GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİREYSEL EMEKLİLİK TASARRUF VE YATIRIM SİSTEMİ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:118
Tarih:12.06.2012

CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın üyeler;  Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde konuşuyorum.

Sayın üyeler, gördüğünüz gibi tasarının adının dahi anlaşılması çok zordur, kolay değildir; kanun tasarıları karmaşık ve zor anlaşılır yapısını devam ettirmektedir.

Sayın üyeler, alışkın olduğumuz gibi Hükûmet tarafından, yine birbiriyle bağlantısız ve bağlantı durumu tartışmalı konular kanun taslağı olarak önümüze getirilmiştir. Dolayısıyla, bu tasarı, diğer birçoğu gibi bir bütünlük arz etmekten uzaktır. Kanun tasarısı metni ise yazım şekli açısından eklektik bir yapıdadır.

Tasarıda, hiçbir sistematik olmaksızın bireysel emeklilik sistemi, tarım sigortaları, kira sertifikaları, bireysel katılım yatırımcıları konularındaki kanun ve kanun hükmündeki kararname maddeleri değişiklikleri ile birbiri içine geçmiş konulara karışık bir sırayla yer verilmiştir. Bireysel emeklilik sistemi ile ilgili maddelerin arasında ilgisiz şekilde diğer konulara ilişkin maddelerin yer alması, kanun yazım tekniği açısından uygun görüntü arz etmemektedir. Torba yasaların maddelerinin dahi belirli bir mantıki sıra takip etmesi beklenirdi ama bu konularda ya belli bir ciddiyetsizliğe ya da "Ben yaptım oldu"ya rastlıyoruz.

Ele alınan konulardan İstanbul'un bir finans merkezi hâline getirilmesi, bireysel emeklilik sisteminin tasarrufları daha yüksek oranda destekler hâle getirmek için yapılan düzenlemeler, gerçekte geç kalmış düzenlemelerdir.

Türkiye ekonomisi, birçok konuda olduğu gibi, tasarruflar konusunda OECD ortalamalarının ve bireysel sigortalar konusunda da dünya ortalamalarının altındadır; üstelik tasarruflarda gerilemeler yaşanmaktadır. Türkiye'de tasarrufların gayrisafi millî harcanabilir gelire oranı 2002'de 18,6 iken 2011 yılında bu oran 13,3'e düşmüştür. Hükûmet birçok iddia ile ortaya çıkarken hedeflerini nasıl gerçekleştirebilecektir? Tasarruflar gelişmiş ülkelerde yüzde 30'lar civarında dolaşırken, Türkiye bu oranın yarısının dahi altında bir oranda tasarruf yeteneğine sahip bir tablo ile hangi hedefi tutturabilecektir? Bu manzara Türkiye ekonomisi için ve hatta, yakın geleceğe dair endişeleri artırmaktadır. Önümüze gelen tasarıda yurt içi tasarruf açığının kapatılması için temel mekanizma, bireysel emeklilik sistemi olarak düşünülmektedir ancak bazı olumlu gelişmelere rağmen tasarı içeriğinde sıkıntı yaratabilecek konular vardır.

Mevcut durumda sigorta ve emeklilik şirketleriyle yapılan sözleşmeler, sigortalının kendisine, eşine ve küçük çocuklarına ait ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve eğitim gibi bireysel sigorta poliçeleri vesaire için bizzat mükellef tarafından ödenen primler ve bireysel katkı payları vergi matrahından indirilebilmekteydi. Tasarının getirdiği durum ise şudur: Bireysel emeklilik için daha farklı bir sistem önerilerek sisteme katılımda devlet katkı payı verilmesi yoluna gidilmektedir. Böylelikle, bireysel emeklilik kapsamında yapılan prim ödemeleri için vergi matrahından indirim yolu terk edilmektedir ancak bu uygulamanın da sakıncaları ve eksiklikleri vardır. Mevcut sistemde vergi avantajları kısa vadede devreye girerken ve mükellef avantajı hızla hissederken, bugün getirilmek istenen sistemde mükellef, yıllarca sürebilecek devlet katkısının tamamını alabilmek için otuz yıl dahi beklemek zorunda kalabilecektir.

Getirilmek istenen  şartlar hem yeni handikapları ve hem de on yılda birkaç kez krize girebilen bir ülkede sisteme güveni etkileyebilecektir, bireysel emeklilik sistemine.

Tasarıda katkı payı istisnasının görüntüde yükseltildiği görülmektedir. Bize göre, istisna limitinin çalışanlar ve iş verenler için ayrı ayrı, ücretin yüzde 15'i olarak belirlenmesi gerekliydi.

Kanunun 3'üncü maddesinde işveren kurumların bireysel katılımcılar adına bireysel emeklilik sistemine yapabileceği katkı payı ödemelerinde indirim konusunu yapılabilecek tutar ücretin yüzde 5'inden yüzde 15'ine yükseltilirken kanunun 4'üncü maddesinde bireysel katılımcılar için bu tutar yüzde 10'dan yüzde 15'e yükseltilmektedir. Görüntüde indirim yapılabilecek limitin yükseltildiği izlenimi verilmesine karşın, kanunun 3'üncü maddesinde bireysel katkı payı ve işveren katkısı toplamının yüzde 15 limitini aşamayacağı hükmü dolayısıyla hâlihazırdaki sistemden daha yüksek bir limit getirilmiş olmamaktadır. Zira hâlihazırda çalışanlar ücretin yüzde 10'una, işveren kurumlar, ayrıca, ücretin yüzde 5'ine kadar istisna  tutulabilen katkı payı ödemesi yapabilmektedirler.

Kanunun gerekçesinde belirtildiği gibi, eğer yurt içi tasarruf açığının gerçekten kapatılması isteniyorsa kanunun 3'üncü maddesinde sınırlayıcı hükmün kaldırılıp hem bireysel katılımcıların hem de işverenlerin, ücretin yüzde 15'ine kadarki bireysel emeklilik katkı paylarının ayrı ayrı istisna kapsamına alınması düşünülmesi gerekliydi.

"Bireysel emeklilik sistemi hesaplarına artık devlet de katkı yapacak." diye adlandırılan yaklaşım aslında yurt içi tasarrufları daha kabarık gösterecek bir makyaja benzemektedir. Kanun tasarısıyla mevcut katılımcıların sahip olduğu nakit vergi teşviki kaldırılıp birçok tasarruf sahibinin gerçekte tabi olduğu vergi diliminin altında -yüzde 25 düzeyindeki- bir vergi oranıyla, ileride ödenmek üzere sanal bir hesaba alacak kaydedilmektedir. Bu yöntem ilave teşvik ya da daha iyi bir gelişme değil, aslında mevcut duruma göre aleyhte bir uygulamadır.

Kendini, zorunlu tasarruf, konut edindirme, işsizlik sigortası gibi çeşitli düzenlemelerle sistem tarafından göz alıcı vaatlerle âdeta aldatılmış hisseden ve bu durumu fark eden vatandaşlarımız için oyunun kurallarının tekrar Hükûmet tarafından değiştirilme riski olan sanal hesaplar yöntemi gerçekçi ve tasarrufları ciddi olarak destekleyici bir model değildir. Yapılması gerekenler, tasarruf sahipleri için şüphe uyandırabilecek vaatlerde bulunmak değil, hâlihazırdaki sistemin vergi istisnasını artırmak olarak düşünülebilir.

Herhangi bir gelir elde etmeyen kesimlerin mevcut sistemde vergi avantajına sahip olmadıkları savı ise doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü gelir sahibi olmayan kişinin kendisine ait olmayan bir geliri tasarruf etmesi diye bir şey mümkün değildir. Geliri her kim elde etmekte ise daha yüksek oranda tasarruf etmesi için ona vergisel teşvik uygulanmalıdır.

Mevcut bireysel emeklilik düzenlemelerindeki yıllık asgari ücret düzeyi limiti kanun tasarısında da korunmaktadır. Hâlbuki, ülkemizde tasarruf kabiliyetine sahip kesimlerin gelir düzeyinin asgari ücretle arasında bir korelasyon, bir ilişki kalmamıştır. Bireysel emeklilik tasarrufu için bir mihenk noktası aranıyorsa kişi başı millî gelir asgari ücretten daha mantıklı bir alternatif teşkil etmektedir. Sistemde getirilmek istenen vergi teşviki herkese aynı oranda olmamalıdır. Bugün itibarıyla ülkemizde sigortasızlık gerçeği ya da az sigortalanma gerçeği ya da bu oranın düşük oluşu göz önünde tutularak, en azından önümüzdeki on-on beş yıllık süreç içerisinde yaşlı çalışanlara gençlerden, orta yaşlılardan da, daha yüksek vergi istisnası yapılmalıdır veya bu istisna sisteme yeni giren gençlerle sadece yaşlılara özel olarak yapılmalıdır. Bu şu nedenle önemlidir: Ülkemiz insanlarının ilk gençlik yıllarında temel ihtiyaçlarını giderirken tasarruf yapmadığı, izleyen yıllarda çocukların zorunlu eğitimiyle, konut sahibi olmaya yoğunlaştıkları ve ancak kırk beş-elli yaşlarından sonra tasarrufa yöneldikleri ve bu dönemlerde gelirlerinin yükseldiği göz önünde tutulmalıdır.

Bireysel emeklilik sisteminde diğer bir risk, sisteme katılanların finansal bilgisi ve dâhil oldukları sistem hakkında bilginin pazarlama argümanları ile sınırlı olabilmesidir. Yani bireysel emeklilik sistemine giren kişilerin satın aldıkları ürünlerle ilgili bilgileri sınırlıdır. Örneğin, topluma bireysel emeklilik sistemi olarak pazarlanan ürünler gerçekte bireysel tasarruf araçlarıdır. Emeklilik burada aldatıcı bir kavramdır. Burada, bence, emeklilik tanımı algı yanlışlığına yol açmaktadır. Bizim gibi sık kriz yaşayan ekonomiler için bu tür ürünlerde emeklilik tanımı kullanılmamalıdır. Emeklilik, sigorta ve garanti unsurunu içermesi gereken bir kavramdır. Oysa bu sistemde böyle bir garanti unsuru tamamen eksiktir ve milyonlarca insan kendinin gerçekten emekli olduğunu sanmaktadır. Biz devlet olarak bu işin böyle olmadığını, gelişmiş ülkelerdeki gibi ekonominin sunduğu bir garanti sisteminin olmadığını topluma iyi bir şekilde anlatmakla ya da her şeyi yeniden düzenlemekle yükümlüyüz.

Size birçok bireysel emeklilik sistemi ürününde yaşanacak ekonomik krizler ve olağanüstü şartlarda ortaya çıkabilecek enflasyon oranları karşısında ürünü alanın yatırdığı anaparanın dahi korunamadığını söylemek isterim. Hatta çoğu durumda bu tür ürünler enflasyona karşı tamamen korumasız durumdadır. Türkiye için krizlerden etkilenmeyecek, enflasyona karşı korunabilen ve devlet garantisinin yüksek olduğu yeni bir bireysel emeklilik sistemi üretilebilir veya mevcut sistem bu yönde geliştirilebilir. Bu tür çalışmalar acilen başlatılmalıdır.

Bugün için sistem, içine girdikten sonra düşük riskli, orta riskli ve yüksek riskli yatırım fonları arasında yapılacak seçimle bir tasarruf portföyü oluşturmak, finans dışında bir alanda yükseköğrenim görmüş kişiler için bile zorluk arz etmektedir, yani yükseköğrenim görmüş kişiler dahi aldıkları ürünlerle ilgili analiz yapma yeteneğine çok yakın değildirler, çoğunluğu olarak. Özel yetenek gerektirir.

Mevcut veya tasarıyla getirilmek istenen yeni hâlde yüksek gelir hedeflerken enflasyonun altında bir getiriyle karşılaşmak ve birkaç yanlış karar neticesinde anaparanın da altında birikim düzeyine gerilemek muhtemeldir ve bunların geçmişte yaşandığı, bazı ürünlerde görüldüğü bilinmektedir. Bunu önlemek için, şimdiden özellikle anapara korumalı garantili emeklilik fonlarını çoğaltmalı, sisteme girenlerin bu fonlara yöneltilmesi sağlanmalıdır ya da mecbur edilmelidir. Mecbur edilmelidir çünkü biz 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz arkadaşlar. Ümit arayan ve 100 lirası dahi hayatında çok önemli olan 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz. Bunların 450 bini çıkarken dahi haksız bir şekilde bunların paraları devlet tarafından vergi altında alınmıştır. Birazdan o konuya geleceğiz. Sayın Vahit Başkanım da iyi biliyor, gülümsüyor.

Diğer bir konu ise bireysel emeklilik sistemindeki tasarrufların artırılması için gereksiz masraf yaratan noter onayları dahi kaldırılırken 21'inci maddede Sermaye Piyasası Kurulunun, diğer yatırım fonlarıyla yeknesaklık sağlayabilmek için emeklilik fonu net varlığı üzerinden yüz binde 5 düzeyinde kayıt izni parası alması başlı başına bir çelişkidir.

Bireysel emeklilik sistemi tasarruflarını teşvik etmek istiyorsak öncelikle kamu kurumlarının bu tasarruflar üzerinde yükünü azaltmakla işe başlamalıyız. 2001 yılında emeklilik varlıklarının çok sıkı mali denetimi ve gözetimi altında tutulacağı vaatleriyle kurulan bireysel emeklilik sisteminde on yıl sonra gelinen nokta, kanun tasarısının 23'üncü ve 24'üncü maddeleriyle emeklilik şirketleri üzerindeki denetimin hafifletilmesi olmuştur. Emeklilik şirketlerini diğer sigorta şirketleri ve bankalarla aynı periyotlarla denetlemek, bir gün emeklilik şirketlerinde de sigorta şirketleri ve bankalardaki zafiyetlerle karşılaşılması ihtimalini beraberinde getirme riski taşımaktadır. İnsanların en uzun vadeli ve dolayısıyla en değerli yatırımları olan emeklilik tasarrufları konusunda kamuoyu nezdinde oluşabilecek en küçük bir güvensizlik, yurt içi tasarrufları artırmayı hedefleyen bu tasarının gayesinin tam aksi yönünde bir etki yaratabilir.

Burada, bu kanun tasarısının Plan Bütçe Komisyonundan alt komisyona gönderilmesi kararını destekleyen tüm milletvekillerine ve alt komisyonda verimli çalışmaları destekleyen alt komisyon Başkanına kişisel olarak teşekkür etmek isterim. Çünkü bu tasarıdaki düzenleme ile Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinde tanımlanan "menkul sermaye iradı" açıklığa kavuşturularak mevcut durumda anapara dâhil gerçekleşen stopaj düzenleme sonrası sadece getiri üzerinden gerçekleşecektir. Ancak hâlen bireysel emeklilik sistemine girmiş olduğu hâlde sistemden ayrılan ve ödemiş olduğu katkı payları getirileri üzerinden vergilendirilen katılımcılar mevcuttur. Bunların sayısı 450 bindir. Bu sistemdeki kazazedeler sistemden ayrıldıkları takdirde, getirileri dâhil anaparaları üzerinden vergilendiriliyordu. Plan Bütçe Komisyonunda tarafımdan konunun gündeme getirilmesi, iktidar partisi ve MHP milletvekillerinin katkıları ile bu durum tasarıya yeni madde eklentisiyle geçmişe yönelik olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu yolla mahkemeler 450 bin kişinin davasından kurtulurken adaletsiz vergi kesintisine uğrayan vatandaşlar tekrar haklarına kavuşacaklardır, paralarını geri alabileceklerdir. Vatandaşlar teker teker mahkemeye başvurarak haklarına kavuşmaktaydılar, ancak 450 bin kişinin mahkeme sürecinin yaratabileceği zaman ve maddi israfı düşünürsek yapılan düzenlemenin aciliyeti, gerekliliği daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonunun ve alt komisyon üyelerinin aldıkları kararları olumlu buluyoruz.

Gündemdeki tasarının ilk hâli, gündeme gelen tasarının ilk hâli -bu son söylediklerim iyiydi ama bundan sonra biraz acılı devam ediyor-  58 madde idi. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu hâlde gelmişti komisyona. Bu hükümler alt komisyonda ele alınmışken devam eden Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları sırasında tasarıya alt komisyon çalışmaları sonrası  13 madde daha eklenmiştir. Tüm itirazlara rağmen, alt komisyon çalışmaları sonrasında eklenen bu maddeler oylanmış ve komisyondan geçirilmiştir.

Mevcut tasarı ve yasalarla hiçbir ilişiği bulunmayan bu yeni hükümlerin eklenmesi aşamasından sonra soruyoruz: Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir yasal düzenleme yoludur? Bu nasıl bir saygı biçimidir? Tartışılmayan bu maddeler, Plan ve Bütçe Komisyonundan nasıl geçirilebilir? Hatırlatıyoruz: Düzen ve adalet herkes için lazımdır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gümüş.