| Konu: | İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 06.11.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı'na karşı diyeceklerimizi sizinle paylaşacağım.
Şunu açıkça ifade edeyim: Şu kanunla "Türkiye'de adalet yoktur, bağımsız yargı yoktur, tarafsız yargı yoktur. Türkiye'de makul sürede yargılama yapılmıyor. Türkiye'de adalet işlemiyor. Türkiye'de hâkim, savcı, personel konusunda işlemeyen bir adalet vardır. Kararlar adil alınmıyor, rüşvet iyi çalışıyor. Bu yargıya güvenmiyorum, yargınıza güvenmiyorum. Paramı da getirdim mi Türkiye'ye, bana özel bir mahkeme kurarsanız, İstanbul Finans Merkezine özgü bir mahkeme kurarsanız ben paramı getiririm kardeşim. Orada benim istediğim gibi bir mahkeme olursa ben buraya bunun gereği olarak gelirim. Yok, getirmiyorsanız gelmiyorum." diyor küresel sermaye şirketleri. Bunun adı bu: "Ben senin devletine, ben senin hukukuna, ben senin mahkemene güvenmiyorum. Sende adalet yok, sende mahkeme tarafsız, bağımsız değil, hakkaniyetle karar vermiyor, evrensel yargılama kurallarına uymuyor, adil yargılama yok."
Evet, arkadaşlar, hakikaten Türkiye'de adalet yok, ceza adaleti yok. Türkiye'de cezaevlerinin içinde adalet yok, verilen cezaların infazında adalet yok, özel hukukta adalet yok, ticaret hukukunda, uygulamalarında, mahkemelerinde adalet yok. Bunun için de sadece bu Tahkim Kanunu değil, bu İstanbul Finans Merkeziyle ilgili kanundan önce de, biliyorsunuz, bir uzlaşma mekanizması -uyuşmazlıkların çözümü için- CMK yani Ceza Muhakemeleri Kanunu dışında bir sistem kurulmuştu. "Ona da güvenmiyorum." Yani sizin, CMK dışında getirdiğiniz 'Uyuşmazlıkların mahkeme önünde değil de tarafların tercih ettiği hakem heyetleri önünde çözülmesini kabul ediyorum.' anlayışını da yeterli bulmuyorum. Yani, onun dışında özel bir mahkemem olsun." diyorlar.
Bunların ayrıcalığı ne kardeşim? Bunların ayrıcalığı paraları, dolarları, euroları, sterlinleri mi? Yani bu ülkenin hukuku, adaleti para, dolar, euro söz konusu olduğu zaman, bu kadar, teslim bayrağını çekip "Evet, bende adalet yok. Gelin, size istediğiniz mahkemeyi kuralım. O mahkemenin merkezi de İstanbul olsun. İstediğiniz gibi bir yargılama yapalım..." O zaman, burada niye avukatlar, niye barolar var, niye hâkimler var, niye savcılar var? Yok, arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım.
Bakın, size iki örnek vereceğim. Sivil kuruluşlar şöyle bir toparlama yapmışlar, devletin adalet harcamalarını kıyaslamışlar, nedir demişler. Şöyle bir şeyde diyor ki: "Kamu harcamalarına bakıldığı zaman -adalet harcaması yapan kurumları saymışlar- Anayasa Mahkemesi 25 milyon, Yargıtay 130 milyon, Danıştay 83 milyon, Sayıştay 141 milyon, Adalet Bakanlığı 7,48; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 47, Maliye Bakanlığı Muhakemat -bilmem ne- 214, Maliye Bakanlığı Adli Yardım 42, CMK ödemeleri 21, Avrupa Mahkemesi tazminat ödemeleri 11, ceza infaz kurumları 1,571. Merkezî adalet harcamalarıyla ilgili bütçe, hepsi bir saray etmiyor arkadaşlar, görüyorsunuz değil mi? Bir sarayın faturası kadar etmiyor. Siz adalete, yüksek yargıya, Danıştaya, özel yargıya bu kadar bütçe ayırdıktan sonra, gelin gayri safi hasıla içindeki yerine bakalım.
2014'te tutuklu sayısının üzerinden bir rakam ulaştıralım. Şu an kapasitenin üstünde, 151.349 tutuklu, hükümlü var Türkiye'de. Bir yatakta 3 kişi yatıyor arkadaşlar cezaevlerinde, infaz... Bir yatakta 3 kişi vardiya usulü yatıyor. Bu ceza infaz sisteminde... Her gün, milletvekillerine, sizlere mesaj, e-mail, telefon geliyordur "Denetimli serbestliği bir sene daha uzatın ne olur. İnfaz rejimini düzeltin ne olur." diye. Bir kısmı da "İnfaz durumu var mı? Bir af var mı, yok mu?" diyor. Perişan oldu insanlar, içeride çürüyor. İçerideki insanın da hakları var. Bununla ilgili sanıyorum en az benim kadar size de geliyordur. Peki, Adalet Bakanlığı bunun için çalışıyor mu? Hayır. Kimin için çalışıyor? Türkiye'de adalet, küresel sermaye için çalışıyor, dolarlar büyüsün, eurolar artsın, sterlinler çoğalsın diye; adalet bunun için var, adalet bunun için çalışıyor.
Bakın, kişi başına mahkeme ve savcılık harcamalarında -adli yardım hariç- Avrupa ortalaması ne kadar biliyor musunuz? 52,6 euro. Türkiye'de ne kadar biliyor musunuz? 15,9 euro. Türkiye dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi ki biz cihanı titreten bir imparatorluğun, Neoosmanlı'nın nutuklarını atabiliriz, buradan kalkıp bilmem nerede namaz kılacağımızı, nereyi fethedeceğimizin naralarını atabiliriz ama öyle değil, gerçek budur arkadaşlar, gerçek, rakamlara vurulduğunda budur.
Bakın, 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı konusunda size küçük bir kıyaslama yapalım, ne kadar büyük olduğunu görürsünüz adaletimizin: Norveç'te 885 hâkim düşüyor, iniyorum, Almanya'da 144, Fransa'da 55, Bosna-Hersek'te bile 33, Rusya'da 22, Türkiye'de 11 tane düşüyor arkadaşlar. Şimdi, 11 hâkim düşüyor 100 bin kişiye, anladınız mı? Aman sakın suç işlemeyin ha! İşlediğiniz zaman arkanızda dayınız varsa yolsuzluk dosyalarından yırtabilirsiniz ama her zaman da dayı olmuyor ki; iktidarlar değişiyor, gördük, değişince diğerleri bu sefer dosyaları işleme koyuyor çünkü yirmi yıl müruruzamana tabi bu işler, yakasını bırakmıyorlar ondan sonra.
Şimdi, geçiyorum, yeni işe başlayan bir hâkimin net yıllık maaşı avro olarak 2010'da ne kadardı Avrupa'da? Bir standart, 25.348. Türkiye'de ne kadar arkadaşlar? 16.390. "Ne kadar para o kadar köfte." demişler kardeşim! O hâkime hem bu kadar para verip hem maaş ödemesini düşük tutacaksın hem arkasından işini yüksek tutacaksın. Bakın, işe yeni başlayan bir hâkimin net yıllık maaş rakamını size verdim.
Şimdi, buradan, daha değişik, ilginç bir duruma getireceğim, tutuklu, hükümlü başına yıllık harcamaya: 100 mahkûm başına çalışan sayısı ortalama 31, rehabilitasyon 1, 100 mahkûm başına infaz memuru sayısı 26. Bunu Türkiye'ye vurduğunuz zaman, Türkiye de dibe vuruyor.
Cumhuriyet savcılarının soruşturma evresi dosya sayılarına bakalım, 2002 ile 2002'den sonra bir kıyaslaması vardır Hükûmetin, AK PARTİ'nin, çok sever: 2002'de cumhuriyet savcılarına soruşturma evresinde düşen dosya sayısı 2 milyon 935 bin 300. Aradan geçmiş on iki yıl -iktidarsınız- gelmiş, düşen rakama bakalım, 6 milyon 679 bin 973. Yani, şimdi rakamlar bu.
Şimdi, gelelim kişi başına mahkeme ve savcılık harcamalarına: Adli yardım hariç gayrisafi millî hasıla içindeki rakam, 2010 payına baktığımız zaman, Avrupa ortalaması 0,32, Türkiye'ye bakıyoruz -çok ufak yazmışlar ama buldum- 0,21.
Şimdi, ilk derece bölge mahkemelerinde hâkim ve savcı sayısı 2002'de -hani 2002'yle 2014'ü kıyaslıyor ya Hükûmet- 8.333. Aradan geçmiş on üç sene arkadaşlar, geldik, şimdi kaç? 10.460. Kaç artmış biliyor musunuz? 2 bin. 2 bin artmış, 2 bin hâkim, savcı, 2 bin. Avrupa Mahkemesinde almışsın mahkûmiyetleri tonla, dünya rekorunu kırmışsın, yetmemiş, bireysel başvuruyla önüne geçmek istemişsin, 2 bin tane hâkim, savcı almışsın. Bana kaç tane polis, kaç tane jandarma, kaç tane imam... Kaç tane, ben size sayayım. Kendi kurduğunuz yeni yeni kurumlara kaç tane personel aldığınızı sorarsanız, sayıları 1 milyonu geçiyor, 1 milyonu geçiyor arkadaşlar.
Şimdi, kamunun kişi başına adli yardım harcamasında Avrupa ortalaması 7,70 euro. Türkiye'nin ne kadar biliyor musunuz? 1,10 euro. Şimdi, burada adalet var mı? Yok. Burada hızlı yargılama olur mu? Yok. Burada hâkim, savcı bu kadar dosyanın içinde çabuk iş bitirebilir mi? Yok. Burada adalet işler mi? Yok. Adalet yoksa küresel sermaye diyor ki: "Bana özel mahkeme kur." "Emredersiniz." diyor, Hükûmet tasarı yapıyor, getiriyor. Efendim, bu çalışma grubunu Alman Tahkim Derneğinden, Çek Cumhuriyeti'nden, bilmem nereden, şuradan, buradan örnek aldık. Bir heyetimiz de Hong Kong'a gitti, orada çok çok güzel görüşmeler yaptı, buna benzer mahkemeler varmış." diyor. Şimdi, bizimle dalga geçmenin zamanı değil arkadaşlar.
Bakın, size birkaç ilginç noktayı daha açmak istiyorum. Hong Kong Tahkim Merkezi kurulurken -mahkeme- orada da demişler ki "Örnek alalım." "E nasıl alacağız?" "Bu mahkemeyi -hakem kurulu- kuracağız ya, ilk parasını Başbakanlık bütçesinden verelim." demişler. "Yargının bütçesini yürütmenin, Başbakanın bütçesinden verelim..." Sayıştay "Olmaz ki kardeşim!" demiş. E bizim Hükûmet ya "Olur, olur." demiş, hemen bunu hükme koymuş, getirmiş.
İlk yıl Başbakanın yapacağı bu tahkim kurulu için, iç hukuk kuralı hâline gelen bir New York Sözleşmesi var -hukuk muhakemeleri kanunu- tahkim düzenlemeleri için. Bakıyorsun, burada, bu özel mahkemede buna da atıf yok.
Bakıyorsunuz, bir şeye daha: Almanya'da bu tahkim mahkemeleri işe yaramamış, tutmamış ki kullanamamışlar. Hemen şeye bakıyoruz, İstanbul Finans Merkezi kuruluyor ya: Burada torba kanunda da hemen önergeyle bir CHP'li belediyenin mahallesini Ümraniye mahallesine bağladılar ya, kendi çıkarları için o alanda işte böyle bir mahkeme kurmayı hedefliyorlar.
Şimdi, buradaki tahkim merkezinin diğer fonksiyonlarına bakalım: Şimdi, sermaye finansı "Ben teknolojimle gelirim. Uyuşmazlıkların çözümü için, bakıyorum, Türkiye'de, sizde 'gizlilik' adı altında tarafsızlık, uzun yargılama... E, bunlar, bu kriterler yok. Ben paramı güvencede tutmak istiyorum. Oraya getireceğim yüksek teknolojiyi de korumak istiyorum, kazandığımı da almak istiyorum. Size de güvenmiyorum. O zaman bağımsız, özerk yapıya uygun bu tahkim merkezini kurarsan gelirim, kurmazsan gelmem." diyor.
Şimdi, kamudan oluşacak bu tahkim merkeziyle ilgili ilginç kanun teklifleri var; işte, baro başkanları bir avukat gösterecek bilmem ne. Yani, o tahkim kurulunda savunma hakkını, vekille dava hakkını, bütün bu olayları da kaldırıp oraya özgü, kendine özgü, tahkime özgü unsurları getirecekler.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, biz Halkların Demokratik Partisi olarak, emeği temsil eden bir parti olarak, bağımsız yargıyı ve adaleti, adil yargılanmayı savunan bir parti olarak bu doların, euronun, küresel sermayenin saltanatına isyan ediyoruz arkadaşlar. Böyle adalet olmaz olsun diyoruz, böyle adaleti kabul etmiyoruz. Böyle adalet, özel adalet, özel mahkeme... Özel mahkemeleri kurarsanız, bu Meclisin iradesi üzerinde, bu Meclisin iradesi dışında, bu Meclisin Adalet Bakanının da dışında mahkemeler kurmuş olursunuz. Tıpkı ne gibi? İşte, en uzun Millî Güvenlik Kurulu toplantısını kim yaptı? Sayın yeni Cumhurbaşkanı seçilen. Yeni Cumhurbaşkanı, 10 saat 20 dakika süren toplantıda Türkiye'nin tehdit unsurlarını, tehlike unsurlarını, hepsini kendince saptadı; işte irticaydı, işte bölücülüktü, eskiden komünizmdi şimdi de paralel deyip -birileriyle kavgalı- onları da koyup kendilerince kırmızı bir kitap, kırmızı bir Anayasa, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi oluşturuyorlar.
Arkadaşlar şu "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözü yalan. Bu Meclisin iradesi üzerinde, şu koltuklarda oturan milletvekillerinin iradesi üzerinde, şu Meclisteki partilerin iradesi üzerinde, şu Meclisin yönetildiği darbe Anayasası'nın da üzerinde gizli bir Anayasa var. Bu gizli Anayasa devlet sırrıymış diyorlar, bu Anayasa devletin gizlilik sırrıymış diyorlar. AKP'nin bakanları oturacak, AKP'nin bürokratları oturacak, bu gizli Anayasa'yı hepsi bilecek, bu gizli kırmızı Anayasa'yı, kitabı hepsi bilecek, bütün AKP'liler bilecek, gizli olacak, sır olacak ama Mecliste grubu olan 3 parti bilmeyecek! Siz buna demokrasi diyeceksiniz, buna adalet diyeceksiniz, buna yeni Türkiye diyeceksiniz, yeni Türkiye'nin adaleti diyeceksiniz. Oradan, güvenlik paketlerini, tedbirlerini çıkarırken siyaseten size muhalif olanları nasıl vururum, kırarım, dağıtırım diyeceksiniz ve arkasından, HDP Genel Merkezinde, parti yöneticimizin IŞİD'vari bir şekilde gelip bıçakla boğazını kesmeye kalkanları cüretlendireceksiniz, koruyacaksınız, destek vereceksiniz...
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) - Hadi be! Sıkılmıyor musun?
HASİP KAPLAN (Devamla) - ...açıklarını, arkalarındakileri çıkarmayacaksınız. Sonra da bu devletin savcıları gitmeyecek olay yerine, inceleme yapmayacak, savcılar görmeyecek ve her yaşanan olaydan sonra buraya araştırma önergesi getireceğiz. Bingöl'de emniyet müdürleri öldürülecek, gizlilik kararı koyacaksınız, bunları da aydınlığa çıkarmayacaksınız, ondan sonra burada adalet nutukları atacaksınız. Adalet, sadece sizin isminizle zikredilen ama kirlenen bir kavram olmaktan öteye gitmemiştir, açık söyleyeyim. Özel sermayeye, sektöre adaleti peşkeş çekebilirsiniz, Türkiye'nin yasalarını gizli anayasalarla yönlendirmeye kalkabilirsiniz ama onun adı demokrasi değildir, ceberut devlettir, dikta devletidir, zorbalık devletidir. Biz bu Mecliste, yeni Türkiye'nin yeni demokratik anayasasını yapmaya söz verdik, hepimizin boynunun borcudur. Yeni sivil, demokratik bir anayasada gizli anayasalar olmayacak, böyle özel mahkemelere yer olmayacak, her yurttaş adaletten eşit yararlanacak; paşa çocuğu da olsa, bakan çocuğu da olsa, Cumhurbaşkanı çocuğu da olsa, maden göçüğünde can veren maden işçilerinin çocukları kadar aynı ve eşit olacaklar bizim özlediğimiz düzende. Gerisi yalan, sizin saltanatınız, sizin getirdikleriniz yalan.
Sonuna kadar "hayır" diyeceğiz buna. (HDP sıralarından alkışlar)