GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi
Yasama Yılı:5
Birleşim:18
Tarih:25.11.2014

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu konuda söylenecek çok şey var ama öncelikle ben Meclis içinden başlamak istiyorum. Şu anda bir kanun oylanıyor olsaydı bu salon dolu olurdu ama oylanmış, çıkmış kanun ya da uluslararası sözleşmelerin uygulanamaması sonucunda insan hakkı ihlali olduğunda kimse bunu dinlemek için burada bulunmuyor. Aslında bu bizim bir yerde kendimizi sorgulamamız. Burada birçok kanuna, birçok uluslararası sözleşmeye imza atılırken hepimiz elimizi kaldırıyoruz ama sonrasına hiç bakmıyoruz. Meclis yalnızca yasama organı değil, aynı zamanda denetim organı. Yürütmenin denetlenmesi ancak bu şekilde olabilir ve bu önergeler de o sebeple veriliyor. Eğer çıkarılan bütün yasalar, o el kaldırdığınız her yasa yürütme tarafından layıkıyla yapılsaydı, bunun denetlenebilirliği olsaydı, saydam bir ülke olsa idik bu cinayetlerle ilgili böyle konuşmalar olmazdı. Cinayet diyoruz; peki, kadınlar yalnızca öldürülerek mi şiddete maruz kalıyor? Hayır. Saygısızlık, hakaret, ekonomik kısıtlılıklar, hepsi var. Ama, bizim, öncelikle, bu milleti temsil etmek adına, aldığımız oyların karşılığı olarak, el kaldırdığımız, imza attığımız kanunların, sözleşmelerin ne kadar yürütülebildiğini, ne kadarının eksik kaldığını konuşarak kendi hâlimizle de yüzleşmemiz, sanıyorum, millet adına en büyük sorumluluğumuz olmalı.

Evet, şiddet evrensel sorun, bizim ülkemizde de var, dünyanın her yerinde var. Bu bir halk sağlığı sorunu, o da kabul. Ama, dünyada 148 ülke içinde 118'inci sırada kadın gelişimi var ise bu ülkede, bizim ülkemizin demek ki özel bir durumu var. Ben hiçbir zaman yönetimdekilerden şu sözü duymadım: "Cinsiyet eşitliğine dair kalkınmadaki sıramızı, gelişmişlikteki sıramızı ilk 10'a çıkarmak için de şöyle bir düzenleme yapalım." diyen bir yönetim duymadım. İnşallah ben eksik kalmışımdır ama sanıyorum içinizde de hiç duyan yok. Ekonomimiz ilk 10'a girsin, inşallah girer ama insana insan demedikten sonra, vicdana uygun kanun, yönetmelik hazırlamadıktan sonra, yalnızca kanunlar çıksın, yönetmelikler çıkmış olsun, biz ödevini yapmış çocuk olalım ama dersi öğrenmeyelim diyen bir hâlimiz var. O sebeple zaten İnsan Hakları Sözleşmesi var ve imza atmışız, CEDAW var imza atmışız, bütün bunların gerekliliklerini yerine getirmemişiz, Anayasa'ya bir de 90'ıncı maddeyi koymuşuz uluslararası sözleşmeleri usulüne uygun ülke hukuku hâline getirdik diye bunun getirdiği sorumluluklarımız var; hiçbiri yetmedi, İstanbul Sözleşmesi... Hayhay, bütün milletvekilleri, bütün genel başkanlar da imza attı. Sonuç? Sonuç, hâlâ 148 ülke arasında 118'inciyiz. Peki, bundan biz kendimize bir ödev çıkarıyor muyuz? Genel Kurulun hâline bakılırsa biz bundan bir sorumluluk çıkarmıyoruz. O yüzden de yalnızca yasalar için burada el kaldırmamız hiçbir şeye yetmiyor. Sayısal çoğunluk da olsanız vicdandaki azınlıksınız, kusura bakmayınız.

Şimdi, hukuki olarak hiçbir eksiğimiz yok. Birincil hukuk, ikincil hukuk, hepsi var. İcraata bakıyorsunuz, yine aynı yerdeyiz. Şunu kabul ediyoruz: Farkındalıklar, tanımlamalardaki değişiklikler sayısal çoğalmayı yaratır. Bundan şunu murat ediyorum söylerken: Eskiden "şiddet" dediğinizde dövülmek anlaşılırdı, fiziki dövülmek. Bugün şiddetin tanımı değişti. Hakaret de bir şiddet. "Mobbing" dediğimiz bir şey var. Aşağılama bir şiddet, ekonomik kısıtlılık bir şiddet ama bu evrensel gelişim bütün ülkeler için aynı kabulü görürken biz 148 ülke içinde niye 118'iz, bunu hiçbirimiz sorgulamıyoruz. Sorgulamak için bu oturumların yapılması gerekiyor ama bu oturumların neticesinde alınacak kararları uygulaması konusunda karar verecek kişiler burada yok veya dinlemiyorlar. Hatta dinlemedikleri gibi, neredeyse ülkemizde meleklerin cinsiyetini tartışmak üzereyiz.

Başı sıkışan herkes kadın üzerinden siyaset yapıyor. Beyefendiler, lütfen, bizim üzerimizden siyaset yapmayın. Başımızın örtüsünü çekiştirdiniz, pantolonumuzu çekiştirdiniz, ne yapalım, nasıl doğuralım; nerelerde, ne yiyip içelim... Ya, yeter artık! Cinsiyet üzerinden siyaset yapmayınız lütfen. Ben inanıyorum ki, şu salonda bulunan ve bulunmayan bütün kadın milletvekilleri bundan rahatsız; siyaset yapan bütün kadınların rahatsız olduğuna inanıyorum. Lütfen vazgeçiniz. Yani, hani vardır ya bir inekten 5 litre süt çıkıyorsa siz 7 litre için uğraşmayın artık ya! Yani, 2010'daki Anayasa değişikliğini "Hanım kardeşlere eşitlik getiriyoruz." diye çıkarmışsınız, 81 ilde miting yapmışsınız ama dün çıkıp da "Ya, nasıl eşit olurlar?" diyorsanız cevabı şu: Hakikaten sizin için eşit olmaz. Sizin için varsa yoksa paralel.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Çarpıtmayalım o lafı ya, o konuşmayı çarpıtmayalım.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) - O zaman şunu söylüyorum: Kadın-erkek paralel. Eğer bunu kabul ediyorsanız, sizin nazarınızda paralel olmak makbulse onu söyleyelim ama bu ülkede kadın-erkek eşittir, insanız çünkü. İnsan olarak eşitliklerimiz var; siz kabul edin, etmeyin. Bireysel olarak istediğinizi söyleyebilirsiniz, o sizi bağlar ve sizin yakın çevrenizi bağlar eşit muamele edip etmemeniz ama biz kendimizi eşit yurttaş olarak kabul ediyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarıyız ve bu milletin eşit vatandaşlarıyız. Sizin kişisel kanaatleriniz bizi ilgilendirmiyor. O bakımdan, kadın üzerinden siyasete yeter artık.

Şu bir gerçek: Dünyada 25 Kasımın niye kabul edildiği Dominik'teki bir olay. Ama neden 1999 yılında Birleşmiş Milletler böyle bir karar aldı diye bakarsanız, bunda biraz da Bosna-Hersek'i düşünmek lazım çünkü Bosna-Hersek'teki kadına uygulanan tacizler, tecavüzlerle ilgili 16 tane yürekli kadın Lahey'de ifade verdikten sonra savaş suçu sayılmıştır kadınlara yapılan istismar. Ve, 1998 yılında Lahey'de alınan bu karardan sonradır 1999 yılında Birleşmiş Milletlerin böyle bir kararın altına imza atışı.

Dünyanın birçok yerinde, birçok coğrafyasında savaşta, barışta, her tür çatışmada kadın mağdur. Suriye'de de kadınlar mağdur, Doğu Türkistan'da da kadınlar mağdur, Türkmenistan'da da kadınlar mağdur, Kırım'da da kadınlar mağdur, Bosna-Hersek'te de öyle olmuştu. O yüzden, kadınları mezhep, etnisite, kimlik üzerinden tanımlayarak, ayrıştırarak bir siyaset yapmak bugün için geçerli bir şey değildir. Bugünün gündemi kadının eşitliğidir. Öyle, "O kadın oralı, bu kadın buralı." böyle bir şey yok, hepimiz insanız. Bütün kadınlar için konuşabiliyorsak varız burada. Biz milletin vekilleriyiz, belli bir grubun değil. Ve, o yüzden de insanların cinsiyet üzerinden, kimlik üzerinden siyaset yapmayı hepsinin reddetmesini talep ediyoruz ve insan adına şiddetsiz bir dünyada yaşamak hepimizin en büyük arzusu.

Tabii, gazetelere baktığımızda veya televizyon haberlerine ya da konu komşu sohbetlerine, şiddetin hep bir gerekçesi aranıyor: "Kocasına şöyle dediği için oldu, çocuğuna bunu yaptığı için oldu." Şiddetin nedeni aranmaz, şiddet vardır ve orada olay bitmiştir. İnsanlara şiddet uygulamanın gerekçesini yaratan haberler de suçlu, medyanın da tabii ki kabahati var; Meclisin de kabahati var, çıkardığı yasaların takipçisi olamamaktan ötürü; insanların da kabahati var, aile içindeki bu eğitimleri tamamlamadığımızdan ötürü. Biraz yumurta-tavuk misali bu, ne tam biz kadınlar günahsızız ne de erkekler. Aslında, en kabahatsizimiz ilk taşı atsın desek hiçbirimizin atacak bir taşı yok. Biz kadınlar daha çok çocukları eğitiyoruz. Evet, toplumsal cinsiyet rolleri böyle olmuş ama babalar hiç mi eğitime katkıda bulunmuyor? En az bizim kadar bulunuyor ama onlar da kabahatlerini üstlenmeli ve burada kadına karşı şiddetle ilgili konuşan erkek arkadaşları takdir etmek lazım. Çünkü bu konu erkeklerle birlikte konuşulursa ancak bir sonuca ulaşır. Çünkü bu ülkede hâlâ kadın üzerinden siyaseti dillendirenler erkekler. Biz, kadın-erkek diye tasnif edilmeden, cinsiyetimizden arındırılmış olarak, insan olarak, vatandaş olarak, bir milletin ferdi olarak tanımlanmak istiyoruz ve eğer bu fikirde, bu vicdani algıda buluşursak zaten büyük ölçüde sorunlarımızı da aşmış oluruz.

Mevzuatta bir eksiğimiz olmadığı hepimizin şüphesi olmayan bir konu ama yürütmede eksiğimizin olduğu da herkesin kabul edeceği bir mevzu. Fırsat eşitsizliği bu ülkede bir realite ve şiddetten arınmış bir Türkiye için, şiddetten arınmış bir dünya için hepimizin vicdanımızla hareket etmemiz gerek. Hangi partiden olursak olalım, hangi ideolojiden olursak olalım, insan temelli, vicdanlı siyaset için hepimizin bu konularda hassasiyet göstermesi gerekiyor.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)