| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 15.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Sözlerime başlarken öncelikle iki konuda düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yarın, Gezi Parkı'nda yaşam alanlarına ve parklarına sahip çıkmaya çalışan milyonlarca gencin hunharca saldırıya uğraması, bazılarının öldürülmesi, bazılarının da gözlerini kaybetmesi ve binlercesinin yaralanması olaylarında insan olarak sessiz kalamayan, her demokratik eylemde, demokrasiden ve özgürlüklerden yana, barışçıl tavrıyla barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün simgesi hâline gelmiş Çarşı grubunun darbeye kalkıştıkları safsatasıyla haklarında açılmış davanın duruşması vardır. Şunu belirtmeliyim ki bütün darbelere olduğu gibi, bütün diktatörlere karşı da özgürlüğün, barışın ve demokrasinin simgesi olmaya devam edecek, kendisine yapıştırılan tüm suçlamaları demokrasi düşmanlarının suratına çarparak, özgürlük ve barış, dayanışma duygularıyla demokrasi mücadelesine devam edecektir Çarşı. Buna inancımız tamdır. Bu duygularla Çarşı'yı selamlıyor, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde Çarşı'yla dayanışma içinde olduğumuzu, sonuna kadar kendileriyle birlikte olduğumuzu yinelemek istiyorum.
İkinci değineceğim konu: Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün cumhuriyetin vazgeçilmez değerleri olan ve bizi bugünlere getiren inkılaplarına "köpekleşme" diyen bir meczubu yüce Meclisin çatısı altında konuşturanları ve buna ses çıkarmayanları da şiddet ve nefretle kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, yolsuzluk ve hırsızlık, kara para aklama, rüşvet, 700 milyarlık saat, ayakkabı kutusu, para kasaları, "Oğlum, daha sıfırlayamadın mı?" konuları ile ilgili 17-25 Aralık yolsuzlukları anma haftasında, yaşanılanları perdelemek amacıyla 14 Aralık katakulli operasyonuyla ilgili bazı saptamalarımı da sizinle paylaşmak istiyorum çünkü ibret alınması gereken saptamalar.
Değerli arkadaşlar, dün, bir kısmınızın ve Cumhurbaşkanınızın "paralel", bir kısmınızın "cemaat", utangaç bazılarınızın da "Hizmet Hareketi" dediğiniz kesime ait bir operasyon başlatıldı ve Zaman gazetesine operasyon düzenlendi. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca gözaltına alındı.
Hatırlayalım bakalım, Haziran 2007'den sonra bu ülkede "Ergenekon" adı altında bir operasyon başlatıldı. Bu ülkenin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetlerinin generalleri, subayları, aydınları, gazetecileri, bilim adamları gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına alındı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü lideri olarak içeriye tıkıldı. Sonra, Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, Casusluk yani ad buldukça yakıştırılan operasyonlar dalga dalga bu ülkenin üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Şimdi "darbeci" diye nitelediğiniz, "cemaat" dediğiniz kesim mensupları ile iktidar mensupları birlikte sevinçten havaya zıplıyorlardı, neredeyse zil takıp oynama modundaydılar. Bir kısım polis amirleri, bir kısım savcılar, bir kısım hâkimler burada iktidarın sopası olarak görev yapıyordu. Zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan bu davanın savcılığına soyunuyor, bakanlarınız "Türkiye bağırsaklarını temizliyor." diye kameralar önünde kırıtarak tebessüm ediyorlardı. Candaş ve yandaş gazeteciler de her gün televizyon ve gazetelerde arzıendam edip gayet mutlu ve muzaffer edalarla yorum yapıyorlardı.
Dün gözaltına alınan Ekrem Dumanlı o günlerde "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, bazı insanlar hedef tahtasında. Şu ana kadar insanların hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden onlarca kitap yazıldı. Bazı gazetecilerin cuntacı generallerle nasıl bir araya gelip darbe planlarına stratejik destek verdiğini bu davalardan öğrendik." diyordu. Yani, bugün sizi demokrasiye darbe yapmakla suçlayan ortaklarınız, o gün sizin müttefikinizdi.
Bugün "Haşhaşi" ilan ettiğiniz Fethullah Gülen için neler diyordunuz, örnekleyelim bakalım.
Hüseyin Çelik, AKP Sözcüsü "Fethullah Gülen'in okullarında herkes canla başla çalışıyor, yüreklerini ortaya koyuyorlar, pırıl pırıl insanlar." diyordu.
Adalet Bakanınız Bekir Bozdağ "Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Onu 'çete' diye itham ederseniz haksızlık yaparsınız." diyordu.
Davutoğlu "Faydalı çalışmalar yapan Hoca Efendi'ye selam olsun, bu kutlu yolculuğunda yeri başımızın üzerindedir." diyordu şimdi çiğnedikleri, "Haşhaşi" dedikleri Fethullah Hoca'ya.
Hizmet Hareketi'nin düzenlediği Türkçe Olimpiyatlarında Bülent Arınç hüngür hüngür ağlıyordu.
Cumhurbaşkanı, bakın, bugün "Haşhaşiler" dedikleri için ne diyordu: "Gurbet hasrettir. Hasretin bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz gurbette olup bu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz." diyordu.
Yine, 11'inci Türkçe Olimpiyatlarında şairane bir konuşma yapıyordu Cumhurbaşkanı, "Sizler, bozkırdaki fidan gibi, çölün ortasındaki vaha gibi, kuruyan dudaklardaki bir damla su gibi -bakın şairliğe- kararmış dudaklarda bir damla merhamet gibi en zor zamanlarda bize güzeli anlattınız." diyordu Haşhaşilere, "Bize güzeli hatırlattınız..."
"Üç haftadır Türkiye'de birbirine taban tabana zıt iki fotoğraf var. Bir tarafta taş vardı, sapan vardı, molotofkokteyli vardı; diğer tarafta dostluk vardı -Haşhaşilerde- barış vardı, türkü vardı, şiir vardı." Osmanlıcada türkü olmadığını da söylemek isterim bu arada.
"Bir tarafta çatışma vardı, bir tarafta dostluk, barış vardı; bir tarafta Vandallar, bir tarafta gönül dili Türkçeye sarılmış barış elçileri vardı." diyordu. Öve öve bitiremiyordu şimdiki düşmanlarını.
Bu konuşmayı yaptığı tarihte Gezi eylemleri vardı, parklarını korumak için, yaşam alanlarını korumak için, özgürlük için, demokrasi için gösteri yapanlara "Vandal" diyordu. O gün "barış elçileri" diye övgü düzdükleri şimdi Haşhaşi oldu.
Ne oldu da bu hâle düştüler değerli arkadaşlar? Bu nasıl bir duygu, bu nasıl bir yargı? Dün demokratik değerleri savunanlara karşı müttefiktiler.
Ne olacak, 17-25 Aralık rezillik operasyonu ortaklığı bozdu. Bir kısım iktidar sahiplerinin cerahatleri ortalığa döküldü. Türkiye bağırsaklarını gerçekten temizliyordu.
Dünün Türkiye'yi dünyaya ses bayrağı hâline getiren, fikir sahibi, himmet sahibi Muhterem Hoca Efendi'si Haşhaşi oldu, Hükûmete darbe yapan adam hâline geldi.
Geçmişte ortaklar birlikte yaptıkları operasyonlarla Türkiye'yi yaşanmaz hâle getirdiler. İktidar sahipleri orduya kumpas kurulduğunu itiraf ettiler. Birlikte yaptıkları kumpaslarla içeriye tıktıkları binlerce general, bilim adamı, aydın, yazar, gazeteci, milletvekili, yıllarca cezaevinde yattı, öldü ya da intihar etti. Şu biline ki cezaevlerinde çürüyenlerin, ölenlerin, intihar edenlerin elleri tüm kumpasçıların yakasındadır.
Biz, o kumpaslar kurulduğunda da hep demokrasiden ve hukuktan yana tavır koyduk. Hukuka aykırı tüm uygulamaların, baskıların karşısında durduk. Biz bugün yine haksız, hukuksuz uygulamaların karşısında sonuna kadar hakkın, hukukun, masumun ve mağdurun yanındayız.
Biz, toplumu Vandallar, barış elçileri diye bölüp bizden yana olmayınca, "barış elçisi" dediklerimize "Haşhaşi" diyenlerden değiliz. Biz, hiç kimseyi ötekileştirenlerden değiliz. Biz "Senin düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için hayatımı bile verebilirim." diyenlerdeniz. Senin düşüncelerine katılmıyoruz dünkü kumpasçı ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için hayatımızı ortaya koymaya hazırız, koyuyoruz da.
Değerli arkadaşlar, Türk hukuk lügatinde "kamu düzeni" kavramı "Bir memlekette amme hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin emniyet ve asayişini ve fertler arasındaki münasebetlerde huzuru ve ahlak kaidelerine uygunluğu temine yarayan müeyyide ve kaidelerin hepsidir." diye tanımlanır. Bu kaideleri uygulayacak olan kimdir? İktidardır.
Peki, orduya kumpas kuran, yargıyı ele geçirip adalet duygusunu ortadan kaldıran, emniyet teşkilatını dağıtan, çıkardıkları kanunlarla MİT'i "ak muhaberat", polisi "ak polis", jandarmayı "ak jandarma" hâline getirip toplumu korku tehdit ve baskı yöntemleriyle yönetmeye kalkışanlar ile, ülkenin bir tarafında terör örgütünün mahkemeler kurmasına, vergi toplamasına, polis teşkilatı kurmasına fırsat verenler mi memleketin emniyet ve asayişini sağlayacaklar?
Kamu İhale Kanunu'nun 30 defada 113 maddesini değiştirip millete küfredenlere memleketin varlıklarını peşkeş çekenler mi, ülkedeki 11,5 milyon insanın aylık geliri 326 liranın altındayken Japonya'dan fazla dolar milyarderi yetiştirenler mi, bu ülkeyi karabasana çevirenler mi, demokrasiyi, hukuku katledenler mi bu ülkede emniyeti sağlayacaklar?
AKP'nin siyasi ömrü bitmiştir. Türk toplumunun AKP'ye değil, barışa, huzura, ahlaka, işe ve ekmeğe ihtiyacı vardır.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)