GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:31
Tarih:16.12.2014

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yine Orman Bakanlığının Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Su Enstitüsü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakan, geçen yılki konuşmamızda da "Müslüman biraz mütevazı olur." demiştik ama herhâlde bundan hiçbir ders çıkartmamışsınız, yine "114 dev eser" diye başlayıp burada küçük küçük tesisleri bile dev eser olarak göstermişsiniz. Yani bu tip şeylerle nereye varacağınızı zannediyorsunuz pek anlamış değilim.

Bakın, ben burada bir karşılaştırma yaptım sadece; onu, bizi televizyonları başında izleyen değerli milletimizle ve Parlamentodaki değerli milletvekili arkadaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Seyhan Barajı sizlerden çok yıllar önce yapıldı. Şu anda 1 milyon 738 bin 840 dekar alanı suluyor Seyhan Barajı. Aslantaş Barajı da sizden çok yıllar önce yapıldı. Burası da 1 milyon 333 bin 620 dekar alanı suluyor. Yani Çukurova'yı bu iki baraj suluyor.

Şimdi, sizin burada "dev eser" dediğiniz barajlara bakıyorum şöyle, topladım ne kadar acaba diye; "dev eser" diye tanıttığınız barajların toplam suladığı alan 353.510 dekar. Harcanan para ne kadar? 641 milyon 691 bin lira. Şimdi, bir Seyhan Barajı'nın suladığı alanı dahi siz yapamamışken, bunu kitapçık bastırıp, işte, "Efendim, 114 dev eser" diyerek insanlarımızı hâlâ böyle kandırmaya çalışıyorsunuz.

Bakın Sayın Bakan, bu ülkenin topraklarının gerçekten sulanması lazım, topraklarımızın bir an önce sulanıp faaliyete geçirilip buradan da ekonomik değer kazanmamız lazım. Ama sizin bu anlayışınızla, bu küçük küçük göletlerle biz bir yere varamayacağız çünkü bizim hâlâ daha Adana'da Yedigöze Barajı'nı on iki yıldan beri bitiremediniz. On iki yıldır sizin o bölgedeki siyasetçileriniz gidiyorlar, işte, her yıl "Biz burayı bitireceğiz, bu toprakları suya kavuşturacağız..." Yani on iki yıldan beridir hep bununla övünüyorsunuz ama daha Yedigöze Barajı şu ana kadar 45 bin dekar araziyi sulayabiliyor ancak. Biterse ne kadar arazi sulanacak? 750 bin dönüm arazi sulanacak biterse. Yani 750 bin dönüm arazi üzerinde çiftçilik yapan insanlarımız sulu arazide ekip dikecekler ve Türkiye ekonomisine çok büyük katkı sağlayacaklar. Ama Yedigöze Barajı on iki yıldan beri bitirilemiyor, ihalesi yapıldı, ihalesi verildi, "Şu gün tamamlayacağız, bugün bitireceğiz." diyerek o bölgedeki insanları hep oyaladınız, hep kandırdınız. Ama netice itibarıyla Yedigöze Barajı henüz daha bitmiş değil.

Şimdi, tabii, ben bu sözlerimi söylerken bürokratlar alınganlık gösteriyorlar. Yani bizim bürokratlarla filan bir işimiz yok, bizim işimiz siyasetçilerle, kararı veren siyasetçilerdir. Bürokratlar da bundan alınganlık göstermesinler lütfen.

Yine, 2/B arazileriyle ilgili, bakın, bu hazine arazilerinin satışını, müracaatları bir yıl geriye çektiniz. Herhâlde bu işi genel seçim sonrasına bırakıp, genel seçimden sonra istediğiniz fiyatla çiftçinin önüne sunup, yani yüksek rayiç bedellerle çiftçinin önüne sunup çiftçinin almaması için bir plan içerisindesiniz. Bakın, ben burada yıllardan beridir haykırarak söylüyorum, diyorum ki: Bu 2/B hazine arazilerinin satışında mutlaka çiftçi ön planda tutulmalı, çiftçinin alabileceği makul rakamlar tespit edilmeli. Eğer siz bu makul rakamları tespit etmezseniz, çiftçinin önüne çok yüksek rayiç bedeller koyarsanız çiftçi bu arazileri alamaz; paradan para kazanan, hazır para kazanan, sizin ihalelerinizi takip eden, ihalelerinizde para sahibi olan, bir eli yağda bir eli baldaki insanlar gelir alır. Yani faiz lobisi diyor ya Sayın Cumhurbaşkanı, faiz lobisi; o faiz lobileri gelir bu tarlaları alır. O zaman, bu çiftçi ektiği tarlasını mecburen faiz lobisine teslim etmek zorunda kalır. O zaman da Allah esirgesin, neler olur, ben buradan söylemek istemiyorum. Bakın, tekrar uyarıyorum: 2/B hazine arazilerini bir an önce satışa çıkarın, rayiç bedelleri en düşük bedelle çiftçimizin alabileceği şekilde makul seviyelere çekin. Bunu yapmak mecburiyetindesiniz çünkü bu, çiftçimizin alın teri, çiftçimiz yıllardan beridir bu topraklardan geçim sağlıyor.

Yine, burada sulama birlikleriyle ilgili bazı şeyler var, sıkıntılar var. Bakın, yazın, tam mısırın en çok suya ihtiyacı olduğu dönemde birdenbire su kesiliyor. Soruyoruz sebebini "Neden suyu kesiyorsunuz?" diye sulama birliklerine. Diyorlar ki: "Yosunlanma var." Yosunlanma neden oluyor? Yosunlanmanın olmasının sebebi de şehirlerin atık suyunun ana regülatörlere akıtılması. Yani ana regülatöre atık sular akıtıldığı için kanaletler yosun tutuyor, dolayısıyla sulama birlikleri de suyu kesip ilaçlama yöntemiyle bu yosunları kaldırmanın çaresini arıyorlar. E, mısıra on güne bir, en fazla on iki güne bir su vermezseniz mısır çok müthiş bir verim kaybına uğruyor. Bu yıl yaşadık biz bunu, en çok bu konuda sıkıntı yaşadık. Yani, üç gün suyun kesilmesi en son hattaki suya ulaşana kadar on beş günü buluyor. Onun için bir an önce, bu belediyelerin atık sularının bu sulama kanallarının ana regülatörlerine boşaltılmasını engellemeniz lazım. Geçen yıl da söylemiştim ama bununla ilgili hiçbir çalışma yapmadınız. Çiftçi için bunda mağduriyet oluşuyor, bu mağduriyeti gidermemiz lazım.

Yine, burada, enerjiyle ilgili, özelleştirilince sulama birliklerinin bir miktar borcu oluştu mu anında sulama pompacılarının elektriği kesiliyor. Bunun için de bir tedbir konulmalı. Yani, en azından sulama sezonunda bu enerjiyle ilgili, sulama pompalarının elektriğinin kesilmemesi lazım. Bununla ilgili de Bakanlığınızın bir tedbir alması lazım Sayın Bakan.

Yine, burada, tabii, "Devlet Su İşleri", "sulama" denilince aklınıza çiftçinin başka problemleri de geliyor. Yani sulamada -geçen yıl söyledim- Devlet Su İşlerinin maharetiyle yüzde 30 oranında artış sağladınız. "Alt limiti şu kadar olacak, üst limiti bu kadar olacak." Sulama birlikleri de buna göre bir fiyat belirlediler. Peşin ödenirse pamuktaki sulama fiyatı 20 lira, efendim, erken ödenirse 20 lira, zamanında ödenirse 30 lira. Yani yüzde 30 bir fiyat artışı var ama bir yıl önceki pamuk fiyatıyla bu yılki pamuk fiyatının arasında da ne yazık ki yüzde 30, yüzde 40'a varan bir düşüş var. Bir önceki yıl 1,8 lirayken pamuğun fiyatı, bu yıl 1,2 liraya düştü. Şu anda pamuk eken herkes acayip derecede sızlanıyor ve bir dahaki seneye pamuk ekmekten vazgeçmiş durumdalar. Hatta o kadar ileriye gidiyor ki bazıları intihar etmeyi düşünüyorlar Sayın Bakan. Yani siz de bu Hükûmetin bir üyesisiniz, bu çiftçiyle ilgili, tarımla ilgili politikalar belirlenirken sizin de orada söz hakkınız var. Dolayısıyla, burada çiftçiyi korumak hepimizin hakkı olduğu için burada da sesinizi yükseltmeniz lazım. Hükûmetin pamuk eken üreticiyi koruması lazım.

Bakın, Türkiye'nin 1,5 milyon ton lif pamuğa ihtiyacı var, 800 bin ton ancak üretebiliyor. Diğerini Amerika'dan, Yunanistan'dan, efendim, diğer ülkelerden satın alıyoruz. Yani bizim çiftçimiz oradaki çiftçilere kazanç sağlıyor, bizim insanımız oradaki insanlara kazanç sağlıyor. Hâlbuki bizim topraklarımız bu pamuğu yetiştirebilecek, bizim çiftçimiz bu pamuğu yetiştirebilecek durumda, yeter ki destek verilsin. "Destekleri arttırın." dedik, Hazine diyor ki: "Bize ek yük getirir." Ya, peki, kardeşim, yani bu 3,5 katrilyona mal olacak ak saray size ek yük getirmiyor da, efendim, bu, ayakkabı kutularındaki paralar, yatak odasındaki kasalardaki paralar size ek yük getirmiyor da çiftçiye vereceğiniz üç beş kuruş mu size ek yük getiriyor?

Onun için, çiftçiyi korumamız lazım, çiftçiyi desteklememiz lazım. Eğer çiftçiyi korumazsak bu ülkenin üreten insanları yok olmuş olur. Evinizdeki o sıcacık yediğiniz ekmeği, o taptaze meyveleri, sebzeleri kim üretiyor size? Çiftçi üretiyor. Siz çiftçiyi korumak mecburiyetindesiniz. Bu ülkenin üreten insanları alnının terini toprağa döküyor, o topraktan para kazanmak istiyor ama para kazanamıyor çiftçimiz. Dolayısıyla, çiftçimize desteği vermemiz lazım.

Bakın, ben bir karşılaştırma daha yapmak istiyorum. Siz iktidara gelmeden önce 1 kilo pamukla 5 kilo gübre alabiliyordu çiftçi, 1 kilo pamukla 5 kilo gübre alabiliyordu. Şu anda 1 kilo pamukla ancak 1 kilo gübre alabiliyor, biliyor musunuz? Siz iktidara gelmeden önce 1 kilo pamukla 2 litre mazot alabiliyordu bu çiftçi, şimdi 3 kilo pamuk satarak ancak 1 litre mazot alabiliyor. İşte "Nereden nereye." diyorsunuz ya övüne övüne "Nereden nereye." Nereden nereye gelmişiz, işte ortada yani, sonuç burada. Çiftçiyi perişan ettiniz, çiftçiyi bitirdiniz. Adamlar vallahi tarlayı satacak, utanıyor ya. Babasından kalmış tarlası, millet kınar diye utanıyor, tarlasını adam ekmekten vazgeçecek ama utancından ekiyor vallahi. Herkesin bankaya borcu var. Bütün tarlaları, evi, her şeyi bankalara ipotekli bütün çiftçilerin. Getirdiğiniz nokta bu. "Nereden nereye." diyorsunuz ya, işte nereden nereye geldiğiniz burası.

Şimdi, bakın, yine, sulama ücretleri, her şey artarken pamuk fiyatları bir önceki yılın altına düşüyor, buğday fiyatları bir önceki yıl seviyelerinde, mısır fiyatları bir önceki yıl seviyelerinde. Yani traktör fiyatları artmış, mazot fiyatı artmış, gübre fiyatı artmış, işçilik fiyatı artmış, her şey artmış ama çiftçinin mahsulü ya yerinde sayıyor ya da bir önceki yılın yüzde 30, yüzde 40 altında. Allah'tan reva mıdır bu ya? Hani, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor diyor ki, Sayın Başbakan çıkıyor diyor ki: "Ya, kardeşim, çiftçi bu kadar kötüyse nasıl bu kadar traktör alıyorlar? Çift çeker traktör almış herkes." Ben nasıl alındığını size söyleyeyim Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, sizi herhâlde yanıltıyorlar.

Bakın, çiftçi borcunu bitirdiği traktörünü satıyor, kışın kendisine harçlık yapıyor, tekrar baharda eğer kendisine traktör lazımsa, bankada da bir itibarı kalmışsa, kredi alabilecek kadar gücü varsa gidiyor banka kredisiyle traktör alıyor. İşte, Türkiye'deki traktörün alınma sebebi bu yani çıkıp da "Bu kadar traktörü nasıl bu çiftçi alıyor?" diyerek övünmeyin. Çiftçinin durumu perişan, çiftçi kendi hâline ağlayacak durumda ama çiftçiyi destekleyen hiç kimse yok, çiftçiye sahip çıkan hiç kimse yok. Geçenlerde de söylemiştim, Rıza Sarraf'a sahip çıktığınız kadar bu çiftçiye sahip çıksanız bu ülke ihya olur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)