GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:10
Tarih:05.11.2014

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK Personel Kanunu'nda değişiklik yapan tasarının 3'üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının özeti birçok kez ifade edildi. Gerçekten çok zor şartlarda bilgi üretmeye ve talebe yetiştirmeye çalışan üniversite hocalarımızın yaşam şartlarını nispi olarak iyileştirmek ve yine çalışma ortamında nispi iyileştirmeler yapmak üzere hazırlanan bir taslak. Kısmi de olsa içinde iyileştirme içerdiği için Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz.

Millî Eğitim Komisyonunda kanun taslağı olgunlaştırılırken, Milliyetçi Hareket Partisinin, üniversitelerde sayıları binleri bulan araştırmacı ve uzman kardeşlerimizin de bu iyileştirmeye dâhil edilmesi önerileri karşılık bulmuştur. Millî Eğitim Komisyonunun Milliyetçi Hareket Partisi üyeleri başta olmak üzere, bu önerimize destek olan bütün Komisyon üyelerine teşekkürü bir borç biliyoruz. Aksi takdirde çok büyük haksızlıklar olacaktı değerli milletvekilleri. "Efendim, iyileştirme yetersiz, imkânlarımız bu kadar." diyemezsiniz.

Önceden iktisat dersinde bir pasta paylaşımı hikâyesi vardı, "Önce pastayı büyütelim, ondan sonra dağılımına bakarız." denir idi. Çağdaş dünya artık bunu kabul etmiyor, insani gelişim endekslerini ortaya koyuyor ve şunu söylüyor: "Gelecekteki pasta paylaşım rüyasını dayatmayı bir tarafa bırak, bugün bu pastayı adil paylaştır." Kaçak saraylara ve özel uçaklara 2 katrilyonu bulan siyasi irade, öğretim üyelerine âdeta kuş yemi gibi iyileştirmeyi, bir de âlâyı vâlâyla böyle kamuoyuyla paylaşmasını da hakikaten yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak "Bilime ve bilgiye, bilim adamına saygı göstermeyen, bilimin önünü açmayan devletin geleceği olamaz." diyoruz. Teşhisimiz odur ki asıl sıkıntı, öğretim üyesi yetiştiremeyen üniversiteler ve öğretim üyesi yetiştirmeyi beceremeyen bu üniversiteleri açan siyasal iktidardır. Bilim yuvası olan üniversitelerimizin hem akademik hem de idari, mali açıdan güçlendirilmesi ve bilim adamlarının yaşamlarını insanca sürdürebilmesi ve bilimsel çalışma ortamını tesis edecek imkânların tanınması yönünde konu derhâl masaya yatırılmalı ve acilen bir üniversite reformu hazırlanmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eğer böyle bir tasarıyı getirirseniz destek vermeye hazır olduğumuzu şimdiden ifade etmek istiyorum.

Bu maddeye değişiklik önergesi veriyoruz değerli arkadaşlar. "Akademik teşvik uygulaması 2015'te başlasın, bir yıl öne alalım." diyoruz. Sefalet ücretlerine mahkûm hocalarımıza "Bir yıl bekle." diyorsunuz da değerli arkadaşlar, hayat pahalılığını bir yıl erteleyebiliyor musunuz, enflasyonu bir yıl geriye atabiliyor musunuz? O zaman, kabul etmemiz gerekir ki geciken hak adaleti sağlamıyor.

Değerli milletvekilleri, milletin gözünün içine baka baka Türkiye'nin nasıl geliştiğini, nasıl kalkındığını AKP Hükûmeti, âdeta icraatın içerisinde gibi, her gün 70 tane televizyon kanalıyla millete bas bas bağırıyor. Biz ne söylersek siyaset oluyor ama dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor? Objektif olarak rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, Forbes Dergisi refah endeksine göre ülkeleri sıralamış. AKP'nin on iki yıldır kesintisiz yönettiği ve "Çağ atlattık." dediği Türkiye bakın ne hâlde: En müreffeh ülkeler içerisinde 87'nci sırada, hak ve hürriyetler açısından 130'uncu sırada, eğitim açısından 89'uncu, güvenlik açısından 99'uncu sırada, yönetim kategorisinde 55'inci, sağlıkta 54'üncü sırada. Türkiye hiçbir kategoride ilk 50'de bile yok değerli arkadaşlar. Gelir dağılımı adaletinde Şili ve Meksika'dan sonra dünyada en kötü 3'üncü ülkeyiz. Hırsızlık, yolsuzluk, kayırmacılık, adaletsizlik, bu kriterlerde neredeyiz diye sorarsanız, sadece tasnif dışı olduğumuzu belirtmek istiyorum moralinizi bozmamak için.

Değerli milletvekilleri, dün AKP Grubunda, kendi beceriksizliğini, başarısızlığını örtmek için, yersiz ve haksız bir biçimde, Başvekil Davutoğlu, Milliyetçi Hareket Partisine koca koca laflar etti. Birileri ona "Erdoğan'ın kendi üzerindeki gölgesini, Milliyetçi Hareket Partisine ne kadar çamur atarsan, iftira atarsan o denli kaldırırsın." demiş olmalı ki konuşmalarında yaptıklarını yahut yapacaklarını ifade etmek yerine, Milliyetçi Hareket Partisine iftira atmayı alışkanlık hâline getirdi.

Gerçi ne anlatsın, ne anlatsın? Dışişleri Bakanlığı döneminde ülkeyi sıcak savaşın eşiğine nasıl getirdiğini mi, yüzüne gözüne bulaştırdığı dış politikamızı mı anlatsın? Onu da "Konuşsun bakalım." diye değerlendiriyoruz.

Değerli hazırun, 1 katrilyon 370 trilyon liralık Ak Saray ve 460 trilyonluk özel uçağı gündeme getiren muhalefete, AKP sözcüleri âdeta kendilerine ezberletilmiş metnin nakaratlarını tekrar edercesine "Efendim, bu yapı da bu uçak da Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına, Başbakanına yakışmaz mı?" diyorlar. Yakışmaz olur mu? Yakışır. Ama değerli arkadaşlar, işçiye de yakışır, memura da yakışır, köylüye de yakışır, asgari ücretliye de yakışır, madenciye de yakışır.

"Milletin adamı" diye dolaşıyorsun ortalıklarda. Unutma ki milletin adamı, bu nimetleri kendisine değil de milletine yakıştırandır. Aynı mantık değil midir "Bu zenginliğin kaynağı nedir? Karun kadar zengin -bak, bu tabir bizim değil, şimdi Başbakan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş'un- nereden geliyor bu servet?" sorusuna, "Nereden gelmişse gelmiştir, mahkemelerde de hesabını vermeyiz." diyen zihniyet, bakın aynı zihniyettir.

Davutoğlu "Biz bu milletin hâkimi değil, hadimiyiz yani hizmetkârıyız." diyor. Her birinde 30 öğrenci okuyacak 12 derslikli 400 okul inşa etmek yerine yaklaşık 1,4 katrilyon liraya Ak Saray yap, efendim, 70-80 tane hastane inşa etmek yerine 465 trilyon liraya özel uçak al, milletin hadimiyiz de.

Sayın Davutoğlu, devletin Dışişleri Bakanlığı Konutu varken aylık kirası 49 milyar lira olan villada otururken bu millete hizmetkârlık mı yapıyordun?

Sayın Konya Milletvekili, Sayın Davutoğlu, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

Başvekil Davutoğlu dünkü grup toplantısında yine Milliyetçi Hareket Partisine diyor ki: "Ermenek'i eleştireceğinize 17 Ağustos Marmara depremine bak." Evet, beraber bakalım Sayın Başvekil. 17 Ağustosta sadece İzmit, sadece Sakarya değil, tam 14 il deprem yaşamıştı ve bu bölge, Türk ekonomisinin kalbinin attığı yerdi. 60 binden fazla can kaybı, 500 bin civarında yıkılmış ya da ağır hasar görmüş konut vardı ve 57'nci Hükûmet, bu asrın felaketinin altından alnının akıyla kalkmasını bildi.

"Deprem mahalline dahi bir haftada ulaşamadılar." diyen Davutoğlu'na hatırlatıyorum ki Ermenek'teki o 18 canımızı içeriye tıktığınız o ölüm çukurunda o 18 can tam bir haftadır kurtarılmayı bekliyor. Yanı başınızdaki o maden çukuruna bir haftadır ulaşamayanların kalkıp da 17 Ağustos depreminde "Efendim, bölgeye ulaşamadılar." demiş olmasına kargalar bile gülmektedir. Sayın Başvekil, 17 Ağustos depremi ve koalisyon hükûmeti hakkında koca koca konuşuyorsun ama maden ocağı faciasında sınıfta kalıyorsun, hem de kendi memleketinde sınıfta kalıyorsun. Adama demezler mi daha gözündeki çöpü görmüyor, başkasının gözüne fırlamış cam kırıklarıyla uğraşıyorsun?

Değerli arkadaşlar, bir de "Devlet nerede?" sorusuna "Devlet burada, devlet her yerde." diyor Sayın Davutoğlu. İçişleri Bakanı Ala da diyor ki: "PKK şehirlerde hâkim olmaya başladı." Vıcık vıcık terörizmin kucağına oturmuş, efendim, devlet yönetmeyi bilmeyen bu adamlardan devletin kurtarılması lazım. "Devlet nerede?" sorusundan önce "Devlet adamı nerede?" diye sormamız gerekiyor.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)