GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:24
Tarih:09.12.2014

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 665 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Konuyla ilgili konuşmalarıma geçmeden önce, bugün hayatını kaybeden 3 askerimizin yakınlarına sabır ve başsağlığı dileklerimi, kendilerine de Allah'tan rahmet dileklerimi iletmeyi bir görev biliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün iki önemli konuya, bu 665 sıra sayılı kanunla çözüm arıyor. Bunlardan birincisi, epeydir hem kamuoyunu hem iktidarımızı, AKP iktidarını hem de Meclisimizi meşgul eden bedelli askerlik konusu; ikincisi de er ve erbaşların sözleşmeli olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilmesini genişleten ve kolaylaştıran iki önemli yasayı görüşüyoruz.

Bedelli askerlik konusu hem gençlerimiz, aileleri hem Türk Silahlı Kuvvetleri açısından önemli bir konu. Önemi nereden geliyor? Birinci olarak eğer bugün Komisyondan geçtiği gibi kabul edilirse bedelli askerlik tasarısı 700 bini aşkın gencimizi ilgilendiren bir konu, bizim bu madde üzerinde verdiğimiz önergeyle kabul edilerek yasalaşırsa 800 bine yakın gencimizi ilgilendiren bir konu olduğu için önemli. Bir de konunun önemi şuradan geliyor: 2011'de yasalaşan bedelli askerlik kanunuyla ilgili başarılı bir sonuç alamadığımız ortada. O gün kanun çıkarken bu bedelli askerlik yasasından yararlanacak olan gençlerimiz 460 bin kişiydi, bütün uyarılarımızın dikkate alınmaması nedeniyle bu kanundan sadece 70.430 gencimiz yararlanabilmiş. Bu gerçek önemli çünkü o gün muhalefetten gelen her öneriye ret cevabı veren iktidarın, önerilerimize kulak asmaması nedeniyle bugün bedelli askerlik tekrar gündeme gelmek zorunda kaldı. Neydi o günkü önerimiz? "Bir defa, otuz yaş sınırı çok fazla, bu sınırı yirmi yedi yaşa çekin." dedik, reddedildi. Dedik ki: "30 bin Türk lirasını, bu bedeli ödeyebilecek insan sayımız çok az, bunları ödeyemeyecekler, dolayısıyla bedelli askerlik tekrar gündemimize gelecek." dedik, reddedildi. Dedik ki: Herkesin ağzındadır -birazdan bahsedeceğim gibi- Başbakanımızın da dilinden düşürmediği bir laf: "Askerimiz fakirdendir, zenginimiz bedel öder." Dolayısıyla "Yoksullarımız bu bedeli ödeyemediği zaman bir eşitsizlik doğacak, bunu kademeli yapalım." dedik, yine dinletemedik. O zaman "Acaba doğru mu?" diye bir saniye bile düşünmedi arkadaşlarımız ve bedelli askerlik tasarısını, AKP iktidarından gelen önerileri olduğu gibi kabul etti ve çok az gencimiz yararlandı.

Yine önerdik, bu tasarı gündeme geldiği zaman bunları yine önerdik, dedik ki: "Bir önceki, 2011 yılındaki önerilerimizi dikkate almadınız, bari bugün dikkate alın; tıpkı birçok yasada olduğu gibi, özellikle 2/B yasasında olduğu gibi tekrar tekrar bedelli askerlik gündeme gelmek zorunda kalmasın, gelin, bunu yine kademeli olarak yapalım. Kademeli olarak yapmaktaki teklifimizi kabul etmiyorsanız bir uzlaşıyla bunu çıkaralım, bari 14 bin Türk lirasının altında geliri olan yurttaşlarımızı bu bedeli ödemekten muaf tutalım." 14 bin Türk lirasını da kafamızdan uydurmadık. Bu, TÜİK'in yoksulluk sınırına ilişkin verdiği rakamdı. "Bu rakamın altında gelir düzeyi olan yurttaşlarımız da bu bedelliden bedelsiz olarak yararlansın." dedik, yine dikkate aldıramadık.

Yine "'Bu bedelli askerlik tasarısı yasalaştıktan sonra iki ay içerisinde müracaat edenler, bu bedelliden yararlanabilir.' diye bir hüküm var, bu hükmü değiştirelim çünkü iş yeri olanlar var, çalışanlar var; iki ay içerisinde bu bedeli ödeyemeyebilirler, gelin, bunu altı aya çıkaralım." dedik, yine kabul ettiremedik.

Sonra, bu yasa tasarısı gündeme gelmeden önce de, hatırlarsınız, 2014 yılı içerisinde AKP Genel Başkan yardımcıları bedelli askerliğin gündemde olduğuna ilişkin "Bir defaya mahsus bedelli bir defa daha çıkmalı." dediği zaman bunu AKP iktidarının sözcüleri, bakanları yalanladı ve böyle bedelli askerlik gündemimizde yok dedi.

Bedelli askerlik talepleri yükseldikçe, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu ekim ayında şöyle bir ifade kullandı: "Bedelli askerlik meselesi gündemimizde yok. 'Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir.' derler, onun için, biz bu talebi bugünkü şartlarda doğru bulmuyoruz, böyle bir taleple Hükûmetimizin işi yok." dedi. Şimdi bunu söyleyenlerden nasıl bir umutla gençlerimiz bedelli askerlik yasası çıkacak diye kabullensinler? Kabullenemeyenler askere gitti. Kasım celbinde birçok gencimiz Cumhurbaşkanının sözüne güvenerek... Çünkü Cumhurbaşkanı da demişti ki: "Bunu bazıları kaşıyor, bu meseleyi kaşımaktan vazgeçin." dedi ve gençlerimiz, Cumhurbaşkanının, Başbakanın sözüne güvenerek Kasım ayında askere gitti. Dedik ki: "Bu sözlere güvenerek askere giden gençlerimiz de bundan faydalansın, müracaatları hâlinde bu bedelli askerlik yasasından faydalansın." Bu da kabul edilmedi.

Şimdi, soruyoruz: Cumhurbaşkanına, Başbakana güvenen gençlerimizin suçu ne? Ülkenin içinde bulunduğu durumdan ötürü bu parayı ödeyemeyecek olan gençlerimizin suçu ne?

Şimdi, o sözü söyleyen Başbakanımızın, Bakanlar Kuruluna ya da Bakana talimatı ne olmalıydı? "Kusura bakmayın, ben böyle bir laf ettim, 'Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir.' dedim, bu lafımı bana yedirmeyin. Gelin, fakir olan yurttaşlarımızın da bu bedelden yararlanmasının yolunu açın, 14 bin liranın altındaki gelir düzeyi olan yurttaşlarımızın bu bedeli ödememesini sağlayın ve diğerlerini de kademeli yapın ki az da olsa yurttaşlarımız arasında bir eşitliği sağlayalım." demeliydi; olmadı.

Şu açıdan da önemli bu bedelli askerlikle izlenen süreç: İktidarın ülkenin sorunlarıyla ilgili çıkarılacak yasalara bakışındaki samimiyet açısından da önemli. Bu söylediklerim bu samimiyet testinin bir parçasıydı ama bizim 4 Aralık öncesi, iki gün öncesinden ve bugüne kadar yaşadığımız süreç de yine bu samimiyet testi açışından önemli. Neydi bu süreç? Biz 2, 4 Aralıkta Millî Mayın Faaliyet Merkezine İlişkin Kanun Teklifini ve bazı askerî kanunlarda değişiklik yapılmasını içeren 109 maddelik bir kanun teklifini görüşmek için komisyon toplantısı vardı. Bu tasarıyı hazırlayan yetkili arkadaşlarımız -onlara da teşekkür ediyoruz- daha önce, komisyon toplanmadan önce bize bir bilgi vermişlerdi fakat komisyon toplanmadan iki gün önce Başbakan bedelli askerliği gündeme taşıyınca, bizim de önerimizle, tasarıyı hazırlayan arkadaşların da önerisiyle kamuoyunda bedelliyle ilgili bir beklenti oluştu. Bu bedelli askerlik tasarısını da bu kanunun içine yani Millî Mayın Merkezi Faaliyetinin Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifin'in içine yerleştirelim dedik ve yerleştirdik. O komisyonda bedelli askerlikle ilgili kanun teklifine ilişkin önerdiklerimiz yine reddedildi.

Yani, hiçbir zaman şöyle bir yaklaşım göremedik: "Yahu arkadaşlar, sizin de önerdiklerinizde bazı olumlu yönler var, bunları da beraber kabul edelim ve bu sorunu kökünden bir defada, bir daha geri gelmemek üzere çözelim." diye bir yaklaşım gösterilmedi. Gösterilmediği gibi 109 maddelik yasa tasarısının, bizim madde ihdaslarımız reddedilirken Hükûmet kanadının, AKP kanadının verilen madde ihdasları kabul edilip 115 maddeye çıkması ve 115 maddelik bu kanun teklifinin bütçe görüşmeleri yapılmadan önce kabul edilemeyeceğini de öngöremediler ve kamuoyuna bir açıklama daha, dün itibarıyla yani 8 Aralıkta "Millî Savunma Komisyonunda bedelli askerlik tasarısını tekrar görüşülecek" denildiğinde bizim bedelli askerliğin süresiyle ilgili komisyondan çıkan tarih, 1 Ocak 1988 idi. Birden yine 1 Ocak 1988 tarihi gündeme gelip, komisyonda tekrar görüşülecek denilince 1 Ocak 1988 tarihine alternatif olarak 1988 doğumluların hepsinin bu yasa tasarısı içerisine kabul edilmesiyle ilgili yoğun bir talep gelmeye başladı. Dünkü komisyonda bunu yine önerdik, bedelsiz teklifimizi yani 14 bin liranın altında geliri olanlara bedelsiz teklifimizi yine önerdik, yine kabul edilmedi.

Yani şöyle bir şeyle karşı karşıyayız değerli milletvekili arkadaşlarım, ne kanun hazırlanırken hazırlanış sürecinde ne de bu kanun hazırlanırken "Bir daha nasıl gündeme gelmez?" ya da "Yurttaşlarımız arasında nasıl bir eşitlik sağlarız?" düşüncesiyle hareket edilmeden bu kanun tasarısı yine gündeme geldi. Ülke yönetiminde ve Meclis yönetiminde, yasaların çıkarılması yönetiminde bu tür ciddiyetsiz yaklaşımların sancısını yurttaşlarımız çekiyor. Maalesef Meclisimiz de "yap- boz, boz- yeniden yap, yeniden yap." Böyle bir kurum hâline getirilmiş durumda. Bunları ne Türkiye Büyük Millet Meclisi hak ediyor ne de burada milletin sorunlarını çözmek, o sorunlarla ilgili yasaları çıkarmak için görev yapan milletvekili arkadaşlarımız hak ediyor ama maalesef bu ciddiyetsiz yaklaşımlar ve "yap boz" mantığıyla hareket edilen yöntemlerle hepimiz bu kanun tekliflerinin karşısında tekrar tekrar bu yasaları görüşmek zorunda kalıyoruz.

Peki, bedelli askerlik yasa tasarısı tümüyle "Kamuoyunun beklentisi oluştu." diye gündeme alınırken bunun içerisine bir de sözleşmeli erbaş ve erlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinde yeniden görevlendirilmesine ilişkin alan genişletilme çabasını gördük. Türk Silahlı Kuvvetleri, bedelli askerlikten doğacak, yani bedelli askerlikten yararlanacak gençlerden ötürü yaratılan boşluğu sözleşmeli er ve erbaşların alımına ilişkin yasa tasarısının, daha önce çıkardığımız yasa tasarısının alanlarını genişletmek suretiyle kapatmak istemiş olabilir. Bu çok haklı bir taleptir de ama niye bunu daha önceden öngöremedik ve tekrar gündeme gelmek zorunda kaldı? Bu, demin verdiğim ciddiyetsiz yaklaşımın yine bir örneği.

Türk Silahlı Kuvvetleri de, Millî Savunma Bakanlığı da bir yıl önce çıkan er ve erbaşların sözleşmeli olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilmesine ilişkin tasarısı görüşülürken bunu öngörmeliydi. Şimdi genişletilmesi için nasıl bir tasarı getiriliyor? İlkokul mezunlarından da gerektiğinde, askerliğini yapmadan çünkü daha önceki tasarı, ilkokul mezunlarının, askerliğini yapmaları şartıyla ve askerlik yapma sürelerinin üzerinden üç yıl geçmemesi şartıyla sözleşmeli olarak alınabilme şartını getiriyordu. Şimdi bu şartı kaldırıp Millî Savunma Bakanlığına bu yetkiyi veriyor ve ortaokul mezunlarına da askerliklerini yapmadan sözleşmeli er ve erbaş olarak silah altına alınabilmelerine olanak tanıyor.

Bunu önceden öngörmeliydik de niye şimdi? Niye bu, hemen alelacele yasa tasarısının içine yerleştirilmeye çalışılıyor? Şunu bilmek hakkımız değil mi bizim: Millî Savunma Bakanlığıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin, ordunun modernizasyonuyla ilgili mi? İleride nasıl bir ordu, Türk Silahlı Kuvvetleri hedefleniyor? Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yurttaşlarımıza açık, şeffaf bir şekilde bunu anlatmaları lazım. Profesyonel bir orduya doğru yol almanın hazırlıkları mı? Ya da iki hafta önce çıkarılan yargı paketiyle ilgili, sonra arkasından ocak ayında bütçe görüşmelerinden sonra gündeme gelecek güvenlik paketiyle ilgili ve bu güvenlik paketinin içerisinde yer alan jandarmanın İçişleri Bakanlığına bağlanmasıyla ilgili ya da valilere verilecek olağanüstü yetkilerle ilgili bir hazırlığın parçası mı? Bütün bunları bilmek hakkımız. Ve bu konularda endişeliyiz. Millî Savunma Bakanımız bu konuda bu endişelerimizi giderecek açıklamaları ve bu sözleşmeli er ve erbaş kanununun niye bir yıl önce çıkarılan yasada niye başarısız olduğu araştırılmadan ve bunlardan nerede, nasıl faydalanılacağı konusunda detaylı görüşmeler yapmadan alelacele getirilmesini doğrusu endişeli buluyoruz.

Endişeliyiz çünkü gittikçe AKP iktidarının özellikle son döneminde getirdiği yasal düzenlemelerden ötürü yargı paketi, arkasından gelecek olan güvenlik paketleri, bir yıl önce çıkardığı yasaları bir yıl önce geriye alarak daha da diktatörleşmeye yol açan yasa tasarılarını çıkarmalarından ötürü endişeliyiz. Çünkü artık hissettiğimiz şudur ki: Artık, sadece AKP'ye hizmet etmeyen muhalifleri, sadece AKP'ye karşı olan muhalifleri cezalandırmakla ilgili değil bu yasa tasarıları. AKP'ye hizmet etmeyen herkesi, onun dayattığı yaşam tarzına uymayan herkesi cezalandırmaya ve sindirmeye yönelik yasa tasarıları olduğunu düşünüyoruz, bunun için endişeliyiz.

"Millî Eğitim Şûrası'nda alınan kararları uygulamaya çalışacağız." diyen Millî Eğitim Bakanının söylediklerinden ötürü endişeliyiz. Ve bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız, her şûrada, özellikle son Esnaf Şûrası'nda esnaflara yeni görevler yükleyen bir Cumhurbaşkanının dili nedeniyle endişeliyiz. Çünkü, bu sözlerle -hepiniz hatırlıyorsunuz- esnafa polisliği, esnafa yargıçlığı, esnafa jandarmalığı, esnafa hâkimliği yükleyen bir dille karşı karşıya kaldık ve işin ne acı yanıdır ki Ali İsmail Korkmaz'ın, esnaflığını unutan kişilerce polisle beraber dövülerek öldürüldüğünün mahkemesinin görüldüğü gün bu açıklama yapıldı. Bunun için endişeliyiz. Esnaf, hoşgörünün, çalışmanın, beraberliğin, dayanışmanın temsilcisiydi ve yıllarca, siz, esnafı ayakta tutmanın değil, yok etmenin çabalarını gösterdiniz ve bu da yetmiyormuş gibi esnafı birbirine düşürmenin ve onları birbirine düşman etmenin dilini yaygınlaştırmaya devam ettiniz.

Sanatçı sandığımız bazı kişilerin... Berkin Elvan'ın annesinin, Cumhurbaşkanı -geçmişte Başbakan- tarafından yuhalatılmasının, başka bir saygısızlık gerekçe gösterilerek haklı görüldüğü günleri yaşamaya başladığımız için endişeliyiz. Ve bütün bunların, birbirine düşman edilen bir toplum yaratmak için yapıldığını ve bunlara "hayır" diyen, yok sayılan, "Biz kardeşçe, beraberlik içinde yaşamak istiyoruz." diyen bir halkın seslerini çıkarmak için mi...

"Acaba yargı paketiyle, güvenlik paketiyle ilgili olarak mı er ve erbaşların sözleşmeli olarak ele alınmasının alanı genişletiliyor?" diye endişeliyiz ve vereceğimiz önergelerle bu konunun yani er ve erbaşlarla ilgili maddelerin bu kanun teklifinden çıkarılmasını talep ediyoruz. Ocakta görüşeceğimiz yasayla ilgili de şimdiden hem Millî Savunma Bakanımızın hem de Maliye Bakanımızın o güne kadar sorumluluklarını yerine getirerek çalışmasını ve Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili her kanun gündeme geldiğinde ifade ettiğimiz, çözülmesini istediğimiz iki konuyu da sürem yettiği müddetçe anlatmaya çalışacağım. Bunlardan birisi resen emekliler.

Sevgili Bakanımız, artık, işin sonuna geldik, Komisyondan çıkarken de söyledim, şu süremiz geçmeden, lütfen, beraberce bir olalım, uzlaşma içerisinde bu resen emeklilerdeki adaletsizliği giderelim. Yani, şûra kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılanların bütün haklarını vereceksiniz ama 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle görevlerinden uzaklaştırılanların hiçbir hakkını vermeyeceksiniz, ondan sonra da "12 Eylül darbesine karşıyız." diyeceksiniz. Bu olmaz. Gelin bunu giderelim dedim. Bakanım biraz... ben umutluyum hâlâ, umarım bunu düzeltiriz.

Sonra, bugünkü olay da gösteriyor ki, yani 1 askerimizin cinnet geçirip 2 askerimizi öldürdükten sonra intihar etmesi gerçeği, bizim şu konuda haklılığımızı bir kez daha ortaya çıkarıyor.

Geçen aylarda yine...

ALİM IŞIK (Kütahya) - Vali "PKK'lılar vurdu." diyor, o konu net değil, belirsiz.

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - ...bir yasa çıktı, "Askerlik görevini yaparken, hangi nedenle olursa olsun -trafik kazası, kaza, "sandalyeden düştü, mutfakta eli yandı-" yaralananlara, şehit olanlara tazminatları ve maaşları bağlansın." dendi. Biz de o zaman dedik ki: İntihar edenleri, ettiği sanılanları ya da intihar süsü verilenleri bu yasanın kapsamı dışında bırakmayın. Çünkü bu çocuklar, bu gençler askere alınırken zaten muayene ediliyor, "sağlıklı" diye askere alınıyor. Bunlar sağlıksız oluyorsa ya sınırda yaptıkları görevlerden ötürü sağlıksız oluyorlar ya ekonomik koşullardan ötürü sağlıksız oluyorlar. Dolayısıyla, askerde sağlıksız hâle geliyorlar. Ayrıca, şunu da biliyoruz ki: Yarattığınız düşmanlıklardan ötürü askerler birbirlerini de öldürüyor ve intihar süsü veriliyor. Bu da yaşadığımız gerçekler. Bununla ilgili araştırma önergeleri verdik, reddettiniz. Lütfen, bunu da ocak ayında gündeme gelecek olan bahsettiğim kanun teklifi içerisinde değerlendirin ve bir kez daha adaletli bir şey yapmak için uzattığımız eli geri çevirmeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Değilse, vicdanlarımız rahat uyumayacak, sizin vicdanlarınız da rahat uyumasın diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)