| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 05.11.2014 |
CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın üyeler; olağanüstü bir döneme girdik. Türkiye Hükûmeti, güney komşularımızda devam eden iç savaş ve kaos ortamına müdahale etmemizin önünü açan ve hatta savaşlara yol açabilecek bir tezkereyi bu Meclisten geçirdi.
Ortalık karmakarışık. Bir yandan, bugüne kadar silah, gıda ve eğitim desteğinin Türkiye'den verildiğini ilan eden "IŞİD" adlı bir örgüt var. Bu örgüt Irak yönetimine başkaldırmış ve Kuzey Irak'ın petrol bölgelerinin Kürt ve Türkmenlerin yerleşim alanlarının bir kısmını işgal etmiş, şimdi de Kobani'yi ele geçirmeye çalışıyor. Diğer yandan, Kuzey Irak bölgesel yönetimi, ki bu yönetimin lideri Barzani "Silahlarımızı Türkiye'den alıyoruz, bizi Türkiye silahlandırıyor ama bunun açıklanmasını istemiyor." diyor. Bütün bunların yanında, IŞİD'in yayılma alanına çekidüzen vermeye çalışan Batı dünyası, dolayısıyla NATO var. Hükûmet, NATO'nun IŞİD'e müdahalesine destek vereceğini açıklamış, gözünü Suriye rejimini değiştirmeye dikmiş, bu konuda halkı ve Batı'yı ikna etmeye çalışıyor.
Ülkenin içi karışmış, her yerinden ölüm ve cinayet haberleri geliyor, manzara görünüşte böyle. Orta Doğu kaos içinde, kan gölüne dönmüş ve hatta bu karışıklığın bir parçası da bizim ülkemizin dış politikasıyla yakından ilgili.
Bir de resmin daha büyüğüne bakalım, bu resmin bir de daha büyüğü var. Yakın zamanda, "Arap Baharı" denilen, benim "Akdeniz dönüşümü" diye adlandırmak istediğim bir süreç yaşandı. Elbette Suriye'deki ve Arap Baharı'ndaki karışıklıklar bu ülkelerin yüzde yüz iç dinamiklerinden kaynaklanmıyordu. Mübarek, Kaddafi, kendi kendilerine sadece ülkelerindeki kabaran demokrasi talepleri nedeniyle gitmediler, bunu böyle düşünen varsa gaflet içindedir. Evet, içlerinde bu demokrasi talebini yapan çok iyi niyetli unsurlar vardı. Bir şeyler oldu dünyada, hatta on yıllar önce bazı hesaplar yapıldı, sonra bu hesaplar günümüzün gerçeklerine göre yeniden değişime uğradı. Bu hesaplardan haberi olan var mı, çok merak ediyorum.
Ne oldu? Önce gelişmiş ülkelerin gelecek senaryolarına bakalım. Dünyanın son on yıldır yaşadığı değişim sürecinde önümüzdeki yüz yılı etkileyecek nitelikte gelişmeler yaşandı. Öyle ki bu süreçte süper gücün gelecek beklentisi değişmiş, dünyada önde gelen kurum ve kuruluşların raporlarındaki beklentileri on yıl öncesine göre tamamıyla farklılaşmıştır. Uluslararası alanda önde gelen kurum ve kuruluşların raporlarından ve tespitlerinden bir örnekle başlayalım.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 17 istihbarat örgütünün çatısı olan kuruluşun analitik kolu olan Ulusal İstihbarat Konseyinin Aralık 2012 Küresel Eğilimler Raporu'nda şu tip tespitler var: Raporda, 2030 yılına kadar dünyada mevcut olan gücün ülkeler arasında ve ülkelerden gayriresmî ağlara doğru dağılımının etkilerinden söz etmektedir. Yani, bu ağlar oluşacak, gelişecek, küresel olaylara imzasını vuracak ve bunun etkileri olacak. Bu etkiler Batı'nın 1750'den bu yana yaşanan tarihî yükselişini büyük ölçüde tersine çevirecektir. Asya'nın küresel ekonomi ve dünya politikalarındaki ağırlığı yükselecektir. Çin ABD'yi geçecek, dünyadaki en büyük ekonomiye sahip olacaktır; rapor böyle diyor. Bunun kadar önemli, Kolombiya, Mısır, Endonezya, İran, Güney Amerika, Meksika, Türkiye ve bugün gelişmekte olan birkaç bazı ülke 2030'a kadar yükselişte olacaklardır. Bu tür tespitler Fransa ve OECD kaynaklı raporlarda da benzer şekilde yer almaktadır.
ABD istihbarat teşkilatlarının yaptırdığı bu araştırmalar bunları söylerken, benim bu kürsüden Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha önce net bir biçimde dile getirdiğim başka bir konu gündeme geldi. Uzun zamandır çeşitli nedenlerle karartmaların yaşandığı, Çin'in satın alma paritesine göre millî gelir rakamlarını IMF Başkanı Lagarde birkaç hafta önce basına açıklayıverdi: "Çin ABD'yi geçmiştir ve bu yükselme devam edecektir." Birkaç hafta önce bu telaffuz edildi.
Değerli arkadaşlar, bu ne demektir? Yani "Geçti, iyi ki geçti." diyebilir bazıları; "Keşke geçmeseydi." diyenler çıkabilir ama bu küresel gelişmelerin bizim gibi ülkelerin coğrafyalarına etkileri olacak, buna göre bazı hesaplar yapılacak. Bunun üzerinde kim, nasıl düşünüyor acaba? Dolayısıyla, tek kutuplu dünya gücünün Orta Doğu'da on yıl önce önüne koyduğu hedeflerin değiştiği, yeni dünya şartlarına göre yeni hedeflere odaklandığı anlamına geldiği söylenebilir. Artık bütün hesaplar değişmiştir ve değişmek durumundaydı. Dünya tek kutuplu bir küresel gücün hegemonyası altında bundan böyle değildir, bu itiraf edilmiştir.
Eğer sizler gelişmiş ülkelerin sıkıntılarını ve çözüm alternatiflerini analiz etmezseniz bugün Orta Doğu'da artık neyi istediklerini, neyi hedeflemekte olduklarını asla anlayamazsınız. İşte bu yüzden Başbakanın bir zamanlar yazdığı ve uygulaması beklenen kitabın bir paragrafı dahi pratikte hiçbir şekilde yerini bulamadı çünkü eski projelere göre yazmıştı.
İşte bu yüzden, Arap Baharı dışarıdan etkili bir dinamikle değişimler yaratıp küresel bir hazırlığın ön aşamalarını oluştururken 20 milyon nüfuslu Suriye için fren koyuldu. Siz hâlâ eski hesaplarda kalıyorsunuz. Hesaplar değişime uğradı. Gelişmiş Batı'nın dünyanın yükselen diğer güçleriyle yaptığı görüşmeler nedeniyle politika değişikliğine gittiğini artık anlamak gerekir. Türkiye Hükûmeti ise hâlâ derin rüyadan uyanamamakta, eski hedefleri üzerinde yeni gerçeklere ve unsurlara bakmadan analizler yapmakta ve onun peşinde koşmaktadır.
Bugün Orta Doğu'da farklı şekilde yeni bir paylaşım savaşı vardır. Orta Doğu'da yeni şartların, yeni dengeleri kurulmak istenmektedir. Bugün gelişmişler için temel mesele, terör gruplarını yok etmek, Esad'ın mevcudiyeti, Kürtlerin geleceği, Sünni Araplar, Türkmenler, Yezidiler, Hristiyanlar değil, mesele, enerji kaynaklarının kimin tarafından nasıl kontrol edileceğidir.
İşte bugün hızla büyüyen ve millî gelir hesabında ABD'yi geçmiş Çin için enerji tedariki de hayati bir konudur ve Orta Doğu üzerinde politikalarını geliştirmektedir.
Enerji alanını kim kontrol ederse yarının büyükleri olmaya aday olan ülkelerin üzerinde güç oluşturacak ve hatta ekonomik büyüme hızlarına, bu ülkelerin etki edebilecektir. Orta Doğu'daki Şii-Sünni ayrışmasının taraflarının büyük destekçilerinin kafasında bu plan vardır. Şiiler Sünnilere, Sünniler Şiilere saldırırsa -bunlar Müslüman'dırlar- ve bu alanda ayrışma yaşanırsa bu ayrışma muhtemelen yeni paylaşımın büyük parçalarını oluşturacaktır. İşte mezhepçi politikalar bunlara hizmet etmektedir; işte Hükûmet, bilip bilmeden mezhepçi politikasıyla buna hizmet etmektedir.
Çin, İran'la enerji alışverişini yükseltmekte, İran'ın Orta Doğu'da Şii toplumlar üzerinde siyasi etkileri bu iş birliğine güç sağlamaktadır. Bu nedenle, Kuzey Irak, genelde Şii nüfusu daha yüksek olan Irak'tan ayrıştırılmak isteniyorsa altında bu nedenleri aramak lazımdır. Batılı güçler Kuzey Irak'taki Suudi Arabistan petrol rezervleri kapasitesiyle karşılaştırılabilecek bir coğrafyanın kontrolünü ellerinde tutmak isteyeceklerdir, en azından kontrolünü. Temel meseleleri, Kuzey Irak'ın burada bulunan etnik grupların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Yezidilerin siyasi gelecekleri değil, bölgedeki petrol rezervlerinin kendileri açısından güvenliği ve kontrolüdür.
Daha neler yaşanabilir? Kuzey Irak'ta, daha önce telaffuz edildiği gibi bağımsızlığı ilan edilebilir. Nitekim bu sesleri duyuyoruz. Bu durum sonucu Irak yönetiminin müdahalesi veya zaten var olan IŞİD tehditleriyle bölge güvensiz alana dönüştürülebilir. Biz karşımıza çıkabilecek her senaryoyu şimdiden çekinmeden düşünmeliyiz ve en iyi çözümler üzerinde kafa yormalıyız.
Neler olabilir? Bir, Irak'ın bütünlüğü önemli bir çözümdür. Bütün komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılıyız ancak bu çözüm bana göre uzun vade için Batılılar tarafından tercih edilmeyecektir. Kuzey Irak'ın bağımsızlığı ilan edilip güvenliği Türkiye'den istenebilecektir. Böyle bir durumda dahi Kuzey Irak'ın güvenliği, tarafları tatmin etmeyebilecektir. Kuzey Irak, Türkiye'ye kendi arzusuyla ilhak etmek isteyebilecektir. Bunu isterlerse -"İstiyor." diyorsunuz- bütünleşmenin olup olmayacağı veya ne şekilde olacağı Türkiye'nin en büyük meselesi olabilecektir.
Kısaca, sayın milletvekilleri, Orta Doğu daha yıllar sürecek bir kargaşanın içinde olacaktır. Biz bu kargaşadan en kolay ve en iyi şekilde nasıl kurtulacaksak bunun hesabını yapmalıyız. Bütün gelecek raporları, gelecekle ilgili dünyada yayınlanan raporlar diyor ki: "Türkiye geleceğin büyük ülkesidir." Ve ben ekleyeyim: "Potansiyelleriyle dünyada işsizdir." Biz diyoruz ki: Bu ülke, içinde yaşayan herkesindir. Söylenen ve bütün güçlerin kabul ettiği büyük geleceğimize ulaşmak için bizim kendi içimizde; aramızda sınırlar, sınırlamalar, farklılaşmalar koymadan tüm vatandaşlarımıza ihtiyaç vardır. Büyük hedefe ulaşmak için bütün bunların olmaması gerekmektedir. Böyle bir geleceği en yüksek zirveye ancak hep birlikte taşıyabiliriz. Gelecek, hep birlikte olabilirsek güçlü, güzel ve büyük olabilecektir.
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)