| Konu: | CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 26.11.2014 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Başkan.
Halkların Demokratik Partisi olarak tabii ki lehinde konuşacağız, önemli bir durum. Eğer böyle bir gelişme yaşanmışsa, Millî Güvenlik Kurulunun da bir üyesi olan AK PARTİ'nin İçişleri Bakanı bazı itiraflarda bulunmuşsa bu itiraflarının gereğini hukuk yapmalı, özel yetkili mahkemeler kapandı, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı, şimdi Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma açmalı. Hatta, o Bakan gidip gönüllü olarak ifade vermelidir çünkü söylediği sözler öyle yenilir yutulur sözler değil. Kendisinin bulunduğu genel kurulda, Millî Güvenlik Kurulunda, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan var, Genelkurmay Başkanı Özel var ve Millî İstihbarat Teşkilatı da var. Yani, burada, Hükûmetin eski bir İçişleri Bakanı direkt Hükûmetin emri altında bir kurumu suçlayan bir beyanda bulunmuştur ve bu beyanı da son derece vahimdir.
Şimdi, bu vahim durum karşısında yasamanın da yapması gerekenler var, bu araştırma önergesini o anlamda almak lazım. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bir alt komisyon oluşturmuştu. Gitti, bir rapor hazırladı. Bu rapor maalesef iktidarın oy çokluğuyla örtbas edildi.
Şimdi şunu sormak lazım: Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 34 can karşısında hakikaten vicdani bir sorumluluk duyuyorsa, bu eski İçişleri Bakanlarının itirafları sonucu bu alt komisyonu tekrar işletmesi bir yöntem olabilir ama doğrusu, bunun bir fayda sağlamadığıdır. Burada Sayın Gök'ün de açıkladığı gibi, araştırma önergesini Meclisin, Meclisin bunu araştırması... Yani, tıpkı, Maden Araştırma Komisyonuna rağmen nasıl Soma Komisyonu tekrar kurulduysa Meclis buna karar vermelidir. Meclis töhmet altında kalmamalıdır. Meclis insanlığa karşı soykırım suçlarının ve toplu katliamların hamisi, koruyucusu olmamalıdır. Yani, tarihî sorumluluğu Meclisin bu noktadadır, Meclis bunu aydınlatmak zorundadır, yasamanın görevi budur. O zaman Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi karşısında Meclisin sorumluluk alması gerekiyor ve bir araştırma komisyonu kuralım, vaktimiz de var. Yeni yasama dönemi, seçimlere kadar da bu komisyon görevini tamamlayabilir. Hiç olmazsa kendi ihmalini, kendi sorumsuzluğunu yeni bir yasama döneminde bir başka seçilecek üyelere devretmemiş olur.
Şimdi, burada çok ciddi konular var. Bu açıklama, bu itiraftan sonra... Sadece samimi pişmanlık duyanlar veya bu özel yetkili mahkemelerde, DGM'lerde itirafçı olmuyor, siyasette de itirafçı oluyor. Siyasette itirafın sebepleri değişebilir. Bazıları vicdanen rahatsız olduğu şeyde, bir konuda söyleyebilir; bazıları mütalaa oldukları bir konuda bunu konuşabilirler, bazıları da... Gerçekten, bu konuyla ilgili üç dört AK PARTİ'li milletvekili, dönemin İçişleri Bakanının buna benzer bilgilerini bana aktarmıştı ama elimde veri yoktu. Veri olmayınca da bir şey yapma şansı yok. Bu nedenle, bu itirafları basında yer aldı yani bütün dünya duydu. Yeni bir durumdur yani bu çok vahim bir durumdur. Bu durum karşısında, o zaman Meclisin harekete geçmesi gerekiyor. En doğrusu da vicdanı olan milletvekillerine sesleniyorum: Vicdanı olan milletvekilleri 34 canın katliamı karşısında buna "Evet." der. Yani, birbirimizi kandırmayalım arkadaşlar. Sayın Davutoğlu ne diyor: "Devlet diz çöker, özür diler Dersim'de." Peki, bu devlet Roboski'de özür dilemeyecek mi halktan, milletten özür dilemeyecek mi? Yalnız Dersim'de mi, kendi dönemindeki katliamlardan özür dilemeyecek mi, gereğini yapmayacak mı? Yani, burada çok tarihî bir sorumluluk var.
Şimdi, bu tarihî sorumlulukta size iki önemli noktayı açıklamak istiyorum. Şimdi, "kaçınılmaz hata" argümanı arkasına saklanarak 34 cana bir saat boyunca defalarca bomba yağdırılan bir olayda siyasi sorumlu dönemin başbakanının, dönemin genelkurmay başkanının hava harekâtı emrini... "Vur." emrini kim verdi, bütün mesele bu, Meclisin bunu araştırması gerekiyor. Hangi siyasi verdi, hangi asker verdi, hangi otorite verdi?
Şimdi, burada silahsız sivillere yönelik hava harekâtını yaparken bu istihbaratı kim verdi? Şimdi, bu istihbaratta Predator'ler var, Amerika'nın Heron'ları var, İsrail'in... MİT'in açıklamaları var o dönemde. Burada İçişleri Bakanının açıklaması direkt istihbaratı işaret ediyor. O zaman burada çok daha vahim bir durum var.
Millî Güvenlik Kurulu çalışmasını yaparken takipsizlik kararında, sağ olsun, o savcı bunu güzel yazmış çünkü orada diyor ki: "Saat 20.00'de çalışma ofisindeydi, Genelkurmay Başkanına bilgiyi gönderdik. Genelkurmay Başkanı Özel evdeydi, onay verdi." Yani, MGK'da olanların hepsinin bilgisi var, yani, bu itirafta bulunan İçişleri Bakanı da bilgisi olduğu için konuşuyor zaten. Bu yeni bir delildir. Bu yeni delil karşısında Genelkurmay Askerî Savcılığı tekrar bir soruşturma açar mı, açmaz mı? Tabii ki onların da sorumluluk alanıdır çünkü 5 şüphelinin içinde 4 tane general, 1 tane albay var. Bu durumda ekleme yaparsak, "Vur." emrini verenler de bu kapsama giriyor, bunun içine Genelkurmay Başkanı da giriyor.
Şimdi, takipsizlik kararına karşı yapılan itirazda, avukatların yaptığı itirazda bir muhalefet oyu var. Orada, kararda aynen "Kamu vidanı tatmin edilmeli." diyor. Uzun vadede mülkün temeli ve adalete zarar verecek. Şimdi, Meclis bu konuda bu suça ortak olmamalı, insanlığa karşı suçta, toplu katliam suçunda susarak, engelleyerek, onaylayarak bu suça ortak olmamalı. Hiçbir milletvekilinin böylesi bir duruma düşmesini istemem ben şahsen.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesine de 18 Temmuz 2014'te Roboskili ailelerin bir bireysel başvurusu olduğunu görüyoruz. Tabii, ben şahsen ulusal üstü hukukta, Strazburg'da çokça davaya giren bir kişi olarak Anayasa Mahkemesine buradan, tıpkı Strazburg Mahkemesi gibi, yerinde delil incelemesi yapmasını öneririm yani çağır bu İçişleri Bakanını, itirafları doğru mu, değil mi ve o dönemin Genelkurmay Başkanını da, Başbakanını da, istihbaratını da dinle. "Tanık bulgulama" denir buna ulusal üstü hukukta. Anayasa Mahkemesinin de böyle bir tarihî sorumluluğu var yargı olarak. Bakın, Şırnak Uludere'den, Şırnak Başsavcılıktan başlattım bu hukuk sorumluluğunu, Genelkurmay savcılığına getirdim, Anayasa Mahkemesine getirdim. Anayasa Mahkemesi böyle bir kararı aldığı anda hayata geçer.
Yasama olarak da Sayın Gök'ün söylediği bir konu var, vicdanlarınızı temizlemek sizin elinizde arkadaşlar. Sizler eğer bu araştırma önergesine "Evet." derseniz biz bu durumu Türkiye'de çözeriz, ulusal yargı içinde. Eğer "Hayır." derseniz, inanın, bu ulusal üstü yargıya gidecek ve orada yargılama daha şeffaf, daha açık ve daha acımasız olacak.
Sizleri şimdi vicdanlarınızla baş başa bırakıyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bu yeni gelişme, bu yeni itiraf karşısında derhâl bir komisyon kurulması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)