GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Hükûmete Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1624)
Yasama Yılı:5
Birleşim:17
Tarih:20.11.2014

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına gönderilmesine ilişkin tezkere vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum.

Biraz önce gruplar adına Sayın Loğoğlu, Sayın Erdem, Sayın Kaplan ve Sayın Ünal değerli konuşmalar yaptılar, şahsı adına Sayın Korutürk de özellikle bazı istifhamları gideren açıklayıcı bilgiler verdiler. Her birine teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biri ve NATO başta olmak üzere birçok Avrupa kuruluşlarının üyesi ve Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakere sürecinde bulunan bir aday olarak Türkiye, güvenlik politikasının temellerini iş birliği ve ortaklık politikası üzerine inşa etmiştir. Türkiye, bu minvalde bir yandan uluslararası barış ve istikrarın korunması için, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması, kolektif savunma ve kriz yönetim operasyonlarına katkıda bulunulması yani barışı korumak, insani yardım ve polis görevleri gibi, kitle imha silahlarının ve bunları fırlatma vasıtalarının yayılmasının önlenmesi, silahsızlanmanın teşvik edilmesi gibi hususlara önem vermeye devam ederken diğer yandan istikrara katkı amacıyla uluslararası iş birliğinin küresel ölçekte artırılmasıyla ortaklığa, diyaloğa ve yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışını giderek ön plana çıkarmaktadır.

Türkiye, iş birliği ve ortaklık politikası kapsamında hâlen Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Lübnan'da, Afganistan'da, Mali'de, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, Liberya'da, Güney Sudan'da, Fildişi Sahili'nde ve Darfur'da; NATO kapsamında Kosova'da, Afganistan'da ve Akdeniz'de; Avrupa Birliği şemsiyesi altında ise Bosna Hersek'te ve Kosova'da yürütülen barışı destekleme harekât ve misyonlarına katılmaktadır. Ayrıca, Aden Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu ve korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen deniz operasyonlarına da politikamız kapsamında katkı sağlamaya devam etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Avrupa-Atlantik güvenliğinin bölünmezliği prensibinden hareketle Avrupa'nın güvenliğini ilgilendiren konularda gerek NATO gerek Avrupa Birliğini kapsayan bütüncül bir siyaset izlemekte ve Avrupa Birliğinin ortak güvenlik ve savunma politikasına dış politika öncelikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda katkıda bulunmaktadır. NATO-Avrupa Birliği iş birliği bağlamında karşılaştığımız tüm engellemelere rağmen ortak güvenlik ve savunma politikasına katılımı gerek Avrupalı bir NATO müttefiki gerek Avrupa Birliğine katılım sürecinde olan "aday ülke" sıfatıyla ulusal güvenlik siyasetimizin bir gereği olarak görmekteyiz. Gündeme geldiği günden itibaren ortak güvenlik ve savunma politikası Türkiye tarafından Avrupa Birliğine üyelik perspektifi de dikkate alınarak imkânlar ölçüsünde desteklenmiş, NOTA destekli ya da otonom Avrupa Birliği harekât ve misyonlarına katılım sağlanmış, Avrupa Birliği temel hedefine ve muharebe gruplarına taahhütlerde bulunulmuştur.

Türkiye, 2003'ten bu yana Avrupa Birliği kapsamında 7 misyon ve harekâta, Mekodanya'da Konkordiya, tekrar Makedonya'da Proksima, Kongo'da EUFOR, Kinshasa EUPOL, Bosna Hersek 1'de EUPM; Bosna Hersek 2'de EUPM, Filistinde EUPOL-COPPS'a katılmış ve hâlen iki göreve; Bosna Hersek'te ALTHEA, Kosova'da EULEX'e katkı sağlamaktadır. ALTHEA harekâtına -bilginiz olsun diye arz ediyorum- 239 personelle katkıda bulunmaktadır, EULEX harekâtına 3 personelle katkıda bulunmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika ortaklık politikamız kıtada barış ve istikrarın tesisine, siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmaya yardımcı olmayı; bu amaçla siyasi, ekonomik, ticari, insani yardım, yeniden yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve arabuluculuk alanlarında karşılıksız yardımda bulunmayı içermektedir. Afrikada bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan bu gibi insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulması politikamızın da bir gereğini oluşturmakta ve bölge halkının refahı için sorunların bir an önce çözülmesi amaçlanmaktadır.

Türkiye, Afrika politikamız kapsamında Mali'nin toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğini sağlanması, ulusal uzlaşma çabalarının başarıyla sonuçlanması, demokratik düzene dönüşle siyasi istikrarın ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanması yönünde bir politika takip etmektedir. Bu kapsamda ülkemiz, Birleşmiş Milletler Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonuna 5 polisle, Birleşmiş Milletler Demokratik Kongo Cumhuriyeti İstikrar Misyonuna 2 polisle, Birleşmiş Milletler Liberya Misyonuna 11 polisle, Birleşmiş Milletler Güney Sudan Misyonuna 23 polisle, Birleşmiş Milletler Fildişi Sahili Harekâtına 11 polisle, Birleşmiş Milletler Darfur Ortak Misyonu'na 32 polisle katkı sağlamaktadır.

Afrika ülkelerinden bugüne kadar, Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi, Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi ve misafir askerî personel kapsamında toplam 2.198 personel Türkiye'de icra edilen kurs ve eğitim faaliyetlerine iştirak etmiştir. Misafir askerî personel kapsamında hâlen 263 personelinin eğitimi devam etmektedir.

Tezkerenin konusunu oluşturan harekâtlardan ilki, Avrupa Birliği tarafından "EUFOR RCA" adı altında icra edilen askerî harekâttır. Söz konusu harekât, meşruiyetini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler Şartı'nın VII. Bölümü kapsamında 28 Ocak 2014 tarihinde aldığı 2134 sayılı Karar'dan almaktadır. EUFOR RCA, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararının verdiği yetki temelinde Avrupa Birliği Konseyinin 1 Nisan 2014 tarihinde aldığı kararla, Orta Afrika Cumhuriyeti'nde istikrarın yeniden tesisine ve siyasi geçiş sürecinin desteklenmesine matuf çabalara katkıda bulunmak maksadıyla başlatılmıştır. Avrupa Birliği yüksek temsilcisi tarafından söz konusu harekâta katkıda bulunma hususunda ülkemize davette bulunulmuştur. Hâlihazırda 12 Avrupa Birliği üyesi ülkeyle birlikte, Avrupa Birliği dışından Gürcistan ve Sırbistan tarafından toplam 741 personelin katılımıyla icra edilmekte olan harekâta ülkemiz tarafından da katkı sağlanması beklenmektedir. Bu 741 personelin dökümünü bilgi olarak arz ediyorum: Almanya, 4; Estonya, 1; İspanya, 93; Finlandiya, 20; Fransa, 323; Gürcistan, 153'tür. Ortak güvenlik ve savunma politikasına katılımımızın bir gereği olarak, söz konusun harekâta, Bangui'de konuşlu kuvvet karargâhına 1 personel katkısıyla stratejik hava yolu ulaştırması millî imkânlarımız doğrultusunda şimdilik iki ayda bir destek sağlamayı öngörmekteyiz.

Avrupa Birliğiyle olan politikamızın yanı sıra, Osmanlıdan günümüze kadar bir Afroavrasya (Avrupa-Asya-Afrika) ülkesi olan ülkemizin 21'nci yüzyılın gerçekleriyle uyum içerisinde yeni bir döneme giren Afrika politikasının da bir gereği olarak bölgede yer alması stratejik bir önceliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tezkerenin konusunu oluşturan diğer misyonlar Avrupa Birliği tarafından Mali'ye ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 20 Aralık 2012 tarihinde aldığı 2085 sayılı kararı kapsamında verdiği yetki temelinde, Avrupa Birliğinin 17 Ocak 2013 tarihinde aldığı kararla kurulan Mali Askerî Misyonu ile Avrupa Birliğinin 15 Nisan 2014 tarihinde aldığı kararla kurulan EUCAP Sahel Mali adlı sivil misyondur. Bu misyonların temel hedefi Mali Silahlı Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine -yani polis, jandarma ve ulusal muhafızlar- stratejik tavsiye vermek ve eğitim desteği sağlamak olarak belirlenmiştir.

Avrupa Birliği tarafından ülkemize söz konusu misyonlara da katılım davetinde bulunulmuştur. Ülkemizin barışı destekleme harekâtlarına olan yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliğinin uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak anlayışlarının göstergesi olan bu tür katkılar, bir taraftan, Avrupa Birliği üyelik sürecimize görünürlük kazandırmakta; diğer taraftan, Afrika kıtasında izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir uzantısını oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, sözlerimin burasında bazı arkadaşlarımın eleştiri mahiyetinde veya açıklama istenmesi konusunda talepleri olmuştu. Esasen, Sayın Korutürk bunların bir kısmına önemli katkılarda bulundu ancak şunu ilave etmek istiyorum: Şüphesiz, bu tür harekâtlara Türkiye'nin katılımı, uluslararası anlaşmalarla veya ikili anlaşmalarla mümkün olabilmektedir. Bir ahde yani sözleşmeye ve anlaşmaya dayanan yükümlülüğümüz bulunmaktadır. Bir taraftan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararı, bir taraftan da Avrupa Birliğinin kendi organlarında aldığı kararlarla bizim bunların dışında kalmamız hiçbir zaman düşünülemez. Yani şunu şöyle düşünemeyiz: Şahsi, bireysel bir karar vermek durumunda olsak, ne işimiz var buralarda, buralara niçin insan gönderiyoruz veya ben gidiyorum diyemeyiz. Dolayısıyla Hükûmet olarak, devlet olarak taahhüt altına girdiğimiz konularda yine ulusal çıkarlarımızı düşünerek, şümulünü, kapsamını ve oluşturacağımız komiteyi kendimiz tespit etmek suretiyle bazen sembolik olsa dahi bunlara katılmak mecburiyetimizin bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Bunu açıklamak için de arkadaşlarımızın dikkatine sunmak istediğim şey, 29 Haziran 2006 tarihinde imzaladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekâtlarına Katılımı İçin Avrupa Birliği İle Türkiye Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşma vardır ve bu kapsamda harekâta ne şekilde katılacağımız da belirlenecektir. Ülkemiz, gerek NATO gerek Avrupa Birliğini kapsayan bu bütüncül siyasette kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda bu kararları vermektedir. Eğer Meclisimiz Hükûmetimize bu yetkiyi verdiği takdirde, bu yetki çerçevesinde bunu kullanacağımızı açıklıkla bildirmek istiyorum.

Esasen konuşmamın içinde geçmişti, ancak "1 kişiyle, yani 1 uçakla nasıl bir katkı sağlanacak?" denildi. Henüz yetkiyi almadık ama planlamamız şöyledir: Personel ve tehlikeli madde içermeyen taşımalar için Türkiye veya Yunanistan'dan Gabon veya Kamerun'a kendi harekât ve lojistik ihtiyaçlarımız çerçevesinde en fazla iki ayda bir sefer ulaştırma uçağı katkısı yapılması düşünülmektedir. Bir personel katkısını da şöyle düşünüyoruz: Bangui, yani Orta Afrika Cumhuriyeti'nde konuşlu bulunan kuvvet karargâhına bir ulaştırma uzmanı katkısı öngörülmektedir. Şüphesiz değişebilir ama kapsamını, şümulünü Hükûmetimiz tayin edecektir.

Özellikle Afrika'yı, yani Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'yi bu işin içerisinde düşünüyor olmamızın millî hedeflerimiz açısından da önemli olduğuna karar vermek gerekir. Bizim, 2005'ten bu yana, Afrika hedefimiz diye dış politikamızda önümüze koyduğumuz ve ısrarla takip ettiğimiz ve başarılı sonuçlar aldığımız bir hedefimiz bulunmaktadır. Bunlardan biri, Afrika Kıtası'nda o güne kadar bildiğim kadarıyla sadece 12 yerde dış temsilciliğimiz bulunmaktaydı. Bu sayı, bu hedef çerçevesinde bugün 30'u aşmış bulunmaktadır. Bunun ekonomik ve ticari katkıları da oluyor. Türkiye'nin diplomatik ilişki kurması, dış temsilcilik açması ve ticaretimizin bir kısmının da Afrika'ya yapılıyor olması özellikle 2008'de başlayan global ekonomik krizde Avrupa'dan bir talep daralması yaşadığımız anda Afrika pazarının imdada yetiştiğini gördük ve arada açığı Afrika pazarıyla kapattık. Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Güvenlik Konseyi üyeliğine aday olduğunda en yüksek katkıyı Afrika Kıtası'ndan temin ettik. Bildiğim kadarıyla, bir ülkenin dışında kıtanın tüm devletleri Türkiye lehinde oy kullanmıştı.

Ben bu izin ve talepler çerçevesinde, hepinizin büyük bir anlayış gösterdiğine inanıyorum. Sayın Kaplan'ın "Yani, askerxlerimiz oraya neden gidiyor? Kim gönderiyor? Kimin çocukları gidiyor..." Bunları tartışmanın herhâlde zamanı ve zemini değil. Biz, söyleyebildiğim kadarıyla da çok kapsamlı bir desteği anlaşmalar çerçevesinde vermek durumundayız, bunun zemininin, hukuki dayanağının da çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, Türkiye'nin bu kapsamda yaptığı pek çok çalışmada da iyi bir sicili vardır. Dünyada hangi istikamette... Pek çok kıtada hizmet gördüğünü görüyoruz. Türk askerinin veya polisinin mevcudiyeti, Türk Bayrağı'nın orada temsil ediliyor olması -en son ziyaret ettiğim Afganistan için bu çok daha geçerlidir- bir övünç vesilesidir. Türk Bayrağı'nın ve askerimizin göründüğü her yerde büyük bir sükûnet olmakta, büyük bir sevgi ve bağlılık gösterilmektedir. Dolayısıyla, bir trajik noktaya getirmeden bu işi bir devlet olarak ahdî sorumluluklarımız çerçevesinde meseleye bakmak gerekir.

Sayın Korutürk'ün bir cümlesine bir cümleyle atıfta bulunmak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız bir yerdeki konuşmasında "Amerika Kıtası'nı Müslümanlar keşfetti." dedi ve bunun üzerinde durdu. Bunun karşılığında da bir tartışma başladı. Fena bir tartışma değil. Yeri miydi, yeri değil miydi; bu, eleştiriye açık bir konu ama burada eleştirilirken şu argümanın kullanılmasını yadırgarım: "Peki, Müslümanlar keşfetti de ondan sonra ne oldu? İşte, güney kıtası tamamen Katolik." Olabilir. Zaten Müslümanların böyle bir özelliği var; Müslümanlar bulundukları her yerde din ve vicdanlara baskı yapmaz, onları zorla Müslümanlaştırmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Başkaları için geçerli olmayan bu özelliğin Müslümanlarda bulunuyor olmasını takdir etmemiz ve alkışlamamız gerekirken, "Onlar niye Katolik olarak kaldılar da Müslüman yapılmadılar." gibi, sonu belki buraya varacak bir eleştiriyi doğru bulmam.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Desteğinizi bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)