GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:20
Tarih:27.11.2014

EROL DORA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin ikinci bölümünde Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 116'ncı maddesinde değişiklik yapılarak "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" ibaresi değiştirilerek "makul şüphe" biçimine dönüştürülmektedir. Böylece, 17 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrasında yapılan değişiklikten önceki hâle geri dönülmektedir.

Ayrıca, bu düzenlemeyle Hükûmet tarafından organize edilen ve yeni oluşturulan HSYK'yla daha da teminat altına alınan sulh ceza hâkimlerinin kolay bir şekilde arama kararlarını verebilmesinin yasal zemini oluşturulmaktadır.

AK PARTİ Hükûmeti, bu kanun teklifiyle, ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda "Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" maddesini düzenleyen 128'inci maddesinin ikinci fıkrasının 17 numaralı alt bendine "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" bendini ekleyerek TCK'nın 309 ila 316'ncı maddelerinde düzenlenen anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarla ilgili el koyma yapılabilmesinin yolunu açmak istemektedir.

Değerli milletvekilleri, yine bu kanun teklifiyle iletişimin denetlenmesinde CMK'nın 135'inci maddesinin (8)'inci fıkrasının 14 numaralı alt bendi değiştirilerek ilave bir alt bent daha eklenerek devlet güvenliğine karşı suçlar -yani TCK 302 ila 308'inci maddeler- ve anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar -yani TCK 309 ve 316'ncı maddeler- bu kapsama dâhil edilmektedir.

Benzer şekilde, teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulanmasında da aynı suçlar ilave edilmekte ve aynı düşüncenin amaçlandığı görülmektedir. Böylece, devlet düzeni ve refleksine yönelik her türlü suçta söz konusu bu koruma tedbirlerinin uygulanmasının yolu açılmaktadır. Hukukun son zamanlarda partizanca ve temel insan hakları göz ardı edilerek uygulandığı göz önüne alındığında el koyma tedbirinin sınırları yasa metninde çizilmemiş ve keyfî yorumlara açık olan "Anayasa'yı ihlal", "Hükûmete karşı suç" gibi yorumlar üzerinden yapılan soruşturmalarda Hükûmetin keyfî biçimde muhalif üzerinde yıkıcı ekonomik sonuçlar ortaya çıkarabilecek uygulamalar gerçekleştirmek istediği açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifiyle el koyma tedbiri "devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma" gibi muğlak bir ifade doğrultusunda mevcut yönetime yönelik memnuniyetsizliğini dile getiren neredeyse herkese uygulanabilecek ve dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin talep edilmesi olanaksız kılınacaktır. Bu düzenlemenin bir kısım kişileri mağdur etmek amacıyla keyfî biçimde uygulanması her hâlükârda mülkiyet hakkının ihlal edilmesi anlamına gelecektir. Bu hâliyle, düzenleme keyfîliğe açıktır, sınırları tam çizilmemiştir, "kamu yararı"yla izahı mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 45'inci maddesiyle soruşturma aşamasında dosyaya erişim yetkisi yeniden kısıtlanmaktadır. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ'ın 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında CMK'nın 153'üncü maddesinde düzenlenen kısıtlamaya ilişkin düzenlemenin kaldırılmasında gerekçe olarak "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarına uygun bir şekilde silahların eşitliği ilkesi nazara alınarak her türlü kısıtlamayı kaldırdık." dediği maddenin önceki hâline geri dönülmektedir. 17, 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası soruşturmalara ilişkin evrakı alabilmek için kaldırılan madde konjonktür değişmesi, sulh ceza hâkimlerinin ihdası, uygun hâkimlerin atanması ve Hükûmet iradeli HSYK'nın yapılandırılmasının ardından soruşturma dosyalarına erişimi engelleyen kısıtlama maddesine geri dönülmektedir. Esasen, yapılan bu değişiklik, yasama yetkisinin Hükûmetçe alenen kötüye kullanılmasıdır. Bu girişim, demokratik bir hukuk devletinde yasa yapma tekniğiyle de bağdaşmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, silahların eşitliği ilkesinin en önemli gerekliliklerinden biri de soruşturma dosyasına erişme hakkıdır. Savcılığın dosyadaki delil unsurlarına dayanarak görüş ve değerlendirmelerde bulunabilmesine rağmen, bu görüş ve değerlendirmeleri etkili bir şekilde çürütebilmek için savunma tarafının da söz konusu dosya içeriğine erişebilmesi gerekir. Müdafinin dosya içeriğini incelemesinin hâkim kararıyla da olsa kısıtlanabilmesinin de Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarıyla güvence altına alınan savunma hakkını, dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal edeceği düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, uygar ülkelerin hiçbirinde siyasi irade yargı üzerinde böylesine keyfîce ve hoyratça oynayamaz. Bir önceki kanunla yapılanı kısa süre sonra çıkarılan bir başka kanunla bozan yargı reformu olamaz. Böyle değişikliklere reform denilemez. Denilse dahi, hukuk adına skandal denilebilir. Bir ülkede siyasi iktidar bu denli yargıyla oynayabiliyorsa o ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği yok demektir. Bu kanun teklifiyle Hükûmetin en büyük hedefi, yargıyı daha çok yürütme güdümüne sokmak suretiyle yargı kararlarının siyasal çoğunluğun beklentileri doğrultusunda verilmesini sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle yürürlükten kaldırılan bir maddeye de değinmemiz gerekmektedir. 10 Mayıs 2014 günü Danıştay töreninde yaşanan tartışmaları bahane ederek adli yıl kutlama töreninin nasıl yapılacağını düzenleyen maddenin yürürlükten kaldırılması kabul edilemez. Adli yıl açılış töreninin yasal dayanaktan yoksun bırakılması hukuk camiasına gözdağı niteliğinde bir girişimdir. Uygulamada yaşanan birtakım olayların veya kişisel sürtüşmelerin sonucu olarak yasa değişikliği yoluna gidilmesi keyfîlikten başka bir şey değildir. Dolayısıyla, yüce Meclis, böylesi kişisel sürtüşmelerin kanun değişikliklerine yansıtılmasıyla basitleştirilmekte ve gözden düşürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 116'ncı maddesinde yer alan "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" koşulunu "makul şüphe" olarak değiştirmesiyle, aslında, geçtiğimiz şubat ayında yapılan değişikliğe geri dönülmektedir. Bu durum, doğal olarak, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması süreci sonrasında arama kararı alınmasını güçleştirme niyetinin sona erdiği algısını yaratmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bakıma marjinal çıkar gruplarının, yolsuzluk ve rüşvet gibi kirli işlere bulaşmış kimselerin sözde aklanmasının aracı hâline getirilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin Şubat 2014'te teklif ederek Parlamentodan geçirdiği ve şu an üzerinde görüştüğümüz kanun teklifi çerçevesinde düşünüldüğünde, Hükûmetin birbiriyle açıkça çelişen iki düzenlemeyi de savunur pozisyonda bulunması siyaseten ilkesizliktir. Öte yandan, "Yanlış yapmışız." türünden yaklaşımlar da ciddiyetsizlik göstergesidir. Ne yazık ki iktidar kanadı özgürlükler ile kamu güvenliğinin sağlanması arasındaki dengeyi sürekli olarak marjinal çıkar grupları için bozmayı usul hâline getirmiş bulunmaktadır. Bağımsız yargı bağımsız devlet olmanın ve de hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı, göstergesi ve güvencesidir. Özet olarak, bağımsız yargı hukuk devletinin kalbidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm uluslararası belgeler, mukayeseli hukuk uygulamaları, medeni ve kalkınmış dünyadaki örnekler, Avrupa Birliği müktesebatı, Avrupa Konseyi ve buna bağlı çalışan ilgili kurulların tavsiye kararları, halkımızın yargıdan beklentisi ve bu yöndeki ihtiyaçları ortadayken Hükûmet bu kritere gözlerini kapamakta, kulaklarını tıkamakta ve ülke hukuk sistemini bir zümrenin çıkarlarına kurban edebilmektedir. Yürütme organı yani Hükûmet zaten çürümeye yüz tutmuş "kuvvetler ayrılığı" ilkesini nihayete erdirmeyi hedeflemektedir. Ancak bir siyasi anlayışın kendi krizini aşmak adına kamunun ortak alanı olan hukuk ve yargı sistemini araçlaştırması da asla kabul edilemez.

Bu duygu ve düşüncelerle yine Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)