| Konu: | 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 04.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün Dünya Madenciler Günü ve bugün uzun süredir Türkiye'nin niçin imza koymaktan imtina ettiğini anlayamadığımız ve eleştirdiğimiz ILO'nun yani Uluslararası Çalışma Örgütünün Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni müzakere ediyoruz ve ümit ediyoruz ki yüce Meclis bunu onaylayacak. Bu anlamlı günde böylesine önemli bir uluslararası sözleşmenin onaylanması için gayret gösteren, bir uzlaşı ortaya koyan tüm partilerin değerli grup başkan vekillerine özellikle teşekkür etmek isterim bir Manisa milletvekili olarak ve Soma acısını hep birlikte sizlerle beraber yaşamış bir milletvekili olarak.
Bu uluslararası sözleşme madenlerde güvenlik ve sağlık alanını düzenliyor. Ve on dokuz yıl önce ILO, bütün dünyada kendisine bağlı olan ülkelere bu çağrıyı yaptı. Maalesef, Türkiye on dokuz yıldır bu imzayı atmadı. 30'a yakın ülke bizden önce bu sözleşmeyi onaylamıştı.
Peki, bizde bu sözleşmenin imzalanması niçin gündeme gelmedi? Aslında çeşitli zamanlarda gündeme geldi. Örneğin, 2010 yılında Zonguldak'ta Karadon'da 30 işçimizi kaybettiğimizde devrin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı o emekçilerin güzel öldüklerini söyleyerek maalesef fevkalade olumsuz bir şekilde bununla anılırken, o dönemde Parlamento ve Hükûmet ILO sözleşmesinin imzalanacağını söylemişti. Soma faciasından sonra Sayın Faruk Çelik ve Hükûmet temsilcileri "ILO 176'yı imzalamayı gündemimize aldık." dediler ama ILO'nun bugün Meclisin gündemine gelmesi için maalesef bir de Ermenek faciasını yaşamamız gerekti. Bu, gerçekten bu Meclis açısından ve Türkiye'de siyasetin, toplumun belli konulara olan hassasiyeti biraz azaldığında nasıl üzerine düşen görevi yapmayıp daha önceki süreçlerdeki umursamaz tavrına döndüğünü göstermesi açısından fevkalade önemli. Oysa ILO sözleşmesi, deyim yerindeyse bu alanda atla deve değil.
ILO sözleşmesi minimum standartları koyuyor. Bir örnek vermek gerekirse, ILO'yu imzalıyoruz ne olacak veya imzalasaydık bugün ne olacaktı? Örneğin, madenlerde bir kaza olduğunda veya çalışma anında anlık olarak hangi işçinin madenin neresinde olduğunun monitörize edilmesini yani elektronik harita üzerinde kimin nerede çalıştığının görülmesini zorunlu hâle getirecek ILO sözleşmesi. Biz buna imza atmadık. Soma'da kurtarmaya çalıştığımız işçilerden, içeride kaç kişi olduğunu dahi oradan lambalarını alırken -baretlerine taktıkları- kimliklerini bırakan işçilerin kimliklerini sayarak ve daha sonra AFAD'ın maalesef övündüğü gibi 96 yaklaşık sonuçla bulabildik. ILO'yu imzalasaydık içeride kaç kişi var, neredeler bunu bilecektik ama ILO minimum standart. ILO'ya imzayı çoktan koymuş ülkeler ILO'yu da çoktan aştılar. Örneğin, Almanya bu denileni sağlıyor ama aynı anda, işçilerinin nabzını, ateşini ve bir sağlık sorunu olup olmadığını da izleyen kıyafetleri giydiriyor. Düşünün, bir beş dakikanız var, işçilerden nabzı durmak üzere olanın nerede olduğunu bilip ona müdahaleye gidebiliyorsunuz. Bu yüzden ILO'yu imzalamak ve ILO'yu aşmak önemli.
Yıllarca "ILO niçin imzalanmadı?" dendiğinde başta Sayın Ömer Dinçer, daha sonra çeşitli yetkililer hep şu ifadeleri kullandılar: "Bizim mevzuatımız yeterli." Eğer bizim mevzuatımız yeterli olsaydı Soma olmazdı, bizim mevzuatımız yeterli olsaydı Ermenek olmazdı, Karadon olmazdı ve mevzuatımız yeterliyse bugün niye buradayız?
Ama yine de böylesine önemli bir günde, böylesine önemli bir sözleşmeyi imzalamanın kararını vermek fevkalade kıymetlidir.
Tabii, Soma'dan sonra, burada gelip bir şeyler konuşuyoruz ve biraz önce öğrendik ki -daha önce defalarca söyledik- Soma'daki kayıpların ailelerine, kaybettiğimiz, yitirdiğimiz madencilerin ailelerine verilen hakların Ermenek'teki kayıplar için de verileceğini duyduk. Bu, fevkalade önemli. Ama Soma'daki 301 işçi için veriyoruz, Ermenek'teki 18 işçinin ailesine veriyoruz, arada -Soma ile Ermenek arasında- 38 kaza oldu, 38 kazada ölen 54 işçiye vermiyoruz. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey, arada ölen işçilerin ailelerine "Sizin babanız, sizin oğlunuz ölmekte geç kaldı." ya da "Ölmekte acele etti." demektir. Bu, vicdanlara sığmaz. Bu Meclise yakışan, bu arada yitirdiklerimize de bu hakların verilmesidir mutlaka.
Ve yaz boyunca torba kanun çalışmalarını ağustos böceğinin çalışmalarına benzetmiştik; yaz boyunca uzadı ama bir arpa boyu yol alınmadı. "Havanda su dövdünüz." dedik, buna eleştiri getirdiğimizde "İyi şeyler yapıyoruz." dediler ama Ermenek olduktan sonra bir baktık, Sayın Davutoğlu tekrar iş güvenliği paketini açıklama yoluna gitti ama o açıklanan pakette kelimenin tam anlamıyla dağ fare doğurmuştur. İşin kötüsü, bir Soma Komisyonu var, Sayın Başkanı da salonda şu anda. Soma Araştırma Komisyonu, bazen otuz santimlik yerlerden iktidar muhalefet sürünerek geçerek, hayatlarını tehlikeye atarak bir araştırma yaptılar, bir rapor yazıldı, emek yoğundur, kıymetlidir ama yazamadığı şeyler var, o konuda da bir muhalefet şerhi yazıyoruz. Ama, Sayın Davutoğlu, aynı, 29'unda -Sayın Akif Hamzaçebi'nin- gündeme alıp, 51 arkadaşımla birlikte vermiş olduğum maden kazalarını araştırma komisyonu teklifinin maden kazasından önce reddedildiği zamanki Adalet ve Kalkınma Partisi mantığıyla, o komisyonu, aslında, kaza sonrası oluşan iklimle kurduğunu ve gönlünde kurmadığını göstermiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Davutoğlu'nun gönlünde, vicdanında bu komisyon kurulmadı, buna ihtiyaç duymuyor çünkü maden paketini açıkladığı günün ertesi günü Soma Komisyonunun taslak raporu açıklandı. İnanır mısınız, Davutoğlu'nun önerilerinin hiçbir tanesinde Soma Komisyonunun ortaya koyduğu, ortak akılla ürettiği önerilerden hiçbir tanesi yok. Yine bir algı yönetimi. Ama bunu yeterli görmedik, yapılmayanı yaptık ve grup olarak bütün olarak bütün paydaşları; sendikaları, meslek örgütlerini, Türk Tabipleri Birliğine kadar konuyla uzaktan yakından ilgili tüm meslek örgütlerini davet ettik, Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu başkanlığında yaptığımız bir çalışmayla bir maden paketi de yani iş sağlığı ve güvenliği teklifi de biz hazırladık ve Sayın Hamzaçebi'nin imzasıyla, 47 maddeden oluşan bu paketi sunduk. Bu paketi Meclisin vicdanına, değerlendirmelerine ve ortak aklına sunuyoruz. İçinde Soma Ermenek arası kaybettiklerimizin haklarının verilmesinden tutun, bir bağımsız kurul kurularak bu teftişlerdeki bütün aksaklıkların ortadan kaldırılmasına kadar çağdaş dünya ne yapıyorsa hemen hepsi var. Bir fark olarak da şunu iddia ederiz: Eksikliği varsa da grup olarak açığız, onun eksiklerini de siz tamamlayın ve Türkiye'deki madenciliğin kaderini değiştirecek değişiklikleri hep birlikte yapmak için bir çağrıda bulunuyoruz.
Çok açık olarak ifade etmek gerekirse, -bugün Dünya Madencilik Günü; elbette kutlanacak bir şey değil, sürçülisanlar oluyor iktidar partisinden- Türkiye, 301 canını, 18 canını, 54 canını kaybettiği bir yerde bir gün kutlamaz.
Ama Soma'da bir acı daha yaşanıyor. Soma'daki maden işçilerinden 2.831'i, bu kazanın olduğu yerde çalışanlar, devrin Başbakanının sözlerine, bakanların sözlerine rağmen -ki en baştan ikinci sözüne, "Kimseye bu süre içerisinde çıkış verilmeyecektir." sözüne rağmen- Soma AŞ tarafından kapının önüne konuldular. Önce birtakım oyunlar yaptı, "Mal varlığım üzerindeki tedbir kaldırılsın yoksa maaş ödemem." dedi. Bazı çevrelerce işçiler manipüle edilmeye çalışıldı patron kaynaklı, bizzat kamu görevlilerinin müdahaleleriyle bu işlere çalışıldı. Onlar olsa Uyar Madencilik gibi sırra kadem basılacaktı, Allah'tan, o malların üzerindeki tedbirler işçilerin tazminatları, işçilerin alacakları için bir güvence ama şimdi "Devlet ödesin." deyip bir kenara çekilmeye çalışıyorlar. "Devlet ödesin." deyip bir kenara çekiliyorlar ama bu adamların yaptığının karşılığında devletin bir sistemik sorunu görmesi gerekiyor. 2.831 kişi durduk yerde işsiz kalmadı. Enerji politikaları yüzünden, redevans sistemi yüzünden, hatalı özelleştirme politikaları yüzünden bu işçiler işsiz kaldılar. Bu işçiler işsiz kaldı ama sadece bu işçilerin çocuklarını, ailelerini açlığa mahkûm etmiş değiliz; Kırkağaç'ından İzmir'in Kınık'ına, Balıkesir'in Savaştepesi'ne kadar 4 tane ilçe açlığa mahkûm ediliyor. Esnafları zorda, taşımacılık yapanı zorda. Aklınıza gelebilecek her yönüyle bu ilçeler çöküşün eşiğine gelmiş durumdalar. Bu konuda yapmamız gereken bir şeyler var.
Bu anlamda bir çağrıda bulunuyoruz: Soma Komisyonu raporuna yazacağımız muhalefet şerhinde de yer, alan bütün dünyada olan bir uygulama ocağı gerçeği var. Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı "U dönüşü yok." diyor, "Redevansa devam." diyor, "Taşerona devam." diyor, "Emek sömürüsüne devam." diyor. Bunların hepsini gelecek yasama yılında, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, verdiğimiz kanun teklifinin de arkasında durarak ortadan kaldıracağız ama şimdi, iktidar partisi olarak hiç olmazsa bir yerde bir "U" dönüşü değil bir "i" koyun, "insaf"ın "i"si ve şöyle bir şey yapalım: Bütün dünyada olan uygulama maden ocağı diye bir şey var, gerçek bir maden ocağı. Hep arkadaşa, hep yandaşa değil, bir kez de garibana göz kırpalım, bir ruhsat verelim gerçek sahibine, Türkiye Kömür İşletmelerine bir maden alanı tahsis edelim Soma'da. O maden alanında çalışacak olan madende 2.831 işçimize sendikalı kamu işçisi olarak işbaşı yaptıralım. Maden çalışsın, para kazansın, evlere ekmek gitsin ama ocak sadece buna hizmet etmesin. Uygulama maden ocağı şudur: Bugün imzaladığınız ILO standartlarını hayata geçirdiğinizi gösterdiğiniz, kendi mevzuatınıza tam uygun, tam iş güvenliği sağlanmış örnek bir maden ocağıdır. Maden mühendisleri gelir orada eğitim alırlar, maden teknikerleri mezun olmadan önce orada eğitim alırlar. Teorik eğitimlerini tamamlayan maden işçileri pratik eğitimlerini elli saat, seksen saat, gelirler o ocakta yaparlar ve bu ocak Ege Bölgesi'nin uygulama ocağı ve örnek ocağı olabilir. Ekonomik olarak da hizmet alımcılarınızın, redevansçılarınızın maliyetlerini de denetleyebilirsiniz. Size karşı "İş güvenliğini sağlamak için bu kadar masraf edersem bu para maliyetimi kurtarmaz." derse örnek maliyetler de elinizdedir. En güvenli maden ocağında bütün maliyetler elinizdedir. Bunu yaparsanız eğer, ilk kez bir yandaşa, bir sermayedara, bir akrabaya değil, hakikaten buna ihtiyacı olan garibanlara bir göz kırpmış olursunuz ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Bakanının erken ve hatalı söylediği bir sözün de arkasında durmamış olursunuz, "Burası dünyanın sayılı, Türkiye'nin en güvenli madeniydi." diyen Enerji Bakanının sözü 13 Mayısta 301 kayıpla ayaklar altındayken siz o işçileri tam anlamıyla güvenli olan bir maden ocağında çalıştırarak bu devlet sözünü de yerine getirmiş olursunuz.
Son söz olarak, "Soma'daki termik santralin özelleştirilmesine hep beraber karşı çıkacağız." demişken biraz önce reddedilen önerge hepimizi üzmüştür. Ama şunu açıklıkla söyleyelim: Cumhuriyet Halk Partisi, kâr eden, stratejik önemi olan, istihdam yaratan ve bir ilçenin tutunup ayakta kalmaya çalıştığı böyle bir tesisin özelleştirilmesine sonuna kadar karşıdır.
Dünya Madencilik Günü'nde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm kayıplarımızı bir kez daha özlemle, minnetle, rahmetle anıyoruz. Parlamentonun -bundan önce, bu kazaların yaşandığı günlerde aramızda parti ayrımı olmaksızın hepimiz gözyaşı dökerken ki samimi duygularını hatırlayarak- bundan sonraki çalışmaları el birliğiyle emekçiden yana, işçiden yana, madenciden yana yapmalarını ümit ediyor; Soma'da işsiz kalan kardeşlerimizin elinden tutacağını, onlara verilen devlet sözünün arkasında duracağını ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)