| Konu: | KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 14.06.2012 |
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu denetçiliği günümüzde, bilindiği gibi, İskandinav ülkelerinde ve İngiltere gibi bazı Avrupa ülkelerinde başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Türkiye'de de pekâlâ bu uygulama yapılabilir, yapılmalıdır. Burada önemli olan şudur: Kamu denetçiliğinin amacına uygun bir şekilde uygulanmasını sağlayacak demokratik bir yapı, demokratik bir iklim Türkiye'de mevcut mudur, değil midir; temel sorun burada yoğunlaşmaktadır. Kamu denetçisinin siyasi iktidarın baskısı altında kalmadan, bağımsız ve tarafsız bir şekilde hareket etme imkânı var mıdır, yok mudur; temel sorun burada düğümlenmektedir. Bu temel gerçek etrafında konuyu, tasarıyı değerlendirmek, görüşmek ve buna göre analiz yapmak gerekiyor. Tasarının temel zafiyeti burada başlıyor değerli arkadaşlarım.
Gerçek şudur: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıyla birlikte kamu yönetiminde her aşamada ve her anlamda güven ve nitelik kavramları yok edilmiş durumdadır. Kıdem ve liyakati esas almayan, parti içi ilişki ve dengeleri referans alan yaklaşımlarla kamu yönetiminin, artık, parti devleti yapılanmasına dönüştüğünü aradan geçen dokuz yılın sonunda biliyoruz, görüyoruz, gözlemliyoruz, yaşıyoruz. Ortada böyle bir gerçek var iken, kamu denetçisi, insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden nasıl bir araştırmada bulunabilir, nasıl bir öneride bulunabilir? Bunun takdir edersiniz ki inandırıcı bir tarafı yoktur.
Siyasi iktidar, her zaman olduğu gibi, yine, şeklen demokratik görünen tavrı ve kurumları inşa etmekte tereddüt göstermiyor. Bunları bir taraftan inşa ederken bir taraftan da parti memuru yapılanmasıyla, aslında o kurumların içini boşaltıyor, kurumların işlevini kaybetmesine yol açıyor. Kamu denetçiliği tasarısının özünde de maalesef bu anlayış yatmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hukukun ve yargının, yargı kararlarının uygulanmadığı, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, kişi özgürlüklerinin tehdit altında tutulduğu, medyada bir taraftan çıkar yapılanmasının, bir taraftan da otosansürün egemen olduğu, yargı kararlarının torba tasarılarla ve korsan önergelerle işlemez hâle getirildiği bir yapıda kamu denetçisinin kararlarının uygulanma gücü olabilir mi, uygulanma kabiliyeti söz konusu olabilir mi? Bunu inandırıcı buluyor musunuz, buna inanıyor musunuz?
İki gündür Türkiye neyi tartışıyor değerli milletvekilleri? Neymiş efendim, özel yetkili mahkemeler, savcılar dağıtılmış, bunların görev yeri değişmiş, o konuşuluyor. Peki, giden özel yetkili savcıların, yargıçların yerine yeni özel yetkili savcılar, yargıçlar geliyorsa ne yapacağız, ne diyeceğiz? Değişen bir şey var mı? Özde, esasta değişen bir şey var mı? Değişen bir şey yok, maalesef yok.
Değerli arkadaşlarım, 2004, 2005'ten bu yana sergilenmekte olan devleti ele geçirme -devleti yönetme değil, devleti ele geçirme- anlayışı aynı kararlılıkla sürdürülmektedir. Değişen hiçbir şey yoktur. Yabancı dinamiklere bağlı olan istihbari yapılanma Türkiye'de yargı ve siyaset gündemini belirlemektedir. Örgütlü toplum acımasızca yok edilmiştir. Hak arama talepleri anında ve acımasızca bastırılmaktadır. En doğal, en insani hak arama talepleri acımasızca yok edilmektedir. Bunları birkaç somut örnekle anlatmak istiyorum değerli milletvekilleri.
Bakın, yıllardır şunu anlatıyoruz: Türkiye'de özelleştirme mekanizması yolsuzluklar için bir araç olarak kullanıldı. Bunları siyasi iktidarın baskılarına rağmen, müdahalelerine rağmen, yargıya yaptığı müdahalelere rağmen belli ölçülerde ispatladık, ortaya çıkardık. Seydişehir Eti Alüminyumda bunu yaşadık, TÜPRAŞ'ta bunu yaşadık, Balıkesir SEKA'da bunları yaşadık. Ne oldu? Yargı burada yolsuzlukları tespit etti. Peki, hukuka inanan, insan haklarına inanan, yargıya inanan, gerçeklerin ortaya çıkmasından korkmayan bir siyasi iktidarın yapması gereken bu yargı kararlarını uygulamak değil midir? Ama bu kararlar uygulanmadı değerli arkadaşlar. Bu kararlar uygulanmadığı gibi ne oldu? 26 Nisan tarihinde kabul edilen bir kanunla, başka bir kanun görüşülürken, bir torba kanun görüşülürken, korsan önergeyle bu yolsuzlukların Anayasa'yı ihlal etmek pahasına affedildiğini görüyoruz. Peki, bir siyasi iktidar bunu yapıyorsa, o zaman, değerli milletvekilleri, bir kamu denetçisinin insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden hangi incelemeyi yapacağından söz edilebilir, hangi araştırmayı yapacağından söz edilebilir? Bunun inandırıcı bir tarafı var mı? Yargı kararlarını uygulamıyorsunuz, Anayasa'yı ihlal ediyorsunuz. Gece yarısı korsan önergelerle özel af düzenlemeleri yapıyorsunuz. Kamu denetçisinin kararlarını nasıl uygulayacağız? Bunu birileri açıklasın değerli milletvekilleri.
Bakın, bir başka örnek: Bir gazeteci ne yapıyor? Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım -isim veriyorum- ne yapıyor? Sayın Başbakanın bir iş adamıyla yaptığı görüşmeyi yayınlıyor, özel görüşmeyi yayınlıyor, ricasını yayınlıyor. Ne yapıyor? Kimilerine göre, yargıya göre basın kurallarını ihlal ediyor. Tamam, tartışılabilir. Onun cezası neyse verilir, yargılaması yapılır. Peki, iki buçuk yıl nasıl tutuklu kalıyor bu kişi? Hem de nasıl kalıyor biliyor musunuz? Tahliye talebi; yargıç müzekkereyi yazıyor, savcının görüşünü istiyor, savcı mütalaasını bildiriyor, diyor ki: "Tahliye edilsin." 2'ye 1'le reddediliyor. Buraya kadar tamam, prosedür işlemiş, doğru veya yanlış ama ne var biliyor musunuz orada? Ayrıca bir yazı var müzekkerenin üstünde: "Tahliye talebi reddedilsin, tutukluluğun devamına karar verilsin." Bunu kim diyor değerli arkadaşlarım? Yargıç demiyor, savcı demiyor; kim diyor, kim diyebilir? Hukuk devletlerinde yargıç ve savcı dışında birileri tutuklama konusunda müdahil olabilir mi değerli arkadaşlarım, var mı böyle bir şey? Ama bakın var ve bunun cevabını alamıyoruz.
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Kim yazmış?
ATİLLA KART (Devamla) - Soruyoruz, soruyoruz değerli milletvekillim, bunları soruyoruz cevap alamıyoruz arkadaşlar. Kamu denetçisi burada nasıl görev yapacak? Bakın, tekrar soruyorum. Tahliye konusunda yargıç dışında, savcı dışında birileri orada müzekkereye tahliye talebinin reddi yönünde yazıyla not düşüyor. Değerli milletvekilleri, pervasızlığa bakar mısınız, cürete bakar mısınız! Bunları soruyorsunuz, cevabını alamıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bundan daha vahim bir tablo olabilir mi?
İşte önergemiz ortada, cevap alamıyoruz. Bunları lütfen tartışın, bunları lütfen değerlendirin, vicdanlarınızda değerlendirin. O gazeteciye husumetiniz olabilir, öfkeli olabilirsiniz, cezası neyse -basın özgürlüğünü ihlal, kişilik haklarını ihlal, cezası neyse- verilsin, tartışılsın ama şunun bir açıklaması olabilir mi değerli milletvekilleri, bunun bir izahı olabilir mi?
Bir başka örnek vereyim: Bakın, bir ülkede adalet bakanlığı adaletsizliklerin odağı hâline gelmişse kamu denetçisi ne yapacak ya! Avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavları?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - 6 Mayısta sınav yapılıyor, 30 Mayısta açıklanıyor. Sonuçlar ne zaman açıklanıyor biliyor musunuz? Ne zaman açıklanıyor? On beş gün evvel açıklanıyor değerli milletvekilleri.
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Yedi yıldır aynı şeyi söylüyorsunuz. Biz muhalefeti de biliyoruz, sizi de biliyoruz.
ATİLLA KART (Devamla) - Sen bugünün hesabını ver, yedi yıl öncesini bırak, bugünün hesabını ver, bugünün hesabını ver!
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Veriyoruz, millet veriyor, yüzde 50 oy alıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)