| Konu: | Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 02.12.2014 |
İLHAN CİHANER (Denizli) - Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Uygulayıcılar bir yasa metnini yorumlarken en çok kullandıkları bir motto, bir kavram vardı: "Yasa koyucu abesle iştigal etmez." Tabii, özellikle bu dönemde Hükûmetin çıkardığı bir sürü yasayla ilgili bu tespiti yapmamız çok doğru olmayacak ama bu madde niye geldi yani bir abes söz konusu değilse?" Bu madde özellikle Adalet Akademisinde örgütlenmiş olan bir yapının yarattığı haksızlıklar nedeniyle bir telafi maddesi. Haksız yere Adalet Akademisi sürecinde başarısız sayılan hâkim-savcılarla ilgili sorunun çözülmesi için. Prensip olarak bu maddeye katılıyoruz ama bu konuda mağdur olanların mağduriyetlerini gidermek için, girecekleri sınava daha iyi hazırlanabilmeleri için bir aylık sürenin iki aya çıkarılmasını istiyoruz.
Ama burada göz ardı edilen bir şey var: Bu süreçten, Hükûmet de en az o Adalet Akademisinde örgütlü olan yapı kadar sorumlu. O nedenle, özellikle Hükûmetin son zamanlarda çok kullandığı bir kavramı gündeme getirmek istiyorum, "özür" kavramını. Bu kadar hâkim-savcıyı mağdur etmişsiniz, bu kadar hâkim-savcı fişlenmiş, hak etmedikleri birtakım cezalara, birtakım soruşturmalara uğramışlar... Hatta Didem Yaylalı arkadaşımız Adalet Akademisindeki fişleme sonucunda mesleğe kabul edilmemiş ve intihar etmek durumunda kalmış, bunun gibi Tolga Onur, Nebil Salgınkaya isimleri ilk aklıma gelen isimler.
Örneğin, Adalet Bakanlığı bu isimlerden bir özür dilemek ister mi? Mademki bu kadar çok kullanıyorsunuz bu şeyi. Bu kişilerin ailelerinden, kendilerinden, bunlar adına üzülen insanlardan bir özrün çok zorunlu olduğunu düşünüyorum çünkü siyasi sorumluluk sizdeydi. Bunu Fethullah Gülen Cemaati'ne atarak gideremezsiniz en azından manevi ve siyasi sorumluluğunu.
Tam da bununla ilgili olarak başka bir hususu vurgulamak istiyorum: Adalet Akademisi, fakültede teorik eğitimini alan hâkim-savcıların pratiğe, mesleğe hazırlanmak için girdikleri bir yer. Sınavla giriyorlar ve çıkışında da bir sınav var ve ideali, bu Adalet Akademisinde hâkim-savcıların meslek etiğine, adaletin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin hukuki nosyonu almalarına ilişkin bir eğitime tabi tutulmaları. Ancak Adalet Akademisi, özellikle 2010 referandumundan sonra hâkim-savcıları tek tipleştirmek, memurlaştırmak için âdeta bir torna makinesi olarak kurgulandı ve hâkim-savcılar burada yaşam tarzlarına göre, siyasi görüşlerine göre fişlenir hâle geldi. Tam da bu amaçla, 2011 yılında ilk yapılan sınavda, belki de Türkiye, hatta dünya tarihinde görülmemiş bir şey oldu, sınava giren 314 kişi başarısız sayıldı. Oysa tam da bu olayın sorumlusu olarak kodlanan ve önceki Adalet Bakanlarından birisi tarafından "Muaz Bin Cebel" takma adlı bir Yargıtay imamından bahsedildi, tam da bu olayların sorumlusu olan. Ancak bu yapıyla ilgili olarak, ne Adalet Akademisinde ne de Yargıtayda ne de Adalet Bakanlığında etkin, adil, hızlı bir soruşturma gerçekleştirilmedi.
Onun için, bu yapılan şeylerin çok bir önemi olmayacağını düşünüyoruz. Eğer gerçekten bir telafi düşünülüyorsa, gerçekten hâkim, savcıların adalet ve hukuk savaşçıları olması isteniyorsa, Adalet Akademisi bir torna makinesi, âdeta bir güvenlik akademisi gibi değil hâkim, savcıların bağımsızlığının korunacağı, tam da bunların öğretileceği bir yapıya dönüştürülmesi gerekir.
Gene bununla ilgili olarak, biliyorsunuz, Türkiye'de hakimler ve savcıların meslek örgütlenmesi önünde çok önemli engeller var. Birkaç gün önce Ankara Valiliği Yargıçlar Sendikasıyla ilgili bir kapatma davası açtı. Oysa, Hükûmet, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda Yargıçlar Sendikasına izin verildiğini ve bu sendikanın kurulduğunu bir demokratikleşme adımı olarak ileri sürmüştü. Ancak hâlâ Yargıçlar Sendikası Hükûmet tarafından tanınmış değil, tam tersi Hükûmetin valisi bir fesih ve yokluk davası açmış durumda. Eğer Adalet Akademisinin o gücü eline geçiren kişilerin kullanacağı bir torna makinesi olmasını istemiyorsak, hâkim, savcıların mutlaka kendi öz örgütlenmelerini, mesleki örgütlenmelerini sağlamak zorundayız. Zaten ILO sözleşmesi ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesi de hâkim ve savcı sendikasına izin vermektedir. Aksi takdirde bu tarz yasaları daha çok çıkarırız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)