| Konu: | Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 05.11.2014 |
CHP GRUBU ADINA AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri ekranları başında izleyen yüce milletimiz; akademik zamma ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü açık; yetmez ama evet. Neden yetmez ama evet? Çünkü TÜRK-İŞ'in yoksulluk araştırmasına göre ekim ayı itibarıyla Türkiye'de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3.926 lira. Akademik zam ne yazık ki araştırma görevlilerimizi, öğretim görevlilerimizi ve yardımcı doçentlerimizi yoksulluk sınırının üzerine çıkarmak için yeterli değil. Yoksul bırakılan akademisyenler, bilim ve teknolojide geri kalmak demek; bilimi yoksul bırakmaksa Türkiye'yi yoksulluğa mahkûm etmek demek. Ayrıca, bu kanunla kazanılan hakların emekliliğe yansıtılmaması da bir büyük eksiklik, bunu dile getirdik. Akademik teşvik ödeneğinin de 2016'dan itibaren devreye gireceğini de, bu ek kaynak için bilim emekçilerinin daha bir yıl beklemek zorunda kalacaklarını da hatırlatalım.
Ama unutmayalım ki Türkiye'de akademisyenlerin tek derdi ekmek değil; akademisyenler ekmek kadar hürriyet de ister, özgürlük de ister. Bilim, sanat ve kültür baskıcı ortamları terk eder, özgürlüklerin egemen olduğu kurumları ve ülkeleri tercih eder. Sizlerin bu gerçeği anladığınızı zannetmiyorum.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Orta Doğu Teknik Üniversitesini solcu, ateist, terörist olarak tanımlamıştı. ODTÜ öğretim üyeleri için de "Eğer bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle hocalar lazım değil." demişti. Benim de mensubu olmaktan gurur duyduğum ODTÜ ailesi bu yakışıksız saldırıları muhatap almadı. Ama Erdoğan'a en iyi yanıtı Times Higher Education listesi verdi. Bu endeks, ODTÜ'yü 85'inci sıradan dünyanın en iyi 100 üniversitesinden biri olarak seçti, Türkiye'ye bu gururu yaşattı. Kendi siyasetçilerinden gördüğü bunca horlama, bunca aşağılama, bunca kösteğe rağmen dünya üniversiteleri listesinde ilk 100 arasında bir Türkiye üniversitesi görmemizi sağlayan ODTÜ ailesine buradan selam olsun; destek göreceğine biber gazına, TOMA suyuna maruz bırakıldığı hâlde dünyayla bilim ve teknolojide rekabet eden ODTÜ'lülere selam olsun.
Ama bilim ve eğitimdeki karnemiz yalnızca ODTÜ'deki kırıkla sınırlı değil, başka utançlarımız da var. Örneğin, Türk Musevi Cemaati Hahambaşı Sayın İshak Haleva'nın torununu TEOG ile Şile İmam Hatip Lisesine yerleştirdiniz. İstanbul Kadıköy'de oturan Ermeni öğrenciyi Rize Kalkandere Anadolu İmam Hatip Lisesine yerleştirdiniz. Öğrencinin eviyle okulunun arasındaki mesafe tam 1.148 kilometre. Her gün okula gidip gelmesi için 2.296 kilometre yol yapması gerekiyor bu öğrencimizin. Kendisi bu okula her gün gidip gelse on yedi günde devriâlem yapıyor, dünyanın çevresini bir kere turluyor; bir eğitim öğretim yılında aya gidiyor, liseyi bitirene kadar 2 kere aya gidip dönmüş olacak. Yine, İstanbul Özel Pangaltı Ermeni Ortaokulu mezunu bir öğrenciyi Ayazağa Anadolu İmam Hatip Lisesine yerleştirdiniz.
İşte bu saydığım rezaletler ne yazık ki sizin eseriniz, TEOG'un eseri. Bu ucube sizin eseriniz, gurur duyabilirsiniz.
Zaten bu işin doğru gitmeyeceğini biz 2011 yılında, seçimlerin hemen sonrasında anlamıştık. Ne yapmıştınız? İlk icraatlarınızdan biri olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla ilgili kararnameye eklenen torba hükümlerle TÜBA'nın, Türkiye Bilimler Akademisinin bilimsel özgürlüğünü ve yapısal özerkliğini sona erdirmiştiniz. Nedense hep akademiyi, bilimi tarım ve hayvancılıkla özdeşleştirdiniz. Belki bu nedenledir ki TÜBİTAK'ın Ulusal Akademik Ağı ve Bilgi Merkezi Enstitü Müdürü olarak bir hayvanat bahçesi müdürünü atadınız. Bence yol yakınken, oldu olacak üniversiteleri de YÖK'ten alın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlayın. (CHP sıralarından alkışlar) TÜBA'ya YÖK'ün atadığı 17 profesörün ve TÜBİTAK'ın atadığı 2 üyenin hiçbir uluslararası yayını yok. Atanan üyelerden 22'sinin çalışmalarına tek bir uluslararası atıf yok. İşte bu nedenledir ki TÜBA'nın tam 58 üyesi kapıkulu olmayı reddederek TÜBA'dan istifa ettiler. Bakın, istifa mektuplarında size ne dediler: "Akademilerin, hükûmetlerin, iş dünyasının ve her türlü baskı gruplarının etkisi dışında üye seçmeleri, akademi dışındaki kurumların üye seçimlerine müdahale etmemeleri esastır. Türkiye Bilimler Akademisine üye seçilmiş, bilimsel yöntemi ve akademik liyakat, özgürlük ve dürüstlük ilkelerini benimsemiş bilim insanları olarak bizler, TÜBA'nın 651 ve 662 no.lu Kanun Hükmünde Kararnamelerle Hükûmet, YÖK ve TÜBİTAK Bilim Kurulunca üye ve başkan atanması şeklinde yeni yapılandırmalarla bir akademi olma niteliğini yitirdiğini görüyoruz. Gösterdiğimiz tüm gayretlere ve yaptığımız temaslara rağmen bu durum değişmedi. Dünyanın her yanından birçok akademi ve uluslararası akademi birlikleri de ülkemizin en yetkili makamlarına ve TÜBA'ya ilettikleri mesajlarla üyelerini kendileri seçmeyen kurumların akademi olarak kabul edilemeyeceğini açıklıkla ifade ettiler. Bu nedenle TÜBA üyeliğinden üzülerek istifa ettiğimizi duyuruyoruz." dediler. Ama siz bu 58 onurlu bilim insanının protestosunu duymazdan geldiniz. Bugün, Bilimler Akademisi Derneğinde, bağımsız, özerk dernekte bilimin, kuşkuculuğun, eleştirelliğin mücadelesini veriyorlar.
Yine, üniversitelerle ilgili bir başka vizyonunuz, sizin "Pravda"nız hâline gelmiş olan Yeni Şafak gazetesinde sayfalara yansıdı. Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, 15 Ağustos 2014 tarihinde yazdığı "Erdoğan'a 20 öneri" başlıklı yazısında bakın hangi müthiş eğitim politikasını önerdi: "Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ yıkılmalı." Yıkmayı önerdiği 3 üniversite, Dünya Üniversiteler Sıralaması'nda Türkiye'nin gururu olmuş kurumlar. ODTÜ, dünyada 85'inci sırada, Boğaziçi 139'uncu sırada, Bilkent 201'inci sırada. "Bu öneriye ne yanıt verilir?" diye düşünürken aklıma şu dizeler geldi: "Gel yıkalım desem Süleymaniye'yi yeter bir kazma, bir kürek; gel yapalım desem Süleymaniye'yi bir Kanuni bir de Mimar Sinan gerek." Evet, Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ'yü gerçekten de yıkabilirsiniz, gaza da boğabilirsiniz, TOMA suyuna da boğabilirsiniz ama topunuz bir olsa bir ODTÜ, bir Bilkent, bir Boğaziçinin inanın bir tuğlası etmezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne yazık ki milletimizin başına kimi zaman Deli İbrahimler geçiyor, kimi zaman Kanuni Sultan Süleymanlar geçiyor. Ben inanıyorum ki akıl tutulmaları er geç bu topraklarda son buluyor, her su yeniden yatağını buluyor, tekrar Türkiye'de siyasete akıl egemen oluyor. Bugünkü akıl tutulmasının da bir gün biteceğine ilişkin inançla, konuşmama TÜBA asli üyelerinden, TÜBİTAK Ödülü sahibi Profesör Doktor Engin Umut Akkaya'nın sözleriyle son vermek isterim. Bakın ne diyor bu Hocamız: "Siyasi erkin, bir fetih hırsıyla ara sıra hoşlanmadığı işler yapan bir özerk kurumu ele geçirme girişimi, bunu öyle nazik bir şekilde de yapmayıp TÜBA'dan bir görüş bile istemeden bilim adamına değer vermediğini göstere göstere bir dayatma. Bilim de bilim adamı da takdir edilmediği yerden göçer. Bunu maalesef göreceğiz. Atanacak ilk grup emin olun, en az tepki toplayacak olanlardan özenle seçileceklerdir. Aparatçıklar ise yavaş yavaş yerleştirileceklerdir, hep alıştıra alıştıra. Ben de bugüne böyle bir not düşmek istedim işte. 'TÜBA düşerken ne yaptın Engin Hocam?' diye bir genç akademisyen sorarsa yirmi yıl sonra, söyleyecek bir iki sözüm olsun diye. Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Hiçbir dönem sonsuza kadar sürmeyecektir." diyor Engin Hocamız. Biz de sözlerinin altına imzamızı atıyoruz. Biliyoruz ki hiçbir dönem sonsuza kadar sürmeyecektir. Her akıl tutulması bir gün elbet son bulacaktır. Bir toplumun tüm fertleri otoriter bir karanlıkta yollarını kaybetmiş olsalar bile, gençler ve öğrenciler toplumu yeniden gün ışığına kavuşturacaktır, tıpkı akıl tutulması yaşayan Nazi Almanyası'nda en büyük toplumsal direnişi gösterenin Münih Üniversitesi öğrencilerinden oluşan Beyaz Gül topluluğu olduğu gibi.
Biz biliyor ve inanıyoruz ki, Türkiye'nin üniversitelerinde de nice beyaz gül vardır, nice kırmızı karanfil vardır, nice özgür ve onurlu öğrencimiz, eğitim emekçimiz, öğretim üyemiz vardır. Hepsine buradan selam olsun (CHP sıralarından alkışlar)