| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 11.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sahtecilikten mahkûm olan Maksut Serimler ile başlayan bir örtülü ödenek yolculuğu, 11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde "Erdoğan'ın Özel Timi" başlığıyla ortaya konulan hedefler, Cargill'ler üzerinden Ocak 2004 tarihinde Beyaz Saray'da sağlanan ve teyit edilen güvenceler, Ekim 2004 tarihli Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunun 81 sayfalık İnsan Hakları Raporu'ndaki "Başbakanlıkçı sistem" tespiti ve akabinde bir yıl içinde bu kurulun lağvedilmesi, 3 Temmuz 2005 bir pazar günü Cumhuriyet Halk Partisinin yokluğu fırsat bilinerek Meclise yürüme mesafesindeki özel karargâhtan sevk edilen ve çıkartılan TİB Yasası, AKP Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın meşruiyet uyarısı, bu yasayı tamamlayan Aralık 2007 tarihli Tanık Koruma Yasası, bu iki düzenleme esas alınarak gerçekleştirilen Silivri süreçleri ve Bülent Arınçlar üzerinden gerçekleştirilen, uygulamaya sokulan "Kozmik Oda" senaryoları.
"İhlas mağdurlarının parası ne olacak? Yazık değil mi? Günah değil mi? Bu işin öbür tarafı, ahireti yok mu? Söyle Enver Bey'e..." diye 2001 yılında kükreyen dönemin AKP Genel Başkanı, 30 Mayıs 2009 günü Bingöl meydanından sesini duyurmaya çalışan İhlaszede Gazal Polatların ve yüz binlerce holdingzedenin feryatlarını on iki yılın sonunda duymaz hâle gelmiştir.
TELEKOM, Seydişehir ETİ Alüminyum, Balıkesir SEKA, Kuşadası, Çeşme TÜPRAŞ özelleştirmeleri, bir ülkenin iletişimiyle, güvenliğiyle, istihbaratıyla kuşatılmasını gösteren bir fotoğraf, özelleştirmelerin yolsuzluklar için araç ve yöntem olarak kullanılmasını gösteren bir fotoğraf... Bağlı olarak Sabah-ATV'ye, TMSF eliyle Halkbank ve Vakıfbanktan sağlanan, cumhuriyet tarihinin en büyük kamu kredisi 750 milyon dolarla el konulması ve havuz medyasının temellerinin atılması; Yasin El Kadılar, Mustafa Latif Topbaşlar, Cengizler, TÜRGEV'ler ve benzerleri üzerinden yaratılan 17 Aralık aktörleri, kuşatılmış, baskılanmış kamu yönetimine rağmen 17 Aralık aktörleriyle doğrudan çıkar ilişkileri içinde olduğu ortaya çıkan bakanlar; KPSS'ye rağmen binlerce kişiyi eş, ahbap, dost ilişkileri içinde devlet yönetimine yerleştiren, nepotizmi esas alan, ÖSYM sorularını öğrencilerden gizleyen bir devlet yönetimi anlayışı; 2.586 soruşturma dosyası için Temmuz 2012'de örtülü af çıkarmak suretiyle seçim güvenliğinin yok edildiği bir ülke, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2014 Raporu'na göre 11 sıra gerileyerek yolsuzlukta 64'üncü sıraya düşen bir ülke...
Değerli arkadaşlarım, kronolojik olarak hazırladığım bu listenin onlarca örneği ifade edilebilir. Bir yönetim anlayışını, yönetim karakteristiğini ortaya koyuyorum. Bakın, münferit ve mevzi uygulamalardan söz etmiyorum; bir siyasi kadronun kurumsal anlayışını anlatıyorum. Nedir bu anlayış? Bu anlayış şudur: Devleti yönetmek değil, devleti ele geçirmek anlayışı. Maalesef, kabul etmek gerekir ki Adalet ve Kalkınma Partisi bu noktada ciddi bir mesafe almıştır. Sorun şudur: Bu mesafe ne pahasına alınmıştır, bunun bedeli nedir? Toplumun inançlar, kimlikler, yaşam tarzları üzerinden ayrıştırılması, toplumsal barışın sabote edilmesi, sosyoekonomik anlamda gelir dağılımı adaletsizliğinin uçurum boyutlarına varması. Türkiye Cumhuriyeti'nin artık anayasal kurumları işlevini kaybetmiştir bunun devamında. Bunun devamında yine Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümünün temel hak ve özgürlükleri tehdit altındadır. Bu tablo sebebiyledir ki değerli milletvekilleri, Somalar, Ermenekler, Uludereler, TÜRGEV'ler sorgulanamaz ve denetlenemez hâldedir. Türkiye, kanunsuz emir ve talimatlarla yönetilen, etkili başvuru yollarının idari ve adli anlamda tükendiği bir ülke hâline gelmiştir.
Dramatik ve vahim olan durum şu, bütün bunların devamında fiilî durum şu: Bu tablonun asli faili ve sorumlusu olan Sayın Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'nin artık Cumhurbaşkanıdır. Türkiye'de anayasal sistem Erdoğan üzerinden kuşatılmıştır, kilitlenmiştir. Sistem Erdoğan'ın kişisel ve siyasi çıkarlarıyla uyumlu olduğu ölçüde işlemektedir. Parlamenter sistemin işlemez hâle geldiği, kanunsuz emir ve talimatlar yoluyla fiilen anayasal darbenin gerçekleştirildiği bir dönem Türkiye'de yaşanmaktadır. Bu tablonun sorumlusu olan Sayın Erdoğan, bütün bu sürecin sonunda kaçak saraya sığınarak kendisini ve kadrosunu korumaya almak istemektedir. Ancak, unutulmaması gereken tarihî ve sosyolojik gerçek şudur: Türkiye'yi Kabataş ve Valide Sultan Camii olayları, Ali İsmail Korkmazlar, Berkin Elvanlar, Uludereler üzerinden ayrıştırmak isteyen bir siyasetçi cumhurun başkanı olamaz. Bunu bir yere not edin değerli arkadaşlarım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Yüzde 52 mi dedin?
ATİLLA KART (Devamla) - Türkiye artık kaçak saraylardan kayıt ve yaşa dışı yönetilen bir ülkedir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Yüzde 52 mi dedin?
ATİLLA KART (Devamla) - Maden ocaklarında 1.800 yaşam odasını, on binlerce madencinin can güvenliğini sağlayacak olan bir bütçenin tartışılır bir yönü olamaz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Çalış senin de olur. Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.
ATİLLA KART (Devamla) - Bu, bütçe kavramına haksızlık olur.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Çalışın, çalışın! Çok çalışmanız lazım.
ATİLLA KART (Devamla) - Böyle bir bütçenin teknik değerlendirmesi yapılamaz.
Esasen bu tartışmayı Ermenekli Emiş Baha, Ayşe ve Recep Gökçeler yapmış, sonlandırmış ve adını koymuştur. Emiş Baha isimli kadınımız haykırıyor, ne diyor? "Önce ekmeğimizi çaldılar, emeğimizi çaldılar, sonra da canlarımızı aldılar." diyor. Emiş Bahaların haykırışı, "Oğlum yüzme bilmezdi." diyen Ayşe Gökçe'nin masumiyeti ve dile getirdiği insani değerler, yırtık lastik ayakkabısıyla vakur bir duruş sergileyen Recep Gökçeler, en başta Sayın Cumhurbaşkanına ders vermiş, görevini hatırlatmış, insani ve sosyal uyarılarını yapmıştır.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir etik ilkeyi tanımayan siyaset anlayışıyla da Sayın Cumhurbaşkanı aslında anarşist bir siyaset anlayışına -bunu felsefi anlamda söylemiyorum, pragmatik anlamda söylüyorum- sahiptir. Bu yönetim anlayışı sürdürüldüğü takdirde örtülü ödenek ve sahtecilikle başlayan yolculuğun kaçak sarayın dehlizlerinde son bulması kaçınılmazdır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Halkın sarayı.
ATİLLA KART (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Cumhurbaşkanına rağmen, sivil itaatsizlik ve meşru direnme hakkı dâhil olmak üzere, meşru ve anayasal yollardan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - ...hem toplumsal barışa sahip çıkacaklar hem de cumhuriyetin kazanımlarını ve demokrasiyi yeniden hep birlikte inşa edeceklerdir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Halkın sarayı.
ATİLLA KART (Devamla) - Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)