| Konu: | İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 19.11.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, küresel sermaye çok kıymetlidir, parası da kıymetlidir; bir yere gittiği zaman korunması gerekir. İstanbul'da finans merkezi kurulacak, o paralar da çok kıymetlidir, hatta canlarından da kıymetlidir, onun için korunması lazım. Nasıl koruyacaklar? Onun için özel bir mahkeme lazım, özel bir tahkim lazım arkadaşlar. Yani bu yasanın kısaca adı bu.
Soma'da 301 yurttaşımız korkunç bir kazada can verirken, Ermenek'te bugün cenazeler kaldırılırken bu küresel sermaye şirketlerinin kârları uğruna, bu taşeron, bu özelleştirme zulmünün altında bu tehlikeli iş kolları için var mı özel bir yargılama arkadaşlar? Yok. İşçiler için var mı? Yok. Emekçiler için var mı? Yok. Halk için var mı? Yok, parası olanlar için var. Parası olanlar niye böyle mahkemeler kurar? Bunun da sebebi çok açık arkadaşlar: Türkiye'de adalet olmadığı için, mahkemelere güvenmedikleri için, mahkemeler bağımsız ve tarafsız olmadığı için, burada hukuk olmadığı için, adalet de olmadığı için güvenmiyorlar; bu kadar basit. "İstersen keyfin bilir, finans merkezi kuruyorsun, ben de paramı, sermayemi getiririm ama böyle bir tahkim kurarsan, orada ayrı ayrı böyle kendi bildiğim yasalarla kendimi korursam, sen de Meclisinden bu kararı çıkarırsan olur." diyor.
Peki, Allah aşkına 6 bin zeytin ağacını kestikleri zaman o zeytinlerin dili olsa da, bunları yargılayacak bir merci yakalasa da, bu geciken adaletin de hesabını sorabilse ne olurdu biliyor musunuz?
Bugün Ermenek'te cenazeler kaldırıldı. Ya, dünyanın hangi maden ocağında su baskını sonrası hayat kaybı vardır? Bana bunu kim izah edebilir? Şimdi, bu sermayenin, bu tür madenciliğin, bu tür işletmeciliğin, bu tür doğa tahribinin, bu tür çevre felaketlerinin özel bir yargılaması yok.
Demin, ilginç bir tartışmaya tanık olduk arkadaşlar. Bu tartışma Manisa'daki nikel ocağıyla ilgiliydi. Gediz Deltası'nı zehirleyecek bu ocak; bu madende, bu nikel madeninde, 2 milyon ağaç kesilecekti. Siz şu resme iyi bakın, lütfen Google'ı bir tıklayın ve Google'da "Manisa Tarzanı"nı tıklayın; Ahmet Bedevi, Osmanlı Dönemi'nde savaştan sonra -bu Kerkük, Samarra'dan bir Türkmen- Manisa'da kalıyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin değil Osmanlının ilk çevrecisidir, Spil Dağı'nı ağaçlandıran kişidir. Şimdi, Manisa Tarzanı olarak, ilk çevreci olarak Orman Bakanlığı bunun heykelini dikecek değil ya, kimin heykelini diker biliyor musun? Turgutlu Çal Dağı'nda 2 milyon ağacı kesenin, Soma'da 6 bin zeytin ağacını kesenin heykelini diker. Niye? Vahşi kapitalizm var ya, para, para, para; adamın gözünü kör eder, beynini, dimağını dağıtır biliyor musunuz ve insanın vicdanını paramparça eder. İşte bu vicdan muhasebesi için de Hükûmet yeni kanunlar çıkarıyor.
Bu son kanunları biliyorsunuz değil mi? "Güvenlik paketi" falan dediler; hayır, Hükûmeti koruma kanunu arkadaşlar. Bu son, Adalet Komisyonundan geçti ya, Hükûmeti koruma kanununu çıkardılar. Bu, yani TOMA'lar, siparişler, yeni gaz, yeni şeyler... Bütün bunların dışında, yok "güvenlik bakanlığı" tartışmaları derken ilginç bir şekilde -Hükûmete dikkat edin- Hükûmeti eleştirmek el koyma nedeni malına mülküne. Vatandaş "Bu Hükûmet yamuktur, bu Hükûmet yolsuzluk yapıyor, bu Hükûmet terstir." dediği zaman "Vay sen misin Hükûmeti eleştiren!" deyip yakasına yapışacaklar, sadece içeri almayacaklar, malına mülküne de el koyacaklar. Ya, böyle bir adalet var mı? Küresel sermayenin önüne kalkan olacaksın, kendi vatandaşını da hem içeri atacaksın hem malına mülküne el koyacaksın. Niye? "Hükûmete karşı gelmek." Yahu muhalefetiz biz, Hükûmete karşı gelmek bizim fıtratımızda var, doğamız gereği Hükûmeti eleştireceğiz. "E, o zaman makul şüphelisiniz. Hadi polisler, peşlerine takılın."
Şimdi, bakın, özel güvenlik, özel Hükûmeti koruma kanununda "taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma kararı" diyor. Yalnız taşınmaz değil, eviniz, maaşınız, bankada üç kuruş paranız veya bir başka yerden gelecekse... E, o zaman siyasi partiler, sendikalar, dernekler, çevreciler, herkes susacak, Türkiye'de yalnızca iktidar konuşacak arkadaşlar; bu güvenlik de onun için, mahkemeler de onun için.
Şimdi, bu makul şüphe olayı var ya, bu makul şüphe olayı... Arkadaşlar, Türkiye ikiye bölündü; makul şüpheliler ve makul olanlar diye ikiye ayrılacak ilginç bir şekilde. İktidar tarafı makul olacak ama muhalefet makul şüpheli olacak. Şimdi polise, inzibata, jandarmaya, herkese "A, bu muhalefettir takip edin." diyecek, "Gidin bakayım fasulye yiyorlar mı, fasulyenin içinde et var mı yoksa Kayseri pastırması mı koymuşlar, koymamışlar mı? Bunun kaynağı nereden geliyor, takip edin." diyecekler; kendileri de küresel sermayeyle İstanbul finans merkezinde dünyaları götürecekler, gemileri de istedikleri gibi onların mallarını taşıyacak, ceplerine istedikleri gibi para koyacaklar. "E, sizinle ilgili bir işlem yapalım mı?" "Dur kardeş, tahkim merkezi var." Ya bu tahkim merkezini siz kendinize kurdunuz anladık da, bu Hükûmetin bu ülkeye biraz da adalet getirme gibi bir borcu yok mu?
Şimdi bakın, gözaltı, arama, dinleme ve el koyma tedbirleri uygulayabilecekler kanun geçerse. Bak, yakında gelecek arkadaşlar, şöyle antrenman yapın, kendinizi alıştırın. Makul şüpheli olma pozisyonunu edinmek için iki yol var: Ya korunacaksın ya da makul şüpheli gibi ezecekler, sürecekler, mallara da el koyacaklar, böyle bir Türkiye istiyorlar, güvenlik devletinde susturma. Savunmayı da kısıtlıyorlar, avukata da gerek yok. Ne güzel mahkeme değil mi, avukatsız mahkeme. Ee, yolsuzluklar... Bakın, dikkat edin, evrakları avukat inceleyemez, sınırlanıyor ama suçları saymışlar. Yolsuzluk dosyalarında sınırlama yok arkadaşlar. Garip bir şey değil mi, dikkat edin. Yolsuzluk dosyasında avukat istediği yere erişebilir. Sınırsız gizli dinleme getiriliyor. Ya, zaten dinlenmeyen kimse yoktu ki Türkiye'de. Ya, herkesin dinlendiği bir yerde dinlemenin sınırını artırsan ne yazar?
Şimdi burada, Cumhurbaşkanına -yürütme- Başbakana, bakana, Hükûmete iki laf ettiğiniz zaman ne olacak? Bu sefer yine özel yargılama devreye girecek; hem tahkimde özel mahkeme hem burada özel mahkeme.
Şimdi soruyorum size... Allah'tan korkun ya! Hukuk size de lazım olur, adalet size de lazım olur. Bir gün siz de çıkarsınız, size birisi sorar; "Ananın adı nedir? Babanın adı nedir? Sen filan günü şu kadar parayı şuradan şuraya getirdin, şunları şurada yedin. Sen şu ülkeye gittin, bununla iş birliği yaptın. Şundan para kaptın, şuraya götürdün. Allah'tan kork." der. Elbette, bu dünyada "Niye vergini vermedin?" diye soracak bir siyasi otorite çıkar, çıkar, çıkar muhakkak. Ama öbür dünyada da "Niye zekâtını vermedin?" diye zebaniler Sırat Köprüsü'nden sonra yapışacak yakanıza. Niye zekât da vermiyordunuz? Hem zekât yok hem vergi yok hem adalet yok. Bu kadarı da fazla, fazla arkadaşlar.
Böyle şeylere iş vermiyoruz, "Ret" diyoruz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)