| Konu: | AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 04.11.2014 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP'nin vermiş olduğu grup önerisiyle ilgili -yani bu kanunların çıkması taraftarıyız ve onlara herhangi bir itirazımız söz konusu değil ama- gerçekten burada tenkit edeceğimiz tek şey, sürekli olarak belli bir zamanı burada ayarlayamadığımız, sürekli olarak gündemi belirlediğimiz önergelerle geliyorsunuz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer kendisine gerçek bir çekidüzen veremiyorsa, belli bir program ve plan içerisinde hareket edemiyorsa o zaman devleti yönetmekte de bu sıkıntıları çekersiniz, o plan ve program çerçevesinde hareket edemezsiniz. Nitekim bakın, Sayın Cumhurbaşkanı on iki yıl iktidarda kaldı ve Cumhurbaşkanlığına geçti ve şöyle söylüyor. İşte, yeniden millî güvenlik belgesi olarak ortaya çıkarılan Kırmızı Kitap'ta da şunları belirtiyor: Efendim, irticanın tekrar ülkede tehdit unsuru olarak belirtildiği belirtiliyor. Siz çıkarmıştınız, tekrar koyuyorsunuz. Hangi sebeple koydunuz, niye çıkarmıştınız?
Dolayısıyla, bunları göz önüne aldığınız zaman birtakım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Nitekim aynen şunu söylüyor, paralel yapılanma veya legal görünümlü illegal yapılanmalardan söz ediliyor.
Şimdi, arkadaşlar, legal görünümlü illegal yapı varsa bunun üzerine gidersiniz, hukuk çerçevesinde hakkından gelirsiniz. Bu, o zaman legal olmaz, illegaldir zaten. Legal görünümlü illegal olmaz. Ama, burada, o zaman suç size aittir. Yani legal görünümlü illegal bir yapı varsa, bir paralel yapı varsa, bunun suçu size aittir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı şöyle söylüyor: "134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben gerekse bakanlarım gezilerimizde o ülkenin hükûmetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk."
E o zaman kimdir bunun müsebbibi? Paralel yapılanmayı bu kadar palazlandıran kim on iki yıldır? Siz. Eğer on iki yıldır bunu görmemişseniz devlet yönetemezsiniz kardeşim. On iki yıldır sizin başınıza dert açacak bir grubu görememişseniz, siz devlet yönetemezsiniz. Bunu ifade ediyorsunuz, açıkça ağzınızla beyan ediyorsunuz, ondan sonra şikâyet ediyorsunuz.
Diğer taraftan, ölüler üzerinden... Bu bir terane hâline gelmiş: "Ölüler üzerinden siyaset yapmayalım." Ama başta Başbakan yaptı bugün. Ne dedi? "Ermenek'te meydana gelen bu kömür kazasında biz bir gün sonra oradaydık. Sayın Devlet Bey, siz, 99 depreminde bir hafta sonrasında gittiniz."
Arkadaş, bir şey söyleyeyim önce: Bir kömür kazasıyla, kömür ocağında meydana gelen kazayla, yani hiç tahmin edemeyeceğiniz, Allah tarafından ne zaman geleceği belli olmayan bir depremi eş değer tutabilir misiniz?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Van, Van...
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Van da aynı. Van'da da aynı.
Bir de, Van'la zaten 1999 depremini mukayese bile edemezsiniz. Niye edemezsiniz? Birinde 134 tane bina yıkılıyor, birisinde 480 bin tane bina yıkılıyor. Allah aşkına, coğrafyayı göz önüne alacak olursanız... Kaldı ki bunun herhangi bir siyaseti yapılmaz. Niye yapılmaz? Ya, deprem bu sonuç olarak ve vatandaşlarımız zarar görmüştür, mağdur olmuştur. Allah'tan gelen, hiç kimsenin farkında olmayacağı, hepimizin mağdur olabileceği, başımıza gelebilecek... Ki ben, mesela o deprem sırasında o bölgedeydim, o bölgede, İstanbul'daydım, hatta Tavşancıl'daydım o depremin olduğu an. E benim de başıma gelebilirdi, başka insanların da başına gelebilirdi. Ama bununla, bilmem, insan ihmalinden kaynaklanan birtakım meseleleri mukayese edemezsiniz, bu yanlış bir şeydir. Devlet adamı bunları yapmaz.
Diğer taraftan değerli arkadaşlar, yine, Sayın Cumhurbaşkanı şunları söylüyor. Biliyorsunuz, son bir haftadır 4 şehit verdik. 3 tane, Hakkâri'de sivil kıyafetli, giyimli askerimiz kafalarından, arkadan vurularak öldürüldü, şehit edildi. Diğer bir tanesi, Diyarbakır'da öldürüldü. Değerli arkadaşlar, 4 şehit verdik bir hafta içerisinde. Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor: "Biz daha önce açılım süreci, daha sonra millî birlik ve kardeşlik, şimdi de çözüm süreci diyoruz. Bu süreci başlatalı beş yıl oldu." Ardından da diyor ki: "HDP'ye sabrımızın sınırı var." Günaydın! Yani Allah aşkına, sabrınızın sınırı var da bu sabrınızın sınırı nedir? Nereye kadar ne müdahale edeceksiniz? Şimdiye kadar etmemişsiniz, bütün bölgenin... Yani oradaki savcı... Mesela, Beytüşşebap'ta bugün -gidin bakalım, nasıl gideceksiniz- insanlar markete gidemiyor kardeşim ya. Bugün gazetelerde de yazıyordu bu. Nereye kadar? Sınırınız nedir? Ne yapacaklar daha? 6-8 Ekimde 49 tane vatandaşımız öldürüldü, ortalık yakıldı, yıkıldı. Sizin aslında kırmızı çizginizin ne olduğunu biz Irak'ta gördük askerin başına çuval geçirildiğinde, şimdi de Suriye'de görüyoruz. Oradaki Türkmenlere sesiniz çıkmazken, sessiz kalırken bugünkü hâle bakın, ne hâle geldi.
Arkadaşlar, sizin sabrınız, Allah bilir, herhâlde Eyyub peygamberi bile çatlatırdı. Bu ama sabrın ötesine geçmiş bir durum yani yapmayın bunları.
Diğer taraftan, arkadaş, şimdi, az sonra bir zam meselesini görüşeceğiz yani üniversitedeki öğretim üyelerine, bunu yıllardır da söylüyoruz. Bir araştırma görevlisi özellikle araştırma yapacaksa bu araştırmasını yapabilmesi için biraz maddi imkâna ihtiyacı vardır ki gidip arşivlerde, kütüphanelerde araştırma yapsın, doktorasını tamamlasın vesair. Bunların çok büyük ihtiyacı vardı ve çok geri kalmışlardı gerçekten.
Şimdi, bu yapılan doğru bir şey ama bir şey söyleyeceğim, yani vicdanınıza sesleniyorum: Bir işçi, bir kişi asgari ücretle çalışıyor, 849 lira bir para alıyor. Arkadaş, 849 lirayla bir ay geçinen bir işçimizi düşünün ve fakat birtakım egoları tatmin etmek için ak saraylar yapımına eğer... Maliye Bakanlığının resmî açıklaması, "1 milyar 370 milyon para harcandı." diyor, bu resmî verilen rakam. Yani eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon TL harcanmış. Bin tane odası varmış kardeşim. Bana söyler misiniz, bu bin odayı ne yapacaksınız? Bu, bir.
İkincisi: Bin odanın temizliğini nasıl yapacaksınız? Kaç lira harcayacaksınız? Tefrişini nasıl bunun şey yapacaksınız? Bin tane çöp tenekesi lazım, en basitinden. Ne yaparsınız ya, Allah aşkına ya! Ne bu gurur kardeşim be! Nedir bu yani? Nerede yaşıyorsunuz? Ölmeyecek misiniz yani?
Osmanlı Devleti koca 3 kıtaya hükmederken, 23 milyon kilometrekare toprağa hükmederken Topkapı Sarayı gibi mütevazı bir sarayda kalmış. Ne zamana kadar? Yıkılma emaresi olan 1850'ye kadar. 50 bin altın borç almış İngiltere'den, Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırmış. İnsaf edin ya! 187 milyon dolara da bir uçak, ak uçak alıyorsunuz; uçak, uç-ak; yani uçan bir saray. Yani Allah aşkına, yetmiyor muydu uçaklar? Avusturya Başbakanı bisiklete biniyor, metroya biniyor kardeşim. Nedir bu kibir ya!
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) - Hocam, ne var, ben de biniyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Nedir bu ya!
Devletin parasını harcıyor, senin değil. Sen kendi paranı istediğin gibi harcayabilirsin ama orada "fakir fukara" diyorsunuz, "Kömür yardımı yaptık." diyorsunuz, "Şu kadar ekmek yardımı yaptık." diyorsunuz, insanlar toprağın 400 metre altında çalışmaya giriyor 840 lira için, ondan sonra siz de alayişli bir hayat sürmeye kalkışıyorsunuz. Yarın bunun hesabını burada vermezseniz -ki vereceksiniz- yarın Cenab-ı Allah huzurunda da vereceğinizi unutmayın. Her canlı, unutmayın, ölümü tadıcıdır, hepimiz bir gün o toprak altına gireceğiz.
Bugün su altında, kömür çıkarmak için toprak altına girenler şehit mertebesindedir ama Allah korkusu olmayan, kul hakkı yiyen; kulun, devletin size teslim ettiği, emanet ettiği parayı bu şekilde harcayan insanların da, buna onay verenlerin de yarın huzurumahşerde hesaplarını nasıl vereceklerini düşünmeleri gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)