| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 10.12.2014 |
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Konya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, siyasi partilerimizin saygıdeğer genel başkanları, değerli milletvekillerimiz; sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
2015 yılı merkezî yönetim bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan diliyorum.
Görüşmeler esnasında ve bugün öneri ve uyarılarıyla 2015 bütçemizin oluşumuna katkıda bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Maliye Bakanımıza ve uzmanlarımıza, AK PARTİ ve muhalefet partilerimizin bütün milletvekillerine teşekkürü bir borç biliyorum.
Ayrıca, bugün Dünya İnsan Hakları Günü, bugün vesilesiyle dünyada insan haklarından mahrum olan bütün mazlumlara da buradan dayanışmamızı bir kez daha teyiden vurgulamak istiyorum. İnsanoğlunu korumak ve eşrefi mahlûkatın hak ettiği insanlık onurunu savunmak üzere dünyanın her tarafında vermekte olduğumuz mücadeleyi şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da devam ettireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aslında, tarihin çok hızlı aktığı bir süreçten geçiyoruz. Bu hızlı tarihî akışı doğru yorumlamak ve her yıl bütçe görüşmelerini aslında tarih akışı içindeki yerine doğru oturtmak durumundayız. Bu çerçevede, Sayın Kılıçdaroğlu konuşmaya başlarken "Strateji yok, ufuk yok, vizyon yok." dedi. Onun için stratejimiz nedir, ufkumuz nedir, vizyonumuz nedir bunu anlatmaya çalışacağım. Keşke kendisi bize bir strateji ve vizyon çizebilseydi, biz de istifade etseydik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun yerine eksik rakamlarla ki kendisinin de sayısını unuttuğu sorularına tek tek cevap vereceğim, arkadaşlarım cevap verdi ben de vereceğim ama öylesine bir polemik içine, tartışma içine girmeden önce bütün Meclisimizi yüce milletimizin huzurunda soğukkanlı bir şekilde bir yüzyıl muhasebesi yapmaya davet ediyorum.
Sayın Bahçeli bir yüzyıl muhasebesi yaptı gidip gelerek ama çok karamsar bir tablo çizdi. Vizyondan çok çözülme ve imparatorluğun çözülme süreçlerine atıfta bulunarak karanlık bir tabloyla bizi baş başa bıraktı. Bense size aydınlık bir tablo çizmek istiyorum. İmparatorluğumuzun çözülmesiyle değil cumhuriyetimizin kurulmasıyla başlayan aydınlık bir tablo çizeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yüz yıl önce -bu bütçeler, hayat hiçbir zaman tarihte boşluk içinde gelişmiyor- dünya insanlık tarihinin iki küresel olayıyla karşı karşıya kaldık. Birisi, siyasi, askerî alandaydı. O vakte kadar savaşlar sınırlı alanlarda kalıyordu, belli ülkeleri ilgilendiriyordu. İlk defa Birinci Dünya Savaşı'yla savaşın etkisinde kalmamış hiçbir ülkenin olmadığı, hiçbir milletin olmadığı bir süreç 20'nci yüzyılda yaşandı. Yine, ilk defa küresel anlamda büyük bir kriz 1929'da yaşandı, bütün küresel ekonomiyi ilgilendiren.
Şimdi, biz 19'uncu yüzyıldan 20'nci yüzyıla geçerken bir büyük devlet geleneğine, birbiriyle kenetlenmiş bir millete sahiptik ve üç kıtada bu milletin her bir ferdi Trablusgarp'tan Balkanlar'a, Balkanlar'dan Yemen'e, Galiçya'ya, Sarıkamış'a kadar bir medeniyeti, kadim bir medeniyeti savunmak için omuz omuza vermişlerdi ve omuz omuza verirken sağındakine, solundakine "Hangi millettensin, hangi mezheptensin, hangi etnik gruptansın, hangi bölgedensin?" demeden omuz omuza vermişlerdi çünkü kadim bir medeniyeti savunma bilinciyle hareket ediyorlardı. Ne oldu? Devletimizi -ki her vesileyle vurguluyorum, Türkiye Cumhuriyeti devleti nevzuhur bir devlet değildir; Türkiye Cumhuriyeti devleti, Selçuklu, Osmanlı, cumhuriyet çizgisi içinde, daha da öncesine giden çok köklü bir medeniyetin son halkasıdır ve bu medeniyet değerlerini savunmak her bir siyasetçi için bir onur vesilesidir- ne oldu da biz bu kadim medeniyetin son devletini kaybettik? Üç vurguda bulunacağım:
Bir: Maalesef, bu aidiyet bilincini kıran yanlış uygulamalarla millet fertleri arasında ihtilaflar ortaya çıktı.
İki: Halâskâran-ı zabitan gibi devletin kurumsal işleyişinde kendi içinde vesayet odakları oluşturan iç yapılar doğdu.
Üç: Düyun-ı Umumiye'yle ekonomi başkalarının idaresine verildi.
Ve "Dördüncü de burada ekliymiş." dedim, dördüncüyü de ekleyeyim: Komşu halklar ve dünya siyaseti üzerindeki etkisi gittikçe zayıflatıldı.
Şimdi gelin bir muhasebe yapalım: Yüz yıl sonrasına gidelim yani 2001'e. 19'uncu yüzyıldan 20'nci yüzyıla giderken bu dört gerekçeyle sarsılan devletimizin, 2001'de, AK PARTİ iktidarı öncesindeki durumuna bakalım. Aidiyet bilinci zayıflamıştı. Devlet-millet-aidiyet bağı neredeyse çökmüştü. Başörtülü kızlar kapıda bekliyordu, tahkir ediliyorlardı, aşağılanıyorlardı. Bir istiklal harbini Kahramanmaraş'ta başlatan o gerekçe tahkir ediliyordu. Kürt vatandaşlarımız -dillerini konuşmak için- hapishaneye gittiklerinde anneleriyle konuşurken ana dilini kullanamıyordu. Alevi vatandaşlarımızın haklarından ise bahsetmek bile mümkün değil, ilk defa bizim çalıştaylarla gündeme geldi. (CHP sıralarından gürültüler)
Dinleyin, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu, sizin ikazınız üzerine ben grubuma bir mesaj gönderdim, bütün grup sonuna kadar dinledi, lütfen grubunuza sahip çıkın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Daha gelmedi, çünkü söyleyecek çok sözümüz var, şimdiden hiddetlenirseniz olmaz, daha çok söyleyecek sözümüz var.
MUSA ÇAM (İzmir) - Siz de üslubunuza dikkat edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz dinledik, biz dinledik.
MUSA ÇAM (İzmir) - Siz de üslubunuza dikkat edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz dinledik, siz de dinleyin.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlarım, bakın, yapmayın, yapmayın, saygıyla birbirimizi dinleyelim, o zaman anlaşmak daha kolay olur.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Millet, devlet aidiyeti 28 Şubat uygulamalarıyla tarumar edilmişti, vesayet açık bir şekilde ortadaydı. Başbakanlar belli görevlerinden bahsederken sembolik dil kullanmak zorundaydılar, demokrasi bu hâldeydi. Düyun-ı Umumiye benzeri, 2001 krizinden sonra Düyun-ı Umumiye memurunun yerine IMF memuru gelir, karşısında bakanlar ceket iliklemek zorunda kalırdı. İş dünyası başbakanın ne dediğine bakmaz, IMF memuru, gelen memur ne der, ona bakardı. Ben bunun ızdırabını çok iyi bilirim. İstanbul Lisesi eski Düyun-ı Umumiye binasıydı. Orada her Düyun-ı Umumiye kasasını gördüğümde "Allah bir daha bu millete, bu devlete bu zilleti yaşatmasın." diye lise çağlarında dua ederdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, 2001'de öyle bir ekonomimiz vardı ki bir gecede yüzde 5 binlere, 6 binlere varan faizler ve reçetelerin dışarıdan beklendiği, bakanların ithal olarak geldiği, millî iradenin ekonomi üzerindeki hâkimiyetinin tümüyle kalktığı bir dönem yaşandı ve bunun uluslararası, ulusal boyutları da söz konusu oldu.
Bakınız, aynen yüz yıl önceki gibi, şimdi de, 21'inci yüzyıl biz iki büyük küresel ölçekli krizle girdik. Bir, 11 Eylülle birlikte Irak, Afganistan müdahaleleri ve 2008 küresel krizi, aynen 1929 gibi ve bu dönemlerde AK PARTİ iktidarı öylesine bir siyasi basiret ve liderlik gösterdi ki 1990'lı yıllarda genişleyen dünya ekonomisi karşısında daralan Türk ekonomisinin yerini küresel krize rağmen büyüyen Türk ekonomisi aldı, bunun üzerinde de duracağız.
4 ilkeyi öne çıkarıyoruz tekrar ve bunu gerçekleştireceğiz.
1) Millet-devlet birliğini, beraberliğini, aidiyet bilincini güçlendireceğiz; güçlendirdik, güçlendireceğiz.
2) Siyaset üzerindeki bütün vesayet odaklarını, ister darbe geleneğinden gelen isterse postmodern ya da başka adlarla, paralel yapılarla gelen bütün vesayet odaklarını kaldırdık, kaldırmaya kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir daha gücünü milletten alan ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen millî iradenin yerine kimse başka bir güç ikame edemeyecek, AK PARTİ farkı bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve ekonomimizi -ki burada sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil, G20 Dönem Başkanı olarak konuşuyorum- dünya ekonomisiyle yarışır hâle getireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kılıçdaroğlu "Eskiden de G20 ülkeleri arasındaydık." diyor. Biz iktidara geldiğimizde 26'ncıydı Türkiye.
Şimdi, bakınız, peki, millî aidiyeti nasıl güçlendireceğiz? Bu ağır sorumluluğu Allah, tarih ve millet huzurunda aldığımda, bir taraftan Başbakanlık görevini ifa etmek için Ankara'da bütün memleketin meseleleriyle iştigal ederken, diğer taraftan AK PARTİ Genel Başkanı olarak partimizin kongrelerine giderken bir şeyi ihmal etmedim. Özellikle Sayın Bahçeli'nin bunu çok iyi idrak ettiğini düşünüyorum ve takdir edeceğini de ümit ediyorum. Görevi aldığımdan sonra, bu toprakları vatan yapan bütün ecdadın ve manevi önderlerin huzuruna gittim. Önce Hacı Bayram Veli, Ankara; sonra Şeyh Edebali -Söğüt Şenlikleri'nde birlikteydik-; Ebu Eyyûb El-ensarî, İstanbul; Hazreti Mevlâna, Konya; Hacı Bektaş Veli, Nevşehir; Seyyid Burhaneddin Veli, Kayseri; Ahi Evran, Kırşehir; Baba Mansur, Tunceli; Herekani Hazretleri, Kars; Feqiyê Teyran, Van, hepsine. Bunu niye yaptım biliyor musunuz?. Şunu göstermek için: Bu topraklarda yüz sene önceki devletimizi savunmak üzere Çanakkale Savaşı'nda yan yana duran, Yemen'de birlikte ölen, şehit olan, Bakü'yü birlikte kurtaran o ecdadın torunları arasına Kürt, Türk, Alevi, Sünni gibi bir ayrımı sokmadık, sokulmasına da izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim için çözüm süreci çözülme süreci falan değil, aksine, milletin bütün fertlerinin kaynaşma sürecidir ve bizim için Feqiyê Teyran'ın güzel Kürtçesiyle Yunus Emre'nin güzel Türkçesi arasında bir fark yoktur.
Onun için, bir taraftan bize bu vatanı emanet eden o manevi öncüleri ziyaret ettim ama iki hafta içinde de sembolik olarak bir şeyi daha yaptım: İstiklal Harbi'mizin bütün önemli mekânlarını... Samsun'a gittim "meşale şehir" diyerek, Erzurum Kongresi'nin yapıldığı Erzurum'da kongrelerimizi başlattık, il kongrelerimizi. Amasya'ya gittik Amasya Tamimi'ni okumak üzere ve Balıkesir'de ilk Kuvayımilliye ışığının yandığı Alaca Mescit'in orada, Kuvayımilliye Meydanı'nda da konuştuk.
Şunu söylemeye çalıştık bir gün Erzurum'da, bir gün Balıkesir'de: Erzurum'da Erzurum Kongresi'ne katılan Dersimli Abbas Necati'nin dünyası neyse, Balıkesir'de Kuvayımilliye'yi başlatan, 15 Eylülden iki gün sonra 17 Eylülde Kuvayımilliye'yi başlatan Vehbi Efendi'nin dünyası aynıdır. Doğuyla batının, kuzeyle güneyin ayrılmasına izin vermedik, ayrılmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz.
Onun için, mücadelemiz, yeniden Kuvayımilliye mücadelesidir; mücadelemiz, bütün bir milleti tekrar bir aşk, sevda ile yeni bir tarihî yolculuğa çıkarma mücadelesidir.
Şimdi bakınız, buradan bütün muhalefet liderlerimize ve muhalefet partilerimize çağrıda bulunuyorum: Hepimiz mahallerimizden çıkalım -bütün millete- kimse kendi mahallesinin sığınağında rahat bir dünyada yaşamasın, çıksın mahallesinden, köyünden, kasabasından ve başka mahallelere girsin. Sünni vatandaşlarıma sesleniyorum: Alevi kardeşlerinizle kucaklaşın. "Hakk, Muhammed, Ali" diyenlerle Hazreti Muhammed'in yolunda olduğunu her fırsatta zikredenler arasına kimse giremez.
Türk ve Kürt kardeşlerime sesleniyorum; Zaza kardeşlerime, Arnavut, Boşnak, hepsine sesleniyorum: İstiklal Harbi'nde nasıl bir aradaysak, nasıl Balıkesir'de Kuvayımilliye aşkı yanarken, Van'da 120 genç -ondan üç dört...- Sarıkamış'a 14-15 yaşlarında cephane taşırken şehit olmuşsa Van ile Balıkesir'i, Kars ile Kırklareli'ni kimse ayıramaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu yetmez. Ben katılıyorum Sayın Bahçeli'ye, hamasi nutuklarla bu olmaz, alana ineceğiz. Bakın, ben indim, inmeye devam edeceğim, kongrelerimize... Ve seçim için talimat verdim.
ALİ UZUNRIMAK (Aydın) - Biz elli yıldır alandayız, elli yıldır.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu süreç içinde gitmediğimiz vilayetimiz, al bayrağı ve AK PARTİ bayrağını dalgalandırmadığımız yurdun hiçbir köşesi kalmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, AK PARTİ 81 ilin 71'inde 1'inci parti, 81 ilin 78'inden milletvekili çıkarmışız. AK PARTİ demek milletin ta kendisi demek. Onun için, biz çözüm demişsek hamaset falan yapmayız, gider etnik ve mezhebi arka planına bakmadan herkesin, Anadolu'da ve Trakya'da terinin kokusunu yanağımızda hissederiz. Evet, gerekirse yaşına hürmeten herkesin de elini öperiz ama kimseye elimizi öptürmeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Peki, Cumhuriyet Halk Partisi 33 ilden, Milliyetçi Hareket Partisi ise 47 ilden hiç milletvekili çıkaramamış. Şimdi, alın haritayı, ne olur, bu bize lazım. Bir iktidar partisi olarak bundan memnun olmam lazım ama memnun değilim. Bize her yerde konuşan muhalefet lazım ki muhalefette de bir birlik, beraberlik olabilsin, milletin buna ihtiyacı var. CHP 16 şehirde, MHP ise 23 şehirde yüzde 10 barajının altında kalmış. Güneydoğu Anadolu'da yüzde 5'in altındasınız, Doğu Anadolu'da yüzde 7'nin altındasınız, CHP için söylüyorum. MHP için de, Güneydoğu Anadolu'da yüzde 5'in altındasınız. Nasıl temsil bu?
Şimdi, bakınız, o zaman çözüm sürecinden bizim anladığımız şudur: Bu toprakların her rengi, her dili, her dağı, her şehri, her karesi bizim için kutsaldır ve orada yaşayanların kültürü, dili, kendi ananesi neyse onlar da aynı şekilde kutsaldır. Süphan Dağı'nı Uludağ'dan, Ilgaz'ı Nemrut Dağı'ndan ayırmak nasıl mümkün değilse farklı lehçeler, diller konuşuyor diye bu milleti birbirinden ayırmak mümkün değildir, olmayacaktır.
Tabii, HDP'ye de aynı çağrıda bulunuyorum: Artık Türkiyeli olun. Türkiyeli partisi olmak bir meziyettir. Her yerde konuşalım; bir mahallede, bir bölgede değil, öncelikli çağrım bu. Aidiyet bilincini güçlendiriyoruz, güçlendireceğiz ve AK PARTİ kadrosu buradayken, AK PARTİ tabelaları yurdun her yerindeyken bu milleti bölmeye de, bu millet arasına fitne sokmaya da kimsenin gücü yetmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, ikincisi, demokrasinin güçlendirilmesi. Hepimizin demokrasiye sahip çıkması lazım, hepimizin "Demokrasi söz konusu olduğunda başka her şey teferruat." demesi lazım. Demokrasiye, millî iradeye, ister şu cihetten ister bu cihetten, herhangi bir müdahale söz konusu olduğunda hepimizin gür bir sesle ayağa kalkması lazım. Evet, biz kalktık. Partilerin kapatılmasını biz neredeyse imkânsız hâle getirdik ama yeterli desteği bu Meclisten göremedik, tamamıyla imkânsız hâle gelecekti. Daha birçok gelişmede, Dünya İnsan Hakları Günü'nde iftiharla söylüyorum, on iki yıl içindeki demokratik reformlarımızı saysak herhâlde bir başka kitapçık daha dağıtmamız gerekir. Vaktimizin darlığı sebebiyle girmeyeceğim ama on iki yıl önce olağanüstü hâlde yaşıyordu bu memleket. Köyler boşalmıştı, mezralar, yaylalar sessiz kalmıştı. Şimdi, olağanüstü hâli de kaldırdığımız gibi, demokratikleşme adımlarını attık, atmaya devam edeceğiz çünkü ekonominin temeli siyasi istikrardır, siyasi istikrar da demokrasiyle gelir.
Yurt dışında bir konferansta, Dışişleri Bakanlığım döneminde, "Türkiye'nin bu ekonomik başarısını neye borçlusunuz?" diye bir soru sordular, şunu söyledim: "Biz bu arada büyük doğal gaz kaynakları bulmadık -İngiltere'de bir toplantıda- petrol kaynaklarımız da yok. Kimse bize Avrupa'daki krizde olduğu gibi milyarlarca, yüz milyarlarca euro para da vermedi. Biz bir sömürgeci devlet olmadığımız için elimizde birikmiş sermaye de yoktu ama neyi keşfettik biliyor musunuz? İşte aramızdaki fark bu, insan odaklı siyaset anlayışı bu. Biz insanımızdaki cevheri harekete geçirdik, insanımızdaki cevheri. Hiçbir cevher insan cevherinden daha kıymetli değildir." (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bu harekete geçiş sebebiyle, bakınız, sizler reddedebilirsiniz Sayın Kılıçdaroğlu ama binalar ortada, yapılanlar, her şey ortada.
Bakınız, sadece zikredeceğim, zaten gittiğiniz her ilde görürsünüz: Son on iki yıl içinde 100 yeni üniversite açtık, 76 idi 176 oldu; ilk ve ortaöğretimde 234 bin derslik yapıldı; 73 şehrimizi doğal gaza kavuşturduk, yakında doğal gazın ulaşmadığı şehir kalmayacak; 757 yeni hastane inşa ettik; 1.737 birinci basamak sağlık tesisi inşa ettik; 276 barajın yapımını tamamladık; 1.330 spor tesisi yaptık; 182 gençlik merkezi açtık; 632.630 konut yaptık; 189 adalet sarayı yaptık; 17.591 kilometre bölünmüş yol yaptık; bütün dünyanın takdirle izlediği Marmaray'ı hizmete açtık, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağladık; bunları hep biz yaptık ve milletin helal kazançlarıyla yaptık. ATAK helikopterini yaptık; Rasat ve Göktürk uydularını uzaya gönderdik; ilk defa millî savunma sanayisini bu derece güçlü hâle getirdik, bağımsızlığımızın birinci şartı savunma sanayimizin güçlenmesidir. Türk Silahlı Kuvvetleri bundan sonra -sizin dönemlerde olduğu gibi diyeyim- tank modernizasyonu için bizden çok daha gerideki ülkelere müracaat etmek zorunda kalmayacak; Altay tankını da yapıyoruz, uçağımızı da yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 90 tane organize sanayi bölgesi yaptık, 700 bin istihdam sağladık buralarda. Ayrıca istihdama geleceğim çünkü zikredildi. Havalimanlarımızı 26'dan 53'e çıkardık ve Türkiye'nin her yerine siz de herhâlde uçabiliyorsunuz havalimanlarından. Kredi Yurtlar Kurumunun yurt sayısını 190'dan 438'e çıkardık. Kredi verilen öğrenci sayısını 451 binden 881 bine çıkardık. Ayrıca, 364 bin öğrencimize burs veriyoruz. TİKA'nın faaliyet sahasını 38'e çıkardık, dünyanın en önemli insani kuruluşlarından biri hâline getirdik. 30 ülkede 38 Yunus Emre Kültür Merkezi açtık. 3 milyar 307 milyon dolar resmî kalkınma yardımıyla şu anda gayrisafi millî hasılasına göre dünyada -İnsan Hakları Günü'nde söylüyorum- en fazla insani yardım yapan ülke Türkiye'dir. İşte Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle şefkatli ve kuvvetli bir devlettir bizim dönemimizde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IMF defterini kapattık. Oraya geleceğim makroekonomik dengede. Şimdi, IMF'nin işlerine, icra direktörü olarak Türkiye'deki başarıları dolayısıyla bizim Hazine Müsteşarımız bakıyor. Dünyada en çok turist alan 6'ncı ülke konumuna geldik. Sosyal hizmetlere 1 milyar 376 milyon lira ayrılırken, yeni bütçemizde 26 milyar 561 milyon ayırdık. Sadece engellilerimize 10 milyar -eski rakamla 10 katrilyon- sosyal yardım ayırdık. Engellilerimizin aileleri her gittikleri yerde bize teşekkür ederler çünkü aileler tatil yapmak istediklerinde bakıcı gönderiyoruz bütün masrafı devletten karşılanmak üzere çünkü onlar bizim başımızın tacıdır, memleketimizin bereketidir. Engelli ya da herhangi bir vatandaşımız darda ise bize Ankara'da uyumak haramdır. KÖYDES Projesi'yle 9 milyar kaynakla köylerimize gittik. Tarımla ilgili söylediklerinize tek tek geleceğim. Tarımsal millî geliri 36 milyar liradan 116 milyar liraya çıkardık. 759 enerji santrali yaptık. On bir yılda, evet, 3 milyar 250 milyon fidan diktik. Tabii, buradan Yalova'da kesilen asırlık çınarları eksi olarak çıkarmak gerekecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yırca'dakileri de çıkar.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ayrıca, teşekkür ederim, bilseydim bir gün daha beklerdim ama inşallah benim çağrıma kulak vererek yapmamışsınızdır o açıklamayı ama oradaki hassas şey şu: Yalova Belediye Başkanı "Genel Başkanın haberi vardı." diyor, siz "Yoktu." diyorsunuz, üzüldüğünüzü söylüyorsunuz. Tabii, benim Başbakanlığımı tartışmaya açıyorsunuz ama belediye başkanınızla biraz daha iyi koordinasyonunuz olursa, tavsiye ederim, faydalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Kaçak saray için kesilenler...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Gelecek, hepsine cevap vereceğim, merak etmeyin.
Bakın, 3 milyar 250 milyon, sayıyı biliyorsunuz. İnşallah, yakında her bir birey için bir ağaç dikmiş olacağız. 7 milyar ağaç dikeceğiz bu ülkeye, yemyeşil kılacağız her yeri. Çevre duyarlılığımız da bu.
Makroekonomik göstergelere gelince -biraz hızlanmak zorundayım, cevap verilecek hususlar var- Türkiye ekonomisini 230 milyar dolarlık bir ekonomiden 822 milyar dolarlık bir ekonomi hâline getirdik. Ekonomimizi 3,5 kat büyüttük. Şimdi, bu büyüme, bu rakam, matematiksel olarak bir rakam yani hayalden söylenmiyor. Matematiği bilen aradaki farkı görür.
Şimdi, elli altı yılı "Kırk üç yıl" dediniz 1946'dan bugüne, onu mazur görelim matematik hesaplama hatası olarak ama bu rakamları ne yapacaksınız, nasıl izah edeceksiniz? Yani 230 milyardan 822 milyara. Ve ayrıca öyle bir kurnazlık yapıyor ki Sayın Kılıçdaroğlu, diyor ki: "2009'da gayrisafi millî hasıla şuydu, şimdi -10.500- yükselmedi." Peki, 2009'da kim iktidardaydı, oraya kim getirdi? Bizi bizimle karşılaştırıyor, başka karşılaştıracak bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Peki, aynı dönemde küresel ekonomik kriz yaşandı ve Türkiye'de 2009'dan bu yana 100 olan millî gelir nispet olarak 120'ye çıktı, aynı dönemde Avrupa'da 100'den 98'e geriledi, negatif büyüme var. Bazı ülkelerde -ismini zikretmeyeyim, hepsi komşu ülkelerimiz, hiçbirini rencide etmek istemem- bu rakamlar 70'e filan geriledi. Küresel krizin olduğu bir dönemde biz ekonomiyi büyütmeye devam ediyoruz ve her sene büyüyor ama tabii, bizimle bizi karşılaştırdığı için bunu idrak etmek mümkün olmuyor.
Şimdi, 2002 yılında 28 milyar döviz rezervimiz vardı, 133 milyara çıktı. Bakın şimdi, bu çarpıcıdır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun çok ilginç bir demeci var -sürekli tekrar ediyor bugünlerde, milletimiz de dinliyor- diyor ki: "Bana bir dört yıl verin, sonrasını istemiyorum." Şimdi, neden söylüyor biliyor musunuz? Bu rakamları biliyor, yani hazinemizin dolu, rezervimizin bol olduğunu biliyor, gelecek, dört yıl harcayacak -neyi harcayacak biraz sonra geleceğim- sonra gidecek, yok öyle ucuza mal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın şimdi, 1991'de SSK Genel Müdürlüğüne geldiniz, SSK kâr yapıyordu o zaman. O zamanın parasıyla 128 bin lira, az da olsa kâr görünüyordu, dört yıl sonra 1995'te 81 trilyon 335 milyon zarar yaptı SSK. Keşke dört yıl kalsaydınız, sekiz yıl kalmışsınız, 1 katrilyon 111 trilyon zarar yaptı SSK. Allah milletimizi korusun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın... (CHP sıralarından gürültüler)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi kaç şimdi?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Dinleyin, niye? Ben sinirlenmedim, orada güzelce dinledim, not aldım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi ne kadar?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Şimdiyi söyle.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ne güzel, dinleyin, daha çok ders alacaksınız, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet, şimdi...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Şimdi?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - ...OECD...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Şimdi, SGK...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sonra cevabı verirsiniz siz.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Şimdi?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakınız, OECD ülkeleri içinde gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke biziz. Devraldığımızda -yoksulluk sınırı 4,2 dolardır günde; bir de 2 dolar, bir de 1 dolar dilimi var- Türkiye'de yüzde 30 4,2'nin altında yaşıyordu, günde 4,2 doların altında yüzde 30 yaşıyordu. Şu anda kaç kişi yaşıyor biliyor musunuz? Sadece 2,7. Hepsi, o yoksulluk sınırın üstüne, orta gelir grubuna çıktılar ve orta sınıfın en güçlendiği ülkelerden biriyiz. OECD rakamlarına göre de gelir dağılımını Singapur'dan... Gelir dağılımını en hızlı düzelten ülkeyiz.
Şimdi, istihdam konusu, tabii, yine o da sorular arasında geldi ve gerçekten üzüntü duyduğum bir husus, aslında sonda söyleyecektim, vizyonumuzu tamamladıktan sonra ama... Neyse onu sonra söyleyeyim, sizin özel şeyinizi de bozmayayım.
Yoksulluğu azalttık, günlük 2,15 doların altında kimse kalmadı. 2002 yılında sadece 36 milyar dolar olan ihracatımızı 2013 yılında 4 katına çıkartarak 151,8 milyar dolara çıkardık. Bu senenin ilk on ayında ihracatımızı yüzde 5,6 oranında artırdık, ithalatımızı yüzde 3,9 azalttık, dış ticaret açığımız yüzde 18,2 düştü. Ekim sonu itibarıyla, on iki aylık ihracatımız 158,8 milyar dolar.
Bütçe rakamlarına bakalım: Merkezi yönetim bütçe açığının millî gelire oranı 2002'de yüzde 11'di, şimdi yüzde 1 seviyesine düştü. 2013 yılı sonu itibarıyla, 28 AB üyesi ülkeyle kıyaslandığında genel devlet bütçesi dengesi en iyi durumdaki 4'üncü ülke konumundayız. 2002 yılında her 100 liralık verginin, değerli milletvekilleri, 86 lirası faiz ödemelerine gidiyordu; bugün, sadece 15 lirası gidiyor, gelecek sene bunu 13 liraya kadar düşüreceğiz. 2002 yılında toplam bütçe harcamalarının yüzde 43,2'sini faiz ödemeleri oluşturuyordu, bugün faizin bütçedeki payını yüzde 12'ye düşürdük. 2002 yılında yüzde 74'e ulaşan kamu borcunun millî gelire oranını yüzde 33'lere kadar gerilettik. 25 Avrupa Birliği üyesi ülkeden bu anlamda daha iyi durumdayız, Avrupa standartlarının çok üzerindeyiz. 2002 yılında ülkemizde sadece 1,1 milyar dolar olan doğrudan yabancı yatırım 2013 yılında 12,9 milyar dolara yükseldi. 1984-2002 döneminde ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırım 14,6 milyar dolar olurken 2003 yılından bugüne toplam 145 milyar oldu.
Şimdi, deminki o büyük inşa faaliyetleri ve bunları, bütün bu makroekonomik göstergeleri yan yana dizdiğimizde, yüz yılın muhasebesini yaptığımızda, artık, Düyun-ı Umumiye benzeri, IMF'ye borçlu bir ülke yok. Kendi kendine kalkınabilen, dış yardım almadan, IMF'ye el açmadan kalkınabilen bir ülke var.
Bugün AK PARTİ'nin 13'üncü bütçesini sunuyorum ben. Bu vesileyle, biraz önce saygı sınırlarını aşarak Cumhurbaşkanımıza sarf edilen sözleri de burada şiddetle kınayarak, Sayın Cumhurbaşkanımıza, geçmiş 12 bütçeyi sunan ve on iki yıl bu millete hizmet etmiş, bu başarılara imza atmış Cumhurbaşkanımıza buradan huzurunuzda selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
Eğer bugün başı dik, onurlu bir ülke varsa, dünyada en fazla temsil edilen 7'nci ülke isek itibar budur, itibar budur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yolsuzlukta?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Geleceğim ona. Eğer yolsuzluk sizin dönemdeki gibi olsaydı biz bu başarıları sağlayamazdık. 2001'i unutmayın, kimlerin Yüce Divanda yargılandığını unutmayın. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; MHP sıralarından gürültüler) Unutmayın, unutmayın, yok.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Müdahale ederseniz müdahale görürsünüz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - 4 tane bakanı niye aldınız, 4 tane bakanı?
BAŞKAN - Lütfen dinleyelim, cevap vermek gerekiyorsa söz veririz. Lütfen...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz öyle sataşmalardan falan çekinip susacak değiliz. Bu ülkeye kimse borç vermedi. Biz maden de bulmadık. (MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - 4 tane bakanınız yolsuzluktan yargılanıyor.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Türkkan, Sayın Uzunırmak... Lütfen...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Tasarrufla, yolsuzlukları engelleyerek bu ülkeyi bu hâle getirdik. Şimdi... (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen... Böyle bir usul yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle söz de yok.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Bahçeli, size saygım sonsuz. Lütfen arkadaşlarınıza söyleyin.
BAŞKAN - Cevap vermek gerekiyorsa verirsiniz. Yapmayın lütfen. Bakın, şu ana kadar iyi götürdük. Şunun şurasında fazla bir şey kalmadı. Biraz daha sabırlı olalım lütfen.
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, 2015 bütçemizin büyüklüğü 473 milyar Türk lirası. Bu büyüklük -dikkat ediniz- 119 milyar Türk lirasıydı 2002'de. Sadece -sağlık ve eğitimdekini zikrediyorum- eğitime ayırdığımız 87,5 milyar, sağlığa ayırdığımız 80,9 milyar. İkisini topladığınızda 168 milyar, iki kaleme 168 milyar ayırıyoruz şimdi. 2002'de bütün bütçe 119 milyardı. Nereden geldi bu para? İşte hortumları kestiğimiz için, yolsuzlukları durduğumuz için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sadece eğitime...
MUSA ÇAM (İzmir) - Hortumları kendinize...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi yolsuzluklara geleceğim. Size de söyleyecek sözüm var. Bekleyin, biraz sabredin canım, aceleye gerek yok.
Şimdi, sadece eğitime -eğitim dediği için Sayın Kılıçdaroğlu- ve sağlığa ayırdığımız bütçe 2002'deki toplam bütçeden 60 milyar daha fazla. İşte aradaki fark bu.
Peki, 62'nci Hükûmet olarak ilk bütçemizi sunuyoruz. Görevi alır almaz hemen Hükûmet Programı'mızı bu kürsüden okuduk. Bazı beklentiler muhtemelen şuydu: Hükûmet, yeni Hükûmet, 62'nci Hükûmet geride kalan sekiz dokuz ayı kapsayan -seçime kadar- bir program yapar, geçici bir program sunar. Hayır, arkadaşlarıma talimat verdim. Değil sekiz aylık; dört yıllık, dokuz yıllık, 2023'e kadarki programın ana çerçevesini çizeceğiz. İkinci atılım hamlesini ve yeni Türkiye'nin yükselişinin programını yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bunu yaptık, beş temel esas üzerine yaptık: İleri demokrasi, insani kalkınma, yaşanabilir mekânlar ve çevre, güçlü ekonomi, öncü ülke. İşte 2023 vizyonumuz bu. Biz bu vizyonu gerçekleştirmek için çalışırken sizin hayalleriniz buna yetişemez Sayın Kılıçdaroğlu. Bizde strateji de var, ufuk da var, vizyon da var, sadece eleştirmek yok. Hemen Orta Vadeli Programı açıkladık, arkasından... Şimdi, tabii, ekonomiyi statik zannettikleri için şaşırıyorlar. "Niye on iki yıldır yapısal dönüşüm programları..." diyor. Dünya değişiyor, ekonomi dinamik, küresel krizden çıkmışız. G20 toplantısında herkes yapısal reform çabasından bahsediyordu, sadece iki ülke yapısal reform paketi açıklayabildi: Türkiye ve Meksika. Dünya ekonomilerinde şu anda, G20'de alınan kararda "Yüzde 2 kalkınmayı nasıl sağlayacağız?" diye tartışılıyor. Biz, normal hedef olan yüzde 2 kalkınmanın dünya ortalamasının 2-3 mislini gerçekleştiriyoruz bu şartlarda; bunu gerçekleştirmeye de devam edeceğiz. Yapısal, sektörel 25 alanda programı açıkladık, 9'unda detayları verdik, 1.300 eylem planı açıkladık ve inşallah bunları tek tek gerçekleştirdiğimizde de Türkiye'de reel sektörün canlanması, ihracatın ithalatı karşılama oranının en üst düzeye çıkması sağlanacak ve en önemlisi de AR-GE alanında çok ciddi atılımlar yapacağız.
Geçen hafta inovasyon toplantısında -ki "uygulamalı buluş" diye Türkçeleştirme teklifinde bulundum- inovasyon haftasında zikrettik. Biz iktidara geldiğimizde gayrisafi millî hasıladan AR-GE'ye ayrılan pay sadece yüzde 0,55'ti; şu anda 2 misline çıktı, yüzde 1. En kısa zamanda gelişmiş ülkelerdeki nispetlere, yüzde 3'e doğru çıkacağız, hedefimiz bu. Her yerde AR-GE çalışmalarını teşvik ediyoruz. Eğitim ve diğer alanlarda bu çalışmaları sürdürmeye kararlıyız.
Kısaca, millî, aidiyet bilincimiz güçlendiğinde, buna dayalı olarak millî irade tahkim edildiğinde, demokrasi sağlam zeminlere oturduğunda, ekonomi sağlam ayakları üstünde durduğunda -4'üncü önemli husus- dünyada da itibarlı bir ülke hâline gelirsiniz.
Yüz sene önce bizi komşu halklardan kopardılar, milletimizi parçaladılar. Biz dış politikamızı komşu halklarla bütünleşme üzerine kurduk.
Bakınız, bir ay içinde Bağdat'a gittim, Bağdat'a ve Erbil'e gittim. İnşallah Sayın Abadi buraya gelecek. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nde ortak kabine toplantısını tekrar başlatıyoruz, size kara haber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yunanistan'daydık, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı yaptık. Sayın Putin Ankara'ya geldi, Üst Düzey İşbirliği Konseyi Toplantısı yaptık. Hani "Komşularla sıkıntı var." deniyor ya, bakın, başladık, hepsiyle yapıyoruz.
Kiminle sıkıntımız var biliyor musunuz Sayın Kılıçdaroğlu? İşte, o gördüğünüz küçücük Suriyeli kızı buraya gönderen Beşar Esad'la sıkıntımız var ve olacak. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O bahsettiğiniz küçücük kız var ya, eğer sizin sözünüzü dinleyip kapımızı onlara kapatsaydık şu anda yaşamıyor olacaktı, yaşamıyor olacaktı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Halep'in üzerine bombalar yağarken, Türkmenler Bayırbucak'ta katledilirken, Halep A'zâz'da, İdlip'te Kürtler, Türkmenler, Araplar katledilirken...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurula hitap etmesi gerekir iken kişileri hedef alıyor, genel başkanlara doğru laf söylüyor.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - E, Sayın Kılıçdaroğlu da dönüp dönüp böyle konuşuyordu. Öyle değil mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Her taraf Genel Kurul.
Evet, buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, bir dakika, siz oraya heyet gönderdiniz, Bayırbucak Türkmenleri katledilirken heyet gönderdiniz, elini sıktınız Beşar Esad'ın. İşte, biz onlarla problemliyiz. Bir daha ilan ediyorum: Nerede zalim varsa onunla problemliyiz, bu bize onurdur. Nerede mazlum varsa onunla kucak kucağayız, bu da bize onurdur. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Mısır konusu... Bizim Mısır halkıyla bir problemimiz yok. Kılıçdaroğlu Kahire'ye hiç gitmediği için... Bir giderseniz, bir taksiye binin, eminim Türk'sünüz diye para almaz sizden çünkü hepsi bizi bilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mısır'da biz...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Siz Mısır'a gidecek misiniz Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Mısır halkıyla hiçbir problemimiz yok. Mısır bizim aziz ve kadim dostumuzdur ama darbecilerle problemimiz var sizlerle problemimiz olduğu gibi, siz de darbecisiniz, sizlerle problemimiz olduğu gibi... (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar; CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler ve sıra kapaklarına vurmalar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Daha yeni başlıyoruz, oturun. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir dakika...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan...
LEVENT GÖK (Ankara) - O sözünü geri al!
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen... Lütfen yerinize oturunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, konuşmasını bitirsin, size söz vereceğim. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) - O sözünü geri alacak, o sözünü.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Hayır, Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır, size söz veririm, konuşmasını bitirsin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Asla kabul etmiyoruz.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Sözünü geri alacak.
LEVENT GÖK (Ankara) - O sözünü geri alacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, şimdi, bakınız, değerli milletvekilleri, bir dakika... (AK PARTİ ve CHP sıralarından ayağa kalkmalar, karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Grup Başkanı orada. Grup başkanının muhatabı da grup başkanıdır.
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz. Eğer konuşmasını bitirdikten sonra...
LEVENT GÖK (Ankara) - Böyle bir şey olabilir mi ya? Sözünü geri alacak, sözünü.
BAŞKAN - Müsaade edin, müsaade edin, Sayın Başbakan ne demek istediğini bir açıklasın.
LEVENT GÖK (Ankara) - Nasıl Başbakansın sen öyle?
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında ayakta karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen yerinize oturunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında ayakta karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz, konuşmasını bitirsin size söz veririm.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Türkiye'yi gerdin, Meclisi de gerdin. Helal olsun!
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen, değerli arkadaşlar... Lütfen, yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - O sözünü geri alacak Başkan.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Oturun, oturun.
BAŞKAN - Ne demek istediğini Sayın Başbakan belki açıklayacak. Tatmin olmazsanız size söz veririm, size söz veririm. (CHP sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Arkadaşlar... Sayın Gök... Sayın Başbakan ne demek istediğini açıklar. Tatmin olmazsanız size söz veririm. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında ayakta karşılıklı laf atmalar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Konuşması bitince cevabını verir.
BAŞKAN - Ama böyle olmaz, böyle müzakere yapamayız.
Evet, lütfen, Sayın Başbakan... (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında ayakta karşılıklı laf atmalar)
Arkadaşlar, lütfen, yerinize oturunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen... Lütfen, yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bırakın, izah edeyim. Sayın Başkan, izah edeyim. (Gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Evet, izah edeyim, oturun, oturun, izah edeyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan...
BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika, anlaşılmıyor, bu gürültüden karşılıklı anlaşma imkânı yok. Sayın Başbakan ne demek istediğini açıklar. Katılmıyorsanız, yeterli bulmuyorsanız size söz veririm, onu söylüyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ama Sayın Başkan...
BAŞKAN - Size söz veririm diyorum. Onun için...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, konuşma bittiğinde grup başkanı muhataptır, cevabını verir. Bu şekilde söz kesilir mi?
BAŞKAN - ...bırakın, Sayın Başbakan konuşmasını bitirsin, usul böyle. Elbette her konuşmasına katılmak mecburiyetiniz yok. (CHP sıralarından gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sataşma varsa, sizin açınızdan sıkıntılı bir açıklamaysa... Sayın Başbakan, ne demek istediğinizi tekrar lütfen açıklar mısınız? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Peki.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, hakaretin açıklaması olmaz, özrü olur.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir dakika...
BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...
Efendim, Sayın Başbakan, ne demek istediğini açıklar. Eğer tatmin olmuyorsanız, doğru bulmuyorsanız ondan sonra İç Tüzük hükümlerine göre işlem yaparız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, Başbakanımız konuşmasına devam eder...
BAŞKAN - Evet, lütfen... Lütfen, arkadaşlar, yerinize...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - ...Grup Başkanları orada, Grup Başkanları gerektiği gibi cevabını verir konuşma bittiğinde.
BAŞKAN - Herkes yerine otursun... Bir anlaşalım, herkes yerine otursun. Aynı anda bu kadar kişiyi dinleme imkânım yok benim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Yani... Yani...
BAŞKAN - Sayın Başbakan, ne kastediyorsunuz bununla? Bunu bir tavzih edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi müsaade edin...
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, oturmadan nasıl olacak!
BAŞKAN - Herkes yerine otursun lütfen... Lütfen arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu kadar hiddete gerek yok. Çıkar... (CHP sıralarından gürültüler) Bir dakika...
BAŞKAN - Lütfen Sayın Başbakan...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu, -herkes gibi- bir kişinin ağzından bir söz çıktı mı duyacağı sözü de düşünmeli. Siz dönüp bana "Mısır halkıyla kavgalısınız." diye hitap ederseniz bütün dünyaya... (CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ne ilgisi var?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir dakika...
LEVENT GÖK (Ankara) - Bunda ne var?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika... (CHP sıralarından "Düşman değil misiniz?" sesi)
Değiliz.
BAŞKAN - Lütfen... Arkadaşlar, bir dinleyin! Lütfen arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Mısır halkıyla Türk halkı kardeştir. Ben de size...
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Orta Doğu'yu bu hâle getirdiniz! Yazıklar olsun!
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Darbe geleneğinizde var ya! Neyi inkâr ediyorsunuz? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bal gibi darbecisiniz işte ya!
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen yerinize oturunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ya bir dakika, hiddetlenmeyin, daha sorularınıza cevap vereceğiz. Bir dakika... Allah Allah!
LEVENT GÖK (Ankara) - Siz bir darbeciliğe cevap verin, darbeciliğe. Kim darbeci, bir anlat onu.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Başbakan, devam edin. Ancak bir tavzih getirirseniz de uygun olur Sayın Başbakan, rica edeceğim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, bakınız, siz, bizim Mısır halkıyla bizi düşman yaptığımızı söylediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır "düşman" demedim. Tutanaklara bakın.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Çıkartırız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - "Suriye'de savaşın sorumlusu sizsiniz." dediler.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Evet, Suriye...
BAŞKAN - Sayın Ünal, kimse karışmasın.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ben de darbe döneminde, Mısır'da darbe olmuşken oraya heyet gönderdiğiniz için sizi darbecilikle suçluyorum. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Hayır, bir dakika... Efendim...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Darbeyi desteklemekle suçluyorum ama siz yaranız var da 27 Mayısı hatırlıyorsanız kendi bileceğiniz bir iş.
MEHMET AKİF HAMAZÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, bunu kabul etmiyoruz.
BAŞKAN - Şimdi, arkadaşlar, ne demek istediğini söyledi. Eğer bununla tatmin olmuyorsanız konuşmasını bitirsin, söz vereceğim. Konuşmasını bitirsin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler) Ama söyledikleriniz anlaşılmıyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Grup başkan vekili, grup başkanı buradayken karışamaz. Böyle bir usul yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Söyledikleriniz anlaşılmıyor.
Sayın Başbakan, lütfen devam edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakınız, siz bu ülkenin...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başbakan, sözünüzü lütfen geri alın.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Geri falan almıyorum. Darbecilerin elini sıktınız. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen arkadaşlar...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başbakan, özür dilemek zorundadır.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, lütfen...
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Lan sen kimsin de Başbakana emir verirsin ya! Kimsin sen! Sen kimsin be!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Grup Başkanı cevap verir.
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Asıl darbeci sizsiniz!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Siz bu ülkenin Cumhurbaşkanına hakaret edeceksiniz, bu ülkenin Hükûmetine "Başka bir milletle problemli hâle getirdi." diyeceksiniz, en ufak bir eleştiride tepki göstereceksiniz. Bir dinleyin bakalım. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başbakan, bir tek şey söyleyeceğim efendim...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Ya muhatabı sen değilsin! Grup Başkanı orada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacının nasıl konuşacağını tarif edemez!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Başbakan bir tek şey söyleyeceğim efendim: Siz Mısır'a gidebilecek misiniz?
BAŞKAN - Lütfen!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakınız, tekrar söylüyorum... (CHP sıralarından gürültüler)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Anayasa'yı ihlal ediyor!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ya siz bana dikte ettiremezsiniz diye söylüyorum, ben ne söylediğimi biliyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Siz Mısır'a gidebilecek misiniz?
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi... Sayın Hamzaçebi, lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Oturun, oturun...
BAŞKAN - Ama, bakınız, bir şeyde anlaşalım: Sayın Başbakanın sözüne katılmıyor olabilirsiniz, rahatsız olabilirsiniz. Konuşmasını bitirir, talep edersiniz, size söz veririz. Bunun usulü böyledir. Konuşmayı keserek karşılıklı bir şey yapamayız.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başbakan, dinliyoruz sizi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sadece bir cümle söylüyorum: Sayın Başbakan Mısır'a gidebilecek mi acaba? Bunu açıklasın.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, siz tecrübeli bir arkadaşımızsınız. Bunun nasıl olacağını biliyorsunuz. Konuşmasını tamamlar, görüşlerini açıklar, bir sataşma varsa, bir itham varsa cevap verirsiniz. Söz vermezsek o takdirde bu türlü itirazları yaparsınız.
Bırakın, lütfen, Sayın Başbakan konuşmasına devam etsin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Siz bundan alındınız Sayın Kılıçdaroğlu, alındınız. Benim kastettiğim... (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sadece bir cümle: Siz Mısır'a gidecek misiniz, bunu açıklayın efendim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Dinleyin, dinleyin bir dakika.
Benim kastettiğim çok açıktır. Biz Mısır halkıyla beraberiz, darbecilere karşıyız. Siz de gidip darbenin yapıldığı dönemde heyet gönderdiniz. Kastettiğim budur.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Mısır'a siz gidebilecek misiniz? Gazze'ye gidebilecek misiniz?
AHMET YENİ (Samsun) - Laf atma be!
OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Dinle, dinle!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ama niye bu kadar alınıyorsunuz, bilmiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 27 Mayısı düşünüyorsanız kendi bileceğiniz şey.
Şimdi sakin bir şekilde dinleyecekseniz bir konuya daha dikkati çekeceğim, sakin bir şekilde dinleyeceksiniz.
Niçin bu kadar ağır bir ifade kullanmak durumunda kaldım biliyor musunuz Sayın Kılıçdaroğlu?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Bak hâlâ kullanıyorsun!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir dakika!
BAŞKAN - Lütfen Sayın Başbakan... Genel Kurula lütfen, Genel Kurula.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bazen empati yapmakta fayda var.
Şimdi bir başka konuya geleceğim. Evet, ben, AK PARTİ Olağanüstü Kongresinde dedim ki: "Bizim siyasetimiz ahlak meselesidir, erdem meselesidir." Ve bundan sonra da söylüyorum: "Bizim siyasetimizin esası ahlak olacaktır, erdem olacaktır, irfan olacaktır." (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - İnşallah... İnşallah...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, siz, şöyle döndünüz ve ben başta olmak üzere bütün Bakanlar Kuruluna dediniz ki: "Tabii, sizin çocuklarınızın iş problemi yok ve..." (CHP sıralarından gürültüler)
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir rahat konuşsun.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika...
Anonim bir suçlamada bulundunuz. Kastettiğiniz şey şu: Bizim çocuklarımız haksız yere bir yerlerde istihdam ediliyor, öyle mi? (CHP sıralarından "Aynen öyle." sesleri)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Peki.
Bakın, benim çocuklarımın da, akrabalarımın da, hepsi meydanda, bakan arkadaşlarımızın da. Yalnız size bir şey göstereceğim, bir belge.
Sene 1997. Sayın Kılıçdaroğlu o yıllarda müsteşar yardımcısı ve SSK Genel Müdürü. Kılıçdaroğlu'nun oğlu... Ki, ben hiçbir zaman siyaset ile aileyi karıştırmaya ilkesel olarak karşıyım ama mademki siz döndünüz ve bizi, bütün bu heyeti anonim olarak suçladınız şimdi duyacağınız sözleri sabırla dinleyin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Dinleriz...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Kılıçdaroğlu'nun oğlu, 14 yaşında, ilköğretim son sınıf öğrencisi; bir şirkete işe giriyor, bir kuruma, işe giriş tarihi 1 Mart 1997.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sizin çocuklarınız da giriyor.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Dinle.
İşten çıkış tarihi 1 Mayıs 1997. O günlerde emeklilik yaşıyla ilgili bir düzenleme var. 14 yaşındaki çocuğunuzu işe alıyorsunuz, sigortalı yapıyorsunuz, çocuk okuldayken işte çalışıyor görünüyor, sonra da çıkartıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - O kürsüde açıkladım.
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ve işte giriş ve çıkış... Açıklayın, açıklayın... 14 yaşında bir çocuğun nasıl sigortalı yapıldığını açıklayın sizin döneminizde. (Gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi ben soruyorum, dinleyin, siz de cevap vereceksiniz. Aaa...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - O çocuğun gemisi var mı?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Eğer bana dönüp, bak, bana dönüp ailemle ilgili bir şey söylersen cevabını alırsın, kim yaparsa yapsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Başbakan lütfen Genel Kurula hitap edin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Kızınız Azime Aslı Kılıçdaroğlu, doğum tarihi 1976, 19 yaşında; 1 Nisan 1995'te işe giriyor, 30 Nisanda işi bırakıyor. Sadece sigortalı olarak işe başlamış olmak için yapılıyor bu işlem sizin döneminizde. Sayın Zeynep Kılıçdaroğlu, hepsinden özür diliyorum. Çocuklarınızın bir kabahati yok, kabahat size ait. Onlardan özür diliyorum ama bunu söylemek zorunda bıraktınız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Hiç iyi bir şey yapmıyorsunuz Sayın Başbakan. Aileleri neden karıştırıyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan, yeter artık! Ayıp! Ayıp! (Gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
Sayın Başbakan, konuyu çok fazla kişiselleştirmeden konuşalım lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, yine, Genel Başkan Yardımcınız birtakım iddialarda bulundu. Birilerinin fısıldamasıyla KPSS sınavlarını çalan bazı çevrelerin... Bakın, sınavsız alındığı iddiası.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Beraber çaldınız.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Burada onlarca Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu'nun daha önceki soy ismini taşıyan Karabulut, Gündüz ailelerinin şeyleri var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, bunun şu anda konuştuğumuz bütçeyle ne ilgisi var?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bütçeyi konuşun, bütçeye gelin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sana ne? Sen her şeyi konuşuyorsun, sana ne?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ne alakası var bunun? Türkiye'yi bununla mı aldatacaksınız?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Burada değerlendirme yapın, eleştiri yapın burada.
Nezaket diye bir şey kalmadı. Ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın Başbakan, konu yeteri kadar anlaşıldı, lütfen konuyu fazla kişiselleştirmeden Genel Kurula hitap edelim.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Peki.
Sayın Kılıçdaroğlu, bu dosyayı size yollarım. Sizin imzanızla, sizin hakkınızda teftiş kurulunun raporu var ve bu kurulda açık bir şekilde söyleniyor ki...
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bütçeyi konuşuyoruz ya, 2015 bütçesini.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - ...ilave puanlar verildiği ve neticede kazanan sayısının arttırıldığı. Bunu size vereceğim. Vakit kaybetmemek için zikretmiyorum.
Eğer siyasete seviye getireceksek ailelerimizi bunun dışında tutalım. Anonim olarak Hükûmete dönüp de bir itham da bulunamazsınız, buna izin vermeyiz.
Şimdi, bir de şu güzel bir şey yalnız, Kılıçdaroğlu'nu bir yerde takdir edeceğim. Eminim herkes Ebu Zer'i biliyor, çok önemli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birkaç gün önce din dersi bağlamında "Orta Çağ karanlığı" diye sözler sarf etmişti. Sizin "Orta Çağ karanlığı" dediğiniz dönemin aydın şahsiyetidir Ebu Zer, biz onun yolundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) "Orta Çağ karanlığı" dediğiniz dönem, Hacı Bektaş Veli'nin dönemidir, Ehli Beyt'in dönemidir, On İki İmam'ın dönemidir ama mesafe var. Ebu Zer'i okuyun, daha başkalarını da okursanız medeniyetimizin künhüne vâkıf olma ihtimaliniz var.
Şimdi, DEİK, DEİK'e yüzde 1 vergi. Şimdi, hesap uzmanı Sayın Kılıçdaroğlu. Bu sorulardan biri buydu. DEİK'teki vergi değil, aidat. Aidat için kanun gerekmez. Aidat yönetmelikle düzenlenir, kesinlikle hiçbir şekilde de gayrikanuni bir işlem burada yoktur.
Şimdi, enerji konusunda çiftçilerimizi de istismar eden bazı hususlar zikredildi. Şimdi, "Mazot Türkiye'de en pahalı, 2,10 dolara satılıyor Türkiye'de." dedi. Şimdi, tabii, piyasaları takip etmediği için, danışmanları da hep yanlış notlar verdiği için herhâlde. Giderken Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine, sağda bir yerde bir benzin istasyonu olduğunu zannediyorum. Giderken bakın, şu anda 3,97 Türk lirası, o da 1,74 dolar eder, 1,74 dolar, 2,10 dolar değil, 1,74 dolar. Tamam, yani dolayısıyla buna bakın. Son beş ayda da motorinde yüzde 26, benzinde yüzde 33,5 indirim yapıldı. Şimdi, çiftçilerin kullandığı mazotla ilgili de yine çiftçilerimizi tahrik etmeye kalkıyor. Biz ayrıca mazot fiyatında mazot desteği veriyoruz. Her bir çiftçinin kullandığı mazotun maliyetinin yüzde 15'ini onlara ödüyoruz ve bizim dönemimizde 5,3 milyar Türk lirası yani katrilyon mazot desteği verildi çiftçilerimize. Buradan çiftçilerimize sesleniyorum, onların bereketiyle inşallah ekonomimiz gelişecek.
Şimdi, yine sorduğunuz sorulardan biri tarım alanında. "İki Trakya arazisi tarım dışına çıktı." dedi. Nasıl hesap etti, nerede buldu, Trakya'yı, nereye yerleştirdi de bunu hesap etti, bilemiyorum. Yani bu matematik, coğrafya bilgisi ama 1961-2002'de, kırk bir yılda 450 bin hektar toplulaştırma yapıldı yani verimli tarım için. Bizim dönemimizde on iki yılda 4,5 milyon hektar verimli hâle getirildi, 10 misli. Kırk yılda yapılanın on yılda 10 mislini yaptık. Dolayısıyla, rakamlara atıfta bulunurken dikkat etmek lazım.
"Millî gelirin neden yüzde 1'i oranında destek vermiyorsunuz yasa gereği?" dedi. Çünkü sadece -burada, ben size gönderirim bütün dökümünü- nakdi şeylere bakıyor. Destek konusu: Bakın, nakit hibe desteği, tarımsal ürün alımları yoluyla destekler, tarımsal kredilerin faiz sübvansiyonu vesaire; bütün detay var, oran yüzde 1,12; yüzde 1'in üstünde. Ayrıca, OECD'nin verdiği rakama göre vergi teşvikleri ile OECD Türkiye'nin bu tarım desteğini yüzde 2 olarak ilan ediyor. Yani sadece bir kalemi ele alıp burada rakamı saptırmak doğrusu yapılmaması gereken bir işlem.
Aynı şekilde, Hollanda örneği verdi. Şimdi, Hollanda Konya büyüklüğünde, doğru, ben Konyalı olarak gurur duyuyorum, Konya birçok Avrupa ülkesi kadar vardır. Şimdi, Hollanda'nın 100 milyar dolar ihracat yaptığını söylüyor toplam, Türkiye'nin 17 milyar, doğrudur. Hollanda'nın toplam gıda üretimi ne kadar biliyor musunuz Sayın Kılıçdaroğlu? 16 milyar. Türkiye ondan fazla çünkü Türkiye Avrupa'da en büyük tarım üreticisi. Peki, 100 milyarı nasıl satıyor? İthal olarak alıyor, işliyor ve öyle satıyor. Şimdi, dolayısıyla, 100 milyarın 80 milyarı zaten ithalat üzerinden gelen.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) - Saman ithal ettiniz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -Şu anda biz dünyanın 7'nci büyük tarım ülkesiyiz, Avrupa'nın 1'inci tarım ülkesiyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz geldiğimizde Avrupa'da 4'üncüydük. Dolayısıyla, bütün bu alanlarda katettiğimiz mesafe herkesin takdirini toplayan hususlardır.
Yine, memur maaşlarıyla ilgili olarak "2014'te ek enflasyon farkı verilmedi." dedi. Çünkü taban aylığı 1.027 Türk lirasından 1.205'e çıkartıldı. 178 Türk lirası arttı, bu yüzde 17 artış demek. Bir seferde maaşı tabanda artırdığımız için zaten enflasyonun çok üzerinde bir destek verdik. Yani buraya gelip memurları, çiftçilerimizi bize dönük olarak son derece tahrik edici sözlerle harekete geçirmeye çalışmanız bir sonuç üretmez...
ENGİN ALTAY (Sinop) - O da bir darbecilik, o da bir darbecilik!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - ...sonuç vermez çünkü bu millet biliyor, on iki yılda nereden nereye geldiğimizi bu millet çok iyi biliyor.
LEVENT GÖK (Ankara) - Saman ithal ettiniz, saman, saman.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakınız, Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen sayılarını zikretti. Şu anda 851.854 öğretmenimiz var, bunun 458.bini bizim dönemde işe başladı, yüzde 50'si. Yani toplam öğretmenimizin yüzde 50'sinden fazlası bizim dönemde başladı. Eğer hasbelkader -olmaz ya- sizin gibi bir iktidar olmuş olsaydı herhâlde var olan öğretmenler de işlerini kaybederdi. Bu anlamda, 2015 bütçesinde öğretmenlere ayırdığımız miktar herkes için zaten yeterince açıklayıcı bir çerçeve sunuyor.
Bütçeyle ilgili, Sayıştayla ilgili konuları değerli arkadaşlarım cevaplandırdığı için özellikle girmeyeceğim.
Bu altın meselesini biraz daha şey yaparak, yüksek sesle söylediniz. Külçe altın ithalatı, Türkiye'de 1984 yılından beri KDV'den, 1996 yılından beri gümrük vergisinden muaftır yani sizin dönemlerden beri. Dolayısıyla, vergiye tabi olmayan bir mala, Türkiye'den geçişi olan bir mala zaten el konmaz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Türkiye'den geçişi yok.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu, bizim dönemimizde gelişmiş bir husus değil. Eşyaya ilişkin yanlış beyanda bulunduğu için yasal olarak ceza kesilmiştir. Bu ceza da Gümrük Kanunu'nun 239'uncu maddesine göre idari para cezasıdır.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - 292 kilo altın ne oldu?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Onu da söyleyeceğim, onu da. Bütün bunlar kayıtlarda zaten bir soruşturma yürüyor, hiçbir şey saklı değil. Altınlarla ilgili, buraya gelmeden önce beyan edilen miktar 1.500 kilogram. Buraya geldikten sonra bu beyanın dışında herhangi bir şekilde o altınlarla hiçbir Türk yetkili temasa geçmedi ve daha sonra ayrılırken 1.283 kilogram olduğu tespit edildi. Ön beyanla, gerçek buradaki tartı arasındaki farktır bu, hiçbir Türk yetkili herhangi bir şekilde bununla bir temasa geçmedi. [CHP sıralarından alkışlar (!)]
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kantar farkı!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, yine isterseniz dosyalara bakarsınız, dosyalara bakarsınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - O dosyaların tamamı var bizde.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Varsa çıkartır... Zaten zikrettiniz, ben de size cevap veriyorum. Altın konusundaki düzenlemelere mugayir hiçbir gayrikanuni işlem yoktur. O kadar. [CHP sıralarından alkışlar (!)]
Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, son derece yine kurnazca, akıl değil de daha çok bir kurnazlık ifadesiyle Sayın Cumhurbaşkanımızla beni bir şekilde karşı karşıya getirme çabası içinde. Bunu diğer açıklamalarıyla da yapıyor. Çünkü kendisi Sayın Baykal'la nasıl bir serüven yaşadığını iyi bildiği için bizim de öyle olduğumuzu zannediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne alakası var?
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Var, var. Sayın Baykal'ı ziyaretinizde "Genel başkan olmayacağım." dediniz, iki gün sonra genel başkan adayı oldunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - Ne alakası var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, İç Tüzük 69'a sizi davet ediyorum.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakınız, şimdi, bizim Cumhurbaşkanımızla ilişkimiz siyasetle başlamamıştır, siyasetle bitmez, ölümle de bitmez; dünya-ahiret kardeşliğidir. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Allah bozmasın! Allah bozmasın!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bizim siyasi kültürümüzün, ahlakımızın temel kavramı da vefadır, onun için kongremize "Vefa Kongresi" dedik. Ama, sizi aday gösteren 900 küsur kongre delegesinden 200'ü size oy vermedi, kendi kongrenizdi. Aramızdaki fark bu. Biz söz verdik mi mezara kadardır, mezara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir kere yenilgiyi hazmedemediniz, bunu kabul edin.
MUSA ÇAM (İzmir) - Siz seçilmediniz, atama oldu. Atama Başbakansınız, atama!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - "Çatı aday." dediniz, hepiniz bir araya geldiniz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde halkımız kendisine on iki yıl hizmet etmiş Başbakanımızı Cumhurbaşkanı yaptı. Hâlâ hazmedemiyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Meclis Başkanımız, İç Tüzük 69'a sizi davet ediyorum. Bu kişilik ve şahsiyetle uğraşan bir beyan değil midir? Yani, bu kişiyle, bu şahısla bir başbakan böyle konuşur mu? (AK PARTİ sıralarından "Kes sesini!" sesleri)
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bakın şimdi...
BAŞKAN - Sayın Başbakan, devam edin lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Tabii, sessiz sakin kalacağımı zannettiniz değil mi? Susacağımı zannettiniz, susmayız.
BAŞKAN - Sayın Başbakan, Genel Kurula hitap edin lütfen.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Soru soran cevabını alır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Boks eldivenlerinizi giyin.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, diyor ki: "Niye sarayla, Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili açıklama yapmadınız?"
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, İç Tüzük 69'u biliyorsunuz.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 6 Kasım, konu ilk gündeme geldiğinde Başbakanlığa talimat verdim ve Başbakanlık açıklaması, uzun bir açıklama, herhâlde Sayın Kılıçdaroğlu'nun gözünden kaçtı veya olayları takip edemiyor. Bu açıklamanın bir kısmını okuyacağım sadece: "Milletimizin oylarıyla bu görevlere gelen devlet ricali, görevde kaldıkları süre içinde bu imkânları devlete ve millete hizmet yolunda kullanacak, anayasal çerçevede demokratik seçimlerle görevden ayrıldıklarında yerlerine gelenlere emaneti teslim edeceklerdir. Tüm bu imkânların gerçek sahibi sadece millettir. Emanetin kime verileceğine de yine sadece aziz milletimiz karar verecektir." (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu ne demek? Hani, açıklama yaptık, anlamamışlar, şerh edeyim. Ne demek biliyor musunuz? İyi çalışın, halkın kalbine girin, beş sene sonra seçimlere girin, oraya gidin siz oturun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - Seçimler dört yılda bir.
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Yani, bunun için Cumhurbaşkanlığı makamını, bunun için Cumhurbaşkanımızı tartışma konusu yapmaya gerek yok, gerek yok. Dolayısıyla, bütün bu sorulara cevap verdiğimi düşünüyorum, sizin sayılı sorularınıza.
Özetle şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum: 62'nci Hükûmetimizin ikinci atılım döneminin ilk bütçesi olan bütçemiz, yeni bir atılım bütçesi ve bir anlamda yeni bir inşa döneminin başlangıcıdır. Nasıl cumhuriyetimizin kuruluşundaki heyecanla yepyeni bir dönem başlamışsa, inşallah, 2023'te de yükselen küresel bir gücün ayak seslerini bütün dünya her yerde hissedecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun için başta söylediğim 4 temel hususu tahkim etmeye de kararlıyız. Aidiyet bilincimizi güçlendireceğiz, Türkiye'nin her bir köşesindeki vatandaşlarımızla, tarihdaşlarımızla, kaderdaşlarımızla buluşacağız, kucaklaşacağız, onları bu ülkenin ayrılmaz bir parçası kılacağız. Birileri bölmeye çalışacak, birileri fitne sokmaya çalışacak, birileri sadece doğuda, birileri sadece batıda konuşacak, birileri kuzeye gidecek, Trakya'ya, birisi İç Anadolu'ya...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Böl, böl, böl!
BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - ...ama biz her yere gideceğiz, her yerde "millî birlik ve beraberlik", her yerde "Kuvayımilliye ruhu" diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki, kim nereden ilham alırsa alsın, kim ne tür tuzaklar kurarsa kursun, AK PARTİ vesayetleri kıra kıra geldi, vesayetleri kıra kıra demokrasiyi bu ülkede kalıcı kılacaktır ve nasıl 20'nci yüzyılın başındaki o büyük dünya savaşı ve arkasındaki büyük kriz içinde Türkiye Cumhuriyeti doğmuşsa şimdiki küresel krizin ve küresel gerilimlerin içinden de, inşallah, demokrasiyle taçlanmış yeni bir Türkiye inşa ediyoruz. Bu yeni Türkiye, demokrasiyle kültürünü bezemiş, ilmik ilmik vatandaşlarını, kaderdaşlarını buluşturmuş, ekonomisinde başı dik, savunma sanayisinde güçlü ve uluslararası alanda herkesin saydığı bir Türkiye olacaktır. Bizim yolumuz dün başlamadı, geçen yüzyılda da başlamadı, asırlardır süren bir kutlu yürüyüşün bugünkü hadimleriyiz. Ne kibrimiz var ne gururumuz. Eğer tarihte sadece bu kutlu yürüyüşün bir yerinde bu kutlu yürüyüşün tozu toprağı olmak şerefi bize nail olursa bunun için sadece kıvanç duyarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu temennilerle ve bu vizyonla inşallah 2023 yılında her alanda yükselen küresel güç olma iddiamız çerçevesinde 2015 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı, muhabbetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)