GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:5
Birleşim:28
Tarih:13.12.2014

CHP GRUBU ADINA AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015 yılı Avrupa Birliği Bakanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

62'nci Hükûmet Programı'nda 2014, Avrupa Birliği yılı olarak ilan edilmişti. Yılın sonuna geldik, kayda değer bir ilerleme olmadığı gibi, Avrupa değerlerinin çiğnenmesi de müzakerelerin odağını oluşturuyor çünkü hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, temel hak ve özgürlükleri içselleştirmek yerine onlarla âdeta mücadele eden bir Hükûmet var.

Avrupa Birliği Bakanlığı, bana göre en zor durumdaki bakanlıklardan biri çünkü hak ve özgürlük ihlalleri, yolsuzluk iddiaları, uygulanmayan yargı kararları ile Kopenhag Kriterleri, Avrupa değerleri arasında sıkışmış durumda.

Bakanlığın demokrasi ve çağdaş yaşam standardı vaatleri, Hükûmetin uygulamalarıyla ve yaşam tarzı dayatmalarıyla hiç de örtüşmüyor.

Avrupa Birliğiyle açılan müzakereleri 14 başlıkta yürütmeye çalışıyoruz. Bazı fasılların önünde siyasi blokaj var ama askıya alınmamış 3 tane de fasıl var örneğin; bunlar "Kamu Alımları", "Rekabet Politikası" ve "Sosyal Politikalar ve İstihdam" fasılları. Bu fasılların açılmasına yönelik bir kararlılık ve irade şimdiye kadar göremedik.

Avrupa'da birinci olmakta ısrar ettiğimiz iki temel alan var. Bunun bir tanesi ölümlü iş kazaları, diğeri de gelir eşitsizliği. Sosyal politikalar ve istihdam faslı, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini de kapsamakta. Çalışanların sadece yüzde 4-4,5'unun sendikalı olması, çocuk işçiliği, kadın istihdamının düşüklüğü Avrupa Birliği tarafından ciddi biçimde eleştirilen konular arasında. Ben, Sayın Bakandan bu alanlara destek vermesini ve faslın açılması için de etkin eylem planları hazırlayacağını ümit ediyorum, bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, "Avrupa Birliği yılındayız." dedik ama pek çok konuda Avrupa felsefesine aykırı gidiyoruz. Bunlardan biri yayın yasakları. Başta Uludere, Reyhanlı saldırıları, çalınan KPSS soruları, Suriye sınırında düşen uçak, Dışişlerinin Suriye "tape"leri, durdurulan MİT tırları, bakanlara yönelik yolsuzluk iddiaları olmak üzere çok sayıda konuya, alana yayın yasağı konuldu. TİB'in son bir yıl içinde 18 bin İnternet sitesini erişime kapattığı ifade ediliyor. Twitter ve Youtube yasakları var. Bunları Avrupa Birliği kurumlarına anlatmak çok da kolay olmuyor.

Yeni kanunlar hazırlanıyor, düzenleniyor. Mesela, bu önümüze gelecek olan kanuna göre, karşı çıkan herkesin makul şüpheli olabildiği, polisin yetkilerini insan haklarını ihlal edecek kadar genişleten, mal varlığına aşırı genişletilmiş sınırlarla el koyulmasına izin veren güvenlik paketlerini hangi reform kılıfına sokup Avrupa Birliğine anlatacağız? Zaten "demokratikleşme" diyerek oluşturulan kurumlar da taraflı ve bağımlı biçimde inşa edildi. Mesela İnsan Hakları Kurumunun 11 üyesinin 7'sini Bakanlar Kurulu atıyor, 2'sini Cumhurbaşkanı, 1'ini YÖK, kalan 1 tanesinin de baro başkanlarının seçimine bırakılmış atanması. Yine AİHM kararları doğrultusunda kurulan Kolluk Gözetim Komisyonu İçişleri Bakanlığı bünyesinde çalışıyor, başkanı da sayın müsteşar.

Şimdi, neden kurumlar kuruluş amaçlarına aykırı biçimde devlete bağımlı olarak oluşturuluyor? Devletin insan hakkı ihlallerini yine devletin denetlemesi "Bir cezasızlık politikası mı güdülüyor?" sorusunu akla getiriyor.

Avrupa Birliğine tam üyelik yolundayız ama kadın erkek eşitliğinin hâlâ tartışıldığı bir ülkeyiz. Bu yıl 200'den fazla kadının öldürülmesi ve ağırlıklı olarak eş ya da eski eşlerinin bu cinayetleri işlemesi ve bu haberlerin giderek sıradanlaşması kadının aile ve toplum içindeki statüsünü de acı biçimde özetliyor sanıyorum. Bu da pek Avrupa Birliğiyle uyumlu bir alanımız değil.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yıl Türkiye G20 dönem başkanlığını üstlenecek. Bu, ülkemiz için çok önemli bir fırsat, mutluyuz. Türkiye, Başkan olarak Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı'nın yürütülmesinden de sorumlu olacak. Biz aynı zamanda Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi'ne de tarafız. Dolayısıyla uluslararası sorumluluklarımız var. Ancak diğer yandan Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün hazırladığı Yolsuzluk Algısı Endeksi'nde bu yıl Türkiye 5 puan kaybetti ve dünya yolsuzluk sıralamasında 11 sıra yükselerek en çok kötüleşme gösteren ülke oldu. Dolayısıyla G20'de de işimiz kolay görünmüyor.

Uluslararası ölçütlere bakmaya devam edersek, demokrasi ölçütü, Küresel Barış Endeksi'nde 162 ülke arasında 128'inciyiz. Bu endekste ne var? Hapisteki insan sayısı, toplum güvenliği, silahlara erişim, yer değiştiren insanların sayısı, yolsuzluk, basın özgürlüğü ve işsizlik gibi birçok faktör değerlendiriliyor. Gene OECD 2014 Yaşam Kalitesi Raporu'nda en zor yaşanılacak ülkeler arasındayız. Burada da eğitim, iş, güvenlik, sağlık, barınma gibi kriterlere bakılıyor. Kişisel özgürlükler konusunda 142 ülke arasında 134'üncüyüz.

Değerli milletvekilleri, biz Avrupa Birliğine üyeliği neden hedefliyoruz? Dünyanın önde gelen çağdaş, demokratik, müreffeh ülkelerinden biri olmak için. En önemli potansiyelimiz de bu yolda genç nüfusumuz. Bu avantajımızı fırsata çevirebiliriz. Üretime dayalı bir ekonomi ve dünya markaları yaratabiliriz. Bunun için de öncelik vereceğimiz alan eğitim. Ancak, şu andaki en geçerli uluslararası kriter olan PISA sonuçlarına baktığımız zaman eğitim sistemimizin yetersizliği, niteliksizliği her yıl tescilleniyor. Matematik, fen, okuduğunu anlama vesaire, hiçbir alanda ilk 40'a giremiyor öğrencilerimiz. On iki yılda defalarca eğitim sistemi değiştirildi ama başarısızlık değişemedi.

Dünya'ya bakarsak, dünya ise 4'üncü sanayi devrimine hazırlanıyor, Avrupa ülkelerinde okullara bu doğrultuda yeni dersler konuyor. Biz de bu geleceğe çocuklarımızı Milli Eğitim Şûrası'nın önerileriyle hazırlayacağız ama uluslararası akademik başarısızlıklar Eğitim Şûrası'nda tartışılmıyor bile. Türkiye'nin, PISA verilerinden yola çıkarak, en az politika üreten ülkelerden biri olduğu belirlendi.

İlaveten, Avrupa Birliği hedefi olan, Avrupa değerlerini benimseme iddiasında olan bir ülkede "insan hakları, demokrasi" dersleri gereksiz görülüyor. Oysa bunlara özel önem atfedilmesi gerekiyordu ve kaldırılması öneriliyor.

Değerli milletvekilleri, geçenlerde yeniden dile getirilen "200 yıldır bize bir hayat tarzı dayatılıyor" söylemi, batıya açılma, modernleşme karşıtlığının ifadesidir, beyanıdır. Bu durumda, Avrupa Birliğine tam üye olma hedefi de bir aldatmacadan öteye gidemiyor. Zaten tüm bakanlıklar içinde en küçük bütçe de AB Bakanlığına ayrılmış.

Hepinize tekrar saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)