| Konu: | 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 04.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bugün Dünya Madenciler Günü. Maden kazalarında yaşamını yitiren maden işçilerimizi, maden mühendislerimizi, bütün çalışanları saygıyla anıyoruz, mekânları cennet olsun.
Ermenek'te, en son, cenazelerine ulaşılan kardeşlerimizin tamamına erişildi ve böylesine acı bir günde, tesadüf, 176 sayılı ILO Sözleşmesi'ni Hükûmet buraya gönderdi. İşte Meclis karar verecek. İnşallah karar verdikten sonra hemen, hızlı bir şekilde de depo emri yerine getirilir ve bu sözleşmeler uygulamaya geçer. Çünkü hangi akılsa, hangi bir akılsa, bu akıl durmadan, sözleşme imzalarken çekince koyar, biliyor musunuz? Biri 167 sayılı ILO Sözleşmesi'ydi, inşaat sektöründe en çok kaza olurdu; biri de maden sektöründe, en çok kaza olan sektör, 176, işte bugün görüştüğümüz. Bugün Dünya Madenciler Günü'nde, işte, Roma Dönemi'nde İzmit'te, Anadolu'da Santa Barbara'nın maden ocağına babasının gazabından kaçarak saklanmasıyla böylesi bir günün armağan edilmesi hayat kurtarma üzerine aslında, dikkat ederseniz, Dünya Madenciler Günü hayat kurtarma üzerine kurulmuş ama dışarıdan o maden ocağına kaçan bir azizenin sağlığı ve canı korunduğu için. Oysa, maden ocakları deyince, 2010 yılında madenlerle ilgili Meclis Araştırması Komisyonunda biz çalışma yaparken Zonguldak'tan 30 ölüm haberi gelmişti. İşte, Zonguldak'tan 30 ölüm haberi geldiği zaman bu sözleşme gündeme gelmişti, maalesef, dört sene geçti aradan, Afşin Elbistan'da milyonlarca ton toprağın altında daha cenazesi çıkarılmayan maden işçilerimiz var, dünyanın hiçbir yerinde bu yok. Arkasından Şırnak, arkasından Zonguldak, arkasından Balıkesir, arkasından Soma ve en son Ermenek...
Şimdi, burada, bu acı günde nasıl bir anma olabilir? Mezarlıklar ziyaret edilir, ruhlarına Fatiha okunur, mevlit verilir yani ailelerin yapabileceği bu. Peki, siyasetçilerin yapacağı nedir? Yani bu ülkenin fıtratında, bu ülkenin kaderinde bu ülkenin çalışmayan bakanına mahkûm olmak var mıdır, hayatta mecburiyet, mahkûmiyet var mıdır? Bu ülkenin enerjisi bitmiş bakanlarına mahkûmiyet diye bir şey var mıdır fıtratında insanın? Bakın, dikkat edin, bunca can, işçi güvenliği, işçi sağlığı, bu konuda önlem almayan bir siyasi otorite, bir siyasi iktidar ve çok rahatlıkla, bunun hesabını siyaseten vermeme konusunda bir direnme. Doğru dürüst yapılmayan teftişler ve bu teftişlerde kayrılan, özellikle özelleştirme, TKİ'nin redevans sistemiyle verdiği ocaklarda acımasız bir çalıştırma ve arkasından taşeronlaştırma ve burada köleleştirme ve insanların ölümüne sebep olmak. İş cinayetleri, iş kazaları, bunun adı bu.
Şimdi, Dünya Madenciler Günü'nde madencilik sektörünün acımasız vahşi kapitalizmin kâr hırsından yaşamını yitiren madencilerin elbette ki sorunlarını konuşmak bu Meclisin görevi olması lazım. Peki soruyorum, Hükûmete soruyorum, bakanlara soruyorum: 2010'da Meclis Araştırması Komisyonu olarak Meclise sunduğumuz Maden Araştırmaları Komisyonu Raporu ne zaman görüşülecek? Kaç işçi daha ölmeli ki o raporun da bugün burada görüşülmesi sağlansın? 2010 arkadaşlar, beş seneye yakın bir süre geçti. Bu Maden Araştırmaları Komisyonu için 20 şehir, 100'ün üstünde ilçe, en az da 300 tane maden ocağını gezdik. Mermerden tutun kroma, kromdan tutun kömüre, kömürden tutun Çal Dağı'nda, Turgutlu'da İngiliz Kraliyet Ailesi'ne sunulan nikel madenine kadar hepsini inceledik, hepsinin raporunu yazdık.
Bu rapora dünyanın parasını verdi Meclis arkadaşlar. 15 milletvekili, 10 uzman çalıştırdık bunları çözelim diye, bu sorunları konuşalım diye. Şimdi soruyorum: Bu raporları, bu araştırma komisyonları, dört ay boyunca, sümen altı edesiniz diye mi çıkardı, gönderdi Meclise? Mecliste bu raporu -o dönem milletvekili olarak tek ben vardım Komisyonda, partimizde- Meclis Başkanına verdik, arkasından da Dilekçe Komisyonuna verdik ve takibini ve gereğini istedik. Peki, ne zaman gereğini yapacaksınız, ne zaman görüşeceksiniz bunu?
Yani, şu çok iyi anlaşılıyor ki bu tür tehlikeli ve riskli iş kollarında, tarihin ta ilk uygarlıkla tanışma evresinden bu yana yani Yontma Taş Devri'nden metallere geçildiği andan itibaren, altın takı ve araç gereç olarak metal kullanılmaya başlandığından bu yana, geldik bugüne, enerji sektörüne ve bütün felaketler enerji sektöründe yaşanıyor. Dikkat edin, kömüre dayalı ilkel üretim ve Avrupa Birliği konusunda, bu konuda bütün şirketlerimize -Avrupa Birliği üyesi ülkeler dâhil- şunu söylüyorlar, 2010'da söylenen sözü söylüyorum: "Sizin ülkenizde, on beş sene, istediğiniz kadar sömürebilirsiniz, istediğiniz kadar üretebilirsiniz, istediğiniz kadar işçi ölebilir, istediğiniz kadar kâr edebilirsiniz. Sizde denetim yok, sizde kural yok, sizde kontrol yok, sizde iş sağlığı yok; sizde Çalışma Bakanlığı çalışmaz, sizde Enerji Bakanlığı çalışmaz; sizde ruhsat isteyen herkese verirler. On beş senede ne çalarsanız, ne götürürseniz sizin için bu kadar süre var." Bunun dört senesi gitti arkadaşlar, beşinci seneye giriyoruz, on sene kaldı. Ve küresel sermaye dünyanın her yerinde aynı acımasızlığı yapıyor, aynı kâr hırsıyla hareket ediyor. O zaman işçilerin, emekçilerin örgütlenme ve dayanışmasının da küresel olması kaçınılmazdır. İş kolunda sendikalaşma, toplu sözleşme ve bu konularda ILO sözleşmesinin yürürlüğünden sonra, sendikalarımızın bu konuda çok ciddi atılım yapması gerekiyor. Örgütlenme konusunda ve diğer ülkelerin maden sektöründeki işçilerle dayanışma konusunda omuz omuza verip enternasyonal bir dayanışmayla bu sektördeki bu acımasız kâr hırsı karşısında eğer Kanadalı bir şirket burada sömürüp işçinin ölümüne sebep oluyorsa Kanada'daki işçi ses verebilmelidir, eğer bir Amerikalı şirket, bir İngiliz şirketi Çal Dağı'nda Gediz Ovası'nı zehre boğuyorsa burada ses verebilmelidir.
Şimdi soruyorum size: Allah aşkına, Hükûmet olarak sizin kaç tane şirketiniz gidip Avrupa'da, Amerika'da onların zeytin ağacını kesebilir, onların ocaklarına girebilir, onların çevresini kirletebilir, onların havasını bozabilir, onların doğasını bozabilir, tarihine, kültürüne zarar verebilir, bana bir tane şirket gösterebilir misiniz? Gösteremezsiniz, siz anca kendi toprağınıza ve kendi insanınıza acımasızca davranırsınız. Bu açıdan, geç de olsa 176 sayılı Sözleşme'nin imzalanmasını, bugün onaylanmasını ve derhâl Bakanlıkça depo edilmesini -bakın, bu kavramı bilerek kullanıyorum ki yürürlüğe girsin diye diyorum- ve hayırlı olmasını temenni ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)