| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 18.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı bağlamında TÜBA ve TÜBİTAK üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi beyin gücü, üretim ve yaratıcılıkla doğrudan ilişkili bir kurumdur. Bilindiği gibi beşerî ya da entelektüel sermaye, daha doğrusu insan faktörü ulusların en stratejik kaynağıdır. Değersizi değerli, değerliyi de daha değerli hâle getirmek ancak insan zekâsını, bilgiyi ve bilimi kullanan toplumların başarabileceği bir iştir. TÜBİTAK tam da bunu yapmakla görevlidir. Ülkenin potansiyeline uygun gelişmesini engelleyen hemen her faktörün arkasından yetersizlikler, yeteneksizlikler ve keyfîlikler vardır. Beyin gücünü kullanamayanlar, bilgiyi üretime dönüştüremeyenler, yaratıcılığı harekete geçiremeyenler gerçekte ülkenin geleceğini çalanlardır. Kurumlarda yetersizi yeterlinin, yeteneksizi yeteneklinin, beceriksizi beceriklinin başına musallat edenler beşerî kaynaklarını heba etmek suretiyle üretime, yönetime ve ülkeye en büyük kötülüğü yapmaktadırlar
Türkiye'de bugün bilgiler öksüz, bilginler köksüz, değerler sahipsizdir ve Türkiye giderek yetenek, kabiliyet, liyakat ve değerler mezarlığına dönüşmektedir. Bu manzarayı değiştirmek de bilimi, teknolojiyi ve aklı örgütlemekle mümkündür. TÜBİTAK gibi kurumların öncelikli amacı da budur.
Değerli milletvekilleri, kuruluş yasasında Türkiye'nin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak amacıyla TÜBİTAK ilgili kurumlarla iş birliği içinde olacak, bilim ve teknoloji politikaları geliştirecek, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini özendirecek, destekleyecek, koordine edecek ve yürütecek; bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde de öncülük yapacaktır. İsabet ve itinayla belirlenmiş bu amaçlar doğrultusunda TÜBİTAK'ın faaliyet gösterdiğini bugün söylemek mümkün değildir.
TÜBİTAK, kuruluşundan bu yana önemli işler başarmış, ciddi çalışmaları desteklemiş, bilim ve teknoloji alanında yapılan gelişmelerine katkı sağlamış bir kurumumuzdur. Öncelikle bunu ifade edelim. Ancak TÜBİTAK amacına uygun faaliyet göstermiş olsaydı kurumun da ülkenin de bugün bulunduğu yerden çok daha ileri bir noktada olacağının da özellikle altını çizmek istiyorum.
İktidar bugün, TÜBİTAK üzerinden siyasi muhaliflerine güç gösterisi yapmaktadır. AKP iktidarı, TÜBİTAK'ı siyasi kamplaşmanın ve hesaplaşmanın aracı hâline getirmiştir. AKP, âdeta, bilimi kendi zihniyetine göre TÜBİTAK üzerinden yeniden inşa etme gafilliği içerisine düşmüştür.
Herkes bilmelidir ki, bilim eğer hükûmetin, siyasetçilerin etkisi ve kontrolü altındaysa orada bilim değil ancak şarlatanlık yapılır. Bilim emir kaldırmaz.
Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk "İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Sosyal ilimcilerin yapıcı yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim." derken, TÜBİTAK'ta âdeta siyaset, bilime emir vermektedir.
Değerli milletvekilleri, herhangi bir ülkenin bilim ve teknolojiye verdiği önem bir ölçüde araştırma geliştirmeye ayırdığı kaynaklarla ölçülür. Türkiye 2000 yılında ulusal gelirinin ancak binde 48'ini araştırma geliştirme faaliyetlerine ayırırken, Kore ulusal gelirinin yüzde 2,3'ünü, Japonya yüzde 3,04'ünü ayırmaktaydı. 2000 yılını izleyen yıllarda Türkiye'nin ulusal gelirden AR-GE'ye ayırdığı pay, tüm yıllarda yüzde 1'in altında kalmıştır. Bu düşük bir rakamdır.
AR-GE harcamalarının millî gelire oranı 2012 yılı itibarıyla binde 92'ye yükselmiş olmakla birlikte, aynı yılın Avrupa Birliği ortalaması 2,06'dır ve Türkiye'de ayrılan para bu seviyenin çok altındadır.
Yine, AR-GE personelinin toplam istihdam içerisindeki oranı binde 7 olup, bu oran da Avrupa Birliği ortalaması olan yüzde 1,07'den çok düşüktür.
472 milyar Türk lirası büyüklüğündeki 2015 bütçesinde TÜBİTAK için ayrılan toplam ödenek sadece 977 milyon TL'dir. Biz "TÜBİTAK'a az ya da araştırma geliştirmeye az para ayrıldı." diyoruz, fakat TÜBİTAK Başkanı diyor ki: "Para sıkıntımız yok. Nereye koyacağımızı şaşırıyoruz."
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Ayakkabı kutusuna! Ayakkabı kutusuna!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bu durum gösteriyor ki... Mevcut ayrılan paranın da uygun proje ve uygun programlara kullanılamadığını ve bunun milletin ve toplumun geleceğini inşa edecek sonuçların elde edilmesinde sıkıntı ürettiğini buradan özellikle ifade etmek istiyorum.
"Geçmiş dönemlere göre AR-GE payı arttı." diye konuyu kapatamazsınız. Gelişmiş ülkelerin AR-GE'ye ayırdıkları seviye mutlaka yakalanmalıdır. Günümüzde AR-GE'ye ayrılan payın artırılması, teknoloji üretimi ve bilgi ekonomisine geçişin ön şartlarından birisidir.
AR-GE harcamalarının artması aynı zamanda bilginin, rekabetin, büyümenin ve istihdamın ülkenin politik öncelikleri içine girmesi anlamını da taşımaktadır.
Diğer yandan, TÜBİTAK'ın bol miktarda proje ve programı var ancak bu projelerin etki analizinin ne olduğu orta yerde yok. Projeyle yapılan iş, proje için yapılan masrafı karşılıyor mu? Halk tabiriyle, yaptığınız iş, ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu? Öncelikle bunun üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. TÜBİTAK'ın programları amaçlarını ne ölçüde gerçekleştiriyor? Bu da yeterince açık değil.
Değerli milletvekilleri, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı aklın, bilginin, araştırmanın ve sorgulamanın egemen olduğu bir bakanlıktır. Bu bakanlık ve çalışmalarında her alandan daha çok hissin yani duygunun, hurafenin yeri yoktur. Aklın, araştırmanın, incelemenin yeri vardır ama hissin ve duygunun yeri yoktur. Sayın Bakan rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ses kayıtlarına yönelik olarak yaptığı açıklamada "Ben o kayıtları ilk dinlediğimde çok açık bir montaj olduğunu hissettim." diyor. Bu yaklaşım ön yargılı ve dogmatiktir. Bilim ve akıl dünyasında hissetmenin yerinin olmadığını biraz önce ifade ettim. Bakanın bu tavrı, ona bağlı olarak faaliyet gösteren TÜBİTAK'ı da etkilemiştir. TÜBİTAK da tamamen Bakanın hislerine uygun bir şekilde, bilimden uzak hissî bir rapor vererek "Evet, Bakanın söyledikleri doğrudur." anlamına gelen bir rapor ortaya koymuştur.
Adli Tıp Kurumu da aynı olayla ilgili tam da aksi yönde bir karar açıklamıştır. Adli Tıp 2.593 ayrı ses kaydında uygunluk incelemesi yapmış, Türkçe 2.483 kaydın çözümünde, cümle eklemesi veya cümle çıkartması sonucu anlam bütünlüğünü bozacak değişikliğin tespit edilmediğini açıklamıştır.
Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçen konuşmaların içinde olduğu ses kayıtlarını uluslararası bir kuruluş olan Londra merkezli bir şirket de incelemiştir ve bu da, sonuçta seslerin olduğu kaydın birden fazla gün içinde yapılan görüşmelerin birleşmesiyle oluşturulduğu, ortada bir montajın, dublajın bulunmadığını açık bir şekilde ifade etmiştir.
Yolsuzları yollu göstermeye TÜBİTAK'ı alet etmek bu kuruma yapılan en büyük kötülüktür.
Sayın Bakan diyor ki: "Yolla yolsuzluk bir arada olmaz. Eğer bir yerde yolsuzluk yapılıyorsa yola kaynak bulunmaz. Eğer bir yerde yol varsa demek ki kaynaklar yolsuzluğa değil, yola gidiyor." Bu da tamamen yanlış kurgulanan bir Aristo mantığıdır. Tam tersi, sorun, yola ya da yatırıma ayrılan paranın ne kadarının yola, ne kadarının birilerine aktarılarak yolsuzluğa kurban gittiği sorunudur.
Bakanın söylediğinin tam tersine, bir yerde yol varsa orada yolsuzluk da var demektir. Yolsuzluklara açık olan yollardan gidilir. Hiçbir şeyin olmadığı yerde yolsuzluk da olmaz. Yokta yolsuzluk olmaz, varda yolsuzluk olur. Türkiye'de her zaman yol, baraj, köprü, fabrika oldu ama yolsuzluk da oldu. Ancak, AKP döneminde yolsuzluk tavana vurdu. Bu anlamda, AKP iktidarı ahlaken meşruiyetini yitirmiştir. Bu iktidar siyaseti ahlakileştiremediği için ahlakını siyasileştirerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Yok, yok böyle bir şey!
Sayın Bakanın ayrıca "Varsa ufak tefek hırsızlıklar falan onu da büyütüp şey yapmaya çalışıyorlar." sözleri de vahim ötesi vahimdir. Hırsızlığın küçüğü büyüğü değil, varlığı ya da yokluğu önemlidir. Bir bakan "Tamam da az çalıyorlar." diyerek hırsızlığa meşruiyet tayin edemez.
Değerli milletvekilleri, 2008'den sonra TÜBİTAK Hükûmete bağlandı ve saygınlığı da bu bağlılıkla birlikte ortadan kalktı. Gelinen noktada TÜBİTAK'ın bugün geldiği yer ne Türkiye açısından ne de bilimsel faaliyetler yönünden kendisine yakışan bir yer değildir.
TÜBİTAK, AKP döneminde yolsuzluklara dolaylı olarak bilimsel destek veren kurum hâline getirilmiştir. Cenab-ı Allah'ın bildiği, kulların da şahit olduğu yolsuzluklarla ilgili konuşma ve görüntüleri montaj, dublaj bağlamına sokmak için TÜBİTAK'ın kullanılmaya çalışılması kurumun itibar ve güvenine büyük bir darbe vurmuştur.
Bugün içi boşaltılmış bir TÜBİTAK'la biz karşı karşıyayız. TÜBİTAK son zamanlarda yapılan tartışmalı atamalar ve yapılan müdahalelerle de gündeme gelmiştir. Bu durum TÜBİTAK'ın saygınlığını ciddi bir biçimde rencide etmiştir.
Değerli milletvekilleri, TÜBİTAK araştırma geliştirme, icat, buluş, inovasyon gibi bilimsel konularla gündeme geleceği yerde, paralel yapı ve dinleme gibi kriminal vakalarla gündeme gelmektedir. "TÜBİTAK'ta Operasyon" başlığıyla verilen haberde Sayın Bakan Işık'ın "Amirden değil ağabeyden emir alan yaklaşımı kabullenemeyiz." diyerek 5 kişinin, çalıştıkları mekânla ilişkilerinin kesildiğini ifade ediyor. Söylenen gerçekse AKP, etkisi ve denetimi altındaki bu kurumu amaçları doğrultusunda yönetememiş demektir.
En stratejik kurumlara paralel dinleyici casuslar sızıyor, AKP Hükûmetinin haberi olmuyor. Bu nasıl bir gafillik, bu nasıl bir saflık, bu nasıl bir basiretsizliktir, anlaşılır gibi değil. Paralel yapı yargıya, TÜBİTAK'a, Emniyete, her önüne gelen yere sızıyor, AKP'li yetkili yetkisizler de bu durumdan sızlanıyor. Beyler, söyledikleriniz doğruysa bırakınız yakınmayı da hesap verin, hesap. Devleti ve kurumlarını ağzına kadar casus, ajan, istihbaratçıyla dolduran bir iktidarın bu ülkeye yapacağı en büyük iyilik özür dileyip istifa etmektir.
AKP iktidarı on iki yıldır devleti iki paralel yapı arasında paylaşmıştır. Birisi güneydoğuda KCK adlı paralel yapı, yargı yapıp vergi topluyor, özerklik ilan ediyor. Ankara'daki paralel yapı ise Hükûmeti izleyip şantaj yapıyor. Bu ne hâldir ey AKP, ey iktidar, ey Hükûmet? Şu anda kimse kurumlarda paralelin yerine hangi geometrik yapının geçtiğini ya da geçmediğini bilmiyor.
Umarız bu eleştirilerimizden iktidarın kudret elitleri yararlanır ve yine umarız ki bu bütçe Türk milletine hayırlı olur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)