| Konu: | İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 19.11.2014 |
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 7'nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı idari ve adli personel yapılanmamızda onarılmaz tahribatlara yol açmıştır. On iki yılın sonunda anayasal kurumlarımız işlevini kaybetmiştir ya da askıya alınmıştır. Mevzuatımız talan edilmiştir, mevzuatımız uygulanma kabiliyetini kaybetmiştir. Türkiye'de artık hukuk güvenliği ya da hukuk istikrarı söz konusu değildir. Böyle bir tablo içinde bağımsız yargı, adil yargılanma, adalete erişim, makul sürede yargılanma, yargının aleniyeti gibi temel kavramların ve kurumların varlığından söz edilemez. Böyle bir tabloda aslında yapılması gereken şudur: Öncelikle bu temel kurumları ve kavramları inşa etmeyi amaçlamalıyız.
Bakın "Kopenhag Kriterleri, Ankara kriterleri olacak." diyenler on iki yılın sonunda Roboskileri yarattılar, Soma ve Ermenek facialarını yarattılar, 17 ve 25 Aralığın faili konumuna geldiler. Yaratılan ve yönetilemez hâle gelen bu kaos ortamında İstanbul tahkim merkezi ya da benzeri yapılanmalar siyasi iktidar tarafından bir umut ya da reform olarak sunulmaya çalışılıyor. İşte böyle bir tasarıyı şu anda tartışıyoruz değerli milletvekilleri. Büyük fotoğrafı ve onarılamaz tahribatı göz önüne almadan bu tasarının şeklî ya da hukuki teknik değerlendirmesini yapmanın anlamsızlığı ortadadır.
Şundan emin olunmalıdır: On iki yılın artık kronik hâle gelen örneklerine dayanarak ifade ediyoruz, işbu tasarıyla getirilen bu yapılanmanın da İnsan Hakları Kurumu, Kamu Denetçiliği ya da Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulundan hiçbir farkı yoktur. Bu kurum da içi boş olmaktan öteye gitmeyen bir kurum olacaktır. Üst kurul ya da benzeri nitelikte olan bu kurumlar, doğrudan Hükûmet ajanları eliyle yönetilen ve bu anlamda parti devletinin şeklî ve kurumsal altyapısını oluşturan birimler olmaktan öteye gitmeyecektir, gidemeyecektir.
Tasarının gerekçesi ile tasarının metni arasında bile çok bariz çelişkilerin olduğunu görüyoruz. Bu aşamada şunu ifade etmek isterim: İstanbul Barosunun bu tasarıya yönelik olarak yaptığı çok ciddi bir çalışma var; o çalışmadan bazı alıntıları sizlerle paylaşmak isterim değerli arkadaşlarım.
Bakın, Türkiye'de yargıdaki temel sorunlardan biri adalete erişimin giderek güçleşmesidir. Giderek vatandaş, o temel haklarını, dava hakkını, hak arama özgürlüğünü kullanamaz hâle geliyor. Bakıyorsunuz burada 2012 yılında yapılan değişiklikle, bir ticaret mahkemesindeki dava harcını binde 58'den binde 69'a çıkarıyoruz. Bunun bir açıklaması olabilir mi? Adalete erişimi giderek güçleştirmenin elbette bir açıklaması olabilir çünkü vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyen bir anlayış Türkiye'yi yönetiyor. Bunu daha yargılama aşamasında, hak arama aşamasında görüyorsunuz.
Bir diğer husus: Bakın, tahkim sonucu, tahkimde yapılan yargılama sonucu verilen kararlar aleniyetten yoksun, aleniyet ilkesinden yoksun. Bunun yaratacağı sakınca nedir? O da şu: Özellikle bazı sektörlerde faaliyette bulunan kurumların, sadece kendi taraf oldukları davalarda değil, sektörün herhangi bir aktörünün taraf olduğu davalarda bile aleyhlerine emsal yargı kararı oluşturmamak için toplantılar düzenledikleri, iş birliği ve bilgi alışverişi yaptıkları ve birlikte tavır alacakları konuları ve kişileri belirledikleri bilinmektedir yani tahkim üzerinden yargılamaların yönlendirilmesi, etkilenmesi söz konusu olacaktır değerli milletvekilleri.
Buradan adalet çıkmaz, buradan toplumsal barış çıkmaz değerli milletvekilleri.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)