GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:24
Tarih:09.12.2014

MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 1'inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün gece, hepinizin bildiği üzere, Şanlıurfa'da 3 askerimiz şehit oldu. Bu haberle birlikte valilik bir açıklama yaptı, Suriye sınırında bir nöbetçi kulübesinde görev yapmakta olan 3 askerimize PKK ve PYD güçleri tarafından ateş açıldığını belirten bir açıklama yayınladılar. Daha sonra bu düzeltildi, PKK ve PYD yerine, kimliği belirsiz kişiler tarafından yapılan bir ateşle 3 askerimizin şehit olduğu söylendi. Biz, biraz önce bir şehit ailesinin yakınıyla da görüştük, aile, oradaki asker arkadaşlarıyla yaptıkları görüşmelerde de buna benzer ifadeler kullanıyor ve söylüyorlar. Biraz önce soru yöneltilince de Sayın Bakan herhâlde Genelkurmaydan aldığı bir metni okuyarak bu konuda bizi aydınlatmaya çalıştı. Elbette yapılan bu açıklamaya inanmak istiyoruz. Ama anlaşılıyor ki toplanan bilgiler ve yapılan ilk açıklamalar ışığında bunun incelenmeye, soruşturulmaya değer bir konu olduğu anlaşılıyor. İnşallah askerî savcılığın yaptığı araştırma neticesinde de bu iş ortaya çıkar, aydınlanır. Ama benim kanaatim şu: Çözüm sürecine zarar gelmesin diye bir karartma yapılıyor ve bu gerçekler saklanıyorsa bunun doğru bir davranış olmadığını özellikle söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin etrafı yangın yerine dönmüş. İçimizde de yangın var. Etrafımıza bakıyoruz Orta Doğu coğrafyası yeniden şekilleniyor. Suriye, Irak yangın yerine dönmüş. Tek hegemonik güç bölgeyi şekillendiriyor. Bu yeni şekillenme döneminde de, biz, oradan kaçanları sanki ağırlamak görevi gibi bir durumla da karşı karşıyayız. Yani bölgeden dışlandık. Ne yazık ki bir aya kadar cuma namazını Şam'da kılacakken yıllardan beri Suriye'de süren savaşta saf dışı kaldık. Kurulan denklemin dışındayız. Hiç kimse bizi dikkate almıyor. Bölgeden tamamen dışlandık. Sanki rakamsal olarak soldaki sıfır konumuna düştük. Bizi dikkate alan ve bu konuda bize bir yükümlülük yüklemek niyetinde olan hiç kimse de yok.

Değerli arkadaşlar, içeride de durum farklı değil, içerisi de yangın yerine dönmüş. Türkiye aslında büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya. 6-7 Ekimde yaklaşık 45-50 gün önce yaşadığımız olayları ne çabuk unuttuk. Bu 6-7 Ekimde yaşanan olaylar neyin sonucuydu? Yürütülen bir pazarlık, pazarlıkta neyin konuşulduğu belli değil, kim ne veriyor, kim alıyor bunu bilen yok. Bu konuda toplumu bırakın, milletvekillerinin bile bir bilgisi yok, bir dahli yok ve bu pazarlık masasında yürüyen al-ver tartışmalarından sonra Kobani bahane edilerek Türkiye'de çok büyük olaylar yaşandı, tam 50 insanımızı kaybettik ve bu olaylar yaşanırken öyle vahim şeyler oldu ki insanların tüyleri diken diken oldu. Düşünebiliyor musunuz, Hakkâri'de 2 askerimiz arkadan gelip enselerine kurşun sıkılarak şehit edildiler. Diyarbakır'da askerimiz, eşi yanındayken yine arkadan yanaşılarak ensesinden vurularak şehit edildi. Düşünün, bir insan, yanında eşi varken bir insanı, arkadan üstelik, kafasına kurşun sıkarak nasıl öldürebilir? Bunu hangi duyguyla yapabilir? Nasıl bir duyguya kapılır da insan böyle bir şeyi yapma cesaretini kendisinde bulabilir? Burası Türkiye. Bu yaşananların bize aktardığı, bize gösterdiği de şu: Demek ki örgüt pazarlık masasının diğer tarafına "Benimle konuşuyorsun. Bir sürü sözün var, bir sürü vaadin var. Bunları hayata geçireceksin. Aksi takdirde, karşı karşıya kalacağın durum budur." diyerek, Kobani'yi bahane ederek, Türk milletine ve devletine karşı âdeta kafa tutarak böyle bir organizasyonu hayata geçiriyor.

Değerli arkadaşlar, kendimize gelmemiz için daha ne olacak Allah aşkına? Yani daha ne yaşarsak kendimize gelebiliriz? Yani, bu 6-7 Ekimde Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı durumdan başka bize daha ne olacak da Türkiye'nin hangi şartlarla, hangi durumla karşı karşıya kaldığını anlamak için bir sebep olacak? Şunu unutmayalım: Bu yaşanan olaylar, aslında yapılan bir işin sonucudur. Siz, askeri kışlaya çekin, valinin emriyle oraya hapsedin, polisi de karakola kilitleyin, toplumsal olay olursa onlar da çıksın ara sıra su sıksınlar, sokakları, şehirleri PKK'ya teslim edin, onlar yol kessinler. Daha iki gün önce televizyonda gösteriyordu Diyarbakır'da, kimlik kontrolü yapıyorlar, ehliyet kontrolü yapıyorlar, burnunuzun dibinde, Cizre'de özerklik ilan edilmiş, mahallelerin önüne hendekler kazılmış, silahlı kişiler nöbet tutuyor ve bunlar İnternet sitelerinde yayınlanıyor. Bu "çözüm süreci" denen olayda, devlet gücünün aradan çekilmesiyle, orada halkla karşı karşıya kalan örgütün "Burada yeni bir yapı kuruluyor, devlet de buradan çekildi..." Onun için, bu yeni kurulacak olan yapıda rol ve pozisyon alma, ihtiyacı duyan halk örgüte biraz daha yanaşıyor, daha da kitleselleşmesine, kitlenin daha da büyümesine imkân ve fırsat veriyor.

Değerli arkadaşlar, pazar günü Van'da bir futbol maçı yapıldı, iki gün önce, Bergamasporlu oyuncu gol attı, bütün maçlarda gördüğümüz, her zaman alıştığımız, gol attıktan sonra, sevincini selam yaparak durduktan sonra o futbolcu ve Bergamasporlu futbolcular linç edilmekten Van Stadı'nda canlarını zor kurtardılar. Bu nasıl bir duygu arkadaşlar? Bu, kafalarda oluşmuş olan bölünme duygusunu açıklayan önemli bir karine değil mi?

Tunceli'de örgüt av yasağı ilan etmiş, buna uymayanları da öldüreceği tehdidiyle toplumu baskı altına almış.

Bütün bu manzaralar, bütün bu olup bitenler, Türkiye'nin, "çözüm süreci" altında bölgeden çekilirken, orada devletin varlığını sıfırlarken geldiği durumu ortaya koyuyor.

Başbakanımız ne diyor? "Kamu düzeni olmazsa olmazımızdır. Kamu düzeni sağlanmazsa çözüm süreci olmaz." diyor. Öğleden sonra, günaydın. Sanki on iki senedir Türkiye'yi başka bir iktidar yönetiyor, sanki on iki yıldan beri başka bir uydudan insanlar gelmiş de Türkiye'nin idaresini üstlenmişler. Kamu düzeni olmazsa barış olmazmış. Bunu Sayın Başbakanımız söylüyor.

Değerli arkadaşlar, dün de Apo'yla görüşen heyetteki bir sayın milletvekili "Kamu düzeninden biz Hükûmetin anladığı şeyi anlamıyoruz." diyerek açıklamada bulundu. Yine, dün, bir partinin genel başkanı da güvenlik önlemleriyle ilgili getirilecek yasayla ilgili olarak, makul şüpheyle bu yasa gündeme getirilirse sokaklara çıkacağını söyleyerek tıpkı Kobani'de olan açıklamanın bir benzerini yaptı yani tehdit etti, kafa tuttu. Sayın Başbakan da bugün cevap veriyor, "Bir yandan barış görüşmesi yapıyoruz, bir yandan da bu partinin genel başkanı daha önce yaptığını gene tekrar ediyor, hiç akıllanmamış." diyor. Yani hiç akıllanmadığını anlamak için bu sözleri söylemesini mi beklemek lazım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KORAY AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, iştah kabarmış, ayran kabarmış, toplumun o bölgesinde insanlar daha büyük şeyler isteyecek duruma ve konuma gelmişken barış sürecinden bir gelecek beklemek ham hayalden öteye gitmeyecektir ve bunun vebali de hem yürütenlere hem de Türkiye'ye çok ağır olacaktır.

Evet, değerli arkadaşlar, aslında kanun maddesi üzerinde hazırlık yapmıştım, konuşacaktım ama o kadar çok şey söylendi ki daha bir şey söyleme gereğini duymadım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)