GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:18
Tarih:25.11.2014

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

655 sıra sayılı, Türkiye'ye felaket getirecek bu pakete, yargı paketine karşı biz ne düşünüyoruz? Siz ne yapmak istiyorsunuz? Türkiye'de hukuk yoksa, adalet yoksa, adaletin olmadığı yerde barış da olmaz arkadaşlar. Adaletin olmadığı yerde, yani hakların korunmadığı bir yerde barış olabilir mi?

Şimdi, bütün Türkiye'yi açık cezaevine çevirecek -"açık cezaevi" diyorum- bir teklifi görüşüyoruz. Bu tekliften sonra -bu teklifte ne olacağını anlatacağım- güvenlik paketi gelecek buraya, İçişleri Komisyonuna verildi. Burada, İçişleri Komisyonuna verilen bu pakette de bu paketi tamamlayan durumlar var. Yani şunu söyleyeyim, Ankara'da bir sulh ceza hâkimine gideceksiniz ve sulh ceza hâkimi şöyle bir karar verecek: Üç yüz altmış beş gün Türkiye'de herkesin dinlenmesine, izlenmesine, takip edilmesine... Düşünebiliyor musunuz? Öyle hâkim de çoktur. Facebook sayfalarına bakarsanız, kimlerle ilgili ne yazdıklarını... Öyle insanlar bulunur. Peki, burada niye buna ihtiyaç duyuyor Hükûmet? Sorun burada.

Bakın, üç tane kanun teklifimiz vardı bizim. Bir tanesi, tamamen adil yargılanmanın sağlanması için... Bağımsız yargının üçlü sacayağı var; iddia, savunma ve yargı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesi çok net, "silahların eşitliği" diye bir kavramdan bahseder yani iddia ve savunmanın silahlarının eşitliği. Olağanüstü mahkemelerde, sıkıyönetimlerde, örfi idarelerde, DGM'lerde, özel yetkili mahkemelerde gördük, savcılar bir dönemler kendilerini savcı olmaktan da öte kral olarak görüyorlardı, kral ve istediklerini yapıyorlardı, hatta -Terörle Mücadele Kanunu duruyor daha, kaldırmadınız- her istedikleri soruşturmada, bir gizlilik kararı koyup, avukatın dosya evrakını incelemesinin önlenmesini istiyorlardı. Bu şekilde, savunma dosya evrakını inceleyemiyor, teknik delillere bakamıyor, gizli tanıkları bulamıyor, ne nedeniyle müvekkilinin suçlandığını bilemiyor, hangi suçun isnat edildiğini bilemiyor, niçin tutulduğunu, neyle suçlandığını bilemiyor ve o insanlar aylar, yıllar, hatta dört yıl, beş yıl hâkim önüne çıkmadan tutuklu kalıyorlardı bu ülkede; kaldılar da, kalıyorlar da şimdi. Maşallah, hâlâ cezaevlerinde 158 bin... Adalet Bakanın açıkladığı rakam var. Biz kanun teklifi verdik, dedik ki: "Bakın, bu düzenleme sakattır. Bağımsız yargı kutsal savunma hakkıyla başlar. Kutsal savunma hakkına kim saldırırsa, kutsal savunma hakkını kim ortadan kaldırırsa adaleti de ortadan kaldırır." Şimdi, bizim verdiğimiz bu düzenlemeye karşı, bakıyoruz, burada ne yapılmış? Hükûmet hemen tam tersini yapmış. Yani 26'ncı maddede "Soruşturmanın amacını tehlikeye sokacağı anlaşılırsa savcının talebi, hâkim kararıyla, müdafi dosya evrakını inceleyemez." diyor. Şimdi, siz burada yargıdan bahsedebilir misiniz? Savcı bilecek, hâkim bilecek; avukat bilmeyecek, savunamayacak kendini. Bunu siz getiriyorsunuz.

Peki, bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesine uygun mu? Üçüncü fıkrasındaki "silahların eşitliği"ne uygun değil. Peki, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne? Ona da uygun değil. Peki, bile bile niye getiriyorsunuz bunu? Niye buna ihtiyaç duyuyorsunuz? Bakın, çok temel bir evrensel hukuk kuralını ihlal ediyorsunuz. Yani ihlal ettiğiniz kural, Türkiye'de zaten olmayan yargıda, zaten bağımsız olmayan, zaten tarafsız olmayan, işlemeyen bir yargıda baroları, avukatları susturmaktan başka bir şey değil. Avukatları susturmak isteyen çok diktatör biliyoruz. Napolyon da "Avukatların dili kesilmelidir." diyordu. Yani daha başka örnekler de sayabiliriz. Adalet Komisyonu Başkanımız bu konuda çok güzel örnekler de sunabilir. Peki, niye avukatlardan, savunmadan korkuluyor bu kadar, neden? Bunun nedeni ne? Bunun nedenini bana kimse anlatabilir mi? Nedeni şu: Çünkü, muhaliflerini içeri attığı zaman hiç kimsenin sesi çıkmasın isteniyor.

Bakın, sizler daha beş altı ay önce burada Danıştay yasalarıyla ilgili, idari yargılamayla ilgili, istinaf mahkemeleriyle ilgili düzenlemeler yaptınız. Düzenlemeler yaparken şunu açık açık dediniz: "Bu yargı reformu devrim niteliğindedir." Siz her gün devrim yapmaktan bıkmadınız. Devrim dediğiniz şeyi üç beş ay sonra çıkıyorsunuz... "İstinaf mahkemeleriyle yargının iş yükü yüzde 75 azalacak." dediniz, yüzde 75. Kardeşim, yüzde 75 azalıyorsa o Yargıtaydaki daireler azalacak, Danıştaydaki daireler azalacak, teknik bir üst yargı denetimine dönecek. Siz ne yapıyorsunuz şimdi? Maşallah, artırıyorsunuz. Niye artırıyorsunuz? Size ihtiyaç neden? Madem bu kadar istinaf mahkemesini devreye koydunuz buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Bunun adı nedir biliyor musunuz? Benim yargıcım olsun, benim dediğimi yapsın, benim istediğim kararı versin. Allah'tan korkun, acele yargı sistemini koydunuz, geçen pakette çıktı. Ama, o acele yargılama çıkmasına rağmen -özellikle enerji, maden, kömür ocaklarında- bir yürütmeyi durdurma kararı bir ayda çıkmadı. Bir ayda yargılama hani bitecekti? 6 bin zeytin ağacı kesilirken dozerlerle, dozerler ezerken zeytinleri Hükûmetiniz hepsini etti zengin, zenginleri kolladı. Danıştay kararı da sonra geldi "Efendim, yürütmenin durdurulmasına..." Ba'de harâb-il-Basra, ağaçlar kesildikten sonra karar geldi. Ne biçim acil yargılamaydı bu? Hani o acil yargılama... Yani, elektronik bir karar Soma hâkimine ulaşamaz mıydı, Soma'daki hâkime, polise anında bildirilemez miydi? Bildirilirdi. Demek ki burada da kayırmacılık farklı işledi.

Şimdi, siz dün bu yasayı çıkarıp bugün bunun aksini savunuyorsunuz. Ne oluyor size? İhtiyaçlarınız beş ayda nasıl değişti, niye değişti? Makul şüphe hâline taktınız kafayı? E, siz getirmediniz mi ya? Somut delillere dayalı kuvvetli şüphe hâli Anayasa'da var, bu Anayasa'da demin okuduğum bu: "Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler..." Anayasa'da var mı? Var. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde var mı? Var tabii, 5'inci maddesinde, kişi güvenliği ve özgürlüğünde, hazırlık aşamasında -dikkat edin- kuvvetli belirti, delil arar yani ilk alınacağı zaman. Son soruşturmada ise makul şüpheyi arar. Siz şimdi makul şüpheyi getiriyorsunuz. Zaten 77 milyon insanımızın hepsi sizin için makul şüphelidir, açık söylüyorum. Yani, ortada dolaşan her vatandaş potansiyel suçlu, her an suç işleyebilir. Ne yapacağız o zaman? Kuvvetli şüpheyi çıkaralım, makul şüpheyi getirelim, yakalayalım, içeri atalım. Kimi atalım? Herhâlde kendi üyelerinizi atmayacaksınız. 3 tane muhalefet partisi var, bir de Parlamento dışı partiler var. Sesini çıkaranı atacaksınız. Bu yetmedi.

Şimdi, kardeşim, hepimiz şunu iyi bilmiyor muyuz: Meclise karşı suç, Cumhurbaşkanına karşı suç, hükûmete karşı suç yani devlete karşı suçların hepsinin müeyyidesi ağır cezalık, ağır müebbet değil mi? Madem öyle, tekrar bu maddelere eklediğiniz, hükûmete karşı suçta mal varlığına el koyma ne demektir, biliyor musunuz? Ne demektir yani malvarlığına el koyma, alacaklarına ve üçüncü kişideki haklarına? Basınsa "Sustururum seni.", yazarsa "Sustururum seni.", siyasi muhalifse "Seni de sustururum, evine de, mülküne de el koyarım, hükûmete karşı geldin ya. Bir hâkim kararı lazım, bir sulh ceza hâkimi de bulurum canım. Sesini çıkarma, yoksa mallarına el koyarım." Vallahi Şuppiluliuma döneminde bile böyle bir düzenleme yoktu. Bu kadar keyfî bir düzenleme dünyanın hiçbir yerinde yok. Yani, sırf hükûmeti korumak için taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma. Niye? "Hükûmete karşı suç." Kardeşim, zaten hepsi var. Ağır müebbet veriyorsun, ağır müebbet; zaten cezaevine girdi mi bir daha çıkmayacak, bir de sülalesini de, ailesini de mal varlığıyla beraber cezalandırmak istiyorsun. Yani, karısı da aç kalsın, çocukları da aç kalsın, hepsi perişan olsun, bir evleri varsa o evini de elinden alın, hepsi sokağa düşsün, bunu mu istiyorsunuz? Vicdan olayıdır, insanlık olayıdır, sadece hukuk değil ahlak olayıdır. İnsan bu kadar acımasızlığı kime yapabilir? Sırf eleştirdi diye bir muhalifin...

Bakın, teklifin 23'üncü maddesine bakıyorum. İletişimin dinlenmesiyle ilgili kararların oy birliğiyle alınmasını siz getirmediniz mi kardeşim, niye pişman oldunuz? İstihbarat sizde değil mi? MİT, Başbakanın emri altında değil mi? İstediği gibi dinleme yapamıyor mu, istediği gibi izleme yapamıyor mu, istediği gibi takip yapamıyor mu? Yapıyor. Peki, siz niye tekrar bunu getiriyorsunuz? Var, emrinizde güç var. Siz tekrardan bunu niye getiriyorsunuz? Bunu belediye zabıtası aşamasına kadar yaygınlaştıracaksınız, polis, jandarma, sahil güvenlik, özel güvenlik, dedektiflik büroları...

Bu Hükûmet bir dedektif hükûmet olmaya başladı arkadaşlar, hükûmet etmeyi bıraktı, dedektiflik yapacak artık. İşi gücü dinlemek ve takip etmek. Takip etme işini takip edin arkadaşlar, seçimler yaklaşınca bu takip işleri piyasaya geçer. Nasıl takip? Şantaj kasetleri, dinleme, mahreme girme, kişisel hak ve hürriyetleri ihlal etme, konut dokunulmazlığını kaldırma, özel hayatı ihlal... Bakın, kaç tane suç saydım. Bütün bunları, CMK 140'ıncı maddede bir düzenlemeyle halledeceksiniz. Ne güzel, ne güzel... Ya, en ilkel kabilenin de kendine göre bir hukuku var, vicdanı var, insafı var, sınırı var arkadaşlar. Burada nerede bu sınır, bana anlatabilir misiniz.

Şimdi, böyle bir dikta altındaki toplum yasasıyla siz neyi çözebilirsiniz? Biz buna karşıyız. Biz ne demişiz? Teklif vermişiz, bilişim suçlarıyla ilgili demişiz ki: Bakın -bir de gizli soruşturmacı olayı var, ona gireceğim- bu işleri yapmayın, milletin mahremine girmeyin. Siz muhafazakâr adamlarsınız, insanlarsınız, sizde edep konusu çok öne sürülür, mahremiyet denen şeylere çok değer verirsiniz, etmeyin, eylemeyin, böyle her önüne gelen herkesi röntgenlemesin, röntgenleyip İnternet'e, televizyona vermesin, ahlaksızlık yapmasın, bunun önlemini alın. Verdiğimiz bu kanun teklifinin karşısında sizin getirdiğiniz kanun teklifi rezalet bir teklif, rezalet. Sadece skandal değil, rezalet, kepazelik, kepazelik, hukukun katli, hukukun dibe çökümü, hukukun ortadan kaldırılması, rezalet! Bunu da hukukçular yapıyorsa o hukuk komisyonundakilerin hepsine güzel bir madalya vermek lazım. Biliyorsunuz, her zaman pozitif madalyalar yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Şubat ayındaki düzenlemede bunun tam tersini konuşuyordunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) - En kötü bilmem ne ödülü de bazen verilir, vermek lazım. Hukukta en kötü hukuk ödülü neyse araştıracağım, bir yöntemini bulacağım ve size takdim edeceğim bu geçtiği zaman.

Şimdi, bakın, tasarının 26'ncı maddesinde getirilen sınırlama... Bakın, yargıda gizli tanığa niye ihtiyaç duyarsınız, gizli soruşturmaya niye ihtiyaç duyarsınız? Ya, bakın, açık konuşalım, insan avukatın bilmediği, kimsenin tanımadığı, kimsenin bilmediği X şahsının beyanlarına binaen hem tutuklanacak hem mallarına el konulacak hem hayatı kararacak hem hak aradığı zaman da "Gizli soruşturmacının beyanı var arkadaş." diyeceksin. Var mı böyle tanık sistemi? Hani çapraz sorgu sistemini getirmiştik? Hani Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu getirmiştik? Getirdiniz de ne oldu? Üç senede Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yine 4'üncü sıraya terfi etti. 10 bin küsur başvuru var şu an. 4'üncü sıraya geldi biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesinin bendine rağmen, engellemesine rağmen 10 binin üstünde başvuruyla 4'üncü sıradasınız. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurusu olmasaydı vallahi de billahi de 50 binin üstünde başvuru olurdu. Niye? Bu kadar hukuksuzluğun olduğu bir ülkede, bu kadar adaletsizliğin olduğu bir ülkede bundan ötesi ne olsun ki? Şimdi, bunlar önemli başlık noktalarıydı, vurgu yaptığımız.

Yargıtayla, Danıştayla ilgili... Ya, ayıptır, adli yıllarla uğraşmayın ya, bir törenle uğraşmayın. Ya, kişisel kaprisleri yasalaştırmayın ya, arkadaşlar ya. Bugün Feyzioğlu Barolar Birliği Başkanıdır, yarın bir başkası gelir ya. Feyzioğlu yasası bu ya, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu yasası yaptınız ya, yasaklama yasası. Hâkimleri, savcıları da yasağa soktunuz. Günahları neydi? Diyelim, hadi bir muhalife tahammül etmediniz, onu da kaldırdınız, ya hâkim ve savcıların disiplin afları? Bize çıkarır mısınız Sayın Bakan, kaç tane hâkim, savcı disiplin cezası almış, ne tür disiplin cezaları almışlar? Savcılık mesleğinden gelen, hâkimlikten gelen arkadaşlarımız var. AK PARTİ'de Şuay nerede? Süha Bey burada. Bu konuda umarım sizler güzel konuşmalar yaparsınız burada.

Yani paralelin yaptığı disiplin cezaları mı var çokça acaba? Onunla ilgili mi bu affa ihtiyaç duyuldu? Yoksa, hakikaten yüz kızartıcı bir suçtan dolayı bir hâkim disiplin cezası almışsa onu terfi mi ettireceksiniz, soruyorum.

Şimdi, el koymadan avukatın dosyasına, Danıştayda Başkanlar Kuruluna, yeni yetkilere... Bakın arkadaşlar, bu Danıştay olayını basite almayın. Yakında 46 tane termik santral -HES- özelleştirilecek, 25 şeker fabrikası özelleştirilecek, sayılarını sayarsam aklınız şaşar. İşte, bütün bu taşeronlaşma, özelleştirme, bu zulüm, bu isyan, madem ocaklarında ölüm... Bunların hepsine Danıştayda, idari yargıda yürütmeyi durdurma kararı veriliyordu. Orayı da kendinize göre dizayn ederek kurtarma çabası... Her şey size göre. Böyle olmaz ki arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz.

Yargıtaya 8 tane yeni daire... Suç patlaması mı yaşıyor Türkiye? Suçlar mı patladı, ne oldu? O kadar istinaf mahkemesinden sonra 8 daire daha. Yoksa herkesi potansiyel suçlu olarak... "Binlerce dosya gelecek, dosya yığılması olacak, onun için yargıyı tahkim edelim." mi dediniz? Yok arkadaşlar, biz buna karşıyız, despotluğa karşıyız, bu tür hukuksuzluğa karşıyız. Bunun da size hiçbir şey kazandırmayacağını söylüyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)