| Konu: | HDP Grubunun, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 29/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 19.11.2014 |
MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri konusunda vermiş olduğu araştırma önergesi lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Biraz önce Bülent arkadaşımın konuşmasını dinlediğim zaman, insanın hapse giresi geliyor, beş yıldızlı otel anlatıyor. (CHP sıralarından gülüşmeler)
Şimdi, 2002 yılında mahkûm ve tutuklu sayısı 59.429'muş. 2014 yılına geldiğimizde, bugün itibarıyla 155.863 tutuklu ve hükümlü var; bunların 22.609'u tutuklu, 11.488'i hüküm özlü, 121.766'sı hükümlü. Başarı bu işte. Çok güzel rehabilite edildiği için 3 katından fazla artış var.
Tabii, ekonomide dünya 6'ncısı ya da dünya 17'ncisiyiz, kişi başına düşen millî gelir 10.500 dolar; prestij için, gösteriş için bin yataklı, 1 katrilyon 375 trilyonluk saraylar yaptırıyoruz; yollar yaptırıyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Bin yatak nerede ya?
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Bir dakika.
Ama en fazla -nereye geleceğim- hapishanelerde hırsızlık nedeniyle hapis cezası alanlar var. Çok muhafazakâr olduğunuzu söylüyorsunuz, bunu iddia ediyorsunuz ama iktidarınız döneminde fuhuş ve uyuşturucu patlama yaptı, ikinci sırada bunlardan yatanlar var. Ülkeyi yönetenler toplumun sosyal ve psikolojik dengesini bozdular. Cezaevlerinde şu anda -değişmiş olabilir çünkü rakam günlük değişiyor- 27.366 uyuşturucudan yatan, 26.596 hırsızlıktan yatan, 226.944 cinayet suçundan yatan var. Bunlar da ülkemizin ne kadar güzel yönetildiğinin, ekonominin ne kadar iyi gittiğinin bir göstergesi. Tabii, ülkeye bir türlü huzur ve refah gelmediği için insanlar sürekli ya hırsızlık yapıyor ya uyuşturucuya yöneliyor ya cinayetlere yöneliyor karnını doyurmak için; bu da başka bir çare ama bir türlü çare bulamadınız.
Şimdi, Türkiye'de 2018'e kadar -biraz önce arkadaşımız "Cezaevi sayısını azaltacağız." dedi- 153 tane daha cezaevi yapma planınız var. 3 Şubat 2014 tarihinde, Adalet Bakanlığı, 2017 yılında hapishanelerin kapasitesinin 255.715'e çıkarılacağını söylemiş, açıklamış bize verdiği cevaplarda.
Tabii, cezaevlerini kategorize ederken de tek amacınız, buraya giren insanları nasıl dizayn ederiz, onları topluma kazandırmak fikrini değil, onları orada nasıl baskı altına alıp dışarı çıkarsa ne yaparsa yapsın -zaten çıkması için de uğraşıyorsunuz- amacını güdüyorsunuz; bu da kesin. "Çıkanlar da bize şey yapsın." diyorsunuz.
Şimdi bizim -Cumhuriyet Halk Partisi- cezaevi komisyonu olarak gittiğimiz yerlerde gördüğümüz şunlar: Her şeyden önce mahkûmların insan olduğunu unutmuşlar oradaki çalışanlar. Çünkü, öyle baskı yaptırıyorsunuz ki çıplak üst aramaları... Öğrenci, aynı ilçedeki meslek yüksekokulunda okuyor; her gün okula gidip gelmek için çıktığı zaman çıplak arama, geldiği zaman çıplak arama ve insanlığa yakışmayan şekilde aramalar, hâlen devam ediyor. Sürekli gittiğimiz yerler. Sohbet hakkını engelliyorsunuz; kurs, atölye, hobi etkinliklerini engelliyorsunuz. Dayak, işkence gırla gidiyor; istediğiniz kadar söyleyin. Avukatlarla görüştürmeme cezası veriyorsunuz. Kaloriferler yanmıyor, soğuktan korunmak için adam diyor ki: "Gidip bir tane bere alacağım, bir tane eldiven alacağım, kafama takacağım." "Git, doktordan rapor al." diyorsunuz, onu da aldırmıyorsunuz.. Böyle bir şey olur mu? Mektupları vermiyorsunuz ya da geç veriyorsunuz. Keyfî hücre cezaları almış başını gidiyor. Sohbet hakkını engelliyorsunuz. Süngerli odalarda işkenceler hırla gidiyor. Zaten çocuklara yapılan fiziksel ve psikolojik şeyler insanlığa sığacak şeyler değil. Bunlar kesinlikle...
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Siz bunları engellemelisiniz o zaman.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - İşte, engelleme işini sizin yapmanız lazım. Biz ne yapalım, Hükûmet yapacak. Sizin de bir suçunuz yok da.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Gidin, basın orayı.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Siz gidip izliyorsunuz, geliyorsunuz ama geldiğinizde verdiğiniz raporları dikkate alan yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Beraber gittik, beraber.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Şimdi, bir diğer şey: Sürgünler, mahkûmları başka yerlere göndermek için yaptığınız şeyler. Ya, burada yatan insanlar Rıza Sarraf değil ki parası çok olsun, 50 tane, 100 tane avukat tutsun, kendini savundursun. Bu insanlar zaten oradaki avukata bile yalvarıp yakararak kendini savundurmaya çalışıyor ya da ailesinin parası yok ki gitsin. Bu da başka bir işkence şekli.
Doktora ulaşmada müthiş zorluklar var. Tabii, "İçeri giren mahkûm kesin yalancıdır, kesin üçkâğıtçıdır. Bu hasta değil, yalan söylüyordur dışarı çıkmak için." Ondan dolayı geleni "Hele biraz bekle, revire haber vereceğiz." gibi şeylerle geçiştiriyorsunuz.
İçeride yatan bir sürü, tahminimizce şu anda 500'e yakın hasta mahkûm var. 200'e yakınının ölümcül olduğunu, kanser olduğunu, kalp hastası olduğunu biliyoruz.
Şimdi, Van M Tipi Kapalı Hapishanede üç günlük hücre cezası verilen Şevket Sanlav adlı hükümlü 17 Kasımda ölü bulundu, şüpheli bir ölüm.
3 Haziran 2014 tarihinde Bingöl M Tipi Hapishanede Orhan Dursun mide kanseri olduğu için öldü. Raporları vardı ama bırakılmadı.
12 Kasım 2014 tarihinde Ereğli Kapalı Hapishanede Yunus Erzurum ölü bulundu, hâlen nedeni bilinmiyor.
Elâzığ E Tipi Kapalı Hapishanesi'nde 3 Kasım tarihinde Çağdaş Aktepe ölü bulundu. "Sorumlusu, tedaviye göndermeyen cezaevi idaresi." dediler, soruşturma açıldı ama sonucu belli değil.
Şu anda yatan Kandıra Cezaevindeki Abdullah Kalay ismindeki mahkûmun kalbinin sadece yüzde 30'u çalışıyor. Adli Tıp raporlarının hepsi tamam, hepsi var. Kendi ihtiyacını karşılayamayacak durumda olduğu da belli. Sayısız doktor raporlarına rağmen hâlen çıkarılmadı, ölüme terk edildi.
Tabii, siz her zaman için... Hükûmetiniz daha doğrusu, "siz" dediğimiz zaman yanlış anlamayın. Hükûmetiniz her zaman için Adli Tıbbı sorumlu tutuyor ama Adli Tıbbın da nasıl dizayn edildiği... Ki Adli Tıbbı ben çok iyi bilirim çünkü ben Cerrahpaşa'da okurken oradaydı Adli Tıp, oradaki eski hocalarımızın nasıl olduğunu biliyorduk. Orayı dizayn ederek de oraya da kendi kafanıza göre el attınız.
On iki yılda cezaevinde 2.bine yakın hasta mahkûm ya da hasta olmadığı hâlde ölen kişi var. Bunların da nedenleri bilinmiyor, niye öldüğü bilinmiyor. Sözüm ona soruşturmalar açılmış, araştırma yapılıyor ama bir türlü bunun sonucu bulunmadı. Tabii, en yüz karası işimiz Şakran, Sincan ve Pozantı Cezaevindeki çocuklara yapılan o iğrenç olaylar, oradaki işkenceler, oradaki çocuklara tacizler, tecavüzler. Tabii, hemen Pozantı kapatıldı. Cumhuriyet Halk Partisi özellikle o konuda çok büyük çalışmalar yapmıştı, kapatıldı. Sincan'a falan geldiğimiz zaman, Sincan'da daha sonra neler olduğunu, hepsini tek tek gördük. Ondan dolayı bunları büyük bir başarı olarak görmenin bir anlamı yok.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının cezaevinde yattığından biraz önce arkadaşımız bahsetti. Tabii 5 yıldızlı, 7 yıldızlı cezaevi farklı. Bir de şu anda Cumhurbaşkanı gitsin, bir cezaevini gezsin, cezaevini görsün, oradaki cezaevinin ne olduğunu... (CHP sıralarından alkışlar) Ben kimsenin yatmasını istemem, hiç kimsenin ama bir gitsin, görsün, o zaman ne olacağı anlaşılır. Orayla bir ilgisi yok. Şimdi, o şeyler yattığı zaman, tabii ki tek bir oda, güzelce ayarlanmış, istediği zaman kapıyı kendisinin açıp misafirini alabileceği bir oda. Öyle mahkûmların hepsini görmüşüzdür, biliriz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Her şeyi de biliyorsunuz ya!
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Televizyonu var, halıları duvarda asılı. Bunlarla yatmayla... "İstirahat etti." deyin ya, ona "mahkûm" demeyin.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Yapmayın ya, yapmayın!
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Bir de gitsin, hele Kandıra Cezaevini bir görsün, Tekirdağ E Tipi Cezaevini bir görsün, orada neler yapıldığını bir görsün, Sivas'a bir gitsin, Sivas'ı bir görsün.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Hepsini biliyoruz.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - O cezaevlerini gördüğün zaman nelerin olduğu o zaman açığa çıkar.
Türkiye'de ne yazık ki şu anda övündüğünüz tek şey "Cezaevi yaptık, adliyeleri yaptık..." Cezaevi sayısını biraz önce "Azalttık." diyorsunuz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sayılar önümüzde.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Azaltmıyorsunuz, bak sayı verdim, 255...
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Topluyoruz, topluyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Küçük cezaevlerini kapatıp...
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Neyi topluyorsunuz? Toplamakla iyilik mi yapıyorsunuz? Topluyorsunuz, örneğin Diyarbakır'daki adamı buraya sürgün ediyorsunuz. O mahkûma gelmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz? Şimdi topladınız, nereye topluyorsunuz? Belli illere, aynı bu kamu hastanelerini toplayıp şehir hastanesi yapar gibi. Bundan bir şey olmaz ki.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Tunceli gibi mi yapacağız, sizin gibi mi yapacağız, bombalayacak mıyız yani?
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Hayır, önemli olan, bu seviyeye gelmesini engellemek. Onu engellersen eğer yapılacak şey daha güzel olacak.
Tabii, Adli Tıbba gittiğiniz zaman Adli Tıbbı... Şimdi ona tekrar geleyim, çok önemli çünkü hasta mahkûmların durumu var. Adli Tıbba bir düzen getirilmesi lazım. Adli Tıbbın verdiği raporlar şey oluyorsa üniversitelerimiz var.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - O konuda hemfikirim.
MUHARREM IŞIK (Devamla) - Üniversitelere gidip orada rapor almanın kolaylaştırılması lazım, onun sağlanması lazım, bunların yapılması lazım. Ama ne yazık ki Türkiye'de sizin görüşünüz, her ses çıkaran kişiyi, cezaevi sayılarını artırarak, içeri atıp susturmak. Zaten son zamanlarda yine bu gerginliği yapıyorsunuz. Kusura bakmayın öyle bakıyorsunuz ama aldığınız gaz, şu anda ihaleye çıktığınız gazlar, yeni bir firmaya verdiğiniz TOMA sayıları... "Bir tane yanarsa on tane alırız..." Bunlar, geleceğimizin hapishane sayılarının artması; bunlar, geleceğimizin daha çok hapishane, daha çok mahkûm olacağını gösteriyor, insanların daha çok içeri gireceğini gösteriyor.
Ha, bir de şu var: Çok basit suçlardan da insanlar içeri alınıyor. İşte biraz önce bir vatandaş aradı, diyor ki: "Tarım krediden borç almıştık, başkasına kefil olmuştuk. Bundan dolayı icra geliyor, ondan dolayı ödeyemiyoruz, içeri giriyoruz." Bunlardan da çok fazla alımlar olduğu için yine aynı şekilde sıkıntılar yaşanıyor.
Son olarak da söyleyeceğim şu: Gerçekten bu ülkenin eğer kalkınmasını istiyorsanız, ki öyle iddia ediyorsunuz, gerçekten bu ülkede kardeşliğin gelmesini ve barışın gelmesini istiyorsanız yeni Gezi olaylarının, Validebağ'da yaşananların yaşanmaması için daha dikkatli olmanız lazım. Siz iktidarsanız, iktidar her zaman için verici olmalı, iddialı olmamalı, insanların üzerine gitmemeli. Belediye Başkanının açıklamasına da gerekli cevabı vermeniz lazım.
Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)