| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 15.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Göç, insanlık tarihinin bütün dönemleri boyunca var olan bir olgudur. Göç kavramıyla öncelikle belli bir nüfusun bir bölgeden başka bir yere olan hareketi akla gelmekle birlikte, sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik birçok ögeyi barındırır.
Göçler, iç ve dış göçler olarak ele alınmaktadır. İç göç, bir ülkenin kendi sınırları içerisinde belirli bir bölgeden başka bir bölgeye gerçekleşen insan hareketidir. Dış göç ise, bir ülkeden bir başka ülkeye insan hareketidir.
Kişiler değişik sebeplerle bulundukları bölgeden bir başka bölgeye gitmektedirler. Bu, kalıcı yerleşme amaçlı olabildiği gibi, geçici de olabilmektedir. Buna "mevsimlik göç" denilmektedir.
Bu durumda kişiler yılın belirli zamanlarında iki veya daha fazla mekânda yer değiştirmektedirler. Mevsimlik göç yaşayan gruplar, birden fazla sosyal ve kültürel yapıyı iç içe yaşamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, 1927 yılında Türkiye nüfusu 13 milyon 648 bin kişiydi. Bunun o tarihte 3 milyon 305 bini şehirlerde yaşarken, köy nüfusu 10 milyon 342 bin idi. Yani köy nüfusunun toplam nüfusa oranı yüzde 75.78'di, şehirlerin oranı ise yüzde 24'tü. 1980 yılında nüfusun yaklaşık yüzde 42'si kentte yaşamaya başlamış, günümüzde ise kentte yaşama oranı yüzde 80'lere dayanmıştır.
Türkiye'de iç göç, kırsal kesimde nüfusun artması ve kentlerde sanayileşmeye bağlı olarak iş bulma imkânlarının gelişmesiyle artış göstermiştir. Dolayısıyla, iç göçteki en büyük etken ekonomik sıkıntılardır. İş bulmak amacıyla kentlere yığılan halkımız, daha yoğun işsizliği yaşadığı gibi, ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar batağında boğuşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan iç göçler nedeniyle nüfusun dağılışında dengesizlikler yaşanmaktadır. AKP Hükûmetinin yatırımlarla ilgili plansız tavrı halkı göçe zorlamaktadır.
Özellikle kentlere göçün ana sebebi, ülkemizde tarım politikası olmamasıdır. Hatta halkımız tarımdan uzaklaşsın diye bir politika izlendiği düşünülmektedir. Tarıma destek değil, tarıma köstek politikası izlendiğini bile ne yazık ki söyleyebiliriz. Hayvancılık ve tarım desteklerinin yıllar içerisinde yok denecek düzeye gelmesi içler acısıdır.
Değerli milletvekilleri, iç göçün önüne geçmek için öncelikle bir ulusal tarım programı geliştirilmeli ve uygulanmalıdır, bunun içine hayvancılıkla ilgili gelişmeler de ilave edilmelidir. Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Tarım ve hayvancılığa bağlı sanayi kollarını kırsal alanlara yönlendirmek gerekmekte ve kırsal kesimde küçük sanayi kolları da geliştirilmelidir. Kısacası, yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz sütün, sebzelerin, meyvelerin daha sağlıklı, daha kaliteli ve daha bol olması için, milletin efendisi olan köylü ve çiftçiye hak ettiği değer verilmelidir.
Değerli milletvekilleri; son yıllarda üzerinde durulan diğer konu da kentten köye geri dönüştür. Geri dönülen yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik altyapının tesisiyle sürdürülebilir yaşam koşulları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu pek de yaşama geçirilememiştir.
Bu kapsamda, 2014 yılında, valilerce teklif edilen 53 yeni projenin desteklenmesi uygun görülerek 19 milyon lira ödenek valiliklere aktarılmıştır. Proje çerçevesinde İçişleri Bakanlığı bütçesinden Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi kapsamındaki illere toplam 190 milyon 15 bin TL ödenek aktarıldığı söylenmektedir. Bu projelerde şimdiye kadar neler yapılmış ve ödenekler ne zaman nerelere harcanmıştır? Bunlar açıklıkla ortaya koyulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu göç konusunun esas önemli bölümünü dış göçler oluşturuyor. Yabancı ülkelerden sığınmacı olarak ya da çeşitli sebeplerle gelen kişiler dış göç olarak nitelendiriliyor. Bunun da en başında, hepimizin bildiği gibi -şu anda en büyük sorunumuz- Suriye'den özellikle, Irak'tan, oradaki savaştan kaçan mültecilerin ülkemizde yarattığı sorunlar söz konusudur. Ülkemize çeşitli sebeplerle 1995 yılından 2001 yılına kadar göç etmiş ya da sığınmacı olarak gelmiş olan kişilerin sayısı 30 bini geçmiyordu. Ancak, bugün, sadece Suriye'den gelen sığınmacıların sayısının 2 milyonun üzerinde olduğu, hepinizin bildiği gibi, tahmin edilmektedir.
Bütçenin açılış gününde Sayın Genel Başkanımızın Suriyeli bir kız çocuğunun İstanbul'daki perişan fotoğrafını göstermesi üzerine Sayın Başbakanın verdiği yanıtı burada hepimiz hatırlıyoruz. Bu perişanlıktan Suriye'deki yönetimi suçladı Sayın Başbakan. Elbette oradaki yönetim de suçlu olabilir. Dünyanın neresinde olursa olsun, masum halka, sivillere saldıran, onların ölümüne neden olan, her kim olursa olsun, bu katildir; bunun adı Beşar Esad da olsa katildir, Recep Tayyip Erdoğan da olsa katildir ve sonuçta, oradaki yangına körükle giden, o insanların ölümüne neden olan ve yaptığı silah yardımlarıyla ve çeşitli yardımlarla Suriye'deki çeşitli unsurlara, terörist unsurlara destek veren, her kim olursa olsun, oradaki insanların ölümünden sorumludur değerli arkadaşlar.(x)
Burada dikkat çekmek gereken bir husus daha vardır: AKP Hükûmetiyle birlikte "Yurtta barış, dünyada barış." sözü tersinden uygulanmaya başlanmış, hem içeride hem dışarıda kargaşa ve sorunlar yaratılmış ve bu yönde kışkırtmalar yapılmıştır. Özellikle komşularımızla yaşanan sorunlarsa ülkemizi direkt olarak tehlikeye atan durumlardır. Başka ülkelerin iç işlerini kurcalamak bize barış olarak dönmez. Orada yaşanan kargaşa, bize sınırda kargaşa, savaş tehlikesi, sığınmacı, ekonomik zarar, ülke içinde halk arasında çekişme ve ülke ekonomisinin dibe vurması olarak dönmektedir.
Bu arada, hatırlatmakta fayda var değerli milletvekilleri. Musul'da vatandaşlarımız günlerce rehin tutuldu, neden? IŞİD'e destek vermek için mi? Tutuklu terörist ve kaçaklar uluslararası anlaşmalar çiğnenerek takaslar yapıldı. Tırlar dolusu silah ve mühimmat ele geçirildi. Ambulanslarla, savaşa destek verenler alınıp ülkemizde tedavi edildi.
Değerli milletvekilleri, Türkiye çok önemli bir dönemden geçiyor. Önemli sınır komşularımız olan ülkeler karışık. Birkaç yıldan beri, Türkiye muhaliflere yardım ederek oradaki ateşin üzerine benzin döküyor.
Türkiye'nin güneydoğu sınırından kimin gelip kimin geçtiği belli değil. Bir taraftan da PKK istediği gibi sınır ötesi ve berisine geçerek aklına gelen her eylemi yapıyor.
1 milyon 750 bin Suriyeliyi ağırladığını duyuran AKP Hükûmeti, Irak'ta yerlerinden yurtlarından olan 120 bin Türkmen'e sınırlarımızı kapatarak yerinde yardım yaptığını söylemektedir. Hükûmet Türkmen kardeşlerimize sırtını çevirmiştir.
Bir de birkaç gün önce Sayın Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Suriyeli mülteciler, göçmenler için 4,65 milyar dolar yardım yapıldığını ifade etti. Bunun 200 küsur milyon doları uluslararası kuruluşlardan gelen katkı. Bu 4,65 milyar doların nerelere harcandığının da en kısa zamanda açıklamasını bekliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yarısı cebe gitmiştir onların, yarısı cebe!
MEVLÜT DUDU (Devamla) - Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)