| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 20.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 9'uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el konma sorunu uzun dönemdir Türkiye'nin önünde çözüm bekleyen önemli sorunlardan biridir. Azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el konma süreci 1935 yılında çıkarılan Vakıflar Kanunu'yla birlikte başlamıştır. Oysaki 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, mülk edinme hakları dâhil olmak üzere, azınlık halklarının kültürel, dinsel, dilsel ve diğer birçok alandaki haklarını garantiye almıştır. Lozan Antlaşması'nın Ermeni, Süryani, Rum ve Musevilerin azınlık haklarının korunması noktasında Türkiye Cumhuriyeti devletine atfettiği yükümlülüklere karşın Cumhuriyet Dönemi'nde çıkarılan yasalar ve uygulanan ayrımcı politikalar, azınlıkların Lozan Antlaşması'ndan kaynaklanan haklarına aykırı birçok kısıtlama getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1935 yılında Vakıflar Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle ve daha sonra 1936 yılında devlet bütün azınlık vakıflarından ellerindeki mevcut malları beyan etmelerini istemesiyle başlayan süreç aslında azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el koyma sürecinin ilk adımıydı. Çünkü akabinde, Yargıtay 1974 yılında azınlık vakıflarının mülk edinmelerinin yasa dışı olduğuna karar verecektir.
8 Mayıs 1974 tarihli Yargıtay kararının gerekçesinde "Görülüyor ki Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır." denmiştir. Yani bunları yabancı olarak telakki etmiştir. Burada gayrimüslim halkları "Türk olmayanlar" olarak değerlendiren Yargıtay, bir kısım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına karşı açık bir şekilde etnik temele dayalı ayrımcılık yapmıştır. Yargıtayın 1974 tarihli bu ayrımcı kararıyla, azınlık vakıflarının yeni mal edinmeleri engellendiği gibi, bu karara istinaden açılan davalar neticesinde Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve Musevilere ait yüzlerce taşınmaza el konulmuştur.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda, azınlık vakıflarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı davaların da etkisiyle 2003, 2008 ve 2011 yıllarında yapılan düzenlemelerle azınlık vakıflarıyla ilgili olarak bazı kısmi düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda bir kısım gayrimenkullerin iadesi ve azınlık vakıflarının mülk edinme hakkı önündeki engellerin kaldırılması gibi bazı olumlu adımlar atılmıştır. Biz bu düzenlemeleri de olumlu değerlendiriyoruz. Ancak bu düzenlemeler, Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve Musevilere ait mazbutaya alınmış 55 vakfı içermediği gibi el konulmuş taşınmazlar meselesine de kapsayıcı çözümler üretmemiştir. Çünkü meydana gelen mağduriyetler ve hukuksuzlukların boyutu o kadar büyüktür ki yapılan bu kısmi pozitif düzenlemeler neticesinde iade edilen mülklerin sayısı sembolik düzeyde kalmıştır. Bunun yanında, el konulmuş yüzlerce taşınmazın iadesi için azınlık vakıflarınca Vakıflar Genel Müdürlüğüne başvurulmasına rağmen bu başvuruların çok büyük bir kısmı reddedilmiştir. Ayrıca, son dönemlerde iadesi gerçekleşmiş taşınmazları tekrar geri almak içinse hazine davalar açmaya başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde azınlık vakıflarının yaşadığı güncel sorunlardan biri de vakıfların seçim yönetmeliği sorunu ve Vakıflar Kanunu'ndaki geçici 11'inci maddenin yetersizliğidir. Yönetim kurullarının seçimini düzenleyen yönetmeliğin yaklaşık iki yıldır iptal edilmiş olması nedeniyle, görev zamanları dolmuş vakıf yöneticileri çeşitli idari sıkıntılar yaşamaktadırlar. Sayın Bülent Arınç bu sorunun çözüleceğine dair söz vermesine karşın seçim yönetmeliği hâlâ düzenlenmiş değildir. Mevcut hukuki boşluk, demokratik hak ihlallerine, anayasal bir hak olan seçme ve seçilme özgürlüğünün kullanılmamasına sebep olmakta ve bununla bağlantılı olarak azınlık cemaatlerinin örgütlenme özgürlüğü de kısıtlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Vakıflar Kanunu'ndaki geçici 11'inci maddenin mevcut şekli ve uygulaması var olan ve çözüm bekleyen kimi sorunlar bakımından yetersiz kalmıştır.
Bu sorunlardan biri, yapılacak taşınmaz iadelerinin 1936 Beyannamesi'ne kayıtlı olması şartına bağlanmasıdır. Söz konusu maddenin 1936 Beyannamesi'ni temel alması, 1936 Beyannamesi olmayan vakıfları mülkiyet haklarından yoksun bırakmaktadır. Bu duruma Gökçeada ve Keldani vakıfları örnek olarak gösterilebilir.
Aynı şekilde Hatay ilindeki vakıfların 1936 Beyannamesi olması zaten mümkün değildir çünkü 1936 yılında Hatay, Türkiye'ye bağlı değildi.
11'inci maddeye ilişkin bir diğer önemli sorun ise, 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı olup cemaat vakıfları mülkiyetinde olan fakat kamu kurumları veya üçüncü şahıslar adına kayıtlı bulunan taşınmazlar hakkında bir düzenleme içermemesidir.
Bu sorunlarla ilgili, hakkaniyet gereği bir an önce bir düzenleme yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın yaklaşık bir yıl önce demokratikleşme paketini açıklarken, Süryani halkı için kutsal ve büyük bir öneme sahip tarihî Mor Gabriel Manastırı Vakfına ait son altı yıldır el konulmuş arazilerinin Manastır Vakfına tekrar iade edileceğini belirtmiş olmalarına karşın, el konulmuş toplam 30 parselden şu ana kadar sadece 12 parseli Mor Gabriel Vakfına iade edilmiştir. Geri kalan 18 parsel hâlâ iade edilmiş değildir. Haksız bir biçimde el konulmuş olan bu arazilerin bir an önce Manastır Vakfına iade edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği 2014 İlerleme Raporu'nda da azınlık vakıflarıyla ilgili söz konusu sorunlara dikkat çekilmiş ve ilgili mevzuatta bulunan eksikliklerin giderilerek ivedilikle uygulamaya konulmasının önemine vurgu yapılmıştır.
Sonuç itibarıyla azınlık vakıf mülkleriyle ilgili olarak genel beklenti ve talebimiz şudur ki, 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın, 1912 tarihinden itibaren azınlık vakıflarının ellerinden alınmış bulunan taşınmazların, mazbutaya alınmış vakıflar ve üçüncü şahıslara satılmış taşınmazlar da dâhil olmak üzere hiçbir şart ileri sürmeden ilgili vakıflara iade edilmelidir. Aynı şekilde, Lozan Antlaşması ve evrensel din özgürlüğü gereğince Heybeliada Ruhban Okulunun bir an önce açılması gerektiğine inanıyoruz. Ve İstanbul'da yaşayan Süryanilerin yeni kilise inşa etme taleplerinin önündeki engellerin de bir an önce kaldırılmasını bekliyoruz. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu söyleyen bir devlete yakışan da budur. Aksi taktirde, laik, demokratik bir hukuk devleti söylemleri yüzeysel bir sıfat niteliğinde kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, konuşmamda dikkat çekmek istediğim bir diğer konu da Irak ve Suriye'de birkaç yıldır devam eden savaşlarda, tıpkı Ezidiler ve Türkmenler gibi, savunmasız diğer halklar gibi katliam ve zorunlu göçlere maruz kalmasına rağmen göz ardı edilen Asuri, Süryani, Keldani halkının içinde bulunduğu mevcut durumdur. IŞİD terör örgütü, Musul'u işgalinden sonra terör saldırılarının ilk hedeflerinden olan Asuri, Süryani, Keldani halkı daha sonra Ninova bölgesinde de aynı şekilde hedef alınmış ve bu saldırılar neticesinde 160 bini aşkın Asuri, Süryani, Keldani bu bölgeden Kürdistan federe bölgesine kaçmak zorunda kalmıştır. Ve bugün bu insanlar Kürdistan federe bölgesinde tıpkı Ezidiler, Ermeniler, Türkmenler ve diğer halklar gibi çadırlarda son derece zor ve sağlıksız koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedirler.
Değerli milletvekilleri, Asuri, Süryani, Keldani halkının yaşadığı bu trajediye bütün dünya duyarsız kalırken özellikle yanı başında olan Türkiye'nin de insani yardımlar noktasında gereken hassasiyeti göstermediğini görmekteyiz. Aynı şekilde, Türkiye'de medyanın da bu trajediye başından beri gereken duyarlılığı göstermediği de bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Asuri, Süryani, Keldani halkı, Ermeni ve Ezidilerin bin yıllardır yaşadıkları Ninova ve Şengal bölgelerine bir an önce tekrar dönmeleri ve nihai olarak, özgür bir şekilde kendi kültürlerini, dillerini, inançlarını ve en önemlisi de fiziki varlıklarını koruyabilmeleri için uzun yıllar bu bölge için talep ettikleri bir otonom yapının kurulması noktasında, başta Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği olmak üzere, Türkiye'ye de bu anlamda görev ve sorumluluklar düştüğüne inanıyoruz.
Konuşmamı bitirirken Ezidi halkının Ezi Bayramı'nı, "Cejna Ezi Bayramı"nı kutluyor, tutsak olarak yaşadıkları ve şu anda birçok ülkede göçmen olarak bulundukları yerlerden bir an önce özgürlüklerine kavuşacakları ve ana vatanlarına dönecekleri bir günü temenni ediyor, bu duygularla konuşmama son veriyorum.
25 Aralık da, bildiğiniz gibi, Hristiyan dünyasının Doğuş, Noel Bayramı'dır. Bu vesileyle, bütün Hristiyan vatandaşlarımızın da bayramını kutluyor, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)