| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 11.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birkaç gündür, Hrant Dink'in yedi yıl evvel katledilmesine dair cemaat polislerini hedef alan yeni bir kampanyayla karşı karşıyayız. Yedi yıldır dosyadaki görüntülerde katil Samast'ın arkasında bulunan 2 kişi her nasılsa tespit edilmemiş, ifadeleri alınmamış. Bunlar meğerse İstanbul Emniyetine bağlı paralel yapı mensuplarıymış ve savcı, Samast'ın hapishaneden gönderdiği mektuptan sonra bu polislerle ilgili soruşturma yapmaya karar vermiş.
Hrant Dink'i şu yüzden anlatıyorum arkadaşlar: Bugün anlatacağım Kamu Denetçiliği Kurumunun başındaki Nihat Ömeroğlu Kamu Denetçiliği Kurumu büyük reklamlarla kurulduktan sonra Başkan olarak atanmıştı ve hemen ardından da bu Ömeroğlu'nun altında imzası bulunan karar ile Hrant'ın ölüme gittiği kanıtlanmıştı. Kurum kurulur kurulmaz, Ömeroğlu'nun bu imzası nedeniyle baştan şaibeli hâle düşmüştü.
Ömeroğlu'nun macerasını biraz Kamu Denetçiliği Kurumunu anlatarak anlamak ve izah etmek mümkün. Çünkü bu olayla ilgili sorulara cevap verdi ve "Attığım imzadan dolayı vicdanım sızlamıyor, vicdanım rahat." dedi. Biliyorsunuz, "Türklüğe hakaret etti." diye Hrant mahkûm oldu, "Bu ülkede yaşayamam." dedi, bir dizi kampanyanın ardından katledildi ve bir ara Ergenekon'a falan da bağlanmaya çalışıldı bu Hrant Dink davası. Şimdi, bugün öğreniyoruz ki paralel yapının yani cemaat polislerinin işiymiş.
Yani cemaati savunmak benim gibi bir adama kalmaz, ben cemaatin de, AKP'nin de ne olduğunu, insanları nasıl komplolarla tutukladığını, devrimcilerin evlerine nasıl sahte deliller koyduğunu, Oda TV'ciler ile eski bir işkenceciyi nasıl aynı davada bir araya getirdiğini bilenlerden biriyim, eminim Türkiye'deki çok geniş bir kesim biliyor. Ama yani bu kadar vicdansızlık, bu kadar haksızlık, paralel yapı denen canavarı yok etme adına bu kadar zorlama bir hukuk rejimi ancak Türkiye'de olabilir diyorum ve Kamu Denetçiliği Kurumuyla ilgili, bu kurumun da nasıl Nihat Ömeroğlu'nun Başkan olmasından sonra insan hakları alanında hiçbir şey başaramadığını size, bu konu bana verildiği için anlatmak istiyorum.
Şimdi, bu kurumu burada kurduğumuzda İnsan Hakları Komisyonu üyeleri de çok konuşmalar yaptılar. Mesela, bakanlar buraya 7 üye atamamalı, insan hakları örgütlerinden bu kurumlarda çalışacak gönüllüler yer almalı ve sivil örgütlerle iş birliği yapılmalı dendi. Bunların hiçbiri dikkate alınmadı. Neticede 14 Haziran 2012'de kurumun kanunu Resmî Gazete'de yayınlandı ve kurum faaliyetlerine başladı.
Bu bütçeyle, bu kuruma 15 trilyon 368 milyar lira ödenecek ve bu kurumun 246 personeli var. Tahmin ediyorum burada bu oturumu dinleyenlerden bir bölümü de bu kurumun çalışanları. Tabii, bu kadar büyük para veriyoruz; 15,5 trilyon gibi bir para, personel atamışız, acaba bu iki yılda bu kurum ne yapmış, nelerle uğraşmış, kısaca bir özetlemek gerekiyor.
Bu kuruma sadece 4 kişi -inanılmaz ama- iki yılda sadece 4 yurttaş hak ihlali nedeniyle başvurmuş. Bir tanesi demiş ki: "Ben Hristiyan'ım, din dersi almak istemiyorum." Öbürü demiş: "Otizmliyim, sınav bana göre yapılmadı." Başka biri demiş, ilkokul öğrencisi: "Öğretmenlerim çok sık değişiyor, eğitim hakkım ihlal ediliyor." Yine bir vatandaş da "Sabıka kaydım silindiği hâlde GBT'de görülüyor ve bu hak ihlali yaratıyor." diye başvurmuş. Bu 4 başvuruda kurum olumlu karar vermiş ve ilgili kurumlara tavsiyede bulunmuş. Bu arada, yasa gereği sunması gereken 4 raporu -sadece iki yılda 4 rapor hazırladı bu kurumlar- TBMM'ye sunmamışlar ve yayınlama yükümlülükleri olduğu hâlde de bugüne kadar yayınlamamışlar.
Bu 4 insan hakkı başvurusu haricinde kurum şu ana kadar 7 bin küsur civarında idari başvuruyu sonuçlandırmış. Çok ilginç. Yani belediyelerle şu sorunum var, park sorunum var, değişik şeyler. Yani idari bürokrasiye ilişkin, devletin yaptığı insan hakları ihlallerine dair değil idari mekanizmanın işleyişine dair 7 bin küsur başvuruda bulunulmuş ve bunlarla ilgili de komisyon ilginç kararlar vermiş.
Aslında bu 7 bin başvuru doğrudan siyasal insan hakları ihlalleriyle ilgili değil. Mesela, kurum, geldiğinde, Sayın Ömeroğlu'na da çok yakışan, Hrant Dink'in katledilmesinde imzası olan Değerli Başkana yakışan çok şaheser bir rapor hazırlamıştı. Onu geçen yıl burada anlattım. Gezicileri, mesela, bu kurum, tıpkı Erdoğan'ın nitelediği şekilde "darbeci" diye tanımlayan bir rapor yazmış, kurumun arşivinde duruyor. Sanırım, ileride, insan hakları hareketinin tarihi yazıldığında, bu kurumun Gezi'ye "darbe" diyen bu raporu herhâlde yeni nesillere öğretilecek.
Arkadaşlar, yani benim gördüğüm, son yıllarda en büyük insan kaybı Kobani protestolarında oldu, 50 kişi öldü iki günde. 6 ve 7 Ekimde tam 50 kişi, Türkiye'nin her şehrinde, İzmir, İstanbul, Diyarbakır, Bitlis, her tarafta insan öldü, oluk oluk kan aktı. Kobani'ye IŞİD'in ilerlemesi nedeniyle Kobanililerin direnişine destek vermek isteyen güçler ile bazı yerlerde HAK-PAR üyeleri, bazı yerlerde karanlık birtakım eller silah kullandılar ve 50 insan öldü. Bu 50 insanın ölümüyle ilgili hangi soruşturmalar yürütülmüş, kim kimi öldürmüş, tetiği kim çekmiş, hiç kimsenin bilgisi yok ve bizim Kamu Denetçiliği Kurumumuz ve Türkiye İnsan Hakları Kurumumuz yani bu yasayla kurulan iki kurum Kobani konusunda veya 6-7 Ekimde ölen 50 kişiyle ilgili hiçbir araştırma yapmamış. Bir İnsan Hakları Kurumu düşünün, Türkiye'de iki günde 50 kişi ölüyor, bunu kendisine dert edinmiyor; çok enteresan bu.
Arkadaşlar, bu kuruma gelen başvuruların idari mekanizmalarla ilgili olduğunu söyledim, izin verirseniz somut olarak söyleyeyim. Sosyal güvenlik ve TOKİ meseleleriyle ilgili vatandaşlar başvurmuş yani vatandaş kurumun o kadar güvenilmez, Hükûmet paralelinde anlamsız bir kurum olduğunun farkında ki hiç insan hakkı ihlalini götürmüyor. Mesela yaralanan, uzun süre hapishanede kalan, dayak yiyen, hakkı ihlal edilen hiç kimse bu kuruma başvurmamış. Dolayısıyla, kurum herhâlde bu tablodan dolayı kendisiyle ne kadar övünse azdır. Onu kuranlar, tam da böyle çalışsın, görüntüde dursun, 246 personel boşu boşuna maaş alsın ve "Türkiye'de bir sivil insan hakları denetim mekanizması var." şeklinde algı yaratılsın diye kurdular. Gördüğüm kadarıyla da Sayın Nihat Ömeroğlu ve yanındaki 246 arkadaş bu beklentiye, bu misyona uygun davranıyorlar, onları ne kadar tebrik etsem azdır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)