GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:29
Tarih:14.12.2014

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP, DAP, KOP ve DOKAP Bölge Kalkınma İdarelerimizin bütçeleriyle ilgili olarak huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin ve kurum bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum; emeği geçen herkese de şükranlarımı sunuyorum.

Bu vesileyle bazı konularda fikirlerimi de paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce değerli milletvekillerimiz büyüme konularını gündeme getirdiler. Ben de büyümeyle ilgili yaklaşımımızı paylaşarak başlamak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bizim büyümeye bakışımız nitelikli büyüme kavramıyla ifade edilebilir, kalkınma kavramıyla ifade edilebilir. Biz sadece bir büyümeyi hedeflemiyoruz. Bu büyümenin kaliteli bir büyüme olmasını da hedefliyoruz. Bu çerçevede, büyümemizin özel sektör ağırlıklı, yatırım ağırlıklı, dış talep ağırlıklı dengeli bir şekilde gelişmesi, büyümenin nimetlerinin sosyal olarak paylaşılması, refahın paylaşılması, çevreyle duyarlı bir şekilde büyüme, kalkınma sürecimizin devam ettirilmesi ve nihayet "insani kalkınma" dediğimiz insan odaklı bir kalkınmanın sağlanması politikalarımızın esasını, özünü oluşturmaktadır.

Bu çerçevede, Türkiye önemli bir yere gelmiş durumdadır. Dünya Bankası tarafından yapılan sınıflandırmalarda 4 gruba ayrılmaktadır ülkeler: Düşük gelirli ülkeler, alt orta gelir grubu, üst orta gelir grubu ve yüksek gelir grubu şeklinde. Ülkemiz şu anda üst orta gelir grubuna ulaşmış durumdadır 10.500 dolar civarında kişi başına geliriyle. 13 bin dolarlara çıktığı zaman yüksek gelir grubuna -alt limitlerinden de olsa- adım atmış bir ülke olacaktır. Bunu da orta vadeli bir perspektif içinde görüyoruz.

Önümüzdeki dönemde özellikle katma değeri daha yüksek, teknoloji tabanlı, bilgi tabanlı bir ekonomik yapıyı inşa ederek yüksek gelir grubu ülkeler arasına da ülkemiz dâhil olacaktır inşallah.

Cumhuriyet Halk Partisinden değerli bir milletvekilimiz, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarına göre son dönemlerde büyüme hızımızın düşük olduğunu ifade etti. Bu konuda bir rakam paylaşmak isterim. Çin ve Hindistan tabii, Çin özellikle, gelişmekte olan ülkelerin rakamını bir miktar yukarıya taşıyor. Bunu dâhil ettiğinizde, Çin dâhil gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 2014 yılında 4,4 düzeyinde. Çin ve Hindistan'ı hariç tuttuğunuzda değişik hesaplamalara göre 2,9'la 3 civarında. Dolayısıyla, bu rakamlarla baktığınız zaman, son dönemlerdeki büyüme hızımızın dahi gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızıyla uyumlu bir şekilde seyrettiğini söyleyebiliriz. Kaldı ki Türkiye, üst orta gelir grubunda bir ülke ve bu performansıyla devam etmesi son derece önemli.

20 çeyrektir yaklaşık Türkiye büyümeye devam ediyor. Büyüme hızı dönemsel olarak değişmekle birlikte istikrarlı bir şekilde büyüme hızını devam ettiriyor Türkiye. Bunu önümüzdeki döneme de taşımamız önemli.

Yine, 2003-2007 döneminde baktığınız zaman gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 6,6 ortalama, Türkiye'nin 6,9. Bu, Çin ve Hindistan dâhil büyüme. Son dönemlerde Çin ve Hindistan dâhil ortalamanın bir miktar altındayız. Ancak, dediğim gibi, Türkiye'nin kategorisini de burada iyi değerlendirmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye önümüzdeki dönemde de büyümeye, gelişmeye devam edecek. Geçen yıl Meclisimiz tarafından kabul edilen Onuncu Beş Yıllık Plan'ımız yeni bir perspektif ortaya koydu; büyüme perspektifi, yeni bir büyüme stratejisi ortaya koydu. Burada artık Türkiye belli bir seviyeye gelmiş vaziyette, bir kritik eşiğe ulaşmış durumda ve biz de bu çerçeve içinde planımızı hazırladık. Daha önceki kalkınma planlarında olmayan bir yenilikçi uygulama şeklinde 25 kritik reform alanı belirledik ve bu reform alanlarını dönüşüm programları şeklinde ifade ettik. Geçtiğimiz yıl içinde ve bu yıl içinde bu dönüşüm programlarını eylem planlarına ayrıntılı bir şekilde dönüştürdük. Bir kısmını, Başbakanımız, biliyorsunuz kamuoyuyla paylaştı, 9 tanesini paylaştı; geriye kalan 16 eylem planımız da yakın bir dönemde paylaşılacak. Böylece, 25 tane kritik alanda, teknolojinin ticarileşmesinden lojistiğe, sağlık turizminden enerji verimliliğine birçok kritik alanda, suyun tasarruflu kullanımına varıncaya kadar, Türkiye'nin izleyeceği yol haritası çok detaylı bir şekilde ortaya konmuş olacak. Bundan sonra da bütün, hem kamuoyunun hem de Meclisimizin izlemesine açılmış olacak. Bu, önemli bir başarıdır.

Değerli milletvekilleri, dünyaya da baktığımız zaman zor bir dönemden geçiyoruz. Küresel kriz var bir taraftan. Avrupa temel pazarımızda çok ciddi bir durgunluk var ve henüz bunu aşabilmiş değiller. Kuzeyimizde ve güneyimizde bölgesel istikrarsızlıklar var; Ukrayna'dan Suriye meselesine kadar. Bütün bu şartlar içinde ekonomimizin büyümeye devam etmesi, hiçbir şekilde duraksamadan istihdam üretmeye devam etmesi son derece önemli diye düşünüyorum. Bu yeni reform programımız da Türkiye büyümesini geleceğe istikrarlı ve nitelikli bir şekilde taşıyacaktır.

Büyümeyle birlikte en önemli unsurlardan bir tanesi de elbette refahın paylaşımı. Az önce de, konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştım, büyüme tek başına yetmez; büyümeyi topluma nasıl yayıyorsunuz, sosyal adaleti sağlıyor musunuz; bu da son derece önemli bir unsur. Bu çerçevede de baktığımızda, "Gini katsayısı" dediğimiz, gelir eşitsizliğini ölçen bir katsayımız var. TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumumuz bunu ölçüyor, 2006 sonrasında çok daha hassas bir şekilde ölçmeye başladı ama 2002'den itibaren baktığımızda 0,44'ten 2013'te 0,38'lere düştüğünü görüyoruz. Bunun düşmesi gelirin daha adil dağıtıldığı anlamına geliyor. Yeterli mi bu rakam? Elbette değil. Türkiye hâlen gelir dağılımında sorunları olan bir ülke ama son on iki yıla baktığınızda, bir taraftan hızlı bir şekilde büyüyeceksiniz, diğer taraftan gelirinizi daha adil dağıtmaya başlayacaksınız; birçok ülke maalesef bundan uzaklaştı. OECD'nin rakamlarına bakacak olursanız, birçok ülkede son on yılda gelir dağılımı bozuldu. Türkiye büyümeyi ve gelir dağılımındaki iyileşmeyi eş zamanlı olarak başaran ender ülkelerden bir tanesi.

Mutlak yoksulluk göstergelerimizde de ciddi bir iyileşme söz konusu. 1 doların altında harcaması olan vatandaşımız kalmadı çok şükür. Satın alma gücüne göre bunlar, uluslararası mukayese edilebilir rakamlar. 2 dolar 15 sentin altında harcaması olan vatandaşlarımızın toplam nüfusumuza oranı da sıfır civarına gelmiş durumda. 4 dolar 30 sentin altında harcaması olan vatandaşlarımız ise en son ölçümlerimizde yüzde 2'ye kadar gerilemiş durumda. 2002 yılında bu rakam yüzde 30'un üzerindeydi. O dönemde 66 milyon nüfusumuz vardı, 20 milyondan fazla insanımız maalesef günde 4 dolar 30 sentin altında bir yaşam standardına mahkûmdu. Son rakamlarımızda 77 milyon nüfus içinde bu yüzde 2'ye gelmiş durumda. Bu sevindirici ama amacımız, orta vadede bir taraftan yüksek gelirli ülkeler ligine girmek, diğer taraftan mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke hâline gelmek. Yani biz bunu da sıfırlamayı hedefliyoruz. Bundan sonrası artık göreli yoksulluk meselesidir. Türkiye bundan sonra göreli yoksullukla ve çok boyutlu yoksulluk meselesiyle uğraşmak durumundadır. Bu kapsamda da TÜİK'in güzel bir çalışması var, önümüzdeki dönemde bitince kamuoyuyla paylaşacağız. Çok boyutlu bir şekilde yoksulluğu ölçen ve buna göre tedbirler geliştiren bir perspektif içinde çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

Yine, büyümenin sosyal hayata yansıması bakımından en önemli işlerden biri de istihdam şüphesiz. Şimdi, bazen "İşte, bu rakamlar büyüyor, ortalama gelirler büyüyor ama bizim hayatımıza ne yansıyor?" diye sorular geliyor. Bunun en kestirme cevabı bence istihdam. AK PARTİ döneminde, son on iki yılda ne kadar toplam istihdam üretmişiz, buna baktığımız zaman, 2003-2014 döneminde 6 milyon 935 bin kişiye iş imkânı oluşturmuş ekonomimiz. Bu çok güzel bir performans gerçekten. 20 milyonun altındayken toplam istihdam sayımız, bugün mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış bir şekilde bu yıl sonu tahminimizi de alırsak 25 milyon 823 bine ulaşacağını tahmin ediyoruz bu yıl sonu itibarıyla. Dolayısıyla çok ciddi bir performans.

Kriz döneminde birçok ülke mutlak olarak istihdam kayıpları yaşarken Türkiye'de yine istihdam artmaya devam etti. Krizin en derin olduğu noktadan bugüne baktığımızda, 2014-2009 dönemine baktığımızda, 5 milyon 777 bin yeni iş imkânını Türkiye ekonomisinin oluşturduğunu görüyoruz. Son döneme baktığımızda, bir yıllık bir perspektifle baktığımızda da bu yılın ağustos istihdamıyla 2013 yılının ağustos istihdamını mukayese ettiğimizde 1 milyon 258 bin insanımıza iş imkânı oluşturduğunu görüyoruz ekonomimizin. Bu gerçekten çok önemli bir rakam, dünyayı kıskandıracak bir rakam. Ama aynı dönemde işsizlik oranımız da bir miktar yükseldi. Niçin yükseldi? Ürettiğimiz istihdamdan daha hızlı bir şekilde iş gücüne katılım oranının arttığını gördük bu dönemde. Özellikle kadın istihdamında, kadınların iş gücüne katılımında çok hızlı bir artış söz konusu. Bu da sevindirici tabii. Önemli olan daha fazla çalışma çağındaki insanın iş gücü piyasalarına girmesi, katılımın artması ve istihdam edilmesi. Önümüzdeki dönemde de bu politikalarımızı "istihdam dostu büyüme" kavramı içinde devam ettireceğiz. Son yıllarda aktif iş gücü politikalarından bölgesel politikaya, KOBİ politikalarımıza varıncaya kadar yaptığımız çalışmaların sonuçlarını bu istihdam rakamlarından görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, son dönemde petrol fiyatlarının düşmüş olması da bizim bu makroekonomik çerçevemizi doğrusu destekleyen bir içeriğe sahip. Bu çerçevede, sizinle, Kalkınma Bakanlığı içinde yaptığımız bir egzersizi de paylaşmak isterim. Kamuoyunda belki daha fazla tartışılmasına vesile olur. Bunu akademisyenlerle birlikte de tartışmamızda fayda görüyorum. Biliyorsunuz, Türkiye enerji bağımlısı bir ülke. Son dönemde petrol fiyatlarının düşmesi de bu büyüme perspektifimizi destekleyici olacak diye düşünüyoruz. Yaptığımız bir senaryoya göre -2015 yılı için söylüyorum- büyüme etkisi, 60 dolarlar civarında bir petrol olduğunu varsaydığımızda bunun büyümemize 0,4 puan bir artış getireceğini düşünüyoruz. Cari açığımızı -ki en önemli meselelerimizden- 1,8 puan düşüreceğini hesaplıyoruz ve dolaylı olarak tasarruflarımıza 1,4 puan bir artı getireceğini hesaplıyoruz. Türkiye'nin en önemli meselelerinden bir tanesi tasarruf oranlarının yeterince yüksek olmaması. Bu yıl çok şükür o açıdan bir olumlu dönem yaşıyoruz. Bir taraftan cari açığımız düşerken bir taraftan da tasarruflarımız nispeten yükselme eğilimine girmiş durumda. Yüzde 13'lere kadar yaklaşmıştı geçmişte tasarruf oranımız. Bu yıl yüzde 14,9 tahmin etmiştik. Bu petrol fiyatları altında bu oranın dolaylı etkilerle birlikte daha yüksek çıkacağını da tahmin ediyoruz. Tabii, bu fiyatlar akaryakıt fiyatları yoluyla enflasyona da yansıyacak, halkımızın refahına da yansıyacak diye bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar; Kalkınma Bakanlığı olarak bütün bu çalışmalarda yatırımları çok önemsiyoruz. Yatırımlarla kalkınma sağlanıyor, yatırımlarla büyüme sağlanıyor. Yatırımlara tabii ki bir bütünlük içinde bakıyoruz öncelikle, kamu artı özel. 2002 yılında Türkiye'nin toplam yaptığı -kamu artı özel- bütün yatırımı 40 milyar dolar civarındaydı, hatta 40 milyarın da bir miktar altında. Bu yıl gerçekleşeceğini öngördüğümüz yatırımımız 166 milyar dolar mertebesinde ve bunun içinde kamunun yatırımı 39 milyar, özel sektörün yatırımı 127 milyar dolar seviyesinde. Yani bu yıl sadece kamunun yaptığı yatırım 2002 yılındaki kamu artı özel toplam yatırımlarımız mertebesine ulaşmış durumda. Bu rakamlara tabii, kamu özel iş birliği projelerimiz dâhil değil. Bir taraftan da kamu özel iş birliği projeleriyle -en başarılı kullanan kurumlarımızdan biri de Ulaştırma Bakanlığımız- sağlıktan ulaştırmaya birçok alanda kamu özel iş birliği projelerimizle de bu yatırımlarımızı devam ettiriyoruz.

Toplam sabit sermaye yatırımlarımız bu yıl 362 milyar TL düzeyinde gerçekleşecek, gelecek yıl öngördüğümüz rakam, tahmin ettiğimiz rakam 399, yaklaşık 400 milyar Türk lirası, gelecek yıl Türkiye yatırım yapacak, kamu artı özel. Bunun içinde kamunun payı ne olacak diye baktığımızda 2014 yılında kamudaki gerçekleşme 85,4 milyar Türk lirası, 2015'te yıl başında koyduğumuz ödenek 88,5 milyar TL civarında. Başlangıç ödenekleriyle mukayese ederseniz kamu yatırımlarımızda gelecek yıl için yüzde 17'lik bir nominal artış öngörüyoruz.

Diğer taraftan, yatırımlarımızı geçmişe göre çok daha verimli bir şekilde de yapmaya başladık. Bakın, bizden önceki dönemde, devraldığımız yıl daha doğrusu, dokuz yılın üzerine çıkmıştı ortalama tamamlama süremiz, kamu yatırımlarında bir projeyi ortalama tamamlama süresi dokuz yılın üzerine çıkmıştı. En son geldiğimiz noktada 2014'te bu rakamın 4,4 seviyesine kadar gerilediğini görüyoruz, yıl içi gerçekleştirmelerse daha iyi noktada çünkü yıl içinde biz ek ödeneklerle de kamu yatırımlarımızı takviye ediyoruz. Bir taraftan yatırım yaparken bir taraftan da daha nitelikli, teknolojik içeriği daha yüksek, katma değeri daha yüksek bir ekonomiyi inşa etmeye çalışıyoruz. Bu çerçevede de AR-GE yatırımlarına büyük önem veriyoruz, öncelik veriyoruz.

AR-GE harcamalarımızın millî gelire oranına baktığınız zaman 2002 yılında bu yüzde 0,53 seviyesindeydi, TÜİK'in en son hesaplamaları bunun 0,95'e kadar yükseldiğini gösteriyor. Kamu yatırımları açısından, kamunun AR-GE yatırımları açısından baktığımızda da 2002'de kamu olarak toplam AR-GE'ye ayırdığımız ödenek 114,3 milyon Türk lirasıyken 2014'te ayırdığımız rakam 1 milyar 835 milyon Türk lirası yani artık yüzde artışlarla değil katlarla, on-on beş katlarla ifade edeceğimiz ölçekte bir artış söz konusu. Bunun da ülkemizin katma değeri yüksek büyümesine katkıda bulunmasını bekliyoruz.

Biz politikalarımızda -seçim yılı olsun olmasın, geçmişte bunu kanıtladık- mali disipline büyük önem veriyoruz. Önümüzdeki yıl da mali disipline önem vermeye devam edeceğiz. Merkezî yönetim bütçemizin yurt içi hasılamıza oranı gelecek yıl yüzde 1,1 seviyesine kadar gerileyecek. Dönem sonunda Orta Vadeli Program'ımızın bittiği yıl olan 2017'de ise neredeyse denk bütçeye yaklaşacağımızı öngörüyoruz. Bu, Türkiye'nin en önemli avantajlarından biri. Bunun borç rakamlarımıza da yansıdığını görüyoruz: 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı genel devlet borç stokunun yurt içi hasılaya oranı gelecek yıl yüzde 32 seviyesine kadar gerilemiş olacak. Bu rakamların Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 100'lere, AB avro bölgesinde yüzde 90'ların üzerinde olduğunu düşünürseniz, bu kriz döneminde borcunu azaltan ender ülkelerden biri olduğunu da Türkiye'nin not etmemiz gerekir. Borcunu artıran ülkeler, bu borcun bedelini vatandaşlardan tahsil edecekler. Orta ve uzun vadede bir şekilde bu borcu, devletlerin ödediği bu borcu vatandaş veya işletmeler ödemek zorunda kalacaklar. Bizse vatandaşımıza böyle bir fatura çıkarmadık ve inşallah böyle de devam edeceğiz.

Türkiye'nin temel meselesi, tasarruf oranlarını artırmak, artırdığı tasarrufları da daha üretken alanlara kanalize etmektir. Kalkınma planımızın da, büyüme stratejilerimizin de odağında bu vardır. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde sanayiye, özellikle imalat sanayisine özel bir vurgumuz var, her alanda tabii verimliliği artırmaya özel bir vurgumuz var. Bu çerçevede de politikalarımızı devam ettireceğiz.

Değerli milletvekilleri, bölgesel politikaya çok fazla vaktimiz kalmadı ama bölgesel politika konusunda da çok önemli ilerlemeler sağladığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. GAP, DAP, DOKAP ve KOP, toplam bu 4 öncelikli bölgenin yatırımlarımız içindeki payı 2002 yılında yüzde 20 seviyesindeydi, bugün yüzde 32'lere ulaşmış durumda. Sadece GAP'tan bir örnek verecek olursam, GAP illerinin toplam kamu yatırımlarımızdaki payı yüzde 6,1'den bu yıl itibarıyla yüzde 14'e ulaşmış durumda. Bu çok önemli bir performans.

Az önce, Urfa'dan değerli bir milletvekili, Suruç bölgesini de örnek göstererek GAP'a yeterince yatırım yapılmadığını ifade etti. Doğrusu ben üzüldüm yani teşekkür etmesini beklerdim. Suruç'a özellikle, bakın, 2008-2013 döneminde 900 milyon Türk lirasına, eski parayla 900 trilyona yakın bir rakamı sadece Suruç'ta sadece sulama projelerine harcadık. Dünyanın en büyük ana tünellerinden birini, 18 kilometrelik bir tüneli inşa ettik. İletim tünelleri yaptık, ana kanallar yaptık, su şebekelerimizi inşa ediyoruz. Yani, Suruç'a gerçekten çok önemli bir destek vermiş durumdayız.

Sürem bittiği için, tekrar bütçelerimizin hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)