GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, polis şiddetinin ve orantısız güç kullanımının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 22/7/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:19
Tarih:26.11.2014

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, Türkiye'de polis şiddeti artık hepimizin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir demokrasi ve özgürlük sorunu hâline gelmiştir. Bakın burada kendimizi kendimizle değil, dışarıdan bizi nasıl görüyorlar, o noktadan bakmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, yolsuzluklar Türkiye'de demokrasiyi, özgürlükleri tehdit ediyor. Ne yapıyorsunuz? 17 Aralık soruşturmalarından sonra ilk yapılan Türkiye'de MİT Yasası'nı değiştirdiniz. MİT Yasası'yla hiçbir demokratik ülkede olmayacak derecede yetkilerle donattınız. MİT Yasası'yla neredeyse bırakın sıradan yurttaşları, milletvekillerini dahi şu an kapıdan dışarı çıktıktan sonra başına ne geleceğini kestiremeyecek bir noktaya getirdi.

Bakın, polis şiddeti öylesine aldı başını gitti ki son olarak Gezi olaylarında zirveye çıkmadı mı? Bakın, Gezi olaylarında; Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, İrfan Tuna ve en son da Selim Önder. Bu kardeşlerimiz barışçıl gösterilerde, Gezi olaylarında, demokratik, barışçıl gösteriler yaparken hayatlarını kaybettiler ve bunlarla ilgili soruşturmalar yapıldı mı? Hayır, yapılmadı.

Bakın, bundan bir ay önce Abdullah Cömert davasıyla ilgili Balıkesir'deydim. Abdullah Cömert kim, nerede oldu bu olay? Hatay'da oldu. Hatay'da bir polis tarafından vurularak öldürüldü. Peki, o polis nerede şu anda? Mersin'de görev yapıyor. O bölgede yargılanması güvenlik bakımından sakıncalı bulunduğu için duruşma Hatay'dan 1.300 kilometre mesafedeki Balıkesir'e verildi. Peki, Balıkesir'deki yargılamada ne vardı? Söyleyeyim ben sizlere ne olduğunu: Sanık yok, tanıklar yok; tanıklar Hatay'da, sanık Mersin'de görev yapıyor, dava Balıkesir'de görülüyor. Yahu, dışarıdan baktığınızda böyle bir anlayışla... Burada tüm bir polis teşkilatını asla suçlamak istemiyoruz ama şu bir vakıadır: Türkiye, Avrupa Birliği raporlarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Rusya'dan sonra en fazla tazminat ödeyen ülkedir. Gelin kurtaralım Türkiye'yi. Bu arada, bütün polisler işkencecidir, bütün polisler insanlara kötü davranıyor diye bir iddia içerisinde değiliz ama polislerin üzerinde -yapılan tespitlerde- siyasi iktidarın ciddi anlamda baskısı olduğu açıktır. Bakın, Sayın Başbakanın o açıklamalarından sonra, o polis Gezi olaylarından sonra ne dedi? "Türk polisi orada destan yarattı." dedi. Değerli arkadaşlarım, destan Çanakkale'de yaratıldı, Çanakkale'de, destan düşmana karşı yaratılır. Bir ülkenin Başbakanı kendi evlatlarını öldüren polisine "Siz destan yarattınız." derse o polisi durdurabilir misiniz siz? O polis her zaman destan yazacaktır. Kime karşı? Gezi olaylarında demokratik barışçıl haklarını gösteren kendi yurttaşına, evladına karşı. Ben buradan sormak istiyorum: Mısır'daki Esma'ya ağlayan Sayın Başbakanın acaba Berkin Elvan'ın, 15 yaşındaki evladımızın ölümünden sonra gözlerinden iki damla yaş aktı mı? O evlat bizim evladımız değil miydi? Bakın, bunları biz tespit etmiyoruz, ben size örneklerini söylüyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden örnekler. Bakın, 6 Mart 2005'te Beyazıt'ta düzenlenen Kadınlar Günü eylemine katılan Nergis İzci'ye biber gazı ve copla saldırıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi işkence yasağını ve toplanma özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etti.

İki: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yine İstiklal Caddesi'nde F tipi cezaevlerini protesto eden Avukat Gülizar Tuncer Güneş, ona ağır bir şekilde muamele edildi, beş gün rapor aldı, mahkemeler zaman aşımına uğradı, o polisler cezasız kaldı ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yine, kötü muamele ve işkenceden Türkiye'yi mahkûm etti, Türkiye savunma bile yapamadı. Yine Ali Çoban, İzmir'de düzenlenen 1 Mayıs gösterilerinde polis kendilerini tekmelediği, dövdüğü ve göz yaşartıcı bomba kullandığı için 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyet başvurusunda bulunduktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi suçlu buldu ve cezalandırdı.

Şimdi, bakın bunu yine biz söylemiyoruz. İnsan Hakları İzleme Örgütü Eylül 2014'te yayınlanan raporunda Türkiye'nin otoriterleşme eğilimlerine dikkat çekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, bizim tespitlerimiz değil, Uluslararası Af Örgütünün, İnsan Hakları İzleme Örgütünün, uluslararası kurumların tespiti. Yani, bir şey yoktu da ortada biz burada boşuna mı konuşuyoruz? Türkiye'de, daha dün Kızılay'da sendikal hak talepleriyle ilgili toplanan öğretmen arkadaşlarımızın Kızılay Meydanı'nda kafasını gözünü yarmadı mı polis? Daha dün, önceki gün yine, İstanbul'da gazeteci arkadaşlara, haber alma hakkını kullanan gazetecilere hunharca saldırmadı mı? En sonunda çağdaş hukukçulara, avukat arkadaşlara saldırdı. Şimdi bu, bir vakıa. Buradan bütün bir polis teşkilatını gelin, biz "işkencecidir" diye yargılamak istemiyoruz. Ama, polis teşkilatı içerisinde demokratik hak ve özgürlüklere saldıran, hakkını ve yetkisini kötü kullanan bu durumu da durdurmak, araştırmak ve çözümlerini bulmak zorundayız. Bakın, Türkiye zaten şiddet içeren bir toplum. Ailede şiddet var, okulda şiddet var, askerde sopa yiyor gençlerimiz, e, ne yapsın Türkiye de bir şiddet toplumu. Artık bu şiddeti kaldırmak zorundayız. Okullarımızda artık öğretmenler bir tek öğrencinin kulağını sıkamaz, tokat atamaz, yok, öyle bir şey; yapanlar da ağır ceza alır. Polislerde de aynı şeyi yapmak zorundayız.

Türkiye, işkenceyi önlemede aldığı hukuksal tedbirlerle, rahmetli Ecevit zamanında çıkan yasayla bakın, işkenceyi karakollarda kaldırdı. Nasıl kaldırıldı? Avukatlara soruşturmanın ilk evresinde, polis evresinde avukat bulundurma zorunluluğu getirildi ve bir daha karakollarda karakol değil şeffaf karakol uygulamasına geçildi ama sokak eylemlerinde, dışarıda bunu yapamadık, yapamıyoruz ama yapılması gerekiyor.

Bakın arkadaşlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'nin İnsan Hakları Alanındaki Gerilemesi ve Reform Önerileri başlığı taşıyan raporda, AKP yönetimindeki Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatmak, medyayı ve İnternet'i kontrol etmek ve Hükûmeti eleştirenleri ve protestocuları sindirmek için çok aşırı adımlar atıldığını belirtiyor. Doğru bunlar. Doğru değil mi? Bizim tespitlerimiz değil, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Avrupa'nın tespitleri. Şimdi ne yapıyorsunuz bakın, işte MİT Yasasını siz getirdiniz. Şimdi de sanki bu yetkiler yetmiyormuş gibi, Türkiye Avrupa'da en çok eleştirilen ülke değilmiş gibi polislerin yetkilerini artıracak adımlar atmaya çalışıyorsunuz. Daha dün Komisyona geldi, şu anda durdurduğunuzu duyduk. Yine yargıyla ilgili birçok şey getiriyorsunuz.

Yine, ne diyor bakın: Ceza yargılamaları sisteminde reformların yapılması gerektiğini söylüyor. "Devlet görevlileri tarafından hâlen yapılmakta olan ve geçmişte yapılmış insan hakları ihlallerine son verilmesi" diyor. "Ve ifade, medya, İnternet özgürlükleri ile toplanma ve örgütlenme haklarına getirilen kısıtlamalara son verilmelidir." diyor. Bunu kim söylüyor? Bunu, Avrupa İnsan Hakları İzleme Örgütü söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, gerçek anlamda bir demokratik özgürlükler ülkesi olacaksa eğer, kendimizle ve korkularımızla yüzleşmek zorundayız. Bu ülkeyi 1980'lerin sistematik işkence ülkesi olmaktan çıkarıp, hepimizin kabul ettiği, uygarlığını kabul ettiği, Avrupa Birliği kriterlerinde hukukun üstünlüğünü, gerçek özgürlükleri teminat altına alacak yasal düzenlemeleri yapmak zorundayız. Nasıl okullarımızda şiddeti kaldırdıysak, artık, sokaklarda da gençlerimizin, evlatlarımızın ve Türkiye'nin tüm farklı siyasal görüşlerinin haklı taleplerini meydanlarda özgürce söyleyebilmeli ve polis de bunun korumasını yapmalıdır; onları korkutarak değil.

Polis arkadaşlarımızın üzerinde çok ağır baskının olduğunu biliyoruz. Onların psikolojik sorunları, ağır çalışma koşulları olduğunu biliyoruz. İşte bu araştırma önergesi, bir anlamda bunlarla da yüzleşmemiz için bir olanak yaratacaktır. Bunu Türkiye'nin demokrasisi için, evlatlarımıza gelecek Türkiye'de çağdaş, özgürlükçü, çoğulcu bir demokraside insan haklarına saygılı bir Türkiye yaratmak adına bu araştırma önergesinin lehinde olacağımızı ifade ediyorum ve bu, sadece toplumumuzun değil, o polis mensubu arkadaşlarımızın da sağlığı ve güvenliği için gereklidir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)