bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, 1914'te zaten haritalar çizilmişti. Bugün görmediğiniz veya görmek istemediğiniz mesele budur. Bugün orada bir devlet kurulmaya çalışılmaktadır Orta Doğu'da ama "Arap Baharı" adı altında yapılan bu görüşmeler, aslında Müslüman İslam dünyasının değil, emperyalist Batı'nın ve Amerika'nın, İsrail'in çıkarlarına hizmet eden bir görüş ortaya koymaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)