GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:31
Tarih:16.12.2014

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji Bakanlığına geçmeden önce temel politikalar arasında olması gerekenler ve uyumların ne kadar olduğunu buradan ifade etmek isterim. Bilim sanayi ve teknoloji politikası uluslararası düzeyde rekabet edebilir, net ihracatçı, sürdürülebilirliği, ARGE etkinliğiyle yetkinliği sağlayan yüksek katma değeri bir endüstri oluşturmak. Enerji politikalarında da arz güvenliğini sağlamak ve tüketicinin enerji maliyetini düşürmek. Çevre politikalarında daha düşük karbondioksit ve sera gazı salınımı yapmak ve bu yolla çok taraflı anlaşmaların bir yükümlüsü olarak karbon ayak izimizi düşürmek. Daha yaşanabilir ve doğayla uyumlu bir kentleşme sağlamak. Ekonomi politikalarında da ithalat-ihracat dengesini sağlamak. Cari açığı düşürmek olmalı. tabii bütün bunlar arasında bu politikalar arasında ne kadar uyum var bunu da değerlendirmenizi istiyorum.

Yine Türkiye'nin bazı enerji gerçekleri var. Tüketimi açısından Avrupa ve dünyada en hızlı büyüyen pazarlardan birisi Türkiye. Ancak yüzde 73 dışa bağımlı bir ülke Türkiye. Uluslararası piyasada arz güvenliği ve fiyat dalgalanmaları risklerine karşı korumasız bir ülke. 2023 yılında ihtiyaç bugünün 2 katı ve enerji bağımlılığı artarak devam ediyor. HES potansiyellerinin önemli bir kısmı kullanılmış ve yeni HES projeleri önemli dirençlerle karşı karşıya. Elektrik enerjisi üretimi için doğal gaz halen birincil kaynak ve tedarikçilerimiz önemli siyasi risklere sahip. 2023'te dünyanın ilk on ekonomisinden biri olmayı hedefleyen ülkemiz buna imkân verecek bir enerji endüstrisi henüz yok.

Yine program hedeflerine baktığımızda 2013 yılı 32 milyar kilovatsaat gerçekleşen yerli kömürde 2018'de 57 milyar kilovatsaate çıkma gibi bir hedef. Yani bu Enerji Bakanlığının hedefleri doğrultusunda birtakım gelişmelere baktığımızda maalesef bu hedeflere, bu kalkınma programlarına pek uyabilecek bir gösterge, bir gelişme olduğunu göremiyoruz.

Yine diğer konulara geçmeden önce... Burada iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız birtakım değerlendirmeler yaptılar. Birçoğu selam konuşması yaptı, efendim, teşekkür konuşması yaptı, kitabi konuşmalar yaptı. Ama ben şunu söyleyeyim: Yani "kitabi" derken, işte, "30 bin megavattan 68 bin megavata çıktık, şu oldu, bu oldu." Bakın, özellikle kurulu güç konusunda 57'nci Hükûmet döneminde çıkarılan 4646 ve 4628 sayılı yasalar, yapısal değişiklikler noktasında buralara gelinmiştir. Çünkü özel sektörün önü açıldı. Özel sektörün önü açıldıktan sonra bu Hükûmet döneminde özel sektörün yatırımlarının daha da rahatlatılması adına herhangi bir şey yapılmadı ve şu anda enerji yatırımlarının içerisinde devletin payı yüzde 5.

Bakın, yine bazı arkadaşlar elektrik payının içerisinde yenilenebilir enerji payının yüzde 40 olduğunu söyledi. Enerji Bakanlığının kitapçığında yüzde 20.

Yine, özel sektörün yatırımlarının olduğunu, yani daha doğrusu, daha sonra devlet yatırımlarının olmadığını, hatta daha önce yapılan devlet yatırımlarının da özelleştirilerek satıldığını burada gösteren yine Enerji Bakanlığının bu bütçe tablolarında görebilir arkadaşlar. Burada yüzde 68 kurulu güçten şu anda yüzde 34'e düşmüş devlet payı. Yani bu da gösteriyor ki, son on yılda Enerji Bakanlığı bütçesinden bu anlamda güce yapılan herhangi bir katkının olmadığını hep birlikte burada bu tablolardan görebiliyoruz.

Tabii, enerji konusunda en önemli kaynak yine hidrokarbon kaynakları. Bunların başında da petrol geliyor.

Petrolle ilgili de, Türkiye Petrolleri veya yine millî petrol konusunda on yıl, on iki yıl önceyle, on beş yıl önceyle bugünü kıyasladığımızda maalesef bir ileriye gidiş değil, tamamen geriye gidiş söz konusu. Bunu da yine Türkiye Petrollerinin KİT Komisyonu raporlarından, bize verilen raporlardan ifade edeyim: Bakın, TPAO "Son on yılda 18 milyar dolar gelir elde ettik." diyor. Şimdi buradaki gelirlerin kalemlerine bakarsanız, her biri, bakın, her biri -tamamı diyebilirim- 2001 yılına kadar yapılan anlaşmalardan, yani buradaki Azerbaycan-Çıralı gibi, Şahdeniz gibi, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı gibi yapılan yatırım ve anlaşmalardan hâlen Türkiye Petrollerinin gelirleri bu anlamda devam ediyor. Yani son on yılda, on iki yılda yapılan, Enerji Bakanlığının Türkiye Petrollerine yaptığı herhangi bir katkıdan veya herhangi bir anlaşmadan kaynaklanan bir gelişmesinin olmadığını hep birlikte görüyoruz.

Bu arada, Sayın Bakanın Türkiye Petrollerinin özelleştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısı hazırlığından bahisle bir haber var, inşallah bu doğru değildir. Yani Türkiye Petrolleri, geçmişine baktığımız zaman, burada da, bu haberde de ifade edilmiş, yarım asrı aşan yaşamında PETKİM, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi gibi 17 büyük kuruluşu Türkiye'ye kazandıran bu Türkiye Petrolleri, dünyada ilk 500'ün içerisinde olan bu firma şimdi tabii esamesi okunmayan, dünya pazarlarında artık ciddiye alınmayan... Şu anlamda ciddiye alınmayan, çünkü günlük 100 bin varil petrolün altında üretim yapanları dünya pazarları artık ciddiye almıyor. Dolayısıyla yurt dışı ve yurt içi toplam üretimimiz de şu anda 70 bin varili geçmiyor yani petrol ihtiyacının ancak yüzde 8-9'unu Türkiye Petrolleri karşılayabiliyor. Bir de petrolün ciddi anlamda dip yaptığı bugünlerde özel sektöre devretmek petrolü ne kadar doğru olacaktır? Bunu da buradan ifade etmek istiyorum. Bundan da bir an önce vazgeçmesini buradan Sayın Bakana tavsiye ederim.

Biraz önce Gümrük ve Ticaret Bakanlığı konusunda Sayın Milletvekilimiz Kemalettin Bey petrol kaçakçılığından bahsetti, ülkelere sorulan rakamlardan bahsetti. Ben de yine bir rakam vereyim: Resmî rakamlara göre Türkiye'nin günlük ihtiyacı 500 bin varil ama tüketim rakamlarına baktığımızda, Türkiye'de yaklaşık 650 bin varil petrol tüketiliyor yani aradaki 150 bin varil, günlük 150 bin varil kaçak yollarla, gayriresmî yollarla Türkiye'ye giren petrol ve bu petrol kullanılıyor. Bunun boyutunu da buradan bir kere daha ifade etmiş olalım.

Tabii, doğal gaz konusunda yine çok ciddi tartışmalar, ciddi sıkıntılar devam ediyor. Biliyorsunuz bu anlamda BOTAŞ, tüketiciye pahalı sattığı doğal gaza rağmen zarar ediyor. Gerçekten de bunun zarar noktasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Oysa petrolün bu anlamda bu kadar düştüğü son aylarda tabii doğal gaz fiyatları da maalesef son altı ayın ortalamasıyla o formülasyona sokulabilir ama BOTAŞ İran'dan 480 dolara, Rusya'dan 417 dolara, Azerbaycan'dan 340 dolara doğal gazı alıyor. Bu Batı Hattı iptal edildikten sonra, özel sektöre geçince Gazprom nasıl oldu da özel sektöre 320 dolar civarında veriyor. Sayın Bakanın bu Putin'in özel olarak âlâyı vâlâyla karşılandığı, efendim, ona övgüler yağdırıldığı bir programdan sonra bu 400 dolarlık gaza yüzde 6 indirim müjdesi vermesi hakikaten komik gözüküyor burada. Dolayısıyla inşallah bu görüşmeler daha ciddi bir şekilde doğal gazı gerçek fiyatlara çekmek adına... Bu anlamda iyi bir pazarlıkla, Ruslara bizim mecbur olmadığımızın, Rusların bize mecbur olduğunun da altını çizerek bu konuda da tüketiciye daha uygun fiyatlarla doğal gaz vermemiz için bir adım atılması... Ve bütün bu indirimlere rağmen de yine Sayın Bakanın açıklamaları var. Maalesef tüketiciye bu indirimlerin de yansımayacağından bahsediyor. Dolayısıyla ancak BOTAŞ'ın bu anlamda sadece zararını indirebilecek gibi gözüküyor.

Değerli milletvekilleri, bir de, tabii, bu arada yine Enerji Bakanlığının bütçe sunum kitapçığında da yer almış. Irak'la olan ilişkilerde de, maalesef o dış politika ilişkilerinde... Peşmerge petrolünü Irak Merkezî Hükûmetinin izni dışında o petrol boru hattından taşıdığımız için şu anda tahkimdeyiz. 250 milyon dolarlık bize tazminat davası açtı Irak. Oysa o petrol boru hattından Irak petrol taşısa da taşımasa da sabit bir ücreti zaten Türkiye'ye ödemek zorunda. Peşmerge petrolünü buradan taşımanın bize ne gibi katkılarının olduğunun buradan bir izaha muhtaç olduğunu yine ifade etmek istiyorum.

Tabii, hidrokarbon konusunda petrol ve doğal gazda hakikaten sıkıntılı bir süreci yaşıyoruz. Bu süreci doğru bir şekilde atlatmamız lazım. Bunun dışında, kömürde maalesef kömürün üretiminden ziyade iş güvenliği ve iş sağlığı özellikle geçtiğimiz yıl Türkiye gündemini oluşturdu çünkü gerçekten çok ciddi anlamda can kayıplarımız oldu. Soma'da bir kazada 301 madencimizin can kaybı dolayısıyla Türkiye'yi derinden sarstı. Onun dışında da kazalar işte, Ermenek'te, değişik yerlerde devam edegeliyor. Yani kömür üretiminde iş sağlığı ve iş güvenliğine ne kadar dikkat ettiğimizin de ölçüleri maalesef burada bir gösterge olarak önümüzde duruyor. Tabii, ben, aynı zamanda Maden Kazalarını Araştırma Komisyonu üyesi iken o yaptığımız gerçekten detaylı çalışmalarda da gördüm, ki çok uzatmadan şunu ifade edeyim: Türkiye Kömür İşletmeleri ve Türkiye Taşkömürü İşletmelerine ruhsat sahibi olarak daha fazla sorumluluk, daha fazla yetki vermekten başka çarenin olmadığını düşünüyorum. Yani ruhsat sahibi "Ben hizmet alım yoluyla, efendim, devrettim." veya "Redevans yoluyla bu kömürün çıkarılmasını özel sektöre devrettim, benim hiçbir sorumluluğum yok." diyerek kenara çekilmemeli. Hem sorumluluk hem de yetki verilmeli denetim açısından. Dolayısıyla, buradaki hassasiyetleri ortaya koyarken çok daha fazla detaylandırabiliriz ama elbette burada Sayın Bakanın ve herkesin de kabul edeceği gibi hiçbir değer hiçbir canın üzerinde değildir diye düşünüyorum.

Tabii, bu arada elektrik üretimine gelince, elektrik ifade edildi, işte, kurulu güç noktasında artışlar oldu. Evet, özel sektör bu anlamda ciddi çalışmalar yapıyor ama bunun çeşitlendirilmesi... Efendim, arz güvenliği açısından çok dengeli bir çalışmanın bu anlamda olmadığını görüyorum. Kayıp kaçaklar noktasında dağıtım firmalarının özelleşmesine rağmen çok dalgalı bir tablonun olduğunu görüyorum. Yani yüzde 15'lerin altına düşen kayıp kaçak maalesef yine 16'lara varan hatta daha da fazla rakamlara varan kayıp kaçak noktasına gitti.

Bakın, herkes bir şey söyleyebilir ama dünyadaki kayıp kaçak oranlarının resmî olarak rakamlarını size vereyim: Dünya ortalaması 8,1, Avrupa Birliğinde 6,2, Türkiye'de 15,4, Japonya'da 4,6, Almanya'da 4,2, Çin'de 5,7. Bunlar kaçak değil tabii -kaçak olmayan yerler- yani sistemdeki kayıplar bunlar. Dolayısıyla, Türkiye'nin de bu anlamda bu 15,4'ü yüzde 6'lara çekme şansı var yani hırsızlığı engellerse, o kaybı engellerse, vatandaşa da bu hırsızlığı yapanların o zararlarını yüklemezse bu anlamda da iyi bir yol almış oluruz. Bu arada, yine, bir haber okuduğumda, yoksul vatandaşlara bu anlamda destek olunacağı, "ödemeyen-ödeyemeyen" ayrımının yapılacağı ifade edilmiş. Bu -gerçekten, bizim de programımızda olan- anlamda yapılacak bir uygulamayı bizim de destekleyeceğimizi buradan yine ifade etmek isterim.

Bakın, bu arada, enerji çeşitliliğinden bahsettim. Özellikle, güneşte kaplumbağa hızıyla gidiyoruz. Dünyada artık o kadar çok gelişmeler var ki, o kadar çok hızlı gelişmeler var ki bunlara ayak uydurmayı bırakın, çok çok gerilerden geliyoruz. Mesela, Almanya bunun en çarpıcı örneğidir. Almanya'nın 357 bin kilometrekare yüz ölçümü var, bizim 783 bin kilometrekare yüz ölçümümüz var; güneş potansiyeli yıllık 900 kilovatsaat, Türkiye'nin 1.550 yani 1,72 katı ama şu anda Almanya'da 38 bin megavat kurulu güç var, bizde sadece 30 megavat var. Uzun dönem hedefleri 66 bin megavat, bizim 2023 hedefimiz 3 bin megavat. Daha 600 megavatlık bu yılki hedefimizin sadece 30 megavatına... Hatta daha da düşük, bu 30 megavat dediğimde 1 megavatlık santraller de var.

Burada, lisanssız üretim yapanların işte, lisans konusunu TEDAŞ'a vermişiz ama -Sayın Bakanın da belki bilgisi dâhilindedir- bu konuda ciddi defans var, özellikle dağıtım şirketleri kendi bölgelerinde bağlantı görüşünü vermiyorlar ve kendileri firma kurarak; eşine, dostuna, yandaşına firma kurarak buralarda yatırımcıyı engelliyorlar. Bu konuda da, buradan, Sayın Bakanın bilgisi dâhilinde veya dâhilinde olmayan bu konuda da bir uyarıda da bulunmam gerekir diye düşünüyorum.

Güneş, gerçekten Türkiye'nin geleceği açısından önemli. Bu anlamda, güneşle ilgili yatırımlarda Türkiye'nin önünü açacak birçok önerilerde bulunabiliriz. Güneş izleyiciler konusunda, 1 megavatlık santraller konusunda Türkiye'nin önü açıldı. Çevre Bakanlığının 1 megavata ancak 20 dönüm yer ayırması 30 dönüme çıkarıldı ama lisanslı olanlarda çıkarılmadı. Güneş izleyicisiyle güneş santrallerinin kurulmasında da yaklaşık yüzde 40 verim farkı var, bu anlamda da yönetmelikte hâlâ birtakım şeyler düzelmiş değil. Dolayısıyla, Enerji Bakanlığı, Enerji Bakanımız belki iyi niyetlerle bir şeyler yapmaya çalışıyor ama burada ifade ettiğim veya etmeye fırsat bulamadığım birçok şeyi de göz önüne alırsak, maalesef, Türkiye, geleceğe baktığımızda enerji konusunda hâlâ karanlıkta duruyor. Bunun bir an önce düzelmesi için, bunu millî bir politika hâline dönüştürmemiz gerektiği düşüncesindeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)