| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 21.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yine bir bütçe görüşmesinin sonuna geldik. Yaklaşık olarak on gündür burada havada rakamlar uçuştu. Gerek TÜİK'in gerek Tarım Bakanlığının gerek Maliye Bakanlığının ya da diğer kuruluşların on binlerce rakamı içerisinden bazı rakamları alırsanız Türkiye ekonomisi uçar, bazı rakamları alırsanız batmış durumda görünür.
Harvard Üniversitesi Ekonomi İstatistik Bölümünün ilk dersinin, ilk saatinde geleneksel olarak hocanın konuşması şöyleymiş: "Çocuklar, rakamlar bir eşektir; yularından tut, istediğin yere götür." Gerçekten de bu kadar rakam içerisinde bazılarını alıp uçurabiliyorsunuz, bazılarını alıp ekonomiyi batmış gösterebiliyorsunuz. Ama Türkiye'de hangi rakamı ortaya koyarsanız koyun, herkesin bildiği, gördüğü, hissedebildiği bir gerçek var ki o da Türkiye, özellikle AKP iktidarı döneminde sanayide ve tarımda üretimden çekiliyor, net ithalatçı konuma düşüyor ve bu süreç devam ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisinin ekonomi birimi var, ekonomi biriminde çok sayıda rakam ve analiz var ama onlardan değil devletin resmî rakamlarından birkaç örnek vermek istiyorum, onlar da şu: Gayrisafi yurt içi hasıla içinde sanayinin payı 2002 yılında yüzde 21'di -bu, 97; 98'lerde yüzde 26 civarındaydı- 2012 yılı sonu itibarıyla yüzde 19,2'ye geriledi. Sanayinin alt kalemi olan imalat sanayisinde durum daha kötü, 2002 yılında yüzde 17,6'daydı, 2013'te yüzde 15,3'e düştü. Hâlbuki 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda temel hedeflerden bir tanesi gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde sanayinin payını artırmaktı. Tarımda da aynı gelişme gösteriliyor. 2002 yılında tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya katkısı yüzde 10,1'ken 2012 yılı sonunda yüzde 7,7'ye geriledi. Burada çok sevindirici olmayan bir rakam gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki, millî gelir içerisindeki inşaatın payı 4,2'den 4,4'e çıkmış ki inşaat sektörü çok üretken, verimli, ekmeği büyüten bir sektör değildir.
Zaman zaman burada konuşmalarda işte "AKP şöyle başarılı, böyle başarılı, ihracatı şu noktaya getirdik." diye rakamlar veriliyor. Çok doğru, 2002 yılında 36 milyar dolardan 2013 yılında 151 milyar dolara yükseldi ama bu bir şey ifade etmiyor. Burada önemli olan, bütün dünyada kabul edilen kriter ihracatın ithalatı karşılama oranı. Yani, ihracatı büyüttüğünüz zaman aynı zamanda ithalatı küçültebiliyor musunuz, yoksa ihracatla birlikte ithalat da mı büyüyor? İthalatımız 2002 yılında 51,5 milyar dolardan 2013 yılında 251,6 milyar dolara yükselmiş ve dünyada kabul edilen ihracatın ithalatı karşılama oranındaki sarı alarm yüzde 70'tir; 2002'de yüzde 69,9 yani yüzde 70 sınırındayken 2013 yılında kırmızı alarm verecek olan yüzde 60 sınırında, yüzde 60,3.
Şimdi, Türkiye için önemli olan bir başka gösterge, cari açık. Cari açık son dönemlerde azalıyor ama cari açıkla birlikte büyüme de düşüyor, üçüncü çeyrekte büyüme 1,7. Önemli olan ekonomiyi küçülterek cari açığı büyütmek değil, önemli olan ekonomiyi büyüterek, ihracatı büyüterek, ithalatı kısarak cari açığı düşürmek. Bu yapılabiliyor mu? Evet, Çin son yirmi yıldan beri bunu yapıyor hem ekonomisini büyütüyor hem de dış ticaret fazlası ve dolayısıyla cari fazla veriyor.
Değerli arkadaşlar, bu sağlıksız ekonominin doğal sonucu işsizliğe yansıyor. Bakın, TÜİK rakamlarına göre işsizlik oranı eylül ayında yeniden çift haneli rakamlara, yüzde 10,5'a geldi, işsiz sayısı 3 milyonu geçti. Özellikle gençlerde, genç işsizlerde bu daha vahim, yüzde 19,1. Bunlar devletin rakamları. Tabii, bunun yanında TÜİK'in bazı çarpıtma kategorileri de var. Bunlardan bir tanesi artık iş aramayan işsizler bu kategorinin içerisinde değil. Örneğin iş aramayıp çalışmaya hazır olan 2 milyon 485 bin kişi var. İş bulma umudu olmayanlar da 593 bin kişi. Bunları da eklerseniz şu anda Türkiye'deki işsizlik rakamı 6 milyon 142 bin kişi resmî rakamlara göre. Yani şuradan çıkıp 2 evden 1'isine girdiğiniz zaman 1 tane üniversite mezunu işsiz var.
Yeni bir sanayi kalkınma modeli gerekir, yeni bir teşvik modeli gerekir, yeni bir kalkınma ajansı modeli gerekir; bu modelle biz ekmeği büyütemeyiz, sadece inşaatla ve sadece hizmet sektörüyle Türkiye'yi büyütemeyiz, ekmeği büyütemeyiz. Zaman zaman bu konularda iyi niyetle araştırma önergeleri veriyoruz ama "Kabul edenler... Etmeyenler..." sistemiyle verdiğimiz araştırma önergeleri hep reddediliyor.
Teşvik sisteminin yanlış olduğunu ve ekonomiyi büyütmediğini söylüyoruz; araştıralım diyoruz, hayır diyorsunuz ama TÜİK 2008-2013 dönemi istihdam verilerini yayınladı, 2008'de Türkiye teşvikte 4 bölgeli olduğu için 4 bölge üzerinden analiz yaptığınız zaman; 1'inci bölgede yani İstanbul tarafında, sanayinin gelişmiş olduğu bölgede işsizlik oranı beş yılda yüzde 11,2'den yüzde 10,8'e inerken güneydoğuda, 4'üncü bölgede yüzde 10'dan yüzde 10,7'ye çıkıyor. Bu, teşvik sisteminin fiyaskosudur, bunların araştırılması gerekir.
Maliye politikası: Sayın Bakanımız burada. Türkiye'de hâlâ -AKP iktidarından önce de, şu anda, on iki yıllık AKP iktidarında da- maliye sistemi "Saldım çayıra, Mevla'm kayıra." sistemidir. AKP iktidarı kurulduğunda, Hükûmet Programı'nda, Acil Eylem Planı'nda, önceki Maliye Bakanlarında, Sayın Maliye Bakanımız döneminde sürekli olarak kayıt dışı ekonominin kayıt içine çekileceği, vergi oranlarının düşürüleceği, tabana yayılacağı söylenir, süslü laflar edilir ama bugüne kadar hiçbir şekilde bir adım atılmaz. İki ay önce Sayın Bakanın bir demeci var, der ki: "Kayıt dışında yeni eylem planı, yeni eylem alanı yolda." Daha önce kayıt dışı mücadeleyle ilgili ne yaptınız ki yeni bir şey olsun?
Barut bitmiş, vergi tabana yayılamayınca dolaylı vergilere yüklenilmiş -burada rakamlara girmeyeceğim- ama sistemi ayakta tutan dolaylı vergiler ve dolaylı vergileri ayakta tutan da bir, akaryakıt pompaları, en iyi vergi daireleri gibi çalışıyor. İkincisi de sistemi kurtaran kredi kartları. Kredi kartları olmasa o kayıt dışılığın ne alana geleceğini görürsünüz.
Şimdi, vergi toplayamayınca "tasarruf, tasarruf" diyorsunuz, bizi de gülmekten öldürüyorsunuz. Bir yandan 1,5 milyar liraya kaçak saray yapıyorsunuz, bir yandan Cumhurbaşkanlığı bütçesini 397 milyon liraya çıkarıyorsunuz ki Sayın Abdullah Gül dönenimde bu 199 milyon liraydı. 300 milyon lira ek niye? Biz biliyoruz niye olduğunu. Öte yandan bir devlet memuru olan Diyanet İşleri Başkanına 1 milyon liraya araba alıyorsunuz, ondan sonra plaket vermeyi yasaklıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, her gün 3 tane plaket verilse 365 günde, yılda 1.000 plaket yapar ya. Ortalama plaket 30 lira, yapacağınız tasarruf 30 bin lira. Buradan söylüyorum: Devleti kurtaracaksa benim maaşımdan kesin. Böyle bir tasarruf önlemi mi olur?
Şimdi, tasarruf için özellikle öğretmen atamalarını yapmıyorsunuz. Gençler ağlıyor, işsiz; üniversite bitirmişler, öğretmen olmuşlar, atamalarını yapmıyorsunuz tasarruf için. Sayın Bakan der ki: "Bütün üniversite mezunlarına devletin iş bulması mümkün değil." Bu doğru. Bir gıda mühendisi, bir ziraat mühendisi başka alanlarda iş bulabilir ama öğretmen bulamaz.
Bakın, eğer tasarruf yapmak istiyorsanız size bir tasarruf öneriyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekili sayısı 550, vallahi de billahi de yarısı boşta geziyor. Dün burada bazı arkadaşlar gördük, birbirimize sorduk, dedik ki: Ya bunlar ne zaman geldi, ara seçimde mi geldi? Eğer tasarruf yapmak istiyorsanız gelin milletvekili sayısını 300'e düşürün. Bir milletvekilinin, maaşı, iki danışmanı, sekreteri ve diğer maaşlarıyla devlete maliyeti 300 bin lira. Eğer bunu 350'ye düşürür, 200 tane milletvekilinden tasarruf ederseniz 60 milyon lira tasarruf edersiniz, bu da yaklaşık olarak 3 bin öğretmenin atamasını getirir ve maaşlarını getirir.
Konuşacak çok şey var bütçe üzerine, zaman bitti.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)