GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:21
Tarih:02.12.2014

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz şubat ayında yaptığımız değişikliğe geri dönüyoruz. O zaman yaptığım konuşmada şöyle bir ibareye yer vermiştim: "Ceza muhakemesinde 'basit', 'makul', 'yeterli' ve 'kuvvetli şüphe' kavramları vardır." Bir örnekle de açıklamıştım: "Polise ihbar gidiyor, bir kadının çantası çalınmış, eşkâli veriliyor çalan kişinin; polis, koltuğunun altında bir nesneyle koşan eşkâle uygun birini buluyor. İlk ihbar basit şüphedir; bu kişiyi polisin görmesi makul şüphedir; kişi yakalanıyor, yakalandıktan sonra diyor ki 'Filanca teyze çantasını evde unutmuştu, ben bu çantayı ona götürüyordum.' diyor; bu, yeterli şüphedir ama ne zaman ki kişi karakoldaki ifadesinde 'Evet, ben bu çantayı çaldım.' diyorsa, o, somut delillere dayalı kuvvetli şüphedir. Dolayısıyla, eğer siz böyle bir anlayışı kabul ederseniz suçla mücadele edemezsiniz." demiştim. Keza, şubat ayında, orada aynen vurguladığım konu şuydu: "Suçla mücadele ile bireyin hak ve özgürlüğü arasından her zaman bir denge olmalıdır." demiştim ama bu türlü karşı çıkışlarımıza rağmen değişiklik yapıldı, şimdi eskiye dönülüyor. Kamuoyunda bu "makul şüphe" tanımlaması oldukça tepki gösterilen bir tanımlama oldu, herkes tepki gösteriyor. Bu noktada "makul şüphe" kavramının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de kabul edilen bir kavram olmasına rağmen, Türkiye'deki yanlış pek çok uygulamayı da gözeterek bu "makul" ibaresinin "yeterli" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Bu, hem aramalarda gereken özenin gösterilmesi açısından önemli hem de suçla mücadele açısından önemli. "Yeterli şüphe" kavramı eğer uygulamada da yerleşirse, bu takdirde Türkiye'de insan hak ve özgürlüklerine dayalı müdahalelerin de önemli derecede önüne geçmiş oluruz. Keza, "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" kavramı uygulamada yine yeterince yerine getirilmemiştir. Bir örnek vermek gerekirse, pek çok polisin evinde sabaha karşı aramalar yapılmıştır, o polislerin yüzde 90'ı şu anda serbesttir, o zaman haklarında somut delillere dayalı kuvvetli bir şüphe yok demektir. Türkiye'de en büyük sorunlarımızdan bir tanesi de uygulamadır. Siyaset, yürütme yargı üzerinde ne kadar etkin olursa o denli aramalar yapılır ya da yapılmaz. Keza, 25 Aralık döneminde verilen arama kararları geri alınmıştır, "makul şüphe" kavramı ortada olmasına rağmen geri alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tip yasal düzenlemelerle ilgili hep bu tip konuşmalar yapılırken 17 Aralık, 25 Aralık kavramları dile getiriliyor. Aslında bu düzenlemelerin hiçbiri 17 Aralık için yapılmamıştır. 17 Aralık soruşturmasına tabi tutulanların evi aranmıştır, gözaltına alınmışlardır, tutuklanmışlardır, onlarla bağlantılı olan 4 eski bakan şu anda Yüce Divan kapsamında soruşturmaya tabi tutulmaktadırlar. Aslında bu yasal düzenlemeler 25 Aralık için yapılmıştır. Doğru koymak lazım her şeyi. 25 Aralık günü verilen arama kararları yerine getirilmemiştir, 1 kişi için yerine getirilmemiştir, 1 kişinin ailesi için yerine getirilmemiştir, 1 kişinin zenginleştirdiği kesim için yerine getirilmemiştir. Bunu çok iyi görmemiz gerekiyor.

İLHAN CİHANER (Denizli) - Kim o?

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Bu darbe marbe değildir. Bu denli yasal düzenlemeyi, bu Meclisin günlerini, aylarını, biz sadece bir kişinin bekası için yaptık, bunu bilelim.

İLHAN CİHANER (Denizli) - Kim o? Merak ediyorum.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Bilirkişiyi tanıyor muyuz?

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - O kişiyi hepiniz tanıyorsunuz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)