| Konu: | Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 05.11.2014 |
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili olmadan önce ben de uzun yıllar hizmet etmiş bir akademisyendim. Dolayısıyla, üniversitelerde akademisyenlerin gerçekten özlük haklarının, maaşlarının desteklenmesi onları daha iyi yaşayacak bir konuma getirmek için önemli. Bu açıdan kanun desteklenir. Ancak maaş artışları, özlük haklarının geliştirilmesi yeterli mi? Yetmez.
Üniversiteler evrensel kurumlardır. Üniversiteler, felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varmasını sağlayan ortamlardır. Üniversiteler, akademik ortamlar, araştırma yapılan enstitüler, bilimsel, maddi ve idari alanlarda özgür ve özerk olmalıdır. Bilim ortamlarında, üniversitelerde her türlü düşünce otoriteye, tabulara ve kişilere bağlı olmaksızın tartışılmalıdır.
1980 darbesi YÖK'ünün cilalanıp, orasının, burasının değiştirilerek uygulanan kötü bir kopyası olmasını istemiyoruz. En kısa zamanda çağına yakışır bir yükseköğretim yasası çıkarılması gerekiyor. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ülkenin geleceği açısından önemli bir görevidir.
Gereği gibi yetişkin bilim insanları üniversitelerde yetişmezse bugün siyasetin kaybettiği zemini korkarım üniversiteler de yaşayabilir. Bu çok ciddi bir tehlikedir ve hepimiz batacak olan o gemiden sorumlu oluruz. İbni Sina "Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder." demiştir. Umarım bir gün ülkemiz Batılı anlamda akademisyen ve bilim insanı seçimi ölçülerini belirler. Umarım geleceğin bilim insanları, ülkemizi bilim üreten ve dolayısıyla teknoloji üreten, bilim toplumuna kapıları açan, bilgi toplumuna kapıları açan bir seviyeye çıkarırlar.
2000 yıllarının başından bu yana gayrisafi yurt içi AR-GE harcamasının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 60 artmıştır, güzel ancak bilimsel yayın sayımız yüzde 22'den ancak yüzde 18'e çıkabilmiştir. Üniversite öğretim üyelerinin, akademisyenlerin özlük haklarının, maaşlarının artması önemlidir, yaşam koşullarının iyileştirilmesi önemlidir ama bunlar da düşünülmelidir. Bu seviye 18'e ancak çıkabilmiştir dedik, hatta 2009'dakine nazaran bir alt seviyeye de düşmüştür. Demek ki bütçe artışı ve bunun gibi yaklaşımlar tek başına çözüm değildir. Dikkat edin, patent sayılarımız üniversitelerde ve kamu kurumlarında artmıyor. Vallahi bir tane patent alabilecek bir buluş biliyorum, onun üzerine biraz önce konuşuluyordu, o da Millî Eğitim Bakanlığının icat ettiği TEOG'dur.
Bilimin ülkemizde istenilen şekilde yeşerememesinin temelinde akademisyenlik bilincinin, yani bilim felsefesi, bilim kültürü, bilim tarihi bilinci yetersizliği vardır. Gelişmiş ve hatta gelişmekte olan bazı ülkelere baktığımızda bu durum kendini daha ciddi şekilde hissettirmektedir.
Üniversiteler, akademik ortamlar, liseler gibi değildir, ortaokullar gibi değildir. Orada çalışan insanlar, üniversitelerde, akademik ortamlarda çalışan insanlar, bilim insanları, esen rüzgârın yönüne veya gücüne göre fikir değiştiren veya anlayışını güçlü olana göre belirleyen kişi hiç değildir; kendinden zayıfı ezmeyen ve kendinden güçlünün önünde diz çökmeyen, sağlıklı iç gelişmesini tamamlamış, olgun yapısıyla insanı insan olarak gören ve insan olduğu için saygı duyan ahlaklı ve erdemli kişidir.
Bilim insanı Bertrand Russell'ın belirttiği gibi "Ben varsam her şey iyi, ben yoksam kötü." diyen, benmerkezli, açgözlü, çıkarı için kural tanımayan ve "Amaca ulaşmada her türlü yol mübahtır." diyen kişi hiç değildir. Stefan Zweig "Bilimde körlük yanılgı değil korkaklıktır." der. Bilim adamının korkaklarla, ürkeklerle işi ya da saygıdan ötürü gerçeği görmemeye hakkı yoktur. Bilim insanı evrensel düşünen kişidir, objektiftir, ahlaki sorumluluğu yüksek olan kişidir, aydınlanmış kişidir, öngörüsü yüksek olan kişidir. Bilim insanı gerçeği anlamakla yükümlüdür. Bilim insanı bulgularını halkla paylaşmak durumundadır. Bilim insanı tüm insanlığa ve doğaya karşı sorumludur. Bilim insanı eleştiriye açıktır. Bilim insanı gerçeği söyleme cesaretindedir. Bu ülkede biz bir Başbakanın "Eğer bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorlarsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle hocalar lazım değil." dediğini biliyoruz, Orta Doğu'daki hocalar için böyle dediğini biliyoruz.
Bir diğer konu da özerklik konusudur. Üniversitelerimizde özerklik yıllardır tartışılan konulardan biridir. Bilim üretmenin temel koşulu ve güvencesi özerkliktir. Özerklik, yükseköğretim kurumlarının kendi bilimsel, yönetimsel ve bütçeleme işleyişine ilişkin kararlar almada ve eğitim, araştırma, dışarıya yönelik çalışmalar ve ilgili diğer faaliyetlerde kendi politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun diğer güçleri karşısındaki bağımsızlığı anlamına gelir. Bırakın, özerk üniversiteler kendi öğrencilerini istedikleri gibi yetiştirsinler. Onları kategorize etmeyin, onları ayrıştırmayın, onları sınıflamayın.
1965 yılında Dünya Üniversiteler Birliği tarafından yükseköğretim kurumlarının özerkliği ve akademik özgürlük üzerine yayımlanan Lima Bildirgesi'nde belirtildiği gibi, akademik özgürlük akademik topluluk üyelerinin araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma ve yazma yoluyla bireysel ya da birlikte bilgi edinme, geliştirme ve aktarma özgürlüğüne sahip olmaktır. Üniversiteler, tarihî temelde özerkliğe dayanır. Bizim gibi hâlâ güçlü üniversite ilkelerinin oluşmadığı toplumlarda özerkliği elinden alınacak üniversiteler çok ciddi ve belki de telafisi mümkün olmayan duruma düşeceklerdir.
Üniversitelerimizin en ciddi sorunu uluslararası ölçekte akademisyen yetiştirememesidir ya da yetişen bazı akademisyenlerin, yetişme potansiyeli olan bazı akademisyenlerin "beyin göçü" dediğimiz olguyla yurt dışına gitmeleri ve orada kalmaları, orada yaşamaları ve o ülkelere katkı sağlamalarıdır. Yıllık 8 bin nitelikli doktoralı araştırıcıya ihtiyacı olan ülkemiz üniversitelerinin bu sorununa öncelik vermesi gerekir.
Üniversitelerin altyapı ve çalışma koşulları sorunludur. Sorun günden güne büyümektedir.
Akademisyenlerin özlük hakları ve nitelikli bilim insanlarının korunması ve teşvik edilmesiyle ilgili sürdürülebilir bir mekanizma geliştirilmesi lazım. Bu kanun özlük haklarını geliştirmeyi, teşvikleri geliştirmeyi hedefliyor; öyle anlaşılıyor. İnşallah bunu herkesi eşit, özgür bilim insanları olarak görerek yaparlar. Ancak, bu tür teşviklerin, özlük haklarının geliştirilmesi, sürdürülebilir bir nitelik kazanmalıdır. Bugün var yarın yok şeklinde bir mekanizmayla bunun çok bir faydasının olacağını düşünmüyorum. Eğer gerek altyapı gerekse daha iyi koşullarda yaşayan bilim insanları oluşturamazsak üniversitelerin verimlilik konusu ileride daha büyük sorun yaratacak nitelikte olacaktır.
Yine, yıllarca olduğu gibi patent sayılarımızı artıramayacağız. Yine, yıllarca olduğu gibi teknoloji üretemeyeceğiz, temel bilim üretemeyeceğiz, temel bilimi, mühendislik bilimlerini teknolojiye aktaramayacağız ve maalesef o zaman -nasıl olacak- gelişmekte olan ülkeler sınıfında olacağız.
Dolayısıyla ne yaparsak yapalım, ister altyapı ister insan kaynakları açısından mutlaka üniversitelerimizi, kurumlarımızı, sektörlerimizi, kamu ve özel sektörümüzü bir araya getirip teknoloji üretmek ve yarının bilgi toplumu olmak zorundayız. Bunu yapamazsak yerimizde sayarız ve birçok istenmeyen sorunlarla boğuşup dururuz.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)