| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 20.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12'nci maddedeki Hazine garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine garantisiyle ilgili konuşurken yap-işlet-devret modeliyle söze başlamanın uygun olduğunu düşünüyorum. Bu modelin üç önemli özelliği var arkadaşlar. Birincisi, bu tür yatırımlar kamusal imtiyaz niteliği taşıyor. Liman işletmeciliği, elektrik üretimi veya iletişim altyapısı işletmeciliğini buna örnek olarak göstermek mümkün. Yap-işlet-devretin ikinci özelliği, yatırımın finansmanı ile işletme riskinin özel sektör tarafından üstlenilmesi. Üçüncü özellik de yatırımın ileri teknoloji gerektirmesi ama baktığımız zaman, son zamanlarda bu üç özelliğin de terk edildiğini görüyoruz. Yap-işlet-devret modelini düzenleyen 3996 sayılı Kanun kökten değiştirildi. Önce yüksek finansman şartı kaldırıldı, sonra kongre merkezinden balıkçı barınağı yapımına kadar onlarca alakasız iş adrese teslim bir şekilde yap-işlet-devret kapsamına alındı. İhale usulleri değiştirildi, ihalede açıklık, eşitlik ve rekabet ilkeleri yok edildi. Bu konuda esas yanlış nerede yapıldı, biliyor musunuz? Hazine garantilerinde yapıldı. Projelerde finansman bulamayan işletmecilerin imdadına yetişen de iktidar oldu. İşletmecilerin banka kredilerine Hazine garantisi verildi, yani eğer işletmeci aldığı krediyi ödeyemezse borcu Hazine, dolayısıyla vatandaş ödeyecek.
Hazinenin sırtından finansmanı bulan işletmecilerin gözü bununla da doymadı. İşletme riskini de Hazinenin üstüne yıkmak için başvurdular, bu talep de geri çevrilmedi. Hazine işletmecilere talep garantisi de verdi, yani yapılan bir köprüden bir tek araba dahi geçmese, yapılan havalimanından bir tek yolcu dahi uçmasa Hazine yine de asgari bir geliri garanti etti.
Özetle, finansmanda da, gelirde de Hazine işletmeciye rant sağladı. İşletmeciler hiçbir risk almadan milyarlarca liralık yatırımdan onlarca yıl yararlanma hakkına sahip oldular. Bu da yetmedi, ihale aşamasında verilmeyen bazı garantiler ihale sonrasında verilmeye başlandı. Resmen suç işlendi aslında. Suçun adı ne? İhaleye fesat karıştırma suçu ve bu suç milyonlarca insanın gözünün önünde işlendi. Bunun örnekleri de var.
Bakın, Hazine garantileriyle ilgili Sayıştay raporundan bir örnek vereceğim size. Kütahya Zafer Havaalanı'na yıllık 850 bin yolcu garantisi verilmiş, Sayın Alim Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Evet, evet.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Ancak bu havaalanını şu ana kadar sadece 85 bin kişi kullanmış. Bu durum karşısında Hazine işletmeci şirkete bir yıl için 4 milyon 163 bin avro para ödemek zorunda kalmış ve bu durum Sayıştayın 2012 yılıyla ilgili düzenlediği rapora göre yeni yapılan birçok havaalanı için de aynı.
Bu örnekten yola çıktığımızda, doğa katledilerek yapılan, bizim defalarca "Yapmayın." dememize, "Doğayı katletmeyin, tabiatı, doğal yaşamı bozmayın." diye buradan da defalarca uyarmamıza rağmen hiçbir şekilde dinlemediğiniz ve yine de yapmaya başladığınız İstanbul'un üçüncü havalimanı geliyor aklımıza, 22 milyar 150 milyon avroya ihale edilen İstanbul'da üçüncü havalimanına verilen Hazine garantileri geliyor. Üçüncü havalimanı için verilen talep garantisi ne kadar? 6,3 milyar avro. Finansman garantisinin hangi şartlarda ve ne kadar borç için verildiğini ise kimse bilmiyor, gizli, saklı, kapaklı bir iş bu. İstanbul'u bir çevre felaketine sürüklemesi muhtemel bu projeye finansman garantisi verilip verilmediği konusunda zaman zaman çelişkili açıklamalar yapıldı yetkili ağızlar tarafından. Özel sektör işi bir şekilde bitiremez ve zamanından önce devlet buralara el koymak zorunda kalırsa iki yazışmayla projede kullanılacak betonun da, demirin de, anaparanın da, faizin de tamamı devletin borcu hâline gelebilir. Hazine garantisi verilerek yapılan hemen hemen bütün işlerde bu durum aynı. Buradan altını çizerek özellikle söylüyorum: Gelecek yirmi yıl içerisinde başımızı en çok ne ağrıtacak biliyor musunuz, AKP'nin hovardaca dağıttığı bu Hazine garantileri.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın hangi ülkesinde bir kanun 100'ün üzerinde değişikliğe uğrar? Kamu İhale Kanunu'ndan söz ediyorum. Böyle bir şey ancak Türkiye'de olur. Neden? Yapılan yolsuzlukları kapatmak ve bunların üstünü örtmek için. İktidar bu kanunu defalarca değiştiriyorsa "İhalelerde yolsuzluk, avanta, peşkeş, rüşvet, iltimas yok." diyebilir misiniz, şimdi soruyorum size? Yanıt vermeniz mümkün değil. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunun ortaya çıkmasının seneidevriyesindeyiz. Bir yıldır konuşuyoruz, anlatıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Amacımız bu konuyu unutturmamak değil, zaten istesek de unutturamayız. Türkiye'de, malum, gündem bazen saatte bir değişir ama bu konu değil yüzyıl, binyıl geçse de unutulmaz, unutulamaz. Zira, harama el uzattılar, bir şarlatanın önüne yattılar maalesef. Bu bilindiği için, Hükûmet devamlı sansasyonel eylemler peşinde.
Bir insan bir kere hırsız damgası yemeye görsün, hayatının sonuna kadar o yaftayı boynunda taşır. Yer yarılsa, dünya tersine dönse bunu değiştiremezsiniz. Bir hırsız hayatının sonuna kadar her gün bin fakiri de doyursa hırsız sıfatını üzerinden atamaz. Bizim ısrarla, buradan, bir yıldır "Hırsızlık yapıyorsunuz." diye bağırdığımız bazıları bu sıfatları üzerlerinden atamayacaklar. Benim ismini vermek istemediğim ama bütün dünyanın isimlerini bildiği bu arkadaşlar, maalesef, üzülerek söylüyorum, çok pişkinler. "Hediye alıp vermek bizim ananelerimizde, örf ve âdetlerimizde var." diyecek kadar pişkinler. Ancak, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde bu yaşananlardan çok ama çok rahatsız olan arkadaşlar olduğunu biliyorum. Çeşitli platformlarda bunu defalarca söyledim, bir kez daha söyleyeceğim. Bu yaşanan yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet olaylarından Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin tamamını sorumlu tutamayız, tutmayacağız da. Meclis kürsüsünde bu konular açıldığında bakan eskisi bazı arkadaşların yüzü kızarmıyor olabilir ama ben bu durumdan rahatsız olan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin başlarını öne eğdiklerini görüyorum, muzdarip olduklarının da farkındayım çünkü bizler gibi onlar da biliyorlar, bir yıl önce çıkan "tape"ler buz dağının sadece görünen yüzü. "Tape"lere yansımayan, yansıyanlardan katbekat fazla başka yolsuzluklar da var. Şimdi saymaya başlasam zaman yetmez. Amacım, harama el uzatmaktan sakınan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımı rencide etmek değil, aksine, onlara destek veriyorum, amacım onlara destek vermek. Tek derdi ülkemize hizmet etmek olan, bu hizmetin karşılığında devletten aldığı helal parayla ailesinin rızkını karşılayan bu arkadaşlar hiç üzülmesin. Hırsızların hırsızlıkları yanlarına kâr kalmayacak. Önce bu dünyada hukuk çerçevesinde bizler ve hukuk, öbür dünyada da yüce Allah tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalan bu hırsızlardan hesap soracak. Birileri cebini doldururken olan bu güzel vatana oluyor, soyulan Türkiye oluyor. Gelin, el ele verin, bizleri reddetmeyin, siyasetteki bu çürükleri temizleyelim, siyasetin de kirlenmesine izin vermeyelim.
Gündemde olan bir konuyu da bu vesileyle sizlere hatırlatmak istiyorum. Türkiye yaklaşık bir haftadır bir basın kuruluşuna yapılan baskın ve gözaltılarıyla uğraşıyor. Bu basın kuruluşlarından ismi birinin Zaman, öbürünün Samanyolu Televizyonu. Basın kuruluşuna baskın yapmanın şartları bellidir ama baskın yaptığınız bu basın kuruluşunda gözaltına aldığınız şahsı eğer "terörist" diye suçluyorsanız, bu teröristi uçağında taşıyan, yanından ayırmayan, her türlü meselede ona danışanları, onu on sene boyuncu koruyup kollayanları da teröriste yardım ve yataklıktan yargılamanız gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)