GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:10
Tarih:05.11.2014

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 651 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısının görüşülmesi gereken yer Plan ve Bütçe Komisyonu değil Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu olması icap ederken bu tasarı doğrudan doğruya Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Dakika bir, gol bir!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Zam olsun, olmasın mı, önce bir onu söyle.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Yani, bu Adalet ve Kalkınma Partisine biz bu yasa tasarısının nereden geçeceğini, nereden geleceğini, daha onca itirazlarımıza, ikazlarımıza rağmen bir türlü öğretemedik, anlatamadık.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Zam olsun mu, olmasın mı? Boş ver sen onları.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Hâlâ anlamayacaksınız, hayret edilecek bir şey!

Diğer yandan, özellikle dün yapılan tartışmalarla ilgili birkaç hususa cevap vermek istiyorum. Şimdi, dün AKP sözcüleri, kaçak olan yeni Cumhurbaşkanlığı binasının...

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Yalan.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - ...haşmetinden söz ederek bu kaçak binayla ilgili eleştiride bulunanlara yönelik ağır sözler sarf etmişlerdir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hocam, MHP'nin binası kaç para? Onu söyle sen.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Yasa yapılan bir yerde yasa dışı, kaçak olarak yapılan binaları değil de bunu dile getirenleri sorgulamak akıl dışıdır, ahlak dışıdır, öncelikle bunun altını çizmek istiyorum.

Bir yerde yasa yoksa orada keyfîlik ve kaos vardır. Bir yerde yasa çiğneniyorsa ve kaçakçılık savunuluyorsa orada herkesin her şeyi yapmasına da izin vardır. Yasa dışılık, kaçakçılık ve yasa dinlememek savunulamaz, kaçakçılık savunulamaz, kaçak binalar da kullanılamaz. Hukuk, ahlak ve manevi değerler bunu emreder.

Bir başka husus da: Millî Eğitim Bakanlığının Çin'de bir zamanlar yapılan kültür ihtilaline benzer bir kadro ihtilalini Türkiye'de gerçekleştirmiş olmasıdır. Ama Sayın Millî Eğitim Bakanı da burada yok.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ya, ben de profesörüm.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Senden memnunuz Sayın Bakan da, orada oturmandan ama asıl işin müktesebatına sahip bakan yerinde yok.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Ben otuz yıllık eğitimciyim, sorabilirsin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Peki, o zaman cevap ver şimdi şu söylediklerime, oradaysanız cevap vereceksiniz.

Sayın Bakan dedi ki dün: "Muhalefet '100 bin kişi' diyordu ama 16 bin okul müdürünü görevden aldık." Yani Sayın Bakan şey yapıyor bize, ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor. İşin aslı şudur: AKP'li olmayan okul müdürleri yasalara uygun bir biçimde görevden alınmışlardır, olay budur.

Şimdi bakın, TÜRK EĞİTİM-SEN yüzde 22, EĞİTİM-SEN yüzde 12, EĞİTİM-İŞ yüzde 4, AKTİF EĞİTİM-SEN yüzde 2, EĞİTİM-BİR-SEN yüzde 26'dır sendikalaşma oranı bakımından. Şu anda kamuda idarecilik yapanların oranları ise şöyle: TÜRK EĞİTİM-SEN yüzde 9, EĞİTİM-SEN yüzde 4, EĞİTİM-İŞ yüzde 1, AKTİF EĞİTİM-SEN yüzde 1, EĞİTİM-BİR-SEN yüzde 81. Rakamlar, açıkça EĞİTİM-BİR-SEN üyelerinin öncelendiğini net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu sonuçların tartışılacak hiçbir yanı yoktur.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Onlar da "Tartışmayın, hepsi bizden olacak." diyor Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Sendikalaşma oranı yüzde 26 olan AKP yandaşı EĞİTİM-BİR-SEN'in üyelerinin yüzde 81'nin okul müdürü olarak atanması, Milli Eğitim Bakanlığının "AKP eğitim bakanlığına" döndürüldüğünün kanıtıdır. Sayın Bakanın bunu kitapla, çalışmayla açıklamaya kalkması da tam anlamıyla komikliktir.

Yine, bilindiği gibi, ilk kez görevlendirilecek müdürlere sözlü sınav uygulaması getirildi. Yazılı sınav kaldırıldı, yandaş sendikanın adamları müdür olsun diye sözlü sınav ihdas edildi. Sendika temsilcilerinin bulunmadığı komisyonların yapacağı ve ölçülebilir kriterlere sahip olmayan sözlü sınavlar kabul görebilecek mi, o da ayrı bir husus.

Millî eğitimde her alanda yaşanan kadrolaşmadan şube müdürleri de nasibini almış, konu yargıya taşınmış ve başarı sıralamasının tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulması hukuka aykırı bulunarak söz konusu yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştur. Ancak, buna rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı hukuksuzluklarına devam ederek sözlü sınava dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal etmemiştir. Millî Eğitim Bakanlığı, AKP döneminde yasalara karşı bağışıklık kazanmış durumdadır. Bir ülkeye en büyük kötülük eğitim yoluyla yapılan kötülüktür, AKP de bunu yirmi dört saatte kırk sekiz saat yapmaktadır.

Eğitimin ve eğitilmiş insanın ne denli önemli olduğuna yönelik bir iki husus dile getireceğim. Ünlü sosyolog Saint Simon "Fransa'nın tüm araçları bir gecede tahrip edilse aynı düzeni altı ay içinde yeniden kurabilirim ama tüm doktorları bir anda ortadan kaybolursa ancak yüzyıl sonra bugünkü düzeye ulaşabiliriz." der. Ünlü işadamı Ford ise "Fabrikalarımı ve makinelerimi tahrip edin ama adamlarımı bana bırakın. En kısa sürede eski servetime yeniden sahip olurum." derken eğitilmiş insan gücünün önemine dikkati çekmiştir.

Eğitim bir bakıma vasıflı insan yetiştirme sürecidir. Siz doğrudan eğitimi ve eğitilmiş insanı yok ediyorsunuz. Halbuki yalnız verimlilik değil, bağımsız ve özgür bir kafa, ancak eğitilmiş bir kafadan oluşur. Yani, demokrasinin temeliyle eğitim arasında da doğrusal bir ilişki vardır. Bireyleri özgür olmayan ülkelerin kurumları da özgür değildir, siyasi partileri de özgür olamaz.

Eğitim seviyesi düşük olan bir ülke aynı zamanda kalkınmışlık yönünden de geri kalmış bir ülkedir. Eğitimin en ileri düzeyde yapıldığı yerler de üniversitelerdir. Üniversiteleri içeriksiz, akademik çalışmaları niteliksiz olan ülkeler asla kalkınmış ülke olarak kabul edilemez. Kalkınma için gerekli olan örgütlenmeyi, teknolojiyi ve fabrikayı yapacak olan eğitilmiş insandır. İnsanlara eğitimi de üniversiteler verir. Türkiye'de üniversiteler maişetini ve geçimini sağlayamayan insanların istihdam edildiği yerler hâline getirilmiştir.

Meşhur tabirle "Kendisi muhtacı himmet dede, kaldı ki gayrıya yardım ede..." söylemi gereği akademik personel kendi zaruri ihtiyaçlarını karşılama noktasında sıkıntı çekerken diğer hizmetleri nasıl yerine getireceğini hepimizin takdirine sunmak gerekiyor. Geçim sıkıntısı çeken bir akademisyenin kendisini eğitime ya da araştırmaya, geliştirmeye vermesi düşünülemez. Bu yüzden, üniversitelerdeki düşük ücret, zor çalışma şartları akademik personelin devlet üniversitelerinden kaçmasına neden olmaktadır. Akademik personel temel ihtiyaçlarını karşılamaktan âciz bir ücret almaktadır. Bu, kabul edilecek bir durum değildir.

AKP iktidarının işbaşına geldiği 2002 yılından bu yana üniversite akademik personeli yoksulluk ve geçim sıkıntısı içerisinde bocalamaktadır. AKP üniversite personelini âdeta ücretlerin tunç kanununa mahkûm etmiştir. Bu bakımdan, akademik personelin sıkıntıları ve sorunlarıyla ilgili birkaç hususun da burada altını çizmek istiyorum.

Akademik personelin ücret seviyesinin dengesiz olduğu, yargı, ordu mensupları ve üst düzey bürokrasiyle mukayese edildiği zaman ücret seviyesinde giderek diğerleriyle aralarındaki mesafenin açıldığı gözlenmektedir.

Üniversitenin akademisyenlerin gözünde cazibesini kaybetmekte olması ülkemizdeki bilimsel çalışmalar açısından da sıkıntı yaratıyor.

Üniversitelerin akademisyen kadrolarını geliştirmesi, muhafaza etmesi ve özellikle alanlarında başarılı olan kimseleri özel sektöre kaptırmaması adına akademisyenlerin maaşlarının özel sektör seviyesine çekilmesi zorunludur.

Geçtiğimiz ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde maaşlarının iyileştirilmesi ve özlük hakları için eylem yapan akademisyenlerin doktora tezleri ve bilimsel makaleleri ateşe vermeleri hâlâ hatırlardadır.

Akademisyenlere yönelik hak ettikleri oranda maaşlarında ve şartlarında yapılacak iyileştirmelerin bütçeye olumsuz etkileri olacağı düşüncesi ve bu düşüncenin savunulması son derece yanlıştır. Zira, eğitime ve akademisyenlere yapılacak her türlü planlı ve rasyonel yatırım Türkiye'mizin geleceğine yapılan yatırım olacaktır.

Şimdi, üniversite personelinin tamamı maaş ve ücret yönünden yoksulluk seviyesinde kalmıştır.

AKP döneminde çok sayıda üniversite açılmış, sayı artmış, kalite düşmüştür.

AKP döneminde üniversitelere AKP'den daha AKP'li rektörler atanmıştır.

AKP'nin üniversitelere parti büyüklerinin adını vermekten başka bir katkısı da olmamıştır.

Üniversitelerde akademik personel geçim sıkıntısından araştırma ve inceleme yapma imkânını büyük ölçüde kaybetmiştir.

Bu tasarının ne denli yüzeysel hazırlandığı da akademik personelin bir kısmının maaşlarında artış yapılmasının unutulmasıyla açığa çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - AKP'nin yolsuzluk musluklarını tamamen değil ama birazcık kısması hâlinde meydana gelecek tasarruftan akademik personele gerçek anlamda bir ücret artışı yapmak mümkün olabilecektir.

Saygılar sunarken AKP'yi akademik personelin ücretlerini gerçek anlamda artırmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)