| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 10.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Televizyonları başında bizi izleyen halkımıza da sevgi ve saygılarımızı iletmek istiyorum. Bu kürsü halkın kürsüsü, bu bütçe halkın bütçesi değil, bunu anlatacağız.
Komisyonda 22 gün 171 saat 55 dakika çalıştık, gece gündüz, ikiye kadar. Daracık bir salonda, bir koridorda 500 bürokratın olduğu, bir kadın bürokratın on dört saat ayakta, ellerinde bilgisayarla dolaştığı bir "mobbing" ve angarya koşullarında çalıştık Sayın Meclis Başkanım. Bugün, İnsan Hakları Günü. Bir parlamenter olarak kendi hukukumu koruyamayacaksam -insan haklarını- ben yurttaşlarımın haklarını nasıl korurum? Meclis Başkanı olarak -bütçeniz de buna dâhildir- tez elden, bir saray istemiyoruz ama, insani çalışma tarzı olan bir bütçe komisyonu yapınız. Gelen bürokratlar da oturacak bir sandalyeye sahip olsunlar ve Hükûmetinizi İnsan Hakları Günü'nde insan haklarına, hukuka, demokrasiye davet ediyorum buradan.
Sayın milletvekilleri, bütçe hakkı demokrasinin özüdür. Burada söylenecek çok şeyi biz muhalefet şerhinde yazdık, basıldı, dağıtıldı size. Ancak, bütçeyi sadece uzmanların anlayacağı, halkın anlamayacağı anlaşılmazlıklara boğarsanız, sonra da bu harcamalar, transferler, örtülü, yedek ödenekler belirsizse, Hükûmet de hesap vermiyorsa burada şeffaflık yok. Bakın, dikkat edin, şeffaflık yok bu bütçede. Yine, katılımcılık yok. Muhalefetin katılmasını istemiyorsunuz ama size bütün içtenliğimle buradan ifade etmek istiyorum: Bu bütçeye damgasını vuran en önemli konu yolsuzluklardır. Bakın, yolsuzluklar kanser gibi yayıldı; insanlığı, adaleti, toplumu çürütüyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2014 sonuçlarına göre 175 ülke içinde 53'üncü sıradayken 64'e düştük. Avrupa'da 27'nci sıradayız arkadaşlar. Bakın, Uluslararası Şeffaflık Örgütü bu bağlantıda diyor ki: "Yolsuzluk ile düşünceyi ifade özgürlüğü arasında bir ilişki vardır." Bakın, çok önemli bir konu bu. Yargıya müdahale, yolsuzlukların üzerine gidilmemesi, İnternet, sosyal medya yasakları, yargı ve güvenlik paketleri, baskı yasalarına yönelme aslında ciddi bir demokrasi sorunu yaşadığımızı gösteriyor. Gezi olayları, 17-25 Aralık tarihî yolsuzluklar, ki hatırlatmak istiyorum -ilahi bir tesadüf olsa gerek- 17 Aralık 2010'da Tunus'ta bir genç kendini belediyenin önünde yakmıştı ve Arap Baharı o zaman başlamıştı. 17 Aralıkta da Türkiye'deki yolsuzluk olaylarında 4 bakan Kabineden istifa etmek zorunda kaldı. Şu anda Mecliste komisyonda bir soruşturma sürüyor.
Şimdi, TÜSİAD'ın 801 iş adamıyla yaptığı araştırmada iş adamlarının tamamı "Yolsuzluk vardır." diyor. Küresel Yolsuzluk Barometresine göre Türkiye'de her 5 kişiden 1'i kamu hizmetlerinden yararlanmak için rüşvet veriyor. Avrupa Komisyonunun da içinde olduğu bir rapora göre yüzde 64,5 mahkemelerin tarafsızlığına ve bağımsızlığına inanmıyor arkadaşlar. İnsan haklarının ihlal edildiğine inananların oranı yüzde 47,8. Yani resmî dairede sarı zarf modası gelişti arkadaşlar. Fuzuli'nin Şikâyetname'sini hatırlarsınız, "Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar." demişti. O noktaya geldik.
Şimdi, MİT, İnternet, HSYK, torba kanunlar, hepsi sizin eseriniz; bakın, dikkat edin bu olaylardan sonra. Yakında Kenan Evren davası da zaman aşımından düşecek, "Aha burada Hasip Kaplan söyledi." diyeceksiniz. 12 Eylül darbecilerini de akladınız arkadaşlar çünkü bütün 12 Eylül davaları zaman aşımına uğramaya başladı. Bugün, Dünya İnsan Hakları Günü'nde sizi insan haklarına davet ediyorum ve bu Hükûmeti "İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı uygulanmaz." diye bir hüküm getirmeye davet ediyorum.
Sizin iktidarınız zamanında yurttaş "makul şüpheli" oldu. Kutsal savunma hakkını kaldırdınız. "Avukatlar dosya incelemesin." dediniz. El koymadan gizli dinlemeye hukuku yok ettiniz. Polise mahkeme kararı olmadan her yerde, araçta, evde gözaltı ve kırk sekiz saat tutma hakkı getirdiniz. Yani, Türkiye'de olağanüstü hâl ilan ettiniz, oysaki Anayasa'ya göre bu ilan edilir arkadaşlar. Sıkıyönetim, olağanüstü hâlin ilan koşulları vardır.
Yolsuzluklar buz dağı gibi, görünen sadece küçük bir yüzü. Meclis Soruşturma Komisyonunda, Roboski'de olduğu gibi, aklama komisyonu çalışmaya devam ediyor. Biz buna alet olmadık, üyemizi çektik ve Meclis tarihinde -38 soruşturma komisyonunda- ilk yayın yasağını da AK PARTİ koymuştur arkadaşlar.
Şimdi, Sayıştay Meclis adına denetim yapıyor. E, kim atadı Başkanını? Hükûmet. Hükûmet nereden geliyor? AK PARTİ'den. Mecliste çoğunluk kim? AK PARTİ. Yani, yasama, yürütme birleşip kendi ak Sayıştayını atadı. Ak Sayıştay olunca tabii ki kendini aklamak için de çalışacak. Oraya boşuna gelmedi ya, çalışmazsa bir daha gelemez. Onun için Meclise boş raporlar gelse de, Danıştay çalışmasa da, Meclis Başkanı görevini yapmasa da, adınız "ak" olsa da aklamaz sizi; bunu size söyleyelim.
2003 Meclis görüşmelerinde o zaman Adalet Bakanı Bekir Bozdağ çok güzel söylemişti, önceki koalisyon davalarıyla ilgili, yolsuzluklarla ilgili takipsizlik kararı verilmişti, "O zaman onlar iktidar çoğunluğuydu, geçersizdir. Onun için kararı kaldırıyoruz, Yüce Divana sevk edeceğiz o dönemin bakanlarını, Başbakan dâhil." demişti ve karar verilmişti, Yüce Divana gönderilmişti. "Çünkü o kararlar kesin değildir." diyordu. İşte, gün ola devran döne, sizi de bir ihtimal yakalar, hep iktidar kalacak değilsiniz ya arkadaşlar.
Bakın, size samimiyetimle söylüyorum, ben burada daha önce de söyledim, size Japonlar gibi harakiri yapın demiyorum ama yargının önünü açın, yargıya gidin, bağımsız yargı yurttaşın gideceği son limandır arkadaşlar. Eğer yargıya gidemiyorsanız İspanya'da Luis Barcenas gibi, Paraguay'daki bir bakan gibi, Almanya Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff gibi, Tokyo Valisi Naoki Inose gibi, ne diyelim size arkadaşlar ya? O zaman gelin, hep burada oturun, bakan olun mu diyelim size?
Arkadaşlar, AİHM'de tekrar 4'üncü sıraya yükselmiş 10 bin davayla. Buradan hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biz bu bütçenin halkın bütçesi olmadığını söyledik. Zaten "Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital" yazarı Thomas Piketty İstanbul'a gelmiş, diyor ki: "Türkiye'deki gelir dağılımı verileri yok." Garip ne bilsin, bizde atasözü var: "Para ile imanın kimde olduğu bilinmez." Yani Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital'in yazarı bu atasözünü bilmediği için, imanın ne kadar kalbî, paranın da ne kadar gizli olduğu AKP hükûmetlerinin temel felsefesidir, keşfedememiş.
Dünya Zenginlik Raporu'nu açıklayan UBS Bankasına göre, bakın, Türkiye'de 915 ultra zengin var; ellerinde 120 milyar dolar, bir yılda 15 milyar kazanmışlar. Büyüme gerilerken 2-3, onlarınki yüzde 14,3 artmış. Rakamı görüyor musunuz? Rakam bu arkadaşlar. Forbes dergisi boşuna demiyor. Çıkarmış multimilyoner olan şehirleri, İstanbul 37 kişiyle 5'inci sırada yer alıyor. Hadi buyurun... Bu bütçe kimin, anlaşılıyor mu şimdi?
Kurumlar vergisi AK PARTİ döneminde 2006'da yüzde 30'dan 20'ye inmedi mi? İndi. Bakıyoruz, işveren primini de devlet ödüyor, 6 milyar. Vergi afları, mali aflar da var. İşçiden ne alıyorsun? Kaynakta yüzde 27, dolaylı vergi hariç. Şimdi, bakın, 2015 yılındaki 452 milyarda kurumlar vergisi sadece 36,1 milyar lira. Bu vergiyi kim veriyor, anladınız mı? Bu devletin yükünü işçi, emekçi çekiyor, memur çekiyor, emekli çekiyor, çalışan çekiyor, esnaf çekiyor ama bu bütçe onların değil. Çünkü 1980'de yüzde 37 olan dolaylı vergiler, iktidarınız zamanında yüzde 69 oldu. Darbeciler bile sizden daha insaflıydı arkadaşlar. Yani biraz elinizi vicdanınıza koyun, ABD'de yüzde 27 dolaylı vergiler, Almanya'da yüzde 28.
Vergi konusunda Deli Dumrul'u geçtiniz arkadaşlar. Biliyorsunuz, köprüden geçenden 5 akçe, geçmeyenden 10 akçe alıyordu. Sonra, Osmanlının son kralları durum kötüye gidince Galata Köprüsü'ne girenden 1 akçe, çıkandan 1 akçe almaya başladılar. Siz de maşallah, Boğaz Köprüsü'nden, Fatih Köprüsü'nden, yoldan geçenden kilometresine tam 3 sent alıyorsunuz, kilometre başına. Bunu biliyor muydunuz arkadaşlar? Yolda arabanız giderken kilometrede 3 sent para alıyor sizden AK PARTİ Hükûmeti, köprüde 3 dolar. Üçüncü köprüde ne olacak, OGS, HGS sizi nasıl çarpacak, bilemem.
Şimdi, bizde Elo Dino var; kalesi var, bir de onun kasrı var Dicle Nehri'nde. Zincir atardı karşı tarafa Dicle Nehri'nde, Diyarbakır'dan Musul'a giden keleklerden haraç alırdı. Ama vallahi AKP ondan daha insafsız ya, o bile insaflı alırdı.
Şimdi, biz devlet payını istedik arkadaşlar. Madende devlet payı yerel yönetimlere verilen bir haktır, yasada var. "Vay, bölücüsünüz." dediler, kıyameti kopardınız. E, kardeşim, peki, kıyameti koparıyorsunuz da aha şu asfalt vergisine ne diyorsunuz Gökçek'in? Yirmi beş senedir Belediye Başkanınız Ankara'da. Bu asfalt vergisi... 300 liradan 70 bin liraya kadar vatandaşa asfalt vergisi çıkıyor. E, kardeşim, güzel İzmir'in rahmetli bir başkanı vardı, Osman Kibar. Bütün İzmir'i asfaltlamıştı, onun için, "Asfalt Osman" demişlerdi. Yirmi beş senedir bütün Ankara'yı asfalt edemeyen Gökçek'e ne diyelim şimdi? Ya, şu sarayın önü, arkası, hepsi asfalt; merak ettim, vatandaşa makbuz çıkarmışsın da köşke ne makbuz çıkardın? Sayın Başbakan inşallah çıkar, burada bunu açıklar. Yani vatandaşa haraç...
Bakın, arkadaşlar, size şunu ifade edeyim: Sayenizde tam 50 milyon yurttaşımız açlık sınırının altına düştü. Nasıl? Bunun rakamlarını, sendikacılar burada, bilirler. Asgari ücret net 891 değil mi? Peki, memurun en düşük maaşı 2.025 değil mi? TÜRK-İŞ'in 2014 Kasım ayı verilerine göre açlık sınırı kişi başına 1.205 lira. Şimdi, sadede gelelim, 19 milyon 482 bin aktif sigortalı yok mu? Var. 10 milyon 795 bin pasif sigortalı yok mu? Var. 1 milyon 783 bin emekli ile beraber hepsi açlık sınırının altında değil mi şimdi? Açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırı 4 kişilik ailede bakın, 3.926 lira; 4 kişilik ailede bu. Şimdi, buraya baktığımız zaman 3 milyon 196 bin memur ile 20 milyon esnaf, çiftçi, dikkat edin, şoför, bakkal, marangoz, dondurmacı, kalaycı, hepsi, bunların hepsi yoksulluk sınırının altında, 50 milyon. 50 milyonu açlık ve yoksulluk sınırının altında olan bu ülkenin, dikkat edin, sendikalaşma oranı ne kadar biliyor musunuz? Bakanın resmî açıklaması, yani 12 milyon 287 işçide sadece 1 milyon 189 bin sendikalı var. Sendikal hak ve özgürlükleri mahvettiniz. Yeşil sendikalar yarattınız biat eden ama bir taraftan, hak arayan sendikaların üzerine gazla, TOMA'yla gittiniz. Bıraktırdınız, zorladınız memuru, istifa ettirdiniz yoksa işten attıracaktınız. Bu yeşil sendikacılık da sarı sendikacılıktan beter biat sendikalardır arkadaşlar.
Şimdi, cari açık arttı. Evet, büyüme geriledi, tutmadı rakamlar. Ben, arkadaşım açıkladı rakamlara girmeyeceğim ama Türkiye'nin dış borcu 400 milyar, gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 43,5. Beşli kırılgandan, beş tanesinden bir örnek. Peki, Brezilya'da ne kadar? Yüzde 13,2. Hindistan'da yüzde 18,9; Endonezya'da yüzde 28. Şimdi anladınız mı küresel sermayenin en zayıf halkası, aynı zamanda kırılgan beşlinin kaybedeni niye Türkiye'dir? Şimdi, G20 zirvesine başkanlık yapacağız.
Döviz kuru artacak arkadaşlar, hiçbir tahmin tutmadı. Enflasyon yüzde 10'un üstüne çıktı; bu, IMF'nin raporuyla, son açıklamayla ortada. İşsizlik yine yüzde 10'un üstüne çıktı. Resmî rakamlar bunlar. Burada işsizlikle ilgili inanın her gün telefon alıyoruz arkadaşlar. Karayolları işçilerinin mahkeme kararları uygulanmıyor. Tarım, gıda mühendisleri arıyor, her gün öğretmenler arıyor, 330 binin üstünde öğretmen tayin bekliyor yani bu ülkede genç işsizler ordusu oluştu arkadaşlar. Taşeron sayısı da 2 milyon.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiye'nin en temel sorununa geleceğim, cari açıkta niye açık veriyoruz noktasına geleceğim. Cari açıkta açık vermemizin nedeni, ithal enerjidir. Enerji alanı artık bu Hükûmet zamanında mafyalaşmıştır, enerji resmen mafyalaşmıştır. Bakın, siyaset, ondan sonra özel sektör, medya -dikkat edin benim söylediğim şeylere- küresel sermaye, şirketler, gizli ortaklıklar, komisyonlar ve hanedanları yönetenler. Şimdi, "Nasıl oluyor bu?" diyeceksiniz. Putin geldiği zaman, Akkuyu Nükleer Santrali 22 milyar dolar, hemen ÇED raporu çıkıyor. Japonlar geliyor, Sinop'ta 22 milyar, hemen hallediyorlar. HES'lerde sınır tanımıyorsunuz. Sizin vicdanınız kurusun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Kurusun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Tarihe en büyük kültür ve doğa katliamını yapmış hükûmet olarak geçeceksiniz. Şu Hasankeyf resmine iyi bakınız. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Şu Hasankeyf resmine iyi bakınız, iyi bakınız. Tarih ve halk sizi affetmeyecek. Bunun niçin yaptınız? Bunu niçin yaptınız biliyor musunuz? Bunun için yaptılar arkadaşlar, bunun için yaptılar. "Osmanlı tarihi" diyorlar, "Osmanlı Türkçesi" diyorlar, yok "marka" diyorlar. Hasankeyf on beş bin yıllık marka değil miydi; Türk'ün de, Kürt'ün de, Türkmen'in de, Süryani'nin de, Arap'ın da, hepsinin kültürü değil miydi? Sizin kökünüz bu kadar, bir karış mı toprağa basıyor? Hasankeyf'e kıydınız arkadaşlar.
O bir şey değil, o bir şey değil. HES'lerde sınır tanımadınız ama korkunç bir şey yaptınız, zeytinlere kıydınız. Şu ağaca bakın, şu zeytinlere bakın arkadaşlar, şu zeytinleri kesen makineler... Ve zeytinler kutsaldı, eski Yunan tanrıçaları onlara dokunanları öldürürdü, idam ederdi ve olimpiyatlarda şampiyonların taçları zeytin yapraklarından olurdu. Hazreti Nuh'un gönderdiği güvercin, gagasında bir zeytin dalıyla dönmüştü ve dünyada barışın sembolü olmuştu. Tüm kutsal kitaplarda, Tevrat'ta, İncil'de, Kur'an'da zeytin kutsal ağaçtı. Ahmet Arif "Değil öyle yoksulluklar, hasretler Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır. Bir tek zeytin dalı bile yalnız..." derken kıydınız efendiler, kıydınız! Zalimce kıydı bu enerji mafyası; lanet olsun bu enerji mafyasına, lanet olsun! (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Turgutlu'da, Çal Dağı'nda İngiliz Kraliyet Ailesi için 1 milyon 800 bin ağaç kesiyorsunuz, nikel madeni... Gediz Ovası'nı tahrip edeceksiniz, Kuş Cenneti gidecek, Ege gidecek, incir gidecek, üzüm gidecek, pamuk gidecek, hayat ölecek. Sizin bir şirketiniz gidip İngiltere'de böyle bir tesis kurabilir mi, çevreyi zehirleyebilir mi, sülfürik aside boğabilir mi dokuz yıl için, söyler misiniz? Biraz vicdan sahibi olacaksınız, vicdan. Ama, siz "cüzdan cüzdan, cüzdan..." diye tutturmuşsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Nükleer santralde elektriğin dünya fiyatı, 5-6 sent kilovatı siz 12,38 sentten bu ülkeyi yirmi yıllığına borçlandırdınız, yirmi yıllığına. Torunlarımızı da borçlandırdınız. "Allah'ınızdan bulasınız." mı diyeyim, ne diyeyim size? Torunlarımızı bile borçlandırdınız, yirmi yıl üzerinden, yirmi yıl.
Uranyumunuz yok, ekipmanınız yok, kömür ocaklarında ölüm...
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Bu ne Hasip Bey?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu, Soma arkadaşlar. Soma'da ciğeri yanan ve Ermenek'te ciğer yananların anlayacağı şeyler bunlar. Bunlar da sizin eseriniz.
Dün iki gensoru verdik. Çalışmayan Bakan, enerjisi bitmiş Bakan, kürsüye yapışmış, istifa etmiyor. Kaç kişinin ölmesi lazım bu ülkede istifa etmeleri için lazım? Kaç ocak sönmesi lazım? Kaç işçi daha ölmesi lazım? İnsanlık, vicdan, hukuk, ahlak, bir denetim olmaz mı bir ülkede arkadaşlar? Nerede bu denetim? Geldi, pişkin pişkin burada "Hayat devam ediyor, Bakanlık da devam ediyor." dediler. Başbakan 2012'den bu yana ruhsatları kendine bağlamıştı. Hatta, acaba diyorum Başbakana "Ben gidersem sen de gidersin, şimdiki Cumhurbaşkanı da gider, onun için, istifa etmeyeyim daha iyi." mi dedi? Bakın, değil arkadaşlar. Enerji mafyası iyi çalışıyor.
Size bir örnek daha: Sizin böyle gaz karneniz var mı evde? Biz hanımla çok dikkat ediyoruz ay sonunu çıkarmak için çünkü 300 liradan fazlasına enerji, gaz vermiyorlar. Bakın, dikkat edin, bu, 21'inci yüzyılda AKP'nin enerji karnesi. Bu karne olayı kıtlıklarda ve savaşta olurdu.
Sayın Babacan, buradaydı, gitti...
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Burada, burada.
HASİP KAPLAN (Devamla) - ...dedi ki: "Petrol fiyatları düştü, dört buçuk milyar cari açıkta da bizde düşüş oldu. Hazirana kadar da zam yok." Peki, niye yüzde 9 zam yaptınız? Niye bu karne kalkmıyor? O da yok.
Şimdi, siz sadece zeytine kıymıyorsunuz, sadece insana kıymıyorsunuz, şehirlere kıymaya başladınız; betonlaştırdınız, yaşanmaz duruma getirdiniz, tarihe sahip çıkalım derken tarihi katlettiniz. İşte size İstanbul'un silüeti. Bu sizin fotoğrafınız ey iktidar! Bu silüet sizin imar anlayışınız, beton anlayışınız, zalim anlayışınız. Hani tarihinize sahip çıkıyordunuz? Bakın, Sultanahmet'in arkasında bu silüetler nedir İstanbul'da, Ayasofya'nın arkasında?
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Onların hepsi dolar.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Dolar, dolar...
HASİP KAPLAN (Devamla) - Evet, peki, şu betonlar nedir İstanbul'da, betonlar? Güzelim İstanbul'u betona çevirdiniz, betona. AVM'lere çevirdiniz her tarafı.
Sizin anlamadığınız bir şey daha var biliyor musunuz? Bu bütçe zaten halkın değil ama en çok kazananın en az vergi verdiği, en az kazananın en çok vergi verdiği bir devlet, hükûmet bütçesi bu; 13'üncü bütçeniz. Lastik cızlavetlerde hayat... Heyhat, bu bütçe Ermenekli Recep amcanın bütçesi değil; bu bütçe zatışahanelerinin, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Başkanın, bu bütçe onun. İki Recep var; bir bu Recep, bir de bu Recep. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, saraylarınız bol olsun. Saraylarınız bol olsun, dolarlarınız da bol olsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Olsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Olsun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Zehir zıkkım olsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Fakat ahdolsun zekât vermeyen Müslümanlardan, din tüccarlarından, vergi vermeyen zenginlerden, "Vatan millet Sakarya" diyen paraseverlerden HDP hesap soracaktır çünkü Halkların Demokratik Partisi (HDP) Türkiye'nin vicdanıdır, halktır, halkın bütçesini savunuyorsa hayatın her alanında bunun hesabını soracaktır. Siz baskı yasalarını getireceksiniz, polise öldürme emri vereceksiniz ve insanların her türlü baskıya maruz kalması için yasa çıkaracaksınız, "Biz meydanlara dökülürüz." dediğimiz zaman Başbakan çıkacak "Hayır, siz cinayet işlersiniz, sizi cinayetten sorumlu tutarız." diyecek.
Peki, bu muhalefet sussun mu, bu muhalefet meydanlara çıkmasın mı, yürümesin mi, konuşmasın mı, gösteri yapmasın mı? Bir demokratik ülkede halk itirazını nasıl dile getirecek? 6-7 Ekim olaylarında Hükûmetin çıkıp buradan şunun cevabını vermesi lazım: Hükûmet, İzmir'de öldürülen, Antep'te öldürülen, Kurtalan'da öldürülen, Dargeçit'te, Varto'da, Esenyurt'ta, Muş'ta, birçok yerde öldürülen... Bu öldürmelerin polis, jandarma, AKP'li korucu, belediye başkanı, ırkçı, milis çeteler ve kendi güdümündeki gruplarca işlendiğine dair basında yer almasına rağmen 36 kişiyle ilgili hangi işlemi yapmıştır? Yok.
Askerî harcamaları denetleyemiyoruz arkadaşlar. Zamanımız da kalmadı ama... Askerî harcamalarda, en son bir cevap aldım Millî Savunma Bakanlığından, F-16'ların modernizasyonu, F-35'lerin alınması konusunda ve bu konuda da maalesef Hükûmetin verdiği rakamların dışında ciddi rakamlar önümüze çıktı yani 27 milyar dolar silah satışı.
Şimdi, Hükûmetin 2023 vizyonu, 2014'te gördü revizyonu. On Yıllık Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program, arkasından Eylem Planı, kümü değişti. İhracatın ithalatı karşılaması yüzde 66'dan düştü... 2023 vizyonu: 10'uncu büyük ekonomi, kişi başına 25 bin dolar. Şimdi, bu yıl daha 10.970 dolardan 10.570 dolara kişi başına gelir düşmüş. Şimdi, Allah aşkına söyler misiniz, siz 2023'te nasıl bunu yapacaksınız? Ya en son gördüğümüz fotoğraf: Başbakan, 11 ekonomi bakanı bir kamyonun arkasına geçmiş, lastikler patlak, fren yok, ekonomi kamyonunu ittiriyorlar yürü diye. Yürümüyor arkadaşlar, yürümüyor.
Ey Hükûmet, zamlar, harçlar, vergiler, cari açıkta artış, vurgun, talan, haram, yolsuzluk yürümüş, büyüme düşmüş, enflasyon yükselmiş, özelleştirme, taşeron, kölelik, işsizlik, bana her şey seni hatırlatıyor.
Ey Hükûmet, TOMA'lar, gazlar, coplar, panzerler, iş kazaları, kadın, Gezi, Kobani, cinayetler, gizli dinlemeler, kelepçeler, zindanlar, çöken adalet, yitirilen özgürlükler, baktığım her yerde izin duruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, süreniz bitti, ilave sürenizi veriyorum. Lütfen toparlayınız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Şiiri bir daha oku.
HASİP KAPLAN (Devamla) - En son nokta: "Baktığım her yerde izin duruyor."
Arkadaşlar, vaktimiz sınırlandı, Başkan da uyarıyor. Yalnız, dış politikada Hükûmete şunu söyleyeceğim: IŞİD'in, DAİŞ'in, El Nusra'nın, El Kaide'nin ideolojik akrabalığı, hamiliği size kaybettirdi, vazgeçin bu tehlikeli olaydan. Sizi terör örgütlerini destekleyen hükûmetler olarak suçladılar. Siz kalktınız "IŞİD de, DAİŞ de aynı." dediniz. Sonra "DAİŞ" dediniz ve dediniz ki: PYD'yle aynıdır. Sizin vicdanınız yok mu? Şu resme iyi bakın. Şu kafa kesen DAİŞ, IŞİD. Ve o topraklarda on binlerce yıldır yaşayan Kürt halkı, Türkmenler, Süryani'ler, onlar, kahramanca şu genç kızlar, köle tacirlerine karşı, kadınları Musul pazarında satanlara karşı mücadele ediyor. (HDP sıralarından alkışlar) Kobani direniyor, Kobani direniyor ve Hükûmet "Düştü düşecek." derken Hükûmet düştü, dış politikası düştü, Hükûmet çöktü. Şu genç kızlara bakın, şu kahramanlara bakın. Musul'da kadınları, Türkmen, Asuri, Ezidi, Kürt kadınlarını Musul pazarlarında satanlara karşı bu kahraman kadınlara "terörist" diyenin... Ne diyeyim, ne diyeyim?
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Söyle, söyle.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Vicdanı mı yok, insanlığı mı yok, insanlığı mı bitmiş?
MUSA ÇAM (İzmir) - Orada kal, orada kal. Efendilik sende kalsın Hasip Bey.
HASİP KAPLAN (Devamla) - İşte Kobani'nin son resmi arkadaşlar ve Roboski, Gezi... Daha, enerji falan, iyiydi işler. Bakın, Barzani'yle bayrak, Kürdistan...
Şimdi, son sözlerimi bağlayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son bir dakika.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Sayın Başkan, son sözlerimi bağlayacağım.
BAŞKAN - Lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Arkadaşlar "Bu bütçe seçim bütçesi değildir." dediler. Bal gibi seçim bütçesidir, bal gibi seçim bütçesi. Bakın, 46 termik ve HES santralini 70 milyara satacaklar. 25 şeker fabrikasını 100 milyarın üstünde... Seçim fonu çıkacak.
Şimdi, emekçileri yok sayan bu bütçe seçim ve savaş bütçesidir. Roma'da şaşaayla karşılanan komutana yanındaki mütemadiyen "Unutma efendim, siz tanrı değilsiniz." derdi. Fatih'e de Akşemseddin "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var." demişti.
Şimdi, HDP olarak Hükûmete bir çift sözümüz var: Unutmayalım, bugün iki Türkiye oluşmuş durumda; biri varsılların, diğeri yoksulların zirvesinde iki Türkiye. Bu durum son derece tehlikeli. Toplumu yay gibi gerdiniz. Sosyal patlamalara zemin ve iklim hazırladınız. Yanlış yoldasınız, kendinize geliniz, tarih ve halk asla affetmez sizi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu halkın bütçesi olmadığı için ret oyu veriyoruz, ret oyu veriyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)