| Konu: | MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, engellilerin ve engelli yakınlarının karşı karşıya oldukları sosyolojik ve psikolojik sorunların (10/207); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşlarımızın sorunlarının (10/358); Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşları tarafından, zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetlerin nitelik ve yeterlik bakımından (10/826); İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşların sorunlarının (10/1151); araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 03.12.2014 |
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Öncelikle, sanıyorum şunu konuşmamız gerekiyor: Engelliler Günü, kutlanası bir gün değil. Engelliler Günü, yalnızca farkındalıkların artırılarak toplumsal bütünleşme için, oluşmuş handikapların bertaraf edilmesi adına tespit edilmiş bir gün ve 3 Aralık, ilk kez 1975 tarihinde dile getirilmiş. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1975 yılının 3 Aralık günü bir Sakatlar Bildirgesi yayımlanmış, o gün tabir, "sakatlar" şeklinde dile getirildiği için.
1975'e gelene kadar ne olmuş da böyle bir şey dile getirilmiş? Savaşlar, biliyorsunuz, toplumlarda, dünya hayatında, insanlıkta hep hasarlara yol açar, hiç de hayırla yâd edilmiş bir savaş yoktur. Ama, savaş sonrası artan engellilikler nedeniyle, özellikle, yaşanan iki tane dünya savaşından sonra dünyada artan sayıdaki engelli vatandaş olması itibarıyla Birleşmiş Milletler bu konuda bir deklarasyon yayımlıyor, Sakatlar Bildirgesi'ni.
Peki, dünya savaşlarına kadar durum ne? Çok tanrılı dinlere inanıldığı dönemlerde zaten engelli vatandaşlar bir cezalandırılmışlık kabulüyle dışlanmışlar toplumdan, ne zamanki tek tanrılı dinlere geçilmiş, o zaman Rabb'imin insanlara bir hediyesi diye kabul edilmişler. İki dünya savaşının getirdiği harabiyetler neticesinde insanlar da harap olmuşlar ama bedenlerindeki, ama duygularındaki eksilmelerden sonra. Birleşmiş Milletler, 1975 yılında, ilk kez 3 Aralık günü sakatlarla ilgili bir bildirge yayımlamış. İşte o günden sonra bütün dünyada engellilikle ilgili yavaş yavaş bir farkındalık oluşmaya başladı ama üzülerek bugün gördük ki bazı kanaat önderleri, toplumda bilinen bazı isimler Engelliler Günü'nü kutluyorlar. Bu kutlanası bir gün değil, farkındalık olması gerekir, bu bir Sevgililer Günü filan değil öyle; yalnızca engellilikle ilgili, vatandaş olarak veya kurumsal olarak, siyasi partiler olarak, Hükûmet olarak neyi yapmadığımızı konuşup onları halletmek için çabalamamız gereken, hani o çok söylediğiniz, ortak aklı harekete geçirmek gereken günlerden biri. Aslında, "ortak akıl" dediğiniz şeyin böyle zamanlarda birleştirici bir faktör olması gerekiyor.
İşte bu Engelliler Günü'nde ben, Milliyetçi Hareket Partisi adına verilmiş 4 Meclis araştırması önergesinin toplamında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentimiz nedir, engelli vatandaşlarımız adına biz ne talep ediyoruz, hangi konularda neler yapılmasını istiyoruz ve neler eksik kalmış, onu konuşmak istiyorum.
Mesela, geçen sene bir çağrıda bulunduk: "2022'ye bağlı maaşlar neden üç ayda bir veriliyor, neden aydan aya verilmiyor? İnşallah, Allah nasip eder iktidar olursak biz bunu halledeceğiz." diye o zaman da söylemiştik, yine söylüyoruz. Engelliler için bağlanan maaşların niye asgari ücretin üçte 1'i gibi bir düşük rakama endekslendiğini daha hiç izah edebilen olmadı. Madem Türkiye artık bu kadar ekonomik gelişmişlik içinde, hani dünyanın ilk 10'una girmeye çalışıyoruz ya ekonomik gelişmişlikte, o zaman biz neden engelli vatandaşlarımızı açlık seviyesinde bir rakama muhatap bırakıyoruz? Hiç değilse asgari ücret seviyesinde bir maaş bağlanamaz mı? Kısmet olursa Milliyetçi Hareket Partisi bunu da yapacak. Ama, daha enteresan bir şey var ülkemizde engelli haklarıyla ilgili. Aslında, bu genel olarak insan haklarıyla ilgili her konuda bizim ülkemizin yaptığı bir uygulama, özellikle son on iki yıl içinde: "İnsan haklarını geliştirmek" cümlesinden olan konuları yalnızca "yasa çıkarmak" diye kabul etmiş bir yürütme var şu anda, bir Hükûmet var. Kadınlarla ilgili yasa çıkar, çocuklarla ilgili yasa çıkar, engellilerle ilgili yasa çıkar ama uygulanmaz. İşte bu, Türkiye'deki bürokratik haklar ile pratikteki haklar arasındaki uçurumu gösteriyor. Bizim bu uçurumumuz giderek büyüyor. Engelliler konusu da böyle. Mesela, Hükûmet bir kanun çıkardı, arkasından yönetmelikleri düzenledi, sanıyor ki insanlarımız, iktidar şu anda evde çocuk bakımı yapan, engelli bakımı yapan kişileri sigortaladı. Hayır, sigortalamadı. Asgari ücretin üçte 2'si kadar para veriyor ama bu insanları bir sosyal güvenceye hâlâ kavuşturmadı. Şunu söylüyor bütün yabancılar Türkiye'ye geldiklerinde: "Ülkenizde ne kadar az engelli var." Çünkü, on iki yıllık iktidarınızda, para verip "Evde otursunlar. " Yaptığınız, "Sosyal içerme" denilen toplumsal bütünleşmeyi hiçbir zaman göz önüne almadınız. Oysa defaatle kanun tekliflerimiz oldu bu konuların daha iyi çözülebilmesi için, hiç değilse birkaç adım daha öne çıkabilmemiz için, dünyadaki insani gelişmede daha iyi bir noktaya gelebilmemiz için verdiğimiz kanun tekliflerini, verdiğimiz Meclis araştırması önergelerinin gerekçelerini dikkate alsaydınız, bugün Türkiye'deki engelli vatandaşlarımızın da, onlarla birlikte yaşayan bizlerin de -hepimiz, 75 milyon bir aileysek- hepimizin evinde daha büyük huzur, daha büyük kolaylık olacaktı.
Ben, aslında, Mecliste genel olarak kadın haklarını çok konuşan bir milletvekiliyim. Engelli konusunda, maalesef, erkekler dezavantajlı. Şöyle bir durum var: 18 yaşını bitiren bir erkek engelliyse 2013 yılında çıkardığınız bir yasadaki düzenleme nedeniyle, sonunda torba kanuna bir madde koydunuz "Malul yerine ağır engelli ibaresi konulsun." ifadenizle beraber, 18 yaşını doldurmuş engelli erkeklerin büyük bir kısmı Sosyal Güvenlik Kurumuna prim ödüyor, yetim maaşlarını alamıyorlar. Kızlar için böyle bir durum yok; kadınlar evlenip boşanırsa, hayatı boyunca evlenmezse her hâlükârda ailelerinden maaşları devam ediyor ama maalesef, erkeklerin 18 yaşından sonra, engelliyseler, son yaptığınız düzenlemeyle beraber "ağır engelli" ibaresi olmayanları hem prim ödüyor hem de maaşları kesiliyor. İşte bu şekilde prim ödeyen o kadar çok erkek var ki ve onların aileleri. Hiç değilse bu sorunu da bu sene tekrar dile getirelim, belki bir farkındalığınız olur, belki 3 Aralık münasebetiyle olacak farkındalığınızla da böyle bir yasal düzenlemede geri atım atarsınız. Çünkü geçen sene 17-25'ten sonra yaptığınız yasal düzenlemelerin seneidevriyesi gelmeden geri adım attınız.
Ben umuyorum, temenni ediyorum memleketim adına, insanlık adına bu "ağır engelli" ibaresinden tekrar "malul" ibaresine dönülmesini. Çünkü "malul" ibaresi varken alabildikleri maaşları ve prim ödemesi yükümlülüğünden kurtulmuşluklarını... Raporlarını yenilerken sanıyorum Hükûmetiniz telkinde bulunuyor bazı yerlere "Engelli sayısını azaltalım yüzde 10'lara çekelim." diye -tahminen- o yüzden "ağır engelli" ibareleri işaretlenmiyor. Bu sebeple 18 yaşını doldurmuş engelli erkekler, zihinsel engelli erkekler hem prim ödüyor hem yetim, öksüz maaşlarını alamıyorlar. Defaatle tekrarlıyorum, lütfen, bu konuda bir farkındalığınız olsun diye.
Evet, ülkemizde engelli kadrolarının yüzde 42'si boş. Ne kadar aldık deseniz de, ne kadar yaptık deseniz de hâlâ çok fazla boşluklar var ve bu engelli kadrolarına aldığınız memurlar yeterince haklarını da kullanamıyorlar ama daha acı bir durum var; Engelli aileleri. Engelli aileleriyle ilgili yasal düzenlemede idari amirin yetkisine, onun toleransına bırakılmış olan maddeler nedeniyle engelli yakını olan devlet memurları tamamen kurumlarında külfet olarak görülen insanlar hâline geliyorlar. Oysa bu konularda, mutlak cümlelerle yönetmeliklerdeki düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Yasa tekliflerimiz var, soru önergelerimizde bunlarla ilgili cümleler var, verdiğimiz Meclis araştırması önergelerinde, gerekçelerimizde bunların hepsini ifade ediyoruz ama henüz Hükûmetten bir ses, bir düzenleme duymuyoruz.
Bütün bunlarla beraber, sizden beklediğimiz bir şey var. Engellilik yalnızca insanların bedensel veya duyusal bir eksikliği değil, engellilik hepimizin başında; ayağınız kırılsın, üç ay alçıda kalın, siz de bir engellisiniz. Engellilik öyle kendinizin gelecekte olacak bir hâliniz değil -gözlük kullanıyorum, ben de engelliyim- ama önlenebilir tedbirlerle bunları bertaraf edebiliriz. Engellilik hepimizin hayatının içinde ve biz Türkiye'de yaşayan Türk milleti olarak büyük bir aileyiz. Ailemizin içinde çok sayıda engelli var, engelli yakınları var; bunların sorunlarının konuşulması için bu Meclis araştırması önergesini verdik. Ben hepinizin vicdanına havale ediyorum, 3 Aralık günü Meclis araştırma önergemize olumlu anlamda katkı vereceğinizi, destek vereceğinizi umuyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)